Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ahmed Şamlu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İNZİVANIN SINIRINDAN

Hey günahsız arayıcı! Kara gözlerin seni aldatıyor!  Sen hiçbir zaman beni çevremdeki karanlıklarda bulamayacaksın.  Çünkü bakışlarında iştiyak ateşi yok. Beni daha aydınlık istiyorsun  İştiyakla benim karşımda daha alevli yan Yoksa binlerce gözün aldatacak seni; günahsız bir arayıcı gerek.  İştiyak çerağın daha alevli olsun Söylenmemiş, terennüm edilmemiş sözlerle doluyum  Tanınmamış düşüncelerle Üstünde düşünmediğim şiirlerle Gözyaşı ukdem dolu, dopdolu bir derttir ve geride kalan  Söylenmemiş sözler bir suskunluk değil; bir inilti Şimdi ağlama zamanı. Yalnız ağlamak mümkünse yahut       eteğindeki bir sırdaşlığa güvenmek mümkünse veya hiç       olmazsa nabekârların yüzüne açılma ihtimali olan kapılara. Bütün bunlara rağmen benim zindanıma gel.  Tek penceresi tımarhanenin hayatına açılıyor. Ama nasıl, sahiden nasıl Böyle yıldızsız bir gecenin derinliğinde  Şarkısız, sessiz kalmış zindanımı Tekrar tanıyabil...

DUVAR ARDI

Bu itirafın acılığı ne yakıcıdır! Öfkeli bir adam  Davullu hamâselerimin taş duvarlarının ardında  Acılı ve ateşli olarak tükenmiştir Gece boyunca granit taşlarından çiçek yontan adam  Şimdi Ağır çekicini bir yana atmış Aşktan, umuttan, gelecekten yoksun olan ellerine emir vermek Bu saçmalığa son verin! Bunun ardı üzücüdür  Bir hiç üstüne aptalca bir bahis gibi  Kısa kesin bu rahatsız edici macerayı. Her gece  Bu macera bataklıkta dibe çöken çamuru andırıyor Ben çiğnendim Yazık, vahşilik dişleriyle  Binlerce yazık çiğnenme zahmetine güler yüzlülükle razı olduğum için! Neden mi? Sanıyordum ki böyle yaparsam, aç dostlarıma yılında       kendi etimden yiyecek veririm kıtlık Bu azapla sarhoştum  Ancak aldatıcıydı bu sarhoşluk Ya da temiz yaradılışımın bataklığına gömülmek vardı  Ya da dürüst olmayanların merhametsizliğine dayanma  Ve bu dostlar düşmandı olsa olsa  Doğru olmayan insanlar Ben kendi ölümümün işçisiydim...

İsa çarmıhta boşuna öldü

Kalmak     -evet!- Ve kendi hüznünü       akşamları Terkedilmiş kuyulara bırakmak, Kendi acının feryadını  Fırtınanın kükreyişine             koyvermek,  Yerinde duramayan ruhunun inleyişini  Yağmurun gürültüsüne     katmak.   Kalmak          evet    kalmak  Seyre koyulmak       evet              seyre koyulmak  Yalanı:  Riyayı kimsenin gizlemediği şehirde  Ömür ne şâhâne geçiyor  Ve hemşehrilerimin sadâkati       yalnızca         bunda Ahmed Şâmlu Artık yer yok Kalbin hüzünle dolu Sıcak mavi rengini yitirdi senin göklerin.

İçimizdeki Soğukluğa

Titrek el ve yüreğimde tek korkum Aşkın bir sığınağa dönüşmesiydi Uçuş değil, kaçış olmasıydı. Ey AŞK, ey AŞK! Mavi yüzün görünmüyor *** Arhk aşk İçimizdeki soğukluğa alev coşkusu değil yaramızın sızısına uyuşturucu bir merhem Ey AŞK, ey AŞK! Kızıl yüzün görünmüyor *** Güçsüzlük üzerine karanlık tozlu avuntu ve huzurlu kurtuluş varlığın kaçışına. Mavinin huzuruna Karanlık Ve erguvan üzerine EY AŞK, EY AŞK! Yeşil yaprakçık tanıdık rengin, tanıdık yüzün görünmüyor. Ahmed Şamlu

Karanlığın Türküsü

Sabahın külrengi ufkunda Süvari sessizce duruyor ve atının uzun yelesi Rüzgarda savruluyor. Tanrım, Tanrım! Hadise uyanldığı zaman Süvariler böyle durmamalılar. Yanmış çitlerin kenarında Genç kız Sessiz duruyor, Ve rüzgarda dalgalanıyor İnce eteği. Tanrım Tanrım! Kızlar böyle suskun durmamalılar, Erkekler yaşlanırken Umutsuz ve yorgun. Ahmed Şamlu

Ayna Bahçesi

Elimde bir kandille, yüreğimde bir kandille: Karanlık'ta savaşmaya gidiyorum yorgunluk beşikleri bırakmış gelip gitmelerin keşmekeşini ve güneş derinden kül olmuş samanyollarını aydınlatıyor. dolunun bulutları tohumlandığı an yıldırımın asi çığlığı duyulur. ve asma'nın sessiz sızısı: kıvrım kıvrım uzun dallarının ucunda filizlenirken küçük koruklar *** Tüm çığlığım sıkıntıdan kurtulmak içindi, çünkü ben en korkunç gecelerde, güneşi ümitsiz dualarda Sen güneşlerden, seherlerden gelmişsin. talep ettim. Sen aynalardan ipeklerden gelmişsin *** Ateşin ve ilahın olmadığı bir boşlukta Senin bakışını ve itimadını ümitsiz Dualarda istedim. İki ölüm arasında İki yalnızlığın boşluğu arasında bir esinti senin bakışın ve güvenin böyledir, Senin sevincin acımasız ve uludur. Nefesin benim boş ellerimde, nağme ve yeşilliktir. *** Elimde bir kandille Gönlümde bir kandille ayağa kalkıyorum Ruhumun pasını gideriyorum Senin aynanın karşısına bir ayna bırakıyorum Senden ebedi bir varlık yaratmak iç...

Ölümün Böylesi

Akasyaların rüyasında ölmek istiyorum. Yavaş esen rüzgarda -İkilem arasında gidip gelerek. Akasyaların rüyasında ölmek istiyorum. Atlas çiçeklerinin ağır soluğunda ölmek istiyorum. yazın ıslak ve sıcak bahçelerinde. günbatımının ilk saatlerinde atlas çiçeği soluğunda uçmak istiyorum. Göğsümde hançer yarası süsen gibi açsa da. akasyaların rüyasında ölmek istiyorum atlas çiçeklerine geçit olmak istiyorum. -son fırsatta- akşam vakti, saat yedide. Ahmed Şamlu

Nazlı'nın Ölümü

Nazlı! İlkbahar gülümsedi ve erguvan açtı. Avludaki yaşlı yasemen bile çiçek açtı inat etme! uğursuz ölümle uğraşmal var olmak, olmamaktan daha iyidir, hele ilk baharda. Nazlı konuşmadı, başı dik Yiğitçe sustu ve gitti. Nazlı! Konuş! Suskunluk kuşu aşiyanda dehşet bir ölümün üzerine kuluçkaya yatmış. Nazlı konuşmadı. güneş gibi karanlıktan geldi. Kan kırmızı oldu ve gitti. Nazlı konuşmadı Nazlı yıldızdı: Bir an bu karanlıkta parladı ve gitti. Nazlı konuşmadı Nazlı menekşeydi Çiçek açtı, kışın bittiğini müjdeledi ve gitti ... Ahmed Şamlu • Nazlı: Politik görüşleri sebebiyle Şah döneminde idam edilen yazar ve düşünür.

BİR GÖMLEĞİN KIRMIZI ÇİÇEĞİ

Ayda'ya  1964  Taş çekiyorum omuzumda  Lâfızlar taşını  Kafiyeler taşını  Gurûb vakti ter dökerek geceyi  Karanlık çukurunda  Uyandırıyor  Ve renk katran karası oluyor  Tabutun körlüğünde  Ahenk nefessiz kalıyor  Sessizliğin patlaması korkusuyla  Ben çalışıyorum  Ve sözcük taşlarıyla  Yükseltiyorum  Sağlam  Bir duvar  Şiirimin çatısını üstüne örtmek için  İçinde oturmak  İçinde yaşamak için  Ben böyleyim.  Ahmağım belki de!  Kim bilir  Ben  Zindanımın taşlarını omuzumda taşıyorum  Meryem oğlunun haçı taşıdığı gibi  Sizin gibi değil  Celladınızın kırbaç sapını yontuyorsunuz  Kardeşinizin kemiğinden  Celladınızın kırbacını örüyorsunuz  Kız kardeşinizin saçından  Ve bencillerin kırbaç sapına kaş oturtuyorsunuz  Babalarınızın kırık dişlerinden  Ve ben kafiyelerin ağır taşlarını omuzumda taşıyorum  Ve şiir zindanına  Ha...

Şiir hayatın kendisidir (Şi‘rî ki Zindegî Est)

Önceki şairin şiirinin konusu, Hayat değildi. Kuru hayal dünyasında o, Şarap ve sevgili dışında bir şeyden söz etmezdi. Gece gündüz hayal eder dururdu: sevgilinin komik zülüflerinin ağına düşmüş, öte yandan başkaları da; bir elde şarap kadehi, bir el sevgilinin zülfünde sarhoşça Allah’ın mülkünde nara atıyorlardı! Bugünün şiirinin konusu bambaşka bir konudur… Süngüsüdür şiir bugün halkın! Çünkü şairler, Daldırlar halk ormanının Gül bahçesinin yasemin ve sümbülü değiller falanların! Yabancı değil bugünün şairi Halkın ortak dertlerine: O, halkın dudaklarıyla birlikte güler, Halkın derdini ve umudunu İliklerine kadar hisseder… Ahmed Şamlu Çeviri: Nimet Yıldırım

Ölümümden Söz Ettim

Başka bir baharın gürültüsü Haftalar ötesinden                             duyuldukça, Gitmekte olan                        eski kara Ölümümden                   söz ettim. Kafile ulaşıp yükünü çözdükçe Ve her yerde                    ovada Kiraz ağaçlarından                misk kokulu ateşler yaktıkça Bahçenin mangalına Ölümümden                 söz ettim. * Tozlu ve yorgun Uzak yolundan                       yaşlı yaz                             çıkıp gelince Duvarın gölgesinde Ağırca oturup yaslandı Ve çocuklar       ...

Aşka Dair Bir Şey Söyle

Kısa bir misafirhanedir dünya Günah ve cehennemin arasında Güneş, Yeni bir hakaret ve küfür için doğmakta Ve gün Üzerimize telafisi mümkün olmayan bir utanç taşımaktadır. Ah! Gözyaşlarımın sularında boğulmadan önce Bir şeyler söyle! Ağaç, Ataların günahkâr cehaleti Rüzgâr, Sürekli kötülüğü soluyan bir vesvese Sonbahar mehtabı, Dünyaya bütün kirini seren küfürdür Bir şeyler söyle Boğulmadan önce gözyaşlarımın sularında Bir şeyler söyle Bütün kapılar güzel Açılır azabın ülkesindeki ovalara Aşk, yapıştıkça tene, İnsanı bunaltan kirli bir rutubettir Ve gök İnsanı toprağa yerleşik kılıp Kaderine ağlayış akıtan Bir tavandır Ah! Sularında gözyaşlarımın boğulmadan önce bir şeyler söyle! Ne olursa olsun Pınarlar Tabutların arasından çalarlar sularını Ve saçlarını dağıtan ağıtçılar yalnız gururu kalmıştır dünyanın Paklığını ve temiz kalan kaldıysa neyin Satma artık aynalara Facirlerdir yalnız, gün be gün ihtiyaç duyan aynalara Sessiz oturma öyle Allah aşkına ...

Aydınlık ufuk

Bulacağız biz güvercinlerimizi yeniden bir gün, Ve tutacak güzelliğin elinden sevgi. Bir gün en küçük şarkı öpücük olacak. Ve her insan, Her insan için, Kardeş olacak. Artık insanların kapılarını kilitlemedikleri bir gün, Karışmıştır kilit efsanelere Ve gönül, Yeterlidir yaşamak için. Her sözün anlamının sevmek olduğu bir gün Son söz için söz peşinde koşmayasın diye. Her sözün ahenginin yaşamak olduğu bir gün, Ben son şiir için kafiye arama sıkıntısına düşmeyeyim. Her dudağın bir şarkı olduğu bir gün, En küçük şarkı öpücük olusun diye. Senin geldiğin, gitmemek üzere geldiğin bir gün. Ahmed-i Şâmlû Çeviri: Nimet Yıldırım

Ateşteki İbrahim'in Şarkısı

Alacakaranlığın kanlı göçüğünde bir başka adam var. Toprağı yeşil istiyordu ve aşkı en güzel kadınlara yaraşır. Onun gözünde bu değildi o kadar da değersiz bir hediye toprağa ve taşa yaraşacak. Ne adam! Ne adam! Diyordu ki kalbe yaraşan aşkın yedi kılıcıyla kan içinde kalmak ve gırtlağa yaraşan en güzel adları söylemek. İşte böyle bir aşktı demirdağın arslanı adam yazgının kanlı meydanından Aşil gibi geçti. Bir çelik vücutlu: ölümünün sırrı aşk kederi ve yalnızlık gamıydı. *** "Âh, gamlı İsfendiyar! Senin için iyisi gözlerini kapamak!" "Değil mi; Biri yetmez miydi kaderimi yazmaya? Yalnız olan ben etmedim feryat! Gömülmeye razı oldum ben. Bir sestim ben -şekiller içinde bir şekil- ve bir mânâ buldum. Ben vardım ve ben oldum; ne bir gül goncası ne bir kök sürgünü ne ormandaki bir tohum Tıpkı gökyüzünün secde ettiği şehit bir halk adamı gibi. *** Değildim ben başı önde zavallı bir kulcağız ve benim cennetim itaa...

Eşikte

Sakın Güneşin sarı benzine dalıp bakma Büyüler seni. Gözlerine ellerini siper et Gökyüzüne bakarken Göçmen turnaları Göreceksin yükseklerde Mevsimlerin kavşağında Rüzgârların geçidinde Güneye doğru Uçarlarken. * * * Ellerin Gözlerinin kalkanı olsun Sarı benizli güneş Bakışını Büyülemesin Göçmen turnaları Gör de Kanat kanata Denizleri aşarken Denizlerden Dağlara Gururlu dik dağlara Islak saman yüküne Tarlanın kuru sofrasına Kargaların kargaşasına terk edilen harman yerlerinde Geleneklere Göreneklere Ülkelere Ve seni fersiz damına Başına Ve üzgün gövdene Çöktüğün kedere Ve böylece Zindanda geçen yıllarına Ve turnaların kanatlarındaki son kızıllık Batan güneşin ateşinde Kül olacak Orda sen Kederi göreceksin Uzayan gölgesiyle Batan güneşle birlikte titreye titreye Ereğe erişir Ve senin yanında Pencere kıyısına ilişir O Senin sayrılı, beyaz ellerine Yaşlı ellerine... Ve batan güneşi Kara Kanadını... Ahmed Şamlu Çeviri : İld...

Aşıkane

"Seni seviyorum" diyen o hüzünlü bir ozandır şarkılarını yitirmiş Bin neşeli tarlakuşu gözlerinde bin suskun kanarya boğazımda Aşk konuşabilseydi keşke "Seni seviyorum" diyen o üzüntülü bir gecenin kalbidir ayışığını arayan Konuşabilseydi keşke aşk Bin gülen güneş adımlarında bin ağlayan yıldız arzularımda Aşk konuşabilseydi keşke. Ahmed ŞAMLU Çeviri: Ayşegül SÜTÇÜ - Hamit TOPRAK

Kara Şarkı

Kurşunî bir şafakta Atlı duruyor, sessiz Atının uzun yelesi uçuşuyor rüzgârla Tanrım, Tanrım Atlılar durmamalı Çalarken, tehlike çanları Yanmış çitin yanında Kız duruyor, sessiz İnce eteği oynaşıyor rüzgârla Tanrım, Tanrım Kızlar sessiz kalmamalı Yaşlanırken, umutsuz ve yorgun adamları Ahmed Şamlu Çeviri: Ayşegül Sütçü - Hamit Toprak

Ayda'ya Dört Şarkı

I Aylak Adamın Şarkısı Şu yol kıvrımında kavurucu bekleyişte bir gölgelik yapmalıyım ağaç ve taştan. Çünkü nihayet umut gecikmiş bir seferden dönüyor geri. Öyle bir zamanda ki yazık! Ne başımda bir dam Ne ayağımın altında bir kilim *** Kavrulmasın güneşten diye bir testi yok su vermek için ve yorgunluk atacak bir yastık yok oturmam için *** Dört gözle beklediğim yolcu çıkagelecek apansız. Ey tüm umutlar şu damı çatmakta güç verin bana! Ordibehişt (13)42/Mayıs 1963 II Bir Dostun Şarkısı Kimsin sen ki böyle güvenip söylüyorum adımı sana; evimin anahtarını koyuyorum avucuna; mutluluk ekmeğimi paylaşıyorum seninle ve yanına çöküp dizinde böylesine huzurlu dalıyorum uykuya? III Hangi iblis vesvese veriyor sana böyle hayır demek için? Yok, bir melekse hangi şeytanın tuzağından haberdar ediyor böyle? Bir kuşku mu var? Yoksa gurbet için bir dostun yurduna indiğin son ayak seslerin mi? Ordibehişt (13)42/Mayıs 1963 Ahmed Şamlu Çe...

AH!

Feryat, Bir servinin gölgesini düşürüyor Rüzgâra. ( Bırakın bu ölüm geçidinde ağlayayım, bir başıma) Bu cihanda her şey kırılmış diğeri içinde Suskunluk dışında hiçbir şeyi kalmış insanın. (Bir başıma ağlayayım bu ölüm geçidinde, bırakın) Çarklar, Aydınlığını yitiren ufku Öğütmüş dişleri arasında (Size söyledim, bırakın ağlayayım bu ölüm geçidinde) Ahmed Şamlu

Genel Aşk

Gözyaşları bir sırdır gülümseme bir sır ve bir sırdır aşk. Aşkımın gülümsemesiydi gözyaşları, o gecenin. * Öykü değilim anlatasın, nağme değilim söyleyesin, ses değilim işitesin değilim öyle bir şey ki göresin ki bilesin ortak bir acıyım ben haykırsın beni, sesin. * Ağaç ormanla konuşuyor ot ovayla yıldız kâinatla ve ben seninle konuşuyorum Adını söyle bana elini ver bana lafını söyle bana kalbini ver bana ben köklerini anladım senin senin dudaklarınla konuştum tüm dudaklara tanıdık ellerimle ellerin. * Aydınlık tenhalarda seninle ağladım yaşayanlar için karanlık mezarlıklarda seninle söyledim en güzel şarkıları çünkü bu yılın ölüleri en aşık yaşayanlardı. * Ellerini ver bana tanıdık ellerimle ellerin ey, geç bulunmuş! seninle konuşuyorum bulutun tufanla otun ovayla yağmurun denizle kuşun baharla ağacın ormanla konuştuğu gibi köklerini anladım senin, çünkü çünkü tanıdık sesimle sesin. Ahmed Şamlu Çeviri: Ayşegül Sütçü - Hami...