Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mehmet Can Doğan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

kurumuş ve ağacından ayrılmış bir yaprak gibi

sana her geldiğimde ölüm hissiyle kurumuş ve ağacından ayrılmış bir yaprak gibi geri veriyorsun hayata beni saçlarımdan ve gözlerimden öperek ayrılığın oğulusun sen ağacın toprakta gördüğüsün seni ben ufalayamam sen ben dağıtamam ben sana hiç kıyamam seni toprak çürütsün ağacın toprakta gördüğüysem bilirim dal ile toprak arasını da Mehmet Can Doğan

Askıda Olma Hali

Giydikleri de yiyor insanı her şey yabancı her şey açılması istenmeden yumruklanan kapıların önünde -hayır sonunda- bir durulma ânı baştan geçen bacağa oturan göğsü saran bedenin yoklukla çağırılışı kışkırtılışı tensever ve hazcı bir haykırış boğum boğum ilmiklerde sıkışma her şey nasıl da uyum sağlıyor hayatın akışına               her şey kapıların yumruklanışına Taş yosun bilgisini öğreniyor sudan bir kadına ayrılık elbisesi biçtiğinde bir adam o eski zamanlardan çok eski zamanlardan Eskiyen bir varoluş eskidikçe saçlarını doğrulayan ezilmiş kumaş solan renk atan dikiş hangisine karışıyor insan karışmamak için bedenle mekân arasına ince çok ince bir çizgi ayrılıkların içinden anılar kadar belirsiz                  kapıyı açın kapıyı açın bir dışarı bilgisi işte içeriyi tanımlarken ama sessiz yırtılırken bile sessiz                  açın İnsan bir yaşa gelince y...

Edalı Zihin

             “Kadın gider ve bunun şiir olduğu söylenir”                Bir haydar vardır heveste döner döner söylenir Zihin kekre meyvedir kurtlar da yer onu insanlar da kuyumcular nakış işler bakmazlar kimin bileğine dar gelir kimin kalbi dar gelir ona Antikadır zihin kimi zaman açık artırmalara çıkar düşer kimi zaman ihtiyar-kadınlar bileğinden bit pazarlarına Zihin gönülsüzdür otuz dört yıl odun hamalı eğri arar doğru arar söze bulaşır on yıl dağda gezer geyikler ile sonra geyikleri köye taşır şehre taşır Uzaklaştırır zihin mesafeyi sever ölçüler alır denge bulur ağırlık hesap eder urganda derisini yüzer içlenmelerin köpürdüğünü söyler insanın bir damla kanda Zihin konuşmak ister inci takar boynuna ayağına halhal dolaşır çarşı pazar ev içlerinde perde bilmek ister deva nedir eski derde yeni derde Şaşıdır zihin iki testisi vardır hep su isteyene soru sorar cevabı saklar Tatlısından mı vereyim ekşisinden mi? “B...

sana da yağdı mı kar

sana da yağdı mı kar gözlerine usul usul ince bileklerine kirpiklerine son yapraklarına kalbindeki umutsuz dalların usul usul sallandı mı senin sana da yağdı mı kar Mehmet Can Doğan

Karakamu

Kardeşine kaç el ateş ettin diye soracaklar sana ve kınayacaklar demek düştüğü yerde bıraktın onu gömseydin keşke hazır alacakaranlıkken elin ayağın tutuyorken hani derin olmasa da bir mezar kazsaydın ya da atsaydın bir uçurumdan gelip ağıdını yakardık seninle o zaman acını paylaşırdık yüz yırtardık tuz ekmek hakkı için yarana tuz basardık Göz göze geldiniz ve hiçbir şey söylemedi sana öyle mi keşke bunu anlatmasaydın bize toprağın dağın gökyüzünün tanıklığından haberdar olmasaydık hiç saçtığımız tohumun bizi gözetlemek için çatladığını bilmeseydik ağırlaşan uykular getirdin kazınacak rahimler öyle geniş tuttun ki bir bakışla suçun atlasını hiçbir ceza saramaz artık dünyanın yarasını Herşeykontrolaltındacılar bak neler de biliyorlar ama yine de hatırlat bişeyyokçulara olurböyleşeycilere herşeyinbirkolayıvarcılara başı olan korksun başından işte kardeşimin kanı işte benim kanım işte kim elini yıkarsa saçtığı tohumda kilitlediği kapıda yürüdüğü yolda izi kalacak seyi...

Üçkağıtçı Şaman

Ben içimden bakıp sesleniyorken ona hatta seslenirken onunla yazdığım her sözcük efsun ve tütsü bıraktı bana bir armağan diye inleyişten – her inleyiş bir armağandır ya- dağılsın diye dağa vurulan kalp gibi bir yurttan ayrı düştüm ben sözün büyüsüyle efsunlanmışken yaklaştığım da oldu inkâr edemem mağarasında yatıp kalktığım ateş yaktığım kemik attığım geleceği açtığım o dağın evet o dağın uçurumuna kuş saldığım kurduna ağladığım kartal uçtu kurt öldü kartaldır uçar gerçi ama kurt neden ölsün hem de neden ölsün yalnızlıktı tek bildiği yerinde kaldı hepsi yazıklanmalı mıyım hayıflanmalı mıyım Kim kimde ne bıraktığını nerden bilebilir ve kişi kendisinden ne kaldığını ve dahi ne kalacağını yoklar belki hatırlamasa da kimden aldığını ağrılarını iç sızılarını yıkılışın şerhettiği mânâyı elbette ah elbette çiçek toplamayı ömür bahçesinden uçmaya kararlı bir güvercinin boynunu koparmayı düşünürken Güvercin Gerdanlığı’nı ah evet belki bunun için sevdim ben İp attım kemend...

Son Kitabı Gelmiştir

Hoca ahmed'e Teke Zortlatması olarak Aynı ruhuz tarîkın yol olduğunu söyleyeli beri hep bir türküde sarılır kanadımız kolumuz Antalya'ya bizden evvel varışına şahit olduğumuz yapraklarda yeşili özlerim Karac'oğlan'ın kardeşini Öyle bir içki sunar bana düze inerken yakar içimi Doğu Türkistan'dan bir medrese kubbeleri çini çini halk hikayelerinde Şah İsmail'in bıyıksız tek resmi sesinde saydım alabalıklar gülüşü gönülden üzengi Sevdiğimi söylemezsem sevgim beni boğar diyen Türkçe'nin süt dişleri hem de dertli dolap keçeciler loncasında yazgıları dövülmüş iki kardeş açmışlar da ellerini akar fütüvvetnâmeler yalap yalap Sevdikleri bir arslan da vardı sevdikleri ekber çiçek dururdu bir başka kubbenin içinde temsili bezek yürü denildi ona uçup kondu Tahtakuşlar diyârına dünya diyar-ı gurbet deyi yasta kaldı bir zaman gönül evi Dağlar derd ile bezendi hasretlik arttı hoca alçak gönül- bilinirse dağlardan da yüce bir bozlak mesafedeyken Muhar...

Adamotu

herkesin kalbinin söküldüğü bir an vardır yoksa olmalıdır en azından kalbinin söküldüğünü hissettiği bir an anne çocuk sevgili hayata hep geriden bakan herkes "yıkılalım da hırsımız geçsin" kadardır büyüyen büyür büyümeye inanmasa da büyür anne ölür çocuk ölür sevgili daima büyük ölür söküldüğü yer kadar kabartır toprağı biçilmiş ekinler gibi sapı kalır bir sarı kalır kalırsa benim sarı saçlarım kalır sevgilim sarıyı sever ağıdına cici giysiler bulur bir boşluk açılmışsa eğer herkes bırakacak bir şey mutlaka bulur sonra kulak verir de bıraktığının düşüşüne hayıflanır yenmek için değil de yenilmek için yeşeren otlar vardır acıya göçmüş kadınların gönlünde bazı ağıtların bazı adamları ve bazı adamların bazı kadınları vardır daha başka şeyler de vardır kalp söküldüğünde kadının örneğin gümüş çerçeveli bir aynası vardır örnek teşkil etmesi istenmeyen gümüş çerçeveli suçları aylı bir gecede kadın ağıdını bitirdiğinde kapıları yalnız cezaya açılanların ül...