Ana içeriğe atla

Kayıtlar

refik durbaş etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kim Bu Çocuk?

Çocukluğum annemdir benim. Uzun kış gecelerinde anlattığı masallardır. Deniz diplerinde yürüyen devler, gökyüzünün kapısında bekleyen ejderhalardır. Çocukluğum Sanamer’dir benim. Leylek dedenin okul bacasında kurduğu yuvadır. Kartalların bir dağdan bir dağa uçarken yüzüme düşürdüğü gölgedir. Güz harmanında saman yeli, yaz bostanında üzerime yorgan niyetine serdiğim kavun karpuz kokusudur. Çocukluğum Aras’tır benim. Elleri bedenlerinde büyük adamların Çobandede köprüsünde tuttukları balıktır. Düşlerimi eyerlerinin kuytusunda gizlediğim atlardır. Çocukluğum sevinçtir benim, yüreğimdeki keder, dilimdeki hüzündür. Nice rüzgârın dilden dile, gönülden gönüle aktardığı türküdür. Şiirdir akarsuların ezbere bildiği. Ezberimden çıkmayan sevgidir, sevgilidir. Çocukluğum kuzukulağıdır benim, ebegümeci, madımaktır. Gün sarısı arpadır, güneş karası buğday, aya bakan ayçiçeği, güne yakışan çavdardır. Çocukluğum tek odada beş sınıfı okutan öğretmenimdir. Annemden aldı...

Bir Başka Şehirde

İlk kez gidilen bir şehirde akşamlar nasıl geçer? Geçer mi acaba? Gri bir hüzün, kolları arasına almıştır bütün sokakları… Renkler, arınmıştır yalnızlığın bedeninden… Dumanın küfünden balkona çıkılmaz. Akşamın sığınağı pencerelerdir: Pencereden bakarsın. Çocuklar, seslerinin çıngırağını ara sokaklara dağıtarak evlerine çekilmektedir. Bir adam, koltuğunun altında bir somun kokusuyla döner köşeyi… Bir kadın, sabahtan kalan güneş kokulu çamaşırlarını toplamaktadır, balkonda… Sen, bir başka zamanda, bir başka şehirde geçen çocukluğunu düşünürsün. O şehir ki, denizlerle donatılmıştır. Körfezinin dip sularında yosundan hayaletleri dolaşmaktadır anıların. Suyu gözlerinin ışığı misali tertemizdir. Düşlerinin mayosu ile yüzersin bembeyaz aydınlığında… Dalgaları gençliğinin genç anılarıyla arkadaştır. Rüzgârının serinliği sevdalarına yoldaştır. Aklının ucundan dahi geçmez, bir başka zamanda, bir başka şehirde geçireceğin akşamın iç sıkıntısı çünkü… Rüzgârın oltasıyla tutarsın daha...

Rüzgara Yazdım Adını

Adını, vadilerin cemresinde yolunu yitirmiş sulara yazdım Saçlarına kırağı düşmüş ovalara Göçmen kuşların konağı ovalara Rüzgara yazdım bir de... Seni o rüzgar getirdi bana Gördüm seni bir daha gençliğimin ilkçağının gözleriyle gördüğüm gibi... O yıllarda da böyle miydi dudaklarının ve ağzının iklimi kirpiklerinin karası alnının serin serinliği saçlarının ilkbaharı? Yüreğimde aşkın ve yarası... Yüreğim çarpardı Ben çarpardım yüreğimi çıkmaz ve ara sokaklara Denizlerin tuzuna gurbetlerin hüznüne hüzünlerin sılasına... Gözlerin,gözlerindi melhem yüreğimin yarasına... Alıp gitmek vardı seni o an 'Bana bir şiir oku' dediğinde Alıp gitmeliydim seni... Bedeni haritalardan silinmiş bir park kanepesinde oturur başımı omuzuna koyardım sana şiirler okurdum Senin şiirini okurdum Gökyüzünün en karanlık gecesinden en aydınlık yıldızını çalar ve kalbinin üzerine koyardım O yıldızın aydınlığı ile aydınlanırdı senin geçmişin ve benim geleceğim ...

Kalbim kalbinde misafir kalsın bu gece

İki elim vardı: Birini sana bıraktım ötesini yılların yalan aynasına İki gözüm vardı: İlkini sana sakladım ikincisini mazimdeki hatırana Kalbim: kalbinde misafir kalsın bu gece Refik Durbaş İki Sevda Arasında Karasevda Ümit Yayıncılık - 1994

Yaz Kuşlarının sisine gömdüm acılarımı

Yaz Kuşlarının sisine gömdüm acılarımı Sevdiğim kadınlarda kaldı yıllar ve yıllarım Yıllar ve yıllarım kış mahsulü hüzünler güz kokulu kederlerim - Ne mi anlatır şimdi kuş kanadında sûretim? Refik Durbaş İki Sevda Arasında Karasevda Ümit Yayıncılık - 1994

Ne zaman yüzün düşse yâdıma

Ne zaman yüzün düşse yâdıma bir fotoğrafta el ele tutuşmuş gibi ellerimiz - Bu gece de yine hasretin için ağladım Refik Durbaş

Yaşadım ve yaşlandım İstanbul'da

Yaşı, sonbaharın yaşında sevdalarla Yaşadım ve yaşlandım İstanbul'da Bu hicran, kimden armağan sanıyorsun? Refik Durbaş

Yalnız alnıma değsin ellerin

Sabahın güneşi sabaha kalsın akşamın güneşi akşama… Günlerin gündüzlerin güneşi Alnıma Yalnız alnıma değsin ellerin Ol karasevdalar hatırası için sevdin de, sevmedim mi seni? Refik Durbaş İki Sevda Arasında Karasevda Ümit Yayıncılık - 1994

Değişen Nedir Güvercinleri

Rüzgârın parmaklarımın ucuna düştüğü bir akşamüstü hüznün yağmur damlası kül kokusuyla yüreğime düştüğü alaca söğüt dallarının mavi su mağaralarına düştüğü akşamın bir sesten bir sessizliğe düştüğü bir akşamüstü Çınaraltı’ndan geçtim yüzümde bembeyaz güvercinlerle Çınar yine saçları ağarmış bulutların duldasında yalnız. Masalar yine ayışığının korusunda yolunu yitirmiş yıldız kümesi kimsesiz ve şaşkın. Çay bardakları Gece üç vardiyasında çalınmış yine yarım bırakılmış uykusu çalınmış alınteri çalınmış el emeği göz nuruyla bezeli bedeni çalınmış aşk gücü iş bilinci. Üç beş sandalye bir kırık gönül bir ufak tepsi ayaza kesmiş merhaba gençliğim hayatın nakışlı sularından sulara vuran içimdeki yankıyı saati soran, durmadan aşkın ve acının saatini akşamın saatini soran gençliğim ince bir hüzünden ince bir acıya rehinli taş baskısı suretim Sessizce oturdum bir masaya yüreğim bozarmış bir bardak çay: demi sevda pınarından bir resim: avucuna kuş konmuş acının resm...

Feleğin Çemberinin Durduğu An

Bir merdiven aralığına açmış tezgâhını. Üzerinde oturduğu koltuk kimbilir, şimdi emekli olmuş hangi müdürün? Dizinin ucunda bisiklet pompası. Karşısında bir tahta "oturak". Artık gelecek bir müşteri için midir, yoksa eski bir dostu, arkadaşı için mi? Gerçi o müşteriler de pek kalmadı ya... Dostu gelse de nelerden konuşurlar? Mutlaka eski bayramlardan, bayram yerlerinden mi? Merdivenin dibinde bir naylon leğende simsiyah bir su kalıntısı. Rengi de, kokusu da yıllardır sanki hiç değişmemiş... Bütün hayatı, yaşadıklarının özeti bu suyun aynasında. Camları dökülmüş bir kapı. Neden evi olmasın? Artık o eski bayramlar da kalmadı, bayram yerleri de. Şimdi bilgisayarın bin bir oyunu arasından çıkıp da kim, hangi çocuk bisiklete gönül düşürecek? Binse de kim, hangi çocuk patlayan lastiğini, yamulan cantını onartmak için getirecek? - Sen kaç yıldır beklemektesin o kapı aralığında usta? Kaç yaşında elinin nasırı, gözlerinin ışığı, merdiven aralığında pas tutmuş anıların? O...

Pusula

Annemin öldüğü yaşı çoktan geçtim suyun vefası ve acılar -bir de gökyüzü çocuklarım olsa da Babamın öldüğü yaştayım artık gurbeti sıla, sılası hicran Bir de yalnızlık arkadaşım olsa da Rüzgârlar yazsın aşkımı Ama gönlüm hâlâ oğlumun âşık olduğu yaşta -sevdanın pusulası anılarım olsa da İki güvercin ey ömrüm yılların omuzuna tünemiş biri hayat, öteki ölüm yaşadığım olsa da Refik Durbaş

Güz Erken Geldi

Güz erken geldi,sen gelmedin gelecektin,ben sigarayı bırakacaktım nikotin bantları yerine yağmuru akıtacaktım damarlarıma Bir de intiharını ihtiyarlığımın Gençliğimin geçmiş baharlarını bir de... Çocuklar körebe oynamak için yağmurla gülüşleriyle donatacaklardı sokakları kanatları gümüşten bir serçe çocukların körebesi olacaktı Ben uçurtması olacaktım serçelerin Memelerinin billurdan gökkuşağı gecelerimi kuşatacaktı alnından öpecektim karanlığın senin uzundan da uzun çığlığından kirpiklerinin karasına sinmiş kokundan ve korkundan bir de... Ah! sana dokunmanın yangını zemheride buza kesmiş sular misali sana yorganı olmanın sevdanın yak ucundan saçının en ince teline öpmenin,öpüşmenin,koklaşmanın dudaklarıyla öpecektim seni Rüzgarın kollarıyla saracaktım bedenime dar gelen bedenini... Sen gelmedin,güz erken geldi gölgem pencere önlerinden ara sokaklarına düştü karasevdanın Kalbim hüzün ve kedere... Gelişini bekliyorum şimdi gidişini özlediğim gibi... Kara kuytusunda sevişmenin şehvetiyle...

şiirler

ey ezilmişlik! bir gün ben de ulaşacağım kapılarına. yoksulluğun o sonsuz panayırını aşacağım. aşkın şiirini ve memuriyetini kuracağım ve elbette bitecek zamanla edebiyat tarihi sevdanın ve alkolün kahramanlığı er mektupları gurbetin yüreğimi dağlayan diktatörlüğü. sevgilim acemi bir karanfil gibi açıyor her sabah şehrin yanaklarında bense her gece sıkıntıdan ve yeminden elbiseler biçiyorum, namussuz ve onurlu sevdalar dağları dağları da deliyor yalnızlık ışıdım yoksulluğa, perişanlığa. uykusuz kamyonlar çizdim gecenin alnına devşirme köyler, puslu kasabalarda dolaştım. kaç yıl umudun ve ezilmişliğin çadırında besledim yorgunluğu sokakların dilber ellerinden öptüm saçlarını okşadım dağların ve kuşlar bile uğramazken karanlığıma şimdi hey desem şehri saçaklarından sarsıyor yalnızlığım eğil yüzüme sevgilim, çöz iplerini o uslanmaz hayvanlığımı utandır, bırakılmışlığımı çınla çünkü doymuyorum abazanlığıma pazar mecmuaları, şahane çirkinliğim ve hülyalarımla ey serseriliğim, ey anılarımın ...

Bürde

kış geldi sen gelmedin, oysa dudakların ve kar beyazı gerdanınla bembeyazdın soğudum yüzünde kapadın kapısını yalnızlığın, kalbinin de saçının her telinde binlerce kuş cesedi kış geldi sen gelmedin ve avcuma bıraktın karasevdanın kara örümceğini, ben ayazdım boğuldum hüzünde kış geldi kış geldi, sen gelmedin gelmedin böyle naçar bıraktın hem beni hem kendini sevdanın güzünde. Refik Durbaş

Günden Güne Her Güne

25 HAZİRAN 2004 CUMA Bu gece ayın ışığı yatağımız kır çiçeklerinin yorganımız olsun Ömrüm senin ecelin benim olsun 27 HAZİRAN 2004 PAZAR Bu gece de koynumda kal Kır çiçeklerinin kokusundan Hazırladım yatağını 01 AĞUSTOS 2004 PAZAR Ömrün, Ömrüme sırdaş Kimim var senden başka? 01 EYLÜL 2004 ÇARŞAMBA Güz geldi, kapa pencereleri Ruhun üşüyebilir 02 EYLÜL 2004 PERŞEMBE Eylül yağmurları başladı sular damlıyor yalnızlığımdan 13 EYLÜL 2004 PAZARTESİ Bulantımın yalnızlığım ile kardeş olması şaşırtıyor beni Refik DURBAŞ Adam Sanat, Kasım 2004

Kimse Hatırlamıyor

Kimse hatırlamıyor adımı Bahar gelmiş. Balkonlar serin Annelerin çocuk ambarı balkonlar serin Su dalgın değil. bademler açmış - Sahi kaç yıldır yalnızım ben Çiçekler çürümüş saçlarımda Bembeyaz uzun kuşlar da uçmuş fotoğraflarımdan Bulutlar da Yüreğimde karanfillerden damıtılmış bir yaz Yaşıyor muyum acaba? Refik Durbaş

Kuşlarda Ölür

Her sabah böyle ağlar mı Üsküdar yoksul karanlığında kuşların aşkın ve umudun bir de acının rüzgarıyla uçarken bulutlar Herkesten çok kendime yabancı yaşadığımdan bir hayli yanlışsam kim süzer gözlerimden ışığı ölümü yüreğimde avlamışsam Çalınsa da inancın alınteri sessizlikle boğulsa da sesim şafaklar yazacaktır kimliğini ufkumu kuşatan denizlerin Sabah olsun, giderim, sen kalırsın kalır seninle, binlerce kuş cesedi içimde sönmeyen o diri yangın ve sessizliği özetlemek hüneri Aydınlığından damlarken umutlar zulmün ve kederin bir de acının hala barınağıysa yalnızlığın artık her sabah ağlasın Üsküdar Refik Durbaş

Veda

Sana vedaya gelmedim Bu yağmuru getirdim sana kederimi, bir de elvedamı kalbimi getirdim, hasretinden çırılçıplak kalmış vuslatımı getirdim, gurbetimi bir de… Kalbinden başka yerde arama hasretimi de, gurbetimi de… Refik Durbaş

Küs

Vazodaki boynu bükük papatya: Konuş benimle Cıgaramın dumanından dökülen kül: Konuş benimle Dilinin sıcaklığı hâlâ dilimde duran: Konuş benimle Kalbim çılgın kalbim sesini duyamıyorum artık: Konuş benimle Denizin sesi ayaklarına vuruyordu masada örtü yoktu iki çay söylediler biri içilmedi birinin sıcaklığı vapur dumanına karıştı akşamın son ışıkları birinin kirpiklerini yakıyordu birinin parmak uçlarını aynı anda bakışları düştü ve karardı sular Ne zamandır kurumuştu çiçekleri şiirlerin taş duvar demir kapı bedeli ödenmiş acı hangimiz hangimizden alacaklı pencerede yağmur içimde dağlar ve gökyüzü nefret ve hüzün yalnızlık barışığım hepinizle küsüm kiminizle ( Denizin sesi yüzlerinde kalkıp yürüdüler) Refik Durbaş

Özlem

sesimi biriktirmiyorum artık ağlama ne kadar gelişmiş olsa da acı üretimi yüzbinlerce kuş uçurdum hüzünden arınmış sen ki zehirlerini soydun sevdanın ve zamanın sesimi biriktirmiyorum artık ağlama kalbimde özlemi yok imkansız baharların Refik Durbaş