Ana içeriğe atla

Kayıtlar

cahit koytak etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Divanenin Duası

yaza yaza, kaza kaza, içimde sonsuzun kapısını açmadan ardına kadar, yonta yonta aklın taş ocağında kuşa benzettiğim sözlerin kanat takıp da koltuk altlarına, dualar, şükürler, şiirler niyetine uçurmadan göklere, ölmek istemiyorum, ölmek! bir on yıl daha, Allah'ım, bir on yıl daha bu divane çırağına! Cahit Koytak

Eski Sahneler Eski Oyuncular

Ablalarıma, ağabeylerime  ve küçük kardeşime… daracık uzunca bir hol, mutfak olarak kullandığımız bir ‘tandır evi’ ve tandır evine açılan, yoksullara vergi bir mizah zevkiyle ‘kuyu’ dediğimiz, Yusuf ’un kuyusundan hallice, yeraltında, eski kilerden bozma on metre karelik o tek odada tam on kişi yaşıyorduk: yedi kardeş, anne-baba ve ‘abla’ diye çağırdığımız, ermeni tehcirinde merhameti sonsuz Tanrı’nın kuyuların bu en rahme benzeyeninde ‘sıtar’ ettiği, dulların en güzeli inananların hası, yetmişlik Fadime Abla. sonra, bütün kış boyu köyden kağnılarla oyunlara taşınan, sahneye giren çıkan dayılar, teyzeler, kuzenler… ve cismiyle ‘kuyu’da yer kaplamayan, tersine, alçacık sesi, utangaç doğası ve kendisi gibi küçük küçücük ‘hekâtları’ yla bize kuyu içinde kuyu, kuyu içinde saraylar, has bahçeler armağan eden ‘böyükanam’ , o, bir insan yüreği büyüklüğündeki ‘khemeççik’ hatun, sevgili anneannem… bir de ‘Paşiko’ muz vardı, annemin halası ve hemen...

Ölümün Estirdiği Düşünceler

I İyi şairler vaktinde ölmesini bilirler; Büyük şairlerse, hemen her zaman Şiirlerinden önce ölürler. Aslına bakarsanız, şairler iki kere ölürler, Bir kendi ölümleriyle, Bir de şiirlerinin ölümüyle. Ama bir kere de dirildiler mi, Şiirlerinin sayısı kadar dirilirler, Okurlarının sayısı kadar dirilirler. Bir kuşun, tüylerinin, teleklerinin Sayısı kadar çoğalıp, çoğalıp Kuş katarına dönüşmesi gibi bir şey, bu. 12 Haziran 2008 II Bir şeyler öğrenmek için Bir ömür harcarsın, Tam, öğrendiklerimle, hakikatin Boyunu posunu öveyim, derken, Bakarsın, senin 'hakikat' dediğin haspa Huyunu husunu değiştirmiş, Koynunda sabahlıyor Akçeyi bastıranın. 12 Haziran 2008 III sanatçı kendine sorar kim olmalıyım ki, herkesi olmam gerekmesin? bilge kendine sorar: neyi bilmeliyim ki, her şeyi bilmem gerekmesin? insan kendine sorar neyi düşünmeliyim ki, ölümü düşünmem gerekmesin? 13 Haziran 2008 IV Sevdiklerimiz hakkında bilgi toplarız. Ve böyle y...

Kokuların Anası

öpüp koklarken sırma saçlarını toruncağızınızın birden ölümü hatırlarsınız! sunmak için çocuklarınızın sevgili anasına, diyelim ki, bir süsen çiçeği kopardınız. uzatmadan refikanıza, koklarsınız o çiçeği, değil mi ama. işte yine onu hatırladınız! ve çekerken ciğerlerinize kokusunu, kapağını açınca, gezegenin ta öteki ucundan size postalanmış kitabın, bakın yine, bakın yine onu hatırladınız! ah, hatırlarsınız, birden hatırlarsınız, soluk alan her şeyde. her ağızda, hr yarıkta ve her çatlakta, her kokuyla beraber, çatal gibi dili yılanın görünüp kaybolan, görünüp kaybolan o içkin gerçeği hatırlarsınız, o aşkın gerçeği birden hatırlarsınız. 14 Aralık 2008 Cahit Koytak

Dua’ya Dair..

"Bize Dua'dan söz et!" Bunun üzerine de şunları söyledi Tanrı-Elçisi: "Sıkıntı ve ihtiyaç içinde olduğunuz zaman dua edersiniz; keşke, neşeyle dolup taştığınız zamanlar da dua edebilseniz! bolluk içinde yüzdüğünüz zamanlar da dua edebilseniz! Çünkü sizin benliğinizin, sizin kendiliğinizin, yaşayan küllî varlıkta açılmasından, genişlemesinden başka nedir ki dua! Ve daha huzurlu olmanız için, içinizdeki karanlıkları, içinizdeki katılıkları boşluğa boşaltmak duayse eğer, daha neşeli olmak için kalbinizin şafağını dışarı saçmak da duadır. Ve içiniz sizi duaya çağırdığında, ağlamaktan başka bir şey yapamıyorsanız, sizi mahmuzlamaya devam etmeli içiniz, ağlaya ağlaya sonunda gülmeye varıncaya kadar. Dua ettiğiniz zaman, sizinle aynı anda dua eden, ve duadan başka hiçbir yerde, başka hiçbir halde bir araya gelemeyeceğiniz kimselerle buluşmak için yükselirsiniz, yükselirsiniz, bulunduğunuz yerden çok yukarılara. Ve tapınağa sadece birş...

Cennette Sessizlik

bülbülleri, sakaları bombalarla susturduktan sonra hasbahçede hayallerin erişemeyeceği sessizlik başlar: büyük hayaletin, 'insanlığın' sessizliği... buzulların sessizliği, buzdan ve külden meleklerin sessizliği. tanrıyla, önce çığrışarak, sonra onun sessiz ve kıpırtısız diliyle konuşmayı deneyen felluceli anaların çoğalttığı sessizlik... gökçe kozalakları havan mermileri halinde başımızda patlayan kutsal bilgi ağacının; tüveyçleri, katledilen bebeklerin beyinlerinin zarı ve gözlerinin akı olup yüzümüze saçılan gökçe minelerin, hatmilerin, hüsnüyusufların sessizliği. - akbabanın süslenip püslenip yüreğimin başına konmasından, orada boğuk boğuk ötmesinden ve yüreğimin ebediyen susmak, ebediyen yok olmak arzusundan kuvvet bulan sessizlik - kevser ırmağının uyurgezer sessizliği. yamaçta, brugel üslubuyla boyanmış toprak yoldan yukarı ceset dolu bir römorku çekerek göğe doğru tırmanan ve bir resimden beklendiği gibi, doğal olarak, sesi soluğu, homurt...

Genizden Konuşan Prens

Tanrı senden yazdıklarını suluboyayla anlatmanı isteseydi bay edward estlin cummings muhtemelen biraz görünür olsun diye kanatlarının ucu hafifçe yeryüzünün toprağına bulanmış uhrevi bir kelebek resmi yapardın bir çocuğun alt çenesine konacağı tutmuş şaşkın bir kelebek. ben sende işte o resimdeki kelebeği ürkütmemek için altmış dokuz yaşına kadar çenesini kıpırdatmadan tutan yani genizden konuşan yahut pek pek arada ıslık çalan şairi görüyor ve diyorum ki bak estlin, ne ezra pound, ne t.s. eliot ne de bir başkası değil hayır biraz kekeme de olsa ve genizden konuşsa da ingiliz dilinin geçen yüzyıldaki prens hamleti kuşkusuz sensin sevildiğini bil. Cahit Koytak

Gazze Risalesi

Gazze trajedisi karşısında İnsanlığın vicdan yükünü neredeyse tek başına omuzlama cesaretini ve ferasetini gösteren Türkiye’nin yeni ‘Yeryüzü’ politikasının büyük mimarı ve virtüöz icracısı Prof. Ahmet Davutoğlu’na… I Gazzeli Yusuf, oğlum, ben yaşlı Filistin şairlerinden biri. şiirlerimi Türkçe yazıyor olmama bakma, yeryüzünün bütün öteki şairleri gibi, ( düzeltiyorum ) yeryüzünün bütün yufka yürekli şairleri gibi ben de Filistinliyim on günden beri ve buram buram Filistin toprağı kokmaya başladı birden, nasılsa, benim de kırk yıllık türkülerim, kasidelerim. kan, barut ve gözyaşı değil, hayır, kin, öfke ve intikam hissi de değil, yanlış anlama, tepeden tırnağa Yakup, tepeden tırnağa Yusuf, tepeden tırnağa Musa, İsa ve Muhammet’le dolup taşıyor, Filistin toprağı gibi, on günden beri benim de duygularım, düşüncelerim. nesnesiyle örtüşen bilgiye, hakikat, nesnesiyle örtüşen duyguya da sezgi diyorlar ya, filozoflar, Yusuf, oğlum, bu tanım doğruysa eğ...

Soğuk Geçen Yıl

Soğuk geçen yıl sona eriyor işte. Pamuklu kaftanımı sırtıma geçirip Güneşlenmek için sundurmaya çıkıyorum. Güneydeki meyve bahçesinde ağaçlar çıplak, Tek yaprak yok koca bahçede. Kuzeydeki bahçe ise kurumuş dallar yığını. Son damlasına kadar boşaltıyorum testimi. Ve dönüp mutfağa bakıyorum, Bacasından duman tütmüyor mutfağın. Kitaplar ve şiirler sedirin üzerine dağılmış, Mumun canı çıkmak üzere, Okumaya vakit kalmayacak. Buradaki hayatım Chen'deki 1 gibi değil, Fakat yine de bazen acı sitemlerden çekiyorum, Edip eylemekten çok düşünmeyi seven Aylak birinin maruz kalması beklenen Üstü örtülü suçlamalardan... Bunun için de, huzursuzluğumu yatıştırmak için Kendi kendime, "Aklından çıkarma," diyorum, "Eski bilgelerin de aynı çöküntüyü yaşadığını!." 1 Confiçius'un ölümcül açlık çektiği yer Tao Yuan-Ming Çeviri: Cahit Koytak

Nar Taneleri

Bir zamanlar, bir narın ortasında, her şeyden habersiz yaşarken ben, bir gün, bir nar tanesinin, "Gün gelecek bir ağaç olacağım," dediğini işittim, "Gün gelecek bir ağaç olacağım ve rüzgâr şarkı söyleyecek dallarımın arasında; dans edecek gün ışığı yapraklarımın üstünde; bütün mevsimler boyunca güçlü güzel ve görkemli olacağım." Bunun üzerine, bir başka nar tanesi, "Senin kadar genç olduğum günlerde," diye söze karıştı, "ben de hayaller kurardım böyle; ama olup biteni, geçmişi, geleceği ölçüp tartabiliyorum şimdi ve görüyorum ki, boşmuş, boş, boşun boşu, ümitlerim de hayallerim de." Sonra bir üçüncü nar tanesi karıştı söze, "Hiçbir şey görmüyorum ben," dedi, "hiçbir şey, bu tıkış tıkış ve tekdüze hayatta- öyle büyük, öyle parlak falan bir gelecek vaat eden." Bir dördüncü nar tanesi, "Fakat, parlak bir gelecek umudu olmadan da, düşünsenize," dedi, "ne kadar manasız olurdu hayat....

Virginia Wolf'un Dama Taşları

Ceplerine çakıl taşlarını doldurup Kendini Ouse Irmağı'na atan İkiz kız kardeşi Kader'in... En diplerine varmak istedin bunu yaparken, En diplerine Ruhumuzda olup bitenlerin Seni incittiler mi Oyunlara sürdüğün kahramanlar -İspermeçet mumundan Ya da selüloz hamurundan- Sensiz yaşamayı bilemediler mi, Gösterişli buhranları salyalı esrimeleriyle Hoppalıklarıyla hazımsızlıklarıyla... Yüzleri vardı ruhları vardı, Bedenleri yoktu. lsimleri künyeleri belliydi -Çiçek isimleri gibi- Ama cinsiyetleri yoktu. Ne yapsan hangi kalıba döksen, Hangi boyayı sürsen hangi Eczayı denesen Mucize olmuyordu, Sana benziyorlardı. Ve taşlar vardı daha küçük Taşlar vardı Kaderin dipte çağıldattığı, Belleğin menfezlere doğru ittiği Çığlıklı çıngıraklı Erguvan alabaster ya da safran rengi Kozmik melankoşi serpintileri; Ölümün sert içkisinden başka Hİçbir muhayyilenin eritemediği... Sözcükler... onlar her zaman yetersizdi; Tüy gibi hafıftiler; Mağmanın yüzeyİne çekiyo...

Aşk Şiiri

Aşk bir uçurum, a ruhum, dibi olmayan; Yalnız kuşların, meleklerin değil, senin de Kanatlarının olduğuna inandırır ilkönce seni, Sonra, uçmayı öğretir sana; Aşk bir ateştir, a ruhum, suyun içinde yanan; Sevenlerin, balçıktan değil, balmumundan değil, Sudan yaratıldığına inandırır ilkönce seni, Sonra, akmayı öğretir sana; Aşk bir sarhoşluktur, a ruhum, Aklın sultanlığını vadeder iptida sana, Sonra, deliliğin kulu, kölesi yapar seni; Aşk bir muammadır, bir muamma, a ruhum, Künhünü kavramayı öğretir sana, her şeyin, Aşkın kendisinden başka. Cahit Koytak

Ayinler

1. Ayin bir daha ne zaman böyle bir yolculuk olacak, bir daha ne zaman ve hangi yolculukta böyle bir yol, böyle yol arkadaşları, böyle bir yol hikâyesi, böyle bir mola, molada böyle dolu dolu bir gece olacak? bir daha ne zaman böyle bir gece, gecede böyle bir dağ ateşi, ateşin çevresinde böyle güzel yarenler, böyle cömert bir sofra, böyle hayattan tatlı, ölümden keskin bir şarap olacak? bir daha ne zaman böyle uyanık, böyle dalgaların üstünde, rüyaların üstünde, gerçeklerin üstünde aklı gezdiren bir sarhoşluk, böyle uyanılması zor bir uyku, inanılması zor bir rüya olacak, bir daha ne zaman! bir daha ne zaman! bir daha ne zaman insanın kalbi, böyle muhabbet tadında, böyle, meleklerin, musaların katında, böyle dut gibi sarhoş olana kadar yarenlik edecek insanın aklıyla! 3. Ayin sessiz hıçkırıklarla sessiz hıçkırıklarla sessiz çök bu iskemleye çök bu iskemleye çök ve ağla ağla ve ağla ve ağla sebepsiz ağlamayı dene sebepsiz ağlamayı öğren ağlamak...

Şiir Dediğin

I  şiir dediğin, ruhun sığdığı her yere sığar,  suyun aktığı her yöne akar...    tüylerinizi okşar, derinizi yakar;  beyazsanız zenciyi,  zenciyseniz beyaz adamı dener  yüzünüzde ya da ruhunuzda.    geçmiş, şimdi ve gelecek arasında  çerçi gibi dolaşır,  gezgin otacı gibi...    tazı gibi koşar, arı gibi sızlanır,  tavşan gibi bazen dağa yokuşa koşar.    takarsa kafasına  savunur kanının son damlasına kadar                          haremi ve hilafeti  ve ayakta tutar hüzün imparatorluğunu,  ayakta alkışlatır kendini ölülere;    günü gelince de yorulur her ölümlü gibi  pıhtılaşır ve donar;  o zaman da buzdan bir şehir olur  ve felsefeyi de dondurur              ...

Köşe Şairi

Bunca çimen, bunca çiçek, bunca ezgi,                                                                   bunca ahenk  Ve oyun ve sanat ve rüya ve gerçek...  Bin bir yüz, bin bir maske ve mizansen karşısında  Kaya gibi yerinden oynatılmaz şairler,  ‘Sarsılmaz’   şaire ler –farkındayım, farkında-              ııh! deyip dudak kıvırıyorlar bana.    Eleştirmenler kem küm edip susuyor.  İsimsiz ve çehresiz okursa, daha güzeline, daha                      ...

Şiir Sanatı

uzun burnunu her şeye sokuyor  ve sinek kanatlı hayal gücüyle  her engeli aşabileceğini,  her kılığa girebileceğini;  dokunaklı sesiyle de  her gönlün kapısını açabileceğini  ve her akla sığabileceğini sanıyor, şiir. herkesin gençliğinde  yaşanmamış bir çocukluğun,  yaşlılığında da yaşanmamış bir gençliğin  gömülü olduğunu biliyor  ve işte bunlarla geri döndüğüne  inandırmaya çalışıyor bizi.    düpedüz el koymak istiyor böylece  içimize gömülü hazinelere,  acılara da, erinçlere de  utançlara da, övünçlere de…  peki, kim bunu istiyor ondan  ve hakkı var mı bu kadar ileri gitmeye!    pek de sinameki, kahramanımız,  pek de alıngan!  insanda gördüğü, duyduğu her şey,  ama her şey dokunuyor ona.  ve değdiği, dokunduğu her şey de  yakıyor, yaralıyor onu.    bakınca, dosdoğru içinize bakıyor, sözgelimi.  ve kaçırıyorsunuz siz ...

Günlük Hayat

Henüz gemisine tayfa yazılmadım, ama Ölümle, kızışarak devam ediyor, ‘Birlikte çalışma’ koşulları hakkında Yürüttüğümüz sıkı müzakereler. Şu sıralar, sabahın erken saatlerinden Öğlene kadar, yazıp çizerek, Onunla geçirilecek Ucu bucağı bilinmeyen bir gelecek için Mumyalamakla meşgulüm, Kendi ellerimle, Beni ben yapan şeyleri, Yaşadıklarımı, hissettiklerimi, Düşündüklerimi, Yaptığım icatları, bulduğum formülleri, Makamları, melodileri... Öğleden sonraları da, Hem kendi yazdıklarımı, Hem başkalarının yazdıklarını okuyarak, Bir anlamda, enini, boyunu, Derinliğini ölçüp biçiyorum, Ölümle birlikte Karşı kıyılarına doğru yol alacağımız Karanlık denizin. Sonra kesip biçiyor, rendeliyor, Üzerimde prova ediyorum, tahtalarını, Onunla çıkılacak seyrüsefer için İnşası planlanan teknenin. İyice emin olmak istiyorum, açıkçası, O yelkensiz, küreksiz ve dümensiz sefineye, Altmış şu kadar yıllık bir hayata sığmayan Kendi ruhumla birlikte, Koynumda, koltu...

Pastörize Sevgi

Kumandayı fırlatıp spiker kızın yüzüne Bir şeyler yapmalı, diyorum - Ama ne? Afrika'ya gidelim, diyor, karım içerden Kahve içelim muhallebi yiyelim Der gibi iyi niyetli Günlük vurguyla Afrika'ya gidelim Toplayalım pılıpırtıyı Çocukları kitapları büyükanneyi Plakları albümleri seccadeleri Toplayalım çamaşırları Çamaşır makinesini Bulaşık makinesini Kuluçka makinesini Konuşma makinesini Gülme makinesini ağlama makinesini Afrika'ya gidelim Kahve içelim Muhallebi yiyelim Afrika Afrika Tarihin şuuraltı Üç tekerli bisikleti üstünde Habeş Sultanının Boğa yılanlarını ve halkını Gülümseyerek güttüğü Sevimli dünya. Cahit Koytak

Sisle Örtülü Yollar

Gecenin Sahibi Ağustos böceğinin yüreğine İndiriyor sırrını Ve ağustos böceği Sesine ardıç ağacının Bilgeliğini katıp Ateşten cümlelerle Tanrı'nın sözlerini öğretiyor Öteki böceklere Sessiz ve uzun hıçkırıklar Sessiz ve uzun Yıldızların kristal hıçkırıkları Böceklerin mahzun Ağustos böceği, sesine yıldızların Parıltısını katıp Tanrı'nın yollarını gösteriyor Yolunu kaybedenlere Sisle örtülü yolları O'nun Yanından geçip giden Dipsiz uçurumların Sisle örtülü yollar Sisle örtülü her şey Sisle örtülü ruhum. Cahit Koytak

Taşralı Uzak Akraba

- Kapıda tanrı olduğunu söyleyen biri var, han'fendi! - İşte bir deli daha! Sayıları gün geçtikçe artıyor. Bir ekmek parası veriver gitsin. - Sadaka istemiyor ki, efendim... - Bak işte bu kötü! Neymiş derdi peki? - Dün gece yatarken yardıma çağırmışsınız onu. İsminizi söylüyor; aynı köydenmişsiniz. - Demek, tam tımarhaneden bu deli! O köyden öyle biri yok de, burada; üstelerse kapıcıya haber ver; o onun dilinden anlayacaktır. Sonra belli mi olur, kuzum, akraba der kapını açarsın, yatılı kalmaya kalkar, böylesi... Cahit Koytak