Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ahmet Muhip Dıranas etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Geçmiş Gelecek

Geçmiş... O şimdi gölge iken şimdi canlı bir Varlık olan; o şimdi ölen, şimdi canlanan Varlık; evet o dalga, o girdabı anmanın İnsan için nedir?.. Evet insan ki doğmadan Ölmekle uğraşır, ve bu kör bahta katlanır, Geçmişte durmasında gerek var mıdır?.. Hayır. Ölmek hayatı tazelemektir: Biz ölmesek Düşler ölür; hayat düşünen insanoğlunun Olgunluğuyla bir tüm o... Her birleşik fikir Bir sarsıdır, onunla kımıldar bu toplumun Sonsuz atomları, uyuyan parçacıkları; Dünyamızın. özetle, fikirdir düzencisi. Geçmişte kabil olsa duruş, saplanış, kalış, Yarın nasıl hayal edilir?.. Aklı mahveden Durgunluğun usancı ile tıknefes, susuk, Ancak bir ot misali biten, hep pinekleyen, Bitkin, bunak, pırıltılı, solgun suratlı bir Varlık... Bu işte arda kalan geçmişin yüzü. Geçmiş, o bir eğitmen, o bir pir, o bir baba, Halin tutup sinirli elinden, sabırlı, ağır, Bir ufka doğru yedmeli... Gelecek şafak dolu Bir saklı gök ki bolluğa aydın beşik; o gök, Fikrin kanatlar açtığı bir gök bilinmeli; Gelecek ...

Çalar Saat

Çalar saat! uğursuz Allah, korkunç, bir karar, Parmağı bizi tehdit eder, bize der: "Hatırla!" Bir hedefteymiş gibi dikilecek yakında Dehşet dolu kalbinde ürpermiş ıstıraplar; Kaçacak ufka doğru o buharı andıran Zevk, kulisin nihayetinde bir rakkas gibi; Her insanın bütün ömrü boyunca nasibi Nimeti bir parça yiyor senden de her an. Ve saniye, üçbin altıyüz kere saatte Fısıldıyor: Hatırla! Hatırla! - Koşan böcek Sesiyle, şimdi der: Ben 'Geçmiş Zamanım' gerçek, Ve emdim kirli hortumumla ömrünü işte! 'Remember!' Hatırla ey sefih! 'Esto memor!' (Aşinasıdır hançerem bütün lisanların.) Dakikalar o külçelerdir ki fani çılgın, Altınını almadan atmaması doğrudur! 'Hatırla' ki zaman muhteris bir kumarbazdır Hilesiz kazanır, bu bir kanun, her koyuşta. Gün sona eriyor; gece büyüyor; hatırla Susuzdur her girdap; su saati boşalır. Yakında çalacak saat ve ilâhî kader, Ve şan dolu Fazilet, henüz bâkire zevce, Ne nedamet o dahi (ah! so...

Leyl-i Veda

LEYL-İ VEDA Ooh, gel... Ruh-i tabiat gibi malımür ü hamüş, Bu vefasız gecenin koynunda Kalalım bir ebedi saniye dalgın, bi-hüş... Kim bilir, belki de son leyle-i sevdamızdır; Bunda her lahza biraz örnr-i saadet sayılır! Ooh, bak dalgaların cezbe-i safiyyetine; Sanki bir hamle-i sevdaya açık bir sine. o kadar rakid ü sakit, o kadar müstağrak, O kadar uykuda her şey ki hemen korkulacak! Ooh, gel gel, bu hafa-gaha beraber gidelim; Orda, sensiz geçecek günleri tazmin edelim. Bir siyah kuş gibi amade-i pervaz ü firar Bu vefasız gecenin koynunda Edelim gel, ebedi kalmak için bir ısrar ... Kim bilir, belki de son lahza-i sevdamızdır; Hoş geçen her dem-i sevda ebediyyet sayılır! Tevfik Fikret VEDA GECESİ Gel, tabiatte olan ruh gibi mahmur, suskun Bu vefasız gecenin koynunda Kalalım bir ebedi saniye dalgın, baygın ... Kim bilir belki de son aşk gecemizdir bu gece; Bunda her anı biraz mutlu ömür saymalıdır. Ooh, bak dalgaların tertemiz istemlerine Sanki birden ko...

İlel 'ebed

İlel 'ebed... Bu tahayyül verirdi neş'e bana; İlel'ebed onu sevmek, ilel'ebed, millim           Fakat hayatfeza Bir ibtila ile sevmekti en güzel emelim. Tasavvur-i ebediyyet hayat ü sevdada, Bu bir hayal idi, lakin hayal-i dilberdi;          Evet, bu rü'yada Cinanı görmeğe benzerdi, rühperverdi! Yazık! şu neş'emi tesmim ederdi hiss-i firak, Düşerdi ruhuma her ayrılışta bir ahker;          Evet, bu his, bu merak Verirdi aşkıma bir hadşe-i melalaver. Güler görür de o çeşm-i siyahı ağlardım, Cihanda bir bu iken rühumun temennası;         Evet, ben anlardım : O tatlı giryelerin ayrılıktı manası. Geçip tehaşi-i firkatle hep leyal-i visal Sabah olurdu sükfin bulmadan tahassürler;         Evet, geçerdi leyal, Büyürdü beslenip ümmid ile teessürler. İlel' ebed ... iki ruh-i muaşıkın bu ümid, Bu va'd-ı muğfil-i sevda penah-ı kalbiydi;       ...

MOESTA ET ERRABUNDA

De bana, kalbin uçar mı bazen, Agathe, Bu pis şehrin kara ummanından uzak. Başka bir ummana, sade renk ve hayat, Ve bekaret gibi, mavi, derin, berrak? De bana, kalbin uçar mı bazen, Agathe? Deniz, engin deniz, dinlendirir bizi! Kükreyen rüzgârın hudutsuz orguna Uyan, boğuk sesli şarkıcı, denizi Hangi şeytan, dadı yaptı bu yorguna? Deniz, engin deniz, dinlendirir bizi! Al götür beni, vagon! Kaçır beni gemi Uzak! Uzak! Çamur gözyaşı bu yerde. Sahiden Agathe’in mahzun kalbi der mi Bazen: azaptan, cürümden, dertten öte, Al götür beni, vagon, kaçır beni, gemi? Ne kadar uzaktasın, kokulu cennet. Saf istek içinde kalbin boğulduğu, Aydın bir gök altında her şeyin aşk, lezzet, Sevilenin sevilmeye layık olduğu! Ne kadar uzaktasın, kokulu cennet. Lakin saf aşkların cenneti olan yer, Titreyen kemanlar kuytu bayırlarda, Koşuşlar, şarkılar, öpüşler, demetler, Şarap testileriyle, gün sonu, kırlarda, -Lakin saf aşkların cenneti olan yer, Kaçamak hazlarla dolu masum dünya,...

Gece

Ah, sen ey, ölüm kadar sonsuz olan Ve dar bir tabut gibi rahat uyku! Islak geceyi örtün kalbim, uyu! Artık uykuyla tek başına kalan Ruhum gemiler uğramaz bir liman Bir tanrı gibi her tarafta korku; İşliyor bütün saatler kurmadan, Dışarda yağmur yağıyor durmadan, Görmüyor pencereler sonsuzluğu. Beni dibine çeker misin kuyu! Bitti gücüne güvendiğim zaman, Gökler yakın bir ayrılıkla dolu; Aynasında yüzüm dalgalanan su, Nağmesine vurgun olduğum umman. Al beni rüzgar! Kül et beni volkan! Toprakta o baş döndürücü koku Ve ölüm, gece ucundaki çoban. Gel yetiş, ey pişmanlık! İşte yaman Bir gecedir, yaman bir gecedir bu. O derin gözlerin ne güzel, puhu! Ahmet Muhip Dıranas

Hatıra

Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan Oydu, bir bakışta tanıdım onu; Rüyalarıma tayf halinde konan, Peşime bir korku gibi düşen o. Bazı yapraktı, bazı bir rüzgâr. Dolardı aydınlık olup, odama. Bahçemde süzülür giderdi bahar Sabahının fecri vururken cama. Ayakları kumda bırakmadan iz Yanıma geldiği hep gecelerdi; Sanki bir lahitten kalkar ve sessiz Uzak bir maziye dönüp giderdi. Bir avuç ışıktı incecik yüzü, Gözleri geceler gibi derindi; İçine başımın her an düştüğü Avuçları sudan daha serindi. Geçerken dün yoldan, ruhumu saran Bir gölge halinde ve ağır ağır; Tanıdım; o, yâdı hoş zamanlardan Seven ve yaşayan bir hatıradır Ahmet Muhip Dıranas

Bahar Gökleri

Meltem mi ki bu esen, renk mi ki, şarkı mı ki? Şu dağdan aşağı ak bir bulut salkımı ki İçime bir buruksu sarhoşluk akıtmada. Düşler mi ki şu burcu burcu kokan havada, Renk mi ki üzerimden akaduran bu nehir? Kork! Bahar seni bir al güle döndürebilir Bir daha göstermemek üzere gökyüzünü. Ah, bu gökyüzünden bir gün ayrılmanın hüznü. Yattım coşkun çimenler üstünde uzun zaman. Kuşlar değil başımın üstünde hızla uçan; Kardeşlerin yüzyıllar önce kopmuş ahları Ta sonsuza dek bu bengi gökyüzünden ayrı. Havada kavuşmanın bayıltan kokusu var; Durma, durma, gözünün alabildiği kadar Sar bu şarkı söyleyen, bu danseden evreni Ve ayırma güzel gökyüzünden gözlerini; Yaşamak kadar güzel, saf, mavi gökyüzünden, Bağışlayan gökyüzünden, ebedi gökyüzünden. Ahmet Muhip Dıranas

Ağrı

Vardım eteğine, secdeye kapandım; Koşup bir koluna sımsıkı abandım. Karlı başın yüce dedikleyin yüce, Sükûn içindeki heybetin gönlümce. Devce yapında ilk rahatlığı duydum. Şifası mı ne ki ruha bu ilk yudum Hayâl arkasında boş çırpınışların Sen uygun bir vakti gelince rüzgârın Sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli Bir gemisin göklerde demirli Ve ben rıhtımında bekleyen tek yolcu... Düşüncemizin en haksız, en korkuncu; Açan o ağulu çiçek delilikte, Gir sır mezara cesetle birlikte, Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi, Yılan ağzındaki elma... Ey, ateşi En derin yerinde gizli gizli yanan! Seyrediyor ruhum kar balkonlarından İnsanın göresi olmaz manzarayı Ve aklın o uçsuz bucaksız sarayı Yıkılıyor... Duygu bir kartal hızıyla Fırlıyor engine sevinç avazıyla Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar, Hep öyle başımın üstünde dursunlar Menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi... Asılı kalsın hep bu yağmur hevengi. Dünyayı saran bu gece ne gecedir, Yıldızlardan yağan ışık ne incedi...

Semper Eadem

"Sana nereden geliyor, dedin, bu garip hüzün, Çıkan deniz gibi çıplak ve siyah kayaya?" - Hasadı erişti mi bir kere gönlümüzün, Yaşamak bir dert olur! Bilinen bir muamma. Pek sade bir ızdırap ve esrarsız, gizlisiz, Ve tıpkı senin neşen gibi, herkese mahsus. Vazgeçöyleyse sormaktan, güzel mütecessis! Ve sesin o kadar tatlı bir sesken bile, sus! Sus, cahil bihaber kadın! Her vakit hayran ruh! Çocuk gülüşlü ağız! Hayattan daha fazla, Çok defa ölüm bizi tutar ince bağlarla. Bırak, bırak da kalbim mest olsun bir yalandan, Yüzsün gözlerinde güzel bir rüyada gibi, Ve kirpiklerinin gölgesinde yatsın bir zaman! Charles Pier Baudelaire Çeviri: Ahmet Muhip Dıranas

Büyük Olsun

Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun, Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun. Seviyorsam seni aşk ölümsüzdür gönlümce, Âşıksam kadınım değil tanrıçasın, ece. Denizler yolculuğa çağırır durur da beni Gitmem düşünerek geri döneceğim günü. Ben büyük rüzgârları severim; büyük olsun Aşkım da, özlemim de hepsi, her şey ve mahzun. İnsan bir yanınca Kerem misali yanmalı, Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı. Ahmet Muhip Dıranas

Yağma

                      - Ümit Yaşar'a - Boğaz'ın bir kıyısında, aydınlık Pencerelerde -her bulutun yolu- Bir mevsim, seninle başbaşa kaldık, Yaşadıkdı bir zaman İstanbul'u. Akan suda kuş gibi gemilerle, Eski evler ve tenha sokaklarla, Şarkı gibilerle, düş gibilerle Sarmaş dolaş... Olmaz gibi bir dünya. Mutluluklar şehri bir İstanbul'du, Şiirler, buluşmalar, aşklar... Şimdi Akşam olan bir gün gibi son buldu; Ne şiir kaldı, ne aşk, ne beklenti. Tığ gibi minareleriyle, kendi Kendisinde güzel, tek, yüce, kutlu Bir ölümsüzlükler, zaferler kenti Bugün yenilgilerle, yasla dolu. Bir songün hali, bir taş taş üstüne; Hem mide, hem ruhta bir açlık, ejder Örneği saldırmada dörtbir yöne; Toz, duman, inilti, akıntılar, çöpler... Niçin geri geldik bunca yıl sonra? Batık bir ülkeyi aramak gibi. İşte gençliğimiz: ta uzaklara, Çok uzaklara bak. Orada belki. Ama gizlice bak, olur ki ürker. Yaşantıdan fazla anılardan ...

Hiç

Gözyaşı tufanıyla taşıp gidiyor ovalar. “Nereye bu göç?” diye sesleniyorum kuşlara. Bakıp bakıp arada açan geçen güneşlere, Karım bana soruyor: ” Sana ne oldu? Neyin Var?” “Hiç” diye susuyorum. Ama bir hoşum, avara. Ahmet Muhip Dıranas

kara gözlerin

kara gözlerindeki umut siyah saçları kadar karamsardı ve kadere küsmüştü o, bir kere sevgiyi öldürdü diye... sanki ona uzanan ellerde keskin bir bıçak ha vurdu ha vuracak bu, benim karanlıklarım, bu benim sırlarım diyor hep bir gün gelecek şefkatle kollarına saracaklar... asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında umutları umduğu gibi çıkmamaış beklentileri hep korkuları olmuş sanki bütün hayatı, kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla.. gülüşleri bir sigara içimi zamanı kadar az her nefeste biraz daha kısalırken bütün beklentileri duman duman uçuyorlardı. kurallar koymak isterken dostluklarına, kuralları bozduğunun farkında değildi aslında... şimdi o gözlerde, vakitsiz yağan yağmurlar var, hasat mevsimi bitmiş bahçelere sağnak sağnak yağacaklar., belki gönlünde gökkuşağı açacak ama, altından çocuklar geçmeyecekler. su yerine zehir akacak ırmaklarından, hiç kimse içmeyecek... ya ben, şimdilerde bir bağ bozumu hüznü var içimde, üzümlerim gazap üzümü şaraplarıms...

Serenad

Yeşil pencerenden bir gül at bana, Işıklarla dolsun kalbimin içi. Geldim işte mevsim gibi kapına Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ. Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak, Ben aşkımla bahar getirdim sana; Tozlu yollarından geçtiğim uzak İklimden şarkılar getirdim sana. Şeffaf damlalarla titreyen, ağır Koncanın altında bükülmüş her sak. Seninçin dallardan süzülen ıtır, Seninçin karanfil, yasemin zambak... Bir kuş sesi gelir dudaklarından; Gözlerin, gönlümde açan nergisler. Düşen öpüşlerdir dudaklarından Mor akasyalarda ürperen seher. Pencerenden bir gül attığın zaman Işıkla dolacak kalbimin içi. Geçiyorum mevsim gibi kapından Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ. Ahmet Muhip Dıranas

İstanbul

Boğaz'ın kıyısında,aydınlık Pencerelerde-her bulutun yolu- Bir mevsim,seninle başbaşa kaldık, Yaşadıkdı bir zaman İstanbul'u. Akan suda kuş gibi gemilerde Eski evler ve tenha sokaklarla, Şarkı gibilerle,düş gibilerle Sarmaş dolaş...Olmaz gibi bir dünya. Mutluluklar şehri bir İstanbul'du, şiirler,buluşmalar,aşklar...şimdi Akşam olan bir gün gibi son buldu; Ne şiir kaldı,ne aşk,ne beklenti. Tığ gibi minareleriyle,kendi kendisinde güzel,tek,yüce,kutlu Bir ölümsüzlükler,zaferler kenti Bu gün yenilgilerle,yasla dolu. Bir son gün hali,bir taş taş üstüne; Hem mide,hem ruhta bir açlık,ejder örneği saldırmada dört bir yöne; Toz,duman,inilti,akıntılar,çöpler... Niçin geri geldik bunca yıl sonra? Batık bir ülkeyi aramak gibi. İşte gençliğimiz: ta uzaklara, çok uzaklara bak...Orada belki... Ama gizlice bak,olur ki ürker. Yaşantıdan fazla anılardan kork, bize gülümsüyorsa geçmiş günler; Belki yalandır,belki o bile yok. Orda elinde bir simitle ,ufak, s...

Düşman

Üç beş yerine parlak güneşler vuran Karanlık bir fırtına oldu gençliğim; Bitik bahçemde yıldırımla yağmurdan Tek tük pembe yemiştir bütün derdiğim. Vardım düşüncelerin güzüne demek, Suyun yer yer mezarlar gibi oyduğu Sele gitmiş toprakta düzlemem gerek Kürekler, tırmıklarla her bir oyuğu. Gelişir mi bilinmez bir güç bulurda Düşündüğün o yeni çiçekler burada, Kumsal gibi yıkanmış yerde kim bilir? -Ey acı! Ey acı! Varlığı yer zaman, Yitirdiğimiz kanla büyür, serpilir Bağrımızı kemiren o sinsi düşman! Charles Baudelaire Çeviri : Sait Maden Düşman Gençliğim bir karanlık fırtına oldu, Birkaç yerinde parlak güneşler açan; Öyle harap çıktım ki bu fırtınadan, Bahçemde kızarmış tek tük meyve kaldı. İşte fikirlerin güzüne ulaştım, Suyun mezarlar gibi çukur açtığı sel basmış toprakları durmayıp gayrı, Kürekler, tırmıklarla onarman lazım. Boyatacak mı ki sırrî gıdayı bulup hayal ettiğin yeni çiçekler acap Bir kumsal gibi yıkanmış bu topraklardan -Ey acı! ey a...

Son Aşk

Son aşkımdır bu –sen- ve son çile, Günümün son fecri, sonu artık; Giriver inince gün, aralık Kapımdan gelinlik elbisenle. Onu sevmekle geç, ey yaşamak! Ahmet Muhip Dıranas

Aynalar

Gençliğimi kaybettim birtakım odalarda; Kaybolan gençliğimi aradığım aynalarda Ölüler dolaşıyor böğürlerinde elleri, Aynı şeyi arayan akraba hayalleri. Yalnız bir taze kadın yaşlılığı arıyor; Yaşlılığım, yaşlılığım! Diye yalvarıyor. Sırları dökülüyor baktığı aynaların; Söndürüp yürüyor bir bir aynaları kadın Ahmet Muhip Dıranas

Gece

Ah, sen ey, ölüm kadar sonsuz olan Ve dar bir tabut gibi rahat uyku! Islak geceyi örtün kalbim, uyu! Artık uykuyla tek başına kalan Ruhum gemiler uğramaz bir liman Bir tanrı gibi her tarafta korku; İşliyor bütün saatler kurmadan, Dışarda yağmur yağıyor durmadan, Görmüyor pencereler sonsuzluğu. Beni dibine çeker misin kuyu! Bitti gücüne güvendiğim zaman, Gökler yakın bir ayrılıkla dolu; Aynasında yüzüm dalgalanan su, Nağmesine vurgun olduğum umman. Al beni rüzgar! Kül et beni volkan! Toprakta o baş döndürücü koku Ve ölüm, gece ucundaki çoban. Gel yetiş, ey pişmanlık! İşte yaman Bir gecedir, yaman bir gecedir bu. O derin gözlerin ne güzel, puhu! Ahmet Muhip Dıranas