Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sîmîn Bihbehânî etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Gurur

Yıllar önce bana dedin ki  “Beni hiç sevmiyor musun?”  Yüzüm kızardı ateşten  Mutlu ve kendinden geçercesine sana “Evet!” dedim  Dün yine çabalıyordun   Eski sözümü hatırlayayım diye  Soğuk ve aldırışsız sana dedim:  “Artık seni sevmiyorum!”  Vücudumun zerreleri feryat etti Vallahi!  Yalan söylüyorsun diye  Senden başka kimsenin adını anmaz  Senden başka kimseyi arzulamaz  Bir feryat boğazıma kadar geldi  Bu söz inanılacak gibi değil  Bütün dünya bilir ki, senden başka  Gönlümde ve ruhumda başka bir arzu yok Fakat sustum ve sakince   Daralan kalbimde inleyişleri bastırıp  Kalbimin ızdırapları gizli kalsın diye  Gönlümü elimle bastırdım  Bakışımda bu sır ortaya çıkmıştı  “Ne zaman gönlüm sevgiden ayrı kaldı ki?  Sana bakmamak için   Gözlerim halının çiçeklerinde gezindi  Seni seviyorum da diyemem  Sonunda gurur beni hasta edecek  Çünkü şu gerçeği bil...

Sabr et, gelecek aya kadar…

Gücünü bitiren bu zor işin ücretini  Bir ayın sonunu elle geçirdim  Arzu dolu ve sıcak bir gönülle  Hemen eve yöneldim Fakat, Ne yazık ki, azıcık ücretim  Biriktirdiklerimin hepsi alacaklılara gitti!  Gözüm açılınca gördüm, Ah  Neyim varsa gitmiş  Çocuğum geldi, şaşkınlıkla gözlerime baktı  Onun iki siyah elmas gibi gözleri vardı  Arzuyla yanan gönlünün kıvılcımları  Günahsız bakışlarıyla isyan ederek:  “Ah anne! Geçen ay demiştin  Bana elbise alacağını söylemiştin  Süreyi uzattın, şüphesiz  Şimdi ne istersem getirmelisin.  Elbiselerim paramparça oldu, peki ayın sonu nerede?  Yeni ve güzel elbiseler nerede?”  Utanarak ve yavaşça dedim:  “Sabr et çocuğum, gelecek aya kadar.” Sîmîn Bihbehânî

Gökyüzü boştur

Gökyüzü boş, bomboş, onun aydınlığını kim götürdü?  Ay’ın tacı olan Samanyolu’nu kim götürdü?  Gecenin saçları karışıklıktan perişandır  Nil Nehri’nin saçının süsünü kim götürdü?  Kavisli yıldızını kimse görmüyor  Onun karanlığını kim kırdı, onun yayını kim aldı  Bahçıvan yalnız, onun çevresinde dikenden başka bir şey yok  Söğüt ağacını, gülü, erguvan çiçeğini kim götürdü?  O çınar yıllarca beyhudelikten yorulmuş  Nağmeler söyleyen kuşların yuvasını kim götürdü? Irmak hayat arkadaşlarının hazzıyla dolup taşmıyor  Yumuşak ve akışkan civanın kayganlığını kim götürdü?  Bunlardan önce yer gök yeşildi  Şimdi karanlıktan başka bir şey yok, onun gökyüzünü kim götürdü?  Sîmîn Bihbehânî

Kadersiz

O gidiyor gevşek ve titrek adımlarla  O gidiyor, elinde eski bir bavul  Kar başladı ve derin bir gece yeni başlıyor  O işin sonunu böyle bir başlangıca bağladı O gidiyor, ama nereye? Bir dostun semtine mi?  Bir misafirhaneye mi? Ya da akrabalarının yanına mı?  Acaba kim hiçbir şey söylemeden kabul edecek  Onun böylesi karışıklığını, şaşkınlığını, perişanlığını?  Onun her adımındaki uzunluk bir cadde kadar  Tereddütler içinde yüz hikâye bırakıyor yere  Uyurgezer gibi istemeden yürüyen beden  Bir dükkânın tezgâhına geçiyor  Camlarda perişan görüntüsü beliriyor  Gece renkli saçlarına çöken karla birlikte  O tatlı düğün gününü akla getiriyor  Siyah saçlarında tül gibi duran kar  O gün, o çiçek, o tüy ve danteller arasında  Beyaz teni, şirin dudağı büyüleyiciydi  Coşku ve mutluluk içinde göz açıp kapayıncaya kadar  Adı deftere yazıldı eşinin adının yanına Ertesi gün küçük aşk yuvasında  Yüksek arzu...

Yan Kesici

Bilir misin neden hapisteyim?  Bir gencin cebine el atmıştım,  Bir şey geçmeden elime,  Ansızın feci bir şamar yedim!  Bilmiyorum babam kim benim,  Nerde açtım gözümü dünyaya;  Beni kim doğurup yetiştirdi böyle,  Kimin memesini aldım ağzıma! (bilmiyorum)  Kimse benim için sabahlamadı  Hastayken başucumda!  Yalvarmadan ya da karşılıksız  Gelen olmadı yardımıma!  Kâh Ocak soğuğunda titredim,  Kâh inledim Temmuz sıcağında!  Ekmek hasretiyle aç uyudum  Hasır üstünde cami avlusunda! …  Tüm bu düzensiz hayatımla  Böyle bir sanat öğrendim  Sessiz ve sakince başkalarının cebinden  Para çalmayı öğrendim  İyice öğrendim yollardan  Sigara izmaritini nasıl alırım;  Bir duman çektikten sonra Başkasının cebine nasıl koyarım. Sîmîn Bihbehânî