Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Vural Bahadır Bayrıl etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Satıhta

Rüzgâr çürüdü, yelkenler fora! Kayıyor ılık, peltemsi sıvıda âteş gemisi ağır salınımlarla. Açtığı yarık, o mecâlsiz, hâre si yitmiş dalga, kapanıyor hemen ardında. Anla, izi kalmaz hiçbir yolculuğun buralarda. İskandil ulaşamıyor dibe. Kadim kalıntılara. Meçhûl metaller gibi uyuyor derinde, akkor arzular da. Kutbu yok, kıblesi yok, yıldızı yok! Nihayetsiz bir sefere çıkarken... Yol, nedir ki yolcudan başka? İşte teknem soğudu, saplanıyor pıhtı laşan sıvıya. Meğer böyle hız keser Miş her yol alış, bu ağdalı, bu yapış kan asırda. Tayfalar ki içli harflerdir, dalgın, karanlık bir unutuşa benzeyen maceramızda. Şiir, ey mutlu fosil. Yırtık hayal kalyonu. Süslü batık İliştirilir bir gün elbet asri hayat koleksiyonuna. Ne fayda? Dilim ki nicedir tenime ezâ! -Her şey o kadar apaçık ve satıhta! Vural Bahadır Bayrıl

Mare Seranitatis

Etinde ağır metal taşıyan kör balık gibi geçiyorum sessizce sularınızdan. Kamaşıyor, dünyanın kadim yaralarındaki yırtık. Som zaman akıntıları... Fosilleşen arzular... Ah bütün kalplerin atışındaki o dağınıklık Kuyu, geceyi kustu. İri yapraklar altından, sabaha kadar bahçede yıldız topladık. Ellerimiz kanadı. Ve koptu, ruhu hatıraya bağlayan aşinâlık. Ay... buruştu saflığımızdan. Rüzgârın iyi huylu arkadaşlığı. Ödünç tüyler bulduk ormanda. Kör balık bir imâ, gibi geçerken aramızdan, hepimiz birbirimizi bağışladık. Hem ne olabilirdi ki Öteki'nin tenhasında? sürerken her dilde aynı kıstırılmışlık. Ah bütün kalplerin atışındaki o dağınıklık! ... Ah bütün kalplerin atışındaki o dağınıklık! Vural Bahadır Bayrıl

Merdiven

"Öldüğü sırada elinde tuttuğu kağıtlar; iki siyah as, iki siyah sekizli ve karo valesi, o günden beri ölüm eri olarak adlandırılır." Çapraz saatlerin arasında gezdirilen fesleğen. 'Kalbin maziyi seyretmesi gibi'... Çiziliyor usulca, aklığından soyunmuş bir kadın sesi: 'Ils ont change' ma chanson' ve sürçüyor musiki. İşte körüm ben! Hayat sürüklerken asrî hurdalığa, aşk ve kederi şekillendiren tesadüfleri. İnceymiş âh, kırılabilirmiş meğer, ömrün bu altın saatlerinde çocukluğa sarkıtılan cam - - - M                                           E                                      R                                                  D     ...

Külçe

Yazmak -hâh- o güzel aldanma! Çocukluk kırık bir lehim. Ki onarılamaz bir daha asla! Ne kesif güller, ne mucizevi kanatlarla... Vural Bahadır Bayrıl Kaynak: Çocukluk ve Şiir / Zamanın ve Mekânın Ötesi Dr. Rahim Tarım / Özgür Yayınları / Nisan 2013

Arka Bahçe

Tenin cam tapınağı. Arzu kör__ elirse, tekrarlanmaz kalpte, çocukluğun o beyaz sabahları. Kariâ! Kimdim ben, sen değilsem? Ey yırtıcı hazzın müphem kaynağı. Kelimelerin, bazen üstünü hafifçe araladığı. Hafızanın manyetik alanı. O tahrip kâr cazibe. Meğer doğruymuş, insanın Oteki'ne gittikçe, hep kendine vardığı. Vakte bakıyorum. Zaman'ın dilden önceki sükûnetine. Zelzele! Kayıyor avuçlarımdan hızla, ömrün sırça yaprağı. Şair! İnsandaki arka bahçe. Sendin bil, varoluşun dalgın zambağı. Vural Bahadır Bayrıl

Hayy, Dar!

Hayy, dar! Bu ten bana zar! Kuşlar uçar… Uçmak ki tayy! Gül ise dirimdir. Zamir, der şaire her daim; hayy, dar! Dil, şer şebeke, aşikar! Vehm ettikçe, mayi endişe, varlığa sızar. Sayy ki, boşa çaba, boşa tebessümlerdeki o ince ayar. Leyl akar. Hani serin bahçeler, çılgın, sere serpe, hani köpük köpük leylaklar? Anladım, şehre kabul edilmek’ çin, herkes önce öteki’nde uyuyan çocuğa kıyar! Şeffaf örüntü. Bulutsu bağ, eksik tay. İnsan riyâ, madde kâr. Ruhsa zaman içre hep kırık bir fay! Muhayyile, o işlek hızar! Fısıl- dar: Nerde şimdi sözlerdeki eski vakar? An gelir, sükût da insanı yorar… Şair! Ya git o çocuğu uyar, ya gel beni bu tahammül mülkünden kurtar! Vural Bahadır Bayrıl

Tayfalar

Haylidir görünmedi, akşamları limana rüya taşıyan ince gemi. Tayfalarız biz, biliriz mercanlar misali, şikayetsiz beklemeyi. Derken kırık bir yüzgeç belirir suyun üstünde. Derisinde kapanmış zıpkın izleri. Işıldaklarımız bir an aydınlatıverir, iplere dolanmış o öfkeli iskeleti. Kapitan AhaB! Kapitan AhaB! Dilimizi midye kesti… Tarih okuyorduk dip sularda. Yenik girdap bilgisi! Zarif bir kuyruk darbesi bozar sonra bu sihri. Biter eriyen ayla defne kokulu ayinimiz. Ey ruhumuz dan eksilen kimya! Ey yatışmaz yokluk hissi! Tensiz ve çıplak ve mağrur ve kufi. Öylece kalırız. Mürekkebe bırakılan şişe içindeki çığlıklar gibi… Yine de tayfalarız biz, biliriz melek dönecek, bekleriz. Tetikte, namütenahi. -Hem bir kalp, dünyaya başka nasıl direnebilir ki? Vural Bahadır Bayrıl