Ana içeriğe atla

Kayıtlar

adnan özer etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Tomas'la Vedalaşma

Sanadır, kuşatılmış arkadaşım, ak dağların berrak sularına, batık gemi düşünün seni bağladığı yere gider ayrılık şarkım. Uyandım bugün yelkenlerimde kanatlanma arzusuyla, haberleşme mumları tutuyorum duygusuz pusulanın gösterdiği zaman limanına giderken gemi. Dilimi rüzgara veriyorum sözcüklerini gergin gergin tutmak, taze acılarından bir şeyler alıp götürmek için yaşamakta olduğun şaşkınlıkları paylaşmaya. Yastığını yeşerten bahar da yitti gitti. Ayrılışımı kastetmiyorum, artık yol almayan gemin için diyorum. Anlıyorum seni kırık kanatlı kırlangıç, isterdim Kastilya çeşmesine götürmek, başa çıkabileceğin güçle donatmak. Olaylara eğilmiş bir doktor olsam bile onları değitiremiyor, ancak anlayabiliyorum. Bununla birlikte sihirli bir çözümüm var, Bolivya'da bir madende, belki de Şili'de, Peru veya Meksika'da ya da yıkılmış Sonora İmpataratorluğunda, Afrika Brezilya'sının siyahi bir limanında ya da belki de her noktada bir kelime öğrendiğimi san...

Yol Şarkıları III

Geçiyor Balkan günlerim bir elmanın nazik soyuluşunda. Kalp de yaradır, diyor ayazda türküm, kanıyor her yola koyuluşumda. Ölümün dişlediği bir meyveymiş geçmiş özlemi, çocukluğun çürüyüp yapışması deriye. Ah, o kar fısıltılı bahçeler dedemi, amcamı, hele de babamı çağırırlar mı geriye... Trakya, nasıl ayrıldım senden sıvalı kerpiç bacalardan duman tüterken. Nasıl da camlarda kaldı süzgün gözlerin, akraba hayat. Dur durak yok, bir daha siliyor evimi her seyahat. Evsizin evini özlerim şimdi, eşikte gölgesiyle. Ah o inatçı, gürlek meşeler kökümü, omçamı, hele de ilk sevdamı tutarlar mı biteviye... Balkan içleri, bodur, kavi meşeler; kuru bir öksürük içimde keder. Bir karaduygundum ya, vereme kardım sonunda. Canımın içini özlerim şimdi, üşüyen nefesiyle; İstanbul dönmesem sana, dönmesem çirkin ekmek kavgasına, annemi aldın, süründürüp hastane kapılarında, bir karım vardı, dağ arpası saçlı, onu da aldın. Dökülür şimdi ıslığım, ayazın ırmağına. Ah, Trakya, kumru cu...

Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim

xx. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim Şöyle diyebilirim: ''Yıldızlı bir alemdir gece, Ve o mavi kümeler titreşir uzaklarda.'' Bir şarkı tutturmuş dolanır gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Sevdim onu ben, severmiş o da beni meğer. Böyle gecelerdeydi, sardım onu kollarımın arasında. Öptüm, kim bilir kaç kere, altında sonsuz göğün. Sevdi beni o, meğer ben de sevmişim onu. Yürek bu, nasıl dayansın o iri, durgun gözlere. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Düşünüp benim olmadığını. Hissedip yitirdiğimi. Kulak vermek engin geceye, daha da engin o gidince. Ardından bir dize düşer gönle, çimende çiğ misali. Ne gelir elden sevdam onu tutmaya yetmediyse. Yıldızlı bir alemdir gece, yoktur yanımda o sevgili. İşte hepsi bu. şarkı söylüyor biri uzaktan uzağa. Yitirişimle onu ruhum da yitirdi neşesini. Gözlerim arar onu peşinden yetişsin diye. Bu yürek arar, ama yoktur artık o sevgili. Aynı gecedir ağartan aynı saç...

Seni Seviyorum

Seni seviyorum çağladıkça coşan su estikçe dellenen rüzgar ekildikçe anaçlaşan toprak öğütler bunu bana seni severken türküden türküye geçer ırmak toprak yaz yağmurlarıyla oynaşır öğle tozlarıyla dolanır rüzgar ufku adınla uyarırlar beni seni seviyorum bağda çillenen salkım dalda allanan meyva öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu öğütler bunu bana seni severken yaz güneşi şehvete boğar bahçeyi kükürt adetleriyle solar bağ yaprakları ballı incirde yaşar -bin bir cilveli- aşklarını turunç gerdanlı kuşlar haberler getirir sağdıçlarım gül kurusu mektuplar seni seviyorum hayra yorulan düşler ceviz sandıkta bekarlığının gül suları taş yastıklarda zümrütüanka kuşları öğütler bunu bana Adnan Özer

Kırlara Veda

Gözyaşlarının gücü vardı eskiden; ırmak yüklü adamlardık tuz katarlarının ardınca giden, gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden açılırdı hayal tuzur suda bukağısı çözülürken. Utanır arınırdık şehirde fazla kalmak suçundan; akıl danışırdık yağmura: Nasıl döneriz evlerimize doğu yollarından; nasıl fener yapıp kemiklerimizden, tütsüleriz gecenin mor arılarını çıkınca kovanından? Çoraksa gece: Saçlarda yıldız, gözlerde yine yağmur, sarı bir zaman dilimi gibi yanan fenerler (mum yanar,yağ dolanır, mumyalar toprağı çamur), kanda yaralar gibi gülün ağrıttığı dikenler... ardımızda yoksul ve yerli bir söylenti, böyle yürürdük ateşli ekinler gibi menzilsiz. Yoktu buğdaya un olmaktan ötesi; bulgur çeken kadınlardan doğduk ya biz, güneşi taşta sırmalayan o kırıntı bilgeleri, aya bakan sundurmalarda çatlak topuklu annelerimiz, sıcak bağımız, güleç mısırımız, dindar soğan tilmizleri, o topuklar, ah o topuklar ve kerpici terk edişimiz... Kızıl toprak ve iri saman, yani Alla...

Çıngırağın Ölümü

( Ç ı n g ı r a ğ ı n Ö l ü m ü 1 ) bir sesevinde doğdum inanırım çanların ölümüne fırtına dinince kıyacağım kendime sen çizince ben oldum inanırım kumlu ellerine sen yitince kıyacağım kendime bakır damlasından soğudum inanırım zehirli yüreğine şart olsun kıyacağım kendime ( Ç ı n g ı r a ğ ı n Ö l ü m ü 2 ) I zaman batıyor Margarita su doluyol saatlara bir kurtçuk geçiyor beynimdeki kumdan ses göçüyor Margarita çanlar ölüyor sesevlerinde dili kurtlanıp çürüyor ölüm giriyor yalnız açık kapıdan II ses ölünce kimse kimseyi çağıramaz ikimizin gizli sevdası bir incinin yüreğinde bulunamaz zaman yanınca ölüm de bırakır arkadan vurmayı gelip evlerimize yerleşir giyer geceliklerimizi kan kabuklu bedenine yataklarımızda yatar herkes göçünce ölüm yalnızlığını yaşar son kez duy tenimi ve kokla beni ben yitince belki yeni bir tufan kopar ( Ç ı n g ı r a ğ ı n Ö l ü m ü 3 ) adımlarım bir yere götürmüyor artık beni çiziyorum kıl üstüne küçük...

Akdua

ölülerin ak ayaklarında açar zambaklar (zambaklar) yer kurtlarının tezgâhında dokunur senin - kötüler kötüsü - yüreğin bunları bilmez ölülerin ak soluklarıyla büyür zambaklar (zambaklar) mahşerin ak bildirisidir okunur senin -yetimler yetimi- aklın bunları almaz şairlerin ölüm çiçeğidir zambaklar (zambaklar) çocukların karbeyaz uykusudur senin -mutrıplar mutrıbı- gönlün bunları çalmaz zambaklar gün gelir şairlerin başucuna sokulur Adnan Özer

Yalnızlığa Veda

Gidiyorum işte Hayalde gör, düşte gör. Yalnızlığın da ucuna geldim, sırtımda kederin hançeri, saplanmadan hep tehditle yürütür beni. Bilmem neden ve nasıl çıktım bu yola, vardır elbet başlangıcı bu halin; ben de bir harmandan savruldum sonunda, konmasız uçtum peşinden kadın denilen hayalin. Hayatmış ama asıl beni kandıran cilve. Yine de bir şey verdi diyemem bana bu derin tasavvur ve yeryüzü meridyenlerle kestiğim özlü çamur kerpici iliğimde kurur, ağrısı yüzüme vurur. Ah ne vedadır ne vebadır ne vebaldir bu! Gitmek değil, artık dağılmak benimkisi tozuyan aklım ve hafızamla. Bitsin artık bu şiirler, bu kitap, bu içe dönük cihannüma Hayalse katili bir insanın cesedi vurmaz hiçbir kıyıya. Adnan Özer

Gizledikçe Aşk

kışın soğuk balıktan günlerini sayıyorum ağımda. o yaza hiç dönülmeyecek! o başlatılmamış, o varsayılan ortasında yaşanmış sevda yakılmamış bir mum gibi aklımda. kesik ağzıyla suları iğrilten boğaza karşı durup da oraların kuşu yalıçapkınını hecelemiştik beyaz bir yelkenli gecisiyle sulara. kışın vurgusu açık, bağımsız bir ses, esiyor bize değmeden, bizden almadan hiç uğramadığımız biryerlerden doğruca. uçuyor cinsiyetin kindar ağzıyla. ibret olsun diye savuruyor uzaklara bir meddücezir haritasını. ne uzanma, ne geri çekiliş; biz varsayılanın ortasında iki içine işleyen zaman, iki uyurgezer nokta. şimdi sen bile bu şiir için çeperleri kapanmış, kendi başına bir ses, kışın soğuk balıklardan takviminde sadece kendine dökulen bir yapraksın. yalıçapkını yeni bir sözcüğe uçuyordur şimdi bilmediğimiz bir lugatta. Adnan Özer