Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ebubekir Eroğlu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ön Niyaz

1 şarkı ne kadar bana aitse          dilime inmeden önce ondan daha fazla yer buluyor dünyanın dile gelip söylendiği köşesinde telden çıkan ses bana ait nağmesi duyulmadan daha suçsuzluğun bekçisidir        yaşadığım serüvende toprağın kanı gibi, öyle ki buz, su halini gözlemede kaçırmayacağı ilk fırsatın peşinde yağmurdu doluydu demeden iklimleri dolaşıyor buharı düşlemekle topraktaki buzun özlemi su olmaya kaderine razıdır dondurucu havada kızarmış dudaklarla konuşurken hayatdoluluğa niyet tutan bizlere düşense duyabilmektir bulutlar arkasından güneşi tomurcuklanırken su, buz saçaklarında böyle böyle giderir toprağa özlemini tamamlar elimizden tutarak bize öğretir toprağın kanı hayat vermek için girdiği bitkilerde ve insanda tükenmesi imkânsız kelimeler halindeki büyük çevrimi kışın tatlı deminde kalıyor su baharda besliyor ağaçları, cinsine göre dudakları çatlatan yarı buz çözülüyor dile dönüşen bir güç ola...

Aldı Subhizade Fevzi

yoğun sisiyle boğulmadan düşüncenin ince bir ışık aralığı açayım dedim sevdiğime, düşler içinde unutulsa yeridir; benliğim ne olabilirdi ki zaten düşten ötede düş içinde bile dokunmanın şevkiyle belirmiş iken Yusuf umudu, yön göstermeyen çöllerde dolaşıp durma! Ne haldir bu! ad koyamam düşkünlüğün bu kadarına baş ağrısıyla sızlanmanın derin çukuruna iten aldanışla kaldığımda bile güzelliği sezme fıkri arzulu gözleri sabaha kadar derin uykudan etti görmek şarap olup sarhoşa döndürsün; varsın, kavuşmanın dopdolu kadehi gibi baygınlığı mahşere dek sürecek değil ya! anlatır kızıl dudağını ey peri cana yakın sözleri Feyzi'nin yalnızca duymuş olana, tat alana, anlayana Ebubekir Eroğlu

Hüznün Anlayışı

tut ki bir yalnızım ben tut da kurtulayım bu soğuk bahçeden hızla geçti günün arzuları hızla geçti gecenin dinmeyen anıları sabır taşını ikiye böldüm geçtim binbir acıdan umuttan ayışığına muhtacız dedim dinlemediniz duaya muhtacız selâma muhtacız muhtacız bahara bahar sabahına tut ki bir yalnızım ben esintine muhtacım ey ulu rüzgâr bana bir sır gerek şafak vaktinden hatırama başdönmesi hüznün anlayışını isterim ey hüzün anlayışını isterim badısabanın sabahla dostluğunu badısabanın sabahla savaşını isterim ey badısaba ekmeğini aşını isterim isterim hızla geçen arzuyu bu dansın çağrısı beni bulur beni arar Ebubekir Eroğlu

Anlık Değişmeler

sarhoşluğu çeker; borçlu kalma gölgeler zincirinde bir halka olmanın direnecek ne çok şey var bu dediğim onlardan değil ister teslim ol ister olmazmış gibi dur her zerresine bir tat gizlenmiş coşkunun ağır basışına sahip çıkmana bir şey demem varsa bir haykırış anlam yüklü bir anma ve söylenmeyi bekleyen şiir sözün ağır sarhoşluğunda tat verenin ayak sesleri gelir kalpler duraksar çünkü yakalanmıştır ne yapacağı belli olmayan yağmacıya yağmacı alt üst etse de bir süre tanıdık mı filizlenme ya da çürüme ne sebebi ne kanıtı vardır kattığı ve alıp götürdüğüyle kalptir, geçer hepsi, kendine gelirsin ne anlam arar ne bulur ne verir kalptir, sadece "niye böyle oldun ki?" dersin Ebubekir Eroğlu

Aldı Fehim

baktım dünya sahnesine metnindeki cümlelere dizgisi yanlış acısı gerçek insanların üstelik az da anlatılmamış ama "biri birşey yapsa" diyen temenniler çözümsüz simgeler olarak kalmış büyük acılar tel tel çözülmekteyken doğru nüktelere giren büyük üzüntülerin dileği yanlış düzenini bu çağın boyladı gitti binlerce adab erkan sahibi açılmış olmaz mıydı bugüne değin olmasa bir kalıba sokulmuş gizeminin kurgusu yanlış bilen bildi doğrusu yorumları gizlice yalanla doldu uyku her koldan hücumla bölünürken rahatça uyanışı kalmadı istiharenin olmada gittikçe şehrin pîrinin rüyası yanlış gözlerinden sevgiliye bağlanıp tutkusuna yenilmiş aşk hastasına isa hazretleri gelse ne yapsın böylesine tıbbî müstahzaratın devası yanlış anlam dünyasına yakın duranın şiirsiz ortamda olur mu hiç benzeri kavrayışı ve kaleme alışında boş konuşmaya alışmış olanların sanısı yanlış Ebubekir Eroğlu

Dostça Konuşma

söylenmesi gerekeni söylemeye değmiyor, kulaklar kalbe uzaksa konuşalım diyorum, gel kendi aramızda, kız kulesini alarak arkamıza kuvvetli lodos çıkıyor ağzımdan çıkan heceyi götürüyor nefes kesilir, sesler bölünür biliyorum böyle zamanlarda, ısrar eden söz dönüşüyor çığlığa bakışın, “tamamla bekliyorum ya da toparla” diyor; boşver yarım cümle yarım kalsın; sözün söz olarak ulaştığı yer, emanet ediyorum anlayan bakışına bazan söylemeye ihtiyaç yok delil ortada; sözü doğuran. can kulağı yakınımızda. kalan yarı uçan yarıyı çağırır ihtiyaç yok kalbi ve kulağı sınamaya Ebubekir Eroğlu

Aldı Beliğ

başa çıkması çetin, bağlı olanın gücü de yetmez ki çözülüp ayrılmaya sen, düşünü kurduğum sıcak buluşma! bir de düşte kalmayan, yürek inciten soğukluk verici fikir olmasa! çekip gitmeyenden bir türlü ve aldırışsız kalandan kolay bir yolu yok uzak durmanın vazgeçip her şeyden bir köşeyi seçmek de güç kaçmak tanıdıklardan, sebepsiz uzaklaşmak yalanlarla doluyken etraf, düşmanca ve rast geldikçe, canı kendine çeken gözlere özürler sıralayarak yalın bir öpücüğe yaklaşmak da güç dolaşmak şöyle kalsın kıyılarda gözlerden ırak mümkün müdür uzletin baş köşesi ortalığa serpilip dökülmüş âşıklara ve geçmek için teklifsiz, yârin bucağına arşınlayacak bir yolu bulmak da güç Ebubekir Eroğlu

Gelecek Günlerdir Beni Yoran

Gelecek günlerdir beni yoran Dinginliğin bir yalan oduğu yerde Herkes alışıyor çünkü sükûnun Usul usul emilmesine Altındaki konsolu güngörmüş kılan Fotoğraflarda çocuklar durur İçten bir kederi gizleyen gülümsemeyle Yaşanıp geçmiş günlerin Ha külüne katılır ha ateşine "Bugün" de bir mumun tepesinde Sallanıp çıkar aradan Değil Gördüğü mutlu bir hayâl gibi değil insanın Yaklaştığı yere henüz varmadan Tattığı bir tecrübe gibi değil Uzak vakitler sökün eder ezer mahveder şimdileri Gelecek günlerdir beni yoran... Ebubekir Eroğlu