Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Necmeddin Okyay etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hezarfen (bin sanat sahibi) Hattat Üsküdarlı Necmeddin Okyay

Yirminci yüzyılın ilk üç çeyreğinde, renkli kişiliğiyle Üsküdar'ı temsile layık bir sanatkar hüviyetini sürdüren üstad Necmeddin Okyay'la önceleri hoca-talebe, sonra da baba-oğul yakınlığıyla yirmi yılı aşan bir beraberliğimiz oldu. Buna dayanarak, ölümünden 27 yıl sonra Üsküdar Sempozyumu'nda onu -zamanın elverdiği nispette- Üsküdarlılara tanıtmayı bir vecîbe addediyorum. Kendileriyle şahsen muarefesi bulunanlar da artık azaldığından, bu konuşmamla hiç olmazsa onlara da Ustad'ı hatırlatmış sayılacağım muhakkaktır. Okyay'ın evi -kırk yıldan fazladır artık ailenin mülkü olmamakla beraber- Üsküdar'ın Toygartepesi semtindeki Şair Ruhi Sokağı'nda hala duran 5 numaralı ahşap evdir, Sokağın karşı sırasındaki bir evde de "Said Paşa imamı" lakabıyla anılan mevlidhan Hasan Rıza Efendi (vefatı: 1887) oturmaktadır. (Mehmed Akif merhumun bu zatla ilgili latîf bir şiiri "Said Paşa imamı" başlığıyla Safahatın 7.kitabı olan Gölgeler'de okunabilir...

Gül Tutan El

Hazerfen Necmeddin Okyay'ın elinde gül tutan bir resmi vardır. Gülden ve değirmi beyaz sakallı mütebessim yüzünden nurlar saçılan bir fotoğraf. İlk nerede gördüm hatırlamıyorum. Ve ilk kez Necmeddin Okyay'ın bir fotoğrafını görüyordum [o sırada hakkında fazla bir şey de bilmiyordum]; dedim ki, işte aradığın yüz, işte aradığın el, işte gül. Artık ne yazacaksan yaz. Yazamadık, o ân geçti gitti. Disiplinli-çalışkan-velud kardeşimiz Beşir Ayvazoğlu peşpeşe yayımladığı güzel eserlerine bir yenisini daha ekledi: Neyin Sırrı Hâlâ Hasret-Bir mesk silsilesi: Aziz Dede-Emin Dede-Halil Dikmen-Niyazi Sayın (Kubbealtı Neşriyatı-Nisan 2002). Titizlikle basılan, enlemesine açılan bir albüm gibi de kabul edebileceğiniz eserde pek çok fotoğraf yer alıyor. Derken efendim, Necmeddin Okyay'ın gül tutan fotoğrafına raslamayayım mı? Hem de üstadın Üsküdar-Toygartepesi'ndeki evinin güllerle donanmış bahçesinde. Bu fotoğraf benim önceden gördüğüm değil. Ama aynı gün çekilmiş olmalı, ...

Emek istiyor, sabır istiyor... Hataları düzeltmede ise zarif bir dokunuş umuyor.

Yahya Kemal, bir gün Kadıköy’de bir dost evinde Tanbûrî Cemil Bey’i dinlemiş ve mest olmuş. O günkü izlenimlerini sonradan Cemil Bey’in oğlu Mesud Cemil’e anlatan Yahya Kemal izlenimlerinin sonunda şunu söylüyor: “ O zaman karşımda altından bir kapı açıldı. Memleketime bu kapıdan girdim. ” Gerçekten de öyledir; ruhunuzun aç olduğu, arayışınızın devam ettiği bir zaman, ansızın ya bir musiki eserinin içinde bulursunuz kendinizi ya bir ince davranışın karşısında, ya da şöyle bir fotoğraf karesinde, sizi ‘altın kapı’dan içeri buyur eden: “Eskiler tekin değildir diye gerekmedikçe aynaya bakmazlardı. Öyle ki o gümüş işlemeli oval aynalar duvara ters asılırdı. Aynadaki suretine bakmaya çekinen bu eski zaman adamları fotoğraf makinasının objektifine, o soğuk nesneye nasıl bakabilirler? Elbetteki tedirgin olarak. Çünkü makina onların suretini çıkaracak. Asılları orada dururken bu suret ne işe yarayacak? Yansıyacak suret endişelendirir Tedirginlik bazen had safhaya ulaşır. Fotoğrafı çekil...