Ana içeriğe atla

Kayıtlar

louis aragon etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

SONSÖZ

Boş eller yere bakan gözlerle duruyorum yaşamın ve            ölümün eşiğinde Ve sesini duyduğum deniz boğulanları geri vermeyen           bir denizdir zaman Ve benden sonra dağıtacaklar ruhumu ezik düşlerim           kurtulamayacak açık arttırmadan Sözlerim şimdiden ıslak dudağımda bir yaprak gibi            kuruyor işte Bu dizeleri kollarım sonuna kadar açıkken yazacağım           duyulsun kalbimin orda dört kez çarptığı Geçeceğim boğazımı ve sesimi nefesimi ve şarkımı ölümü           göze alarak Biçmekten sarhoş olan orakçıyım ben yaşamını ve tarlasını           yıkarak Ve kaybedince de nefes nefese tozunu silkeler gibi vurur da           vurur tırpanını Bendim seçen bu çarmıha germe boyutunu vermeyi           dizelerime Ve şans nasıl isterse öyle düşsü...

Dekorlar

Ne kadar ufuk değişsekte Yürekte ahenksizlik kalan Kişiler kişiler kişiler Bütün bu saçmalıklar içinde Sadece dekoru bize kalan O alıp hep eve getirirdi Aptal ve yobaz olanları Okurdum tembelce uzaklaşmayı Mevsimden kaçan bir gün gibi Sadece dekoru bize kalan Ne kadar balık değişsekte Bütün sulardır tatlı olan Bütün gözyaşları buharlaşan Aylar geçip skor yazan Sadece dekoru bize kalan Ne kadar hapishane değişsekte Ruhumuz ve bedenimiz taşınan Aylar geçip skor yazan Bu kadar iğrenç ihanetteler Ateşler ve esinlikler Sadece dekoru bize kalan Kalp bu ekmek gibi kırdığımız Sığırcık kuşları onu gagalayan Gitmeliydim kalmak oldu hatamız Meşalenin son ışığından Sadece dekoru bize kalan Louis Aragon bunca acımasız ihanetten, sadece dekorlar kaldı geriye bütün çiçekler, giderek tatlanır, bütün gözyaşları buharlaşır, hummalardan ve tekrar sağlığa kavuşmalardan da, sadece dekorlar kaldı geriye kalbimiz, bu elimizle parçaladığımız ekmek, bu kuşların gagaladığı.. Aragon

Seninle Bir Yastıkta

Pazar da olsa pazartesi de Akşam ya da sabah geceyarısı öğle İster cennette isterse cehennemde Aşklar benziyor birbirine Dün'dü bunu sana söylediğimde             Bir yastıkta olacağız seninle Evet bu dün'dü bu ise yarın Yolum olarak bir tek sen varsın Kalbimi verdim avuçlarında kalsın Ne güzel yol alıyor seninkisiyle Ama hepsi ömrü kadar insanın            Bir yastıkta olacağız seninle Sevgilim varolan olacak yine Gökyüzü bir çarşaf üzerimizde Seni kollarımla kuşattım işte Ve içim sevdanla pır pır etse de Dilediğin istediğin sürece           Bir yastıkta olacağız seninle Louis Aragon Mutlu Aşk Yoktur

Harabelerde Bağıra Çağıra Okunacak Şiir

İkimiz tükürelim ikimiz Sevdiğimizin üzerine Sevdiği üzerine ikimizin Dilersen zira bu ikisi Tam bir vals havasıdır ve tahmin ediyorum Aramızda geçen karanlık ve o eşsiz şeyi Terkedilmiş aynaların diyalogu gibi Emanete alınmış bir yerde belki Foligno Ya da Auvergne yöresi La Bourboule Kimi isimler uzak bir gökgürültüsüyle yüklüdür İster misin tükürelim ikimiz bu büyük yörelere Orada kiralık küçük otomobiller gezinmekte İster misin zira bir şey daha gerekli Bir şey Bizi birleştirsin ister misin tükürelim İkimiz bu bir valstir Bir çeşit rahat ağlayış Tükürelim küçük otomobilleri tükürelim Tükürelim emir böyle Bir aynalar valsi Bir diyalog hiçbir yerde Dinle bu kocaman yöreleri orada rüzgâr Sevdiğimizin üzerine ağlar Birisi bir attır yere dirseğini dayar Öbürü bir bez sallayan ölü öbürü Senin adımlarının izi Boş bir köyü hatırlıyorum Yanmış bir dağın omuzunda Senin omuzunu hatırlıyorum Senin dirseğini hatırlıyorum Senin çamaşırını hatırlıyorum Senin ayak seslerini hatırlıyorum Atsız bir k...

Cehennem V

Hiçbir şey yaşam kadar geçici değildir Hiçbir şey geçici değil var olmak kadar Bu kırağı için biraz da erimektir Ve hafif olmayı çağrıştırır her rüzgâr Vardığım yer ise yabancı diyar Sınırı geçiyorsun günü gelince Nereden geliyorsun gittiğin yer neresi Ne anlamı var yarının ve dünün anlamı ne Diken değiştiriyor işte yüreği Her şey anlamsız ve acımasız değil mi Oraya şakağına daya elini Dokun çocukluğuna gözlerinin Lambaları sönük tutmak daha iyi Daha yararlıdır bize uzunu gecelerin Bu ise yaşlanmadır gün ışığı için Ağaç güzeldir sonbahar mevsiminde İyi ama çocukcağza ne oldu Kendime bakar ve şaşarım işte Görünce bu tanınmamış yolcuyu Onun yüzüyle çıplak ayaklarını Az az sessizlik oluyorsun sen Ne var ki çabuk değil öyle yeterince Senin farklılığını farketmediğinden Ve eski zamanlar kendi üzerine Zamanın tozunu düşürmesin diye Yaşlanmak sonunda uzun iştir doğrusu Parmaklarımız arasına kum kaçar bizim de Sanki bu yükselen soğuk bir su Bu bir utanç gibidir büyüye büyüye Bağrılacak bir der...

Garip Bir Şeydir Dünya

Garip bir şeydir dünya şunun şurasında artık Bir gün gideceğim söyleyemeden her şeyi Bu mutluluk anlarını yangın öğlelerini Sarışın yıldızlarıyla gece sonsuz ve karanlık Hiçbir şey değil sanıldığı kadar öyle değerli Başkaları gelir Onların kalbi benimkisi gibidir Hepsi de ota dokunmasını ve seni seviyorum demesini bilir Ve seslerin yitip gittiği akşamda düş görmesini Benim gibi yeniden yapar bu yolu başkaları Başkaları gülümser Rastlanan bir çocukla Çevrilecek başlar adları fısıldandığında Başkaları seyredecek göz ucuyla bulutları Hep titreyen bir çift bulunacak orada Bu yüzden o sabah gün erkenden ağaracak Her zaman orada su rüzgâr ışık olacak Hiçbir şey geçmez ordan geçen yayadan başka Aklımın ermediği bir şeydir işte O ölüm korkusu insanın içindeki Yeterince güzel değilmiş gibi Göğün bir an için tatlı görünmesi bize Evet biliyorum bir an kısa görünüyor olsa da Böyle yaratılmışız sevinçler ve acılar Dopdolu bir kupadan yalancı şarap gibi kaçar Ve deniz sadece bir başlangıçtır susayış...

Kahramanların Anısına Şaşılacak Derecede Benzeyen Bir Orman Üzerine

Hiçbir şey kitaplardaki gibi sona ermez hiçbir zaman Bir ölüm bir mutluluk söylenmiş her şeyden sonra Şövalye güzel kızı kurtarmaz hiçbir zaman Ve son öpücükte tragedya başlar yeniden Kısadır insan nefesi ve azıcık sallanmış olsa Pazar'la uykuya dalar bakarsın pazartesi olmuş birden Yaşam bir yulaftır rüzgârsa geçer ordan Kararlı bir akorda varmadan hiçbir zaman Üçüncü uyaklar gibi tarihin orda devamından Artık geride kalan günlerin geri gelmeyen aşkı Her şey bahanedir elbet garip dedikoducuya Güzel bir havadan söz etmek için yağmur yağdı mı Ya da ayrıldıkları vakit sonunda sevgililer Geçirmek için yüzüğü başkalarının parmağına Bir an bile durmasın gerçekleşmeyecek düşler İşaretlerin alfabesini o iletir sadece Gizli bir cümleyi geleceğe yazdırarak Kızkuşlarının bilmeden kanat çırpışı gibi gökyüzünde Sokaktan geçen biri ve onu durduran bir başkası Alışılmış bir tavırla törelere uyarak Selâm verir gösterir sigarasını Ve sonra aldığı ateşle uzaklaşır Ne haberleri var birbirinden Bir n...

Dünkerk Gecesi

Ayaklarımızın altında yıpranmış bir kumaştı Fransa Nedense karşı çıktı ağıraksak adımlarımıza Öyle bir denizde ki yosunlarla karışmış ölüler Piskopos başlıkları gibi batırılmış gemiler Geçici karakol göğün ve suyun kıyısında yüz mil ötede Malo kumsalı uzanır gider gökyüzünde O atların çürüdüğü gecede yükselmektedir Göçmen hayvanların tepinmesi gibidir Geçit kaldırır çizgili kollarıyla ellerini Yeniden buluruz içimizde eksik kalplerimizi Jean-sans-terre'in yüreğinde atan yüzbin sevda Hep yüzbin kez susacak mı acaba Ey aziz Sebastian'lar yaşam ok attığında Ne çok benzersiniz bana ne çok benzersiniz bana Elbetteki beni dinleyecekler Kalbi yerine hep yarasını seçenler Ama ben söylediğim bu aşkı duyuracağım haykırarak Geceleyin yangın çiçekleri daha iyi görünüyor bak Bağıracağım bağıracağım yanıp tutuşan kentte Damlardaki uyurgezerlerin dengesini altüst edercesine Aşkımı bağırarak duyuracağım sabah erken Bıleycinin Bileyci Bileyci diye bağırması geçip giderken. Bağıracağım bağıracağ...

Elsa Sevdası I - Korkunç Korkular Yaşıyorum

Korkunç korkular yaşıyorum Yazdığı o üç satır yüzünden Eldivenleri masanın üzerinde Bir karakedi yolumdan geçen Kuş, yıldız ya da merdiven Her şey buz gibi kötü bir işaret bana İnsana korku veren bir dille Ondan söz eder bütün bir dünya Cuma'nın bana bıraktığı bu Cumartesi O'nunla ne yapacak kimbilir Çekinirim bir sözcük O'nu incitir diye Söylenen her şey bana korku getirir Hem öyle niçin sessizliğe bürünmek Yandaki odada durup dururken Bir sırdır O'nun bu suskunluğu Benim için farkı yok işkenceden Korkunç bir korkuyla çekinirim ben Var olabilen hemen her şeyden Yanlış anlaşılabilen bir cümleden Kaldırım taşlarından kiremitlerden O uyuyor bense ölmüş sanıyorum İşte bir önseziş daha Kalbim bir kapı gibi çarpar Bir an için dışarıya çıkınca Kömür tozlarıyla dolu bu dünya At tekme atar ısırır köpek Sen deli misin Giyiniyorsun Sokağa çıkacaksın demek Sokağa çıkacaksın Ne serüven Hem de bensiz kötü bir oyun bu Öylesine korkarım arabalardan Ateş kadar korku verir bana su Günle...

Elsa Sevdası II - Yağmur Damlalarını Kıskanırım

Yağmur damlalarını kıskanırım Öpücüklere fazla benzediğinden Her parlak şeyin gözleri Kıskanmak için haklı bir neden Kıskanırım kıskanırım Arıların sokmalarını bile Kıskanırım unutkanlığı ve belleği Uykuyu ve terkedilişi de Seçmiş olduğu kaldırımı Rüzgârın okşayan ellerini Benim o diri kıskançlığımdır Düş görürken uyandırır beni Kıskanırım bir şarkıyı bir sitemi Bir nefesi ve bir sızlanmayı Kıskanırım kıskanırım sümbülleri Hoş bir kokuyu bir anıyı Kıskanırım kıskanırım heykelleri Boş ve fettan bakışlarını Kıskanırım susmayagörsün Kıskanırım önündeki boş kâğıdı Bir gülüşü ya da bir övgüyü Bir ürperişi kış gelince Değiştirdiği elbiseyi Yeşeren ağaçları bahar mevsiminde Ateşi sevdiğini görüp O'nu izleyen bir dalı Geceyarısının şafağında Saçlarındaki tarağı Kime vurulmuş dersiniz Taktığı firuzelerle Ah gecedir beni ezip geçen Alaycı gölgeleriyle Kıskanırım her mevsimde Bin çivi batmış sanki Öyle ki çıldırabilir insan Kıskanırım kıskanç bir köpek gibi Azıcık gecikmiş olsa Kıskanırım tüm...

Elsa Sevdası III - Ekim Ezgisi

Upuzun duvağa benzeyen bir ezgi Hiç bitmeyen eksilmeyen bir ezgi Bir Ekim ezgisi hüzün veren bir ezgi Mayıs ayından çok daha tatlı Bittiği anda yinelenen bir ezgi Gökyüzünü yeterince mavi bulan Deli bir ufkun sancısı var gözlerinde Gök O'nun için değil ki zindan Sevmek ölçüsüz sevmek gerek İnsana yetmez akıl öyle her zaman Kadife elleriyle güzel sonbahar Bu bir şarkıdır hiç söylenmemiş Bu şarkısıdır bizim aşkımızın Bu şarkısı işte soylu güllerin İçleri gün rengidir onların Var mıdır böylesine derin bir hıçkırık O tensel yoklukları dile getirmek için Halkalar gibi suda yaratılan Sözcükler eşdeğer mi hiç müziğine O büyük arzunun yürekte saklı duran Bir ezgi Elsa bir çılgınlık ezgisi Hiç bitmeyen eksilmeyen bir ezgi Bir Ekim ezgisi hüzün veren bir ezgi Mayıs ayından çok daha tatlı Upuzun duvağa benzeyen bir ezgi Louis Aragon Elsa Sevdası Mutlu Aşk Yoktur

Elsa Sevdası IV - Senin İçin

Hatırlarım bir zindanı Hiçbir şeye benzemeyen Bir mezarlık hatırlarım Farkı yoktur memleketten Biraz kan o meydanda Geçenlerin ayağında Hatırlarım ben bu garı Orda üstleri aranan Şaşkın düşmüş insanları Askerleri kül renginde Paris'in güzel çölünde Hatırlarım binlerce şey Bir ölüyü uyur gibi Yolcular acele etti Tren devrilmişti sanki Akşam yakılan bu köyden Kapkara bir tablo çıktı Acınası o üç mezar Hatırlarım hatırlarım Tekrarlamak bir şey değil Kulak verilen radyoyu Yolda bir adımı dostu Yalancı mıdır anılar Her şey basit mi o kadar Alev bilir ancak külün Eskiden ne olduğunu Elsa senin için işte Söylemekteyim bunları Bu yangın anılarını Louis Aragon Elsa Sevdası

Elsa Sevdası V - Avignon

25 Eylül 1946 Rüzgâr kemeriyle oynar burada Mutlu ya da mutsuz bir anının Güzel Avignon serüvenler kenti Orda her şey benzer susanlara Taşıyarak olağanüstü sırlarını Aşk orda kuşanır resmin aydınlığını Açıklaması yok ikimiz varız işte Jüliet ya da Laura hem daha da saf Ölüp gider Elsa sen kapatırsan gözlerini 6 Kasım 1946 İnsan boş yere galip sayar kendini Burası Elsa'nın kenti Ve o kırık köprünün altından Rhone nehri ile yüreğim geçer Römorkörlerin iniltisi bir de Geçer Rhone nehri ve yüreğim Ve sarhoş olduğu sevda Ve çıt diye kırılan uzun şarkısı O'nun çok kıskandığı Gemiciler durdurun yüreğimi BURASI ELSA'NIN KENTİ 6 Kasım 1946 Onsekiz yıl kollarımla kuşattım seni Surları nasıl kuşatmışsa Avignon'u Onsekiz yıl kokulu bir tek gün gibi Aşkımın seni dört bir yandan çevirdiği Daha şimdiden kırmızı dalları var sonbaharın Kış daha şimdiden altın renkli dalların altında Ama sevgili çocuğum kış ne yapabilir O Tanrı'sal fısıltı kalırsa içimizde Duman yükselirse ateş söndü...

Elsa Sevdası VI - Boğulanlar

Kalbimin şekli kentin şekline benzer Orda yönü belirsiz bir rüzgâr eser Ey adaların okşadığı sularda boğulanlar İniyordunuz bilinmeyen uzun bir düş boyunca O vaadedilmiş dinginliğine doğru uzak Aliscan'ların Kahramanlar uyur orda ölülerin kendi hanları vardır Oraya bir akşam varılır varılır da ne zaman Yolunuzu şaşırtır çeşit çeşit öyküleriniz Yıldızlı göğe doğru gözleri körmüşcesine Köprünün altından geçiyorsunuz başlar arkaya kaykılmış Nehrin dokunduğu beyaz sarayları görmeden Madem ki Arles kenti sizi bekliyor gidin geç bile kaldınız İsimsiz taşlar altında başka bir yerde ağlarsınız Burda ancak bir gitar ezgisidir bütün bir gece Ordaysa aşkım sınırsız bir Avignon görünümünde Louis Aragon Elsa Sevdası

Elsa Sevdası VII - Sürekli Randevu

Daha büyük bir rüzgâra karşı yazıyorum ve kızmasınlar Sadece şişirilmiş yelken olanlar Bu rüzgâr daha güçlü eser ve daha kırmızıdır kor Tarih ve aşkım hep aynı adımlarla yol alıyor Daha büyük bir rüzgâra karşı yazıyorum hem ne gerek bana Okumayanlardan buğdayların kumrallığında Geleceğin ekmeğini ve bana ne gülenlerden benim için her kapı Senin geçitin olsun ve her-gök senin gözlerin Giden bir tramvay hep bir şeyler götürür senden Daha büyük bir rüzgâra karşı bulutlu bir havada İstediğim gibi yazıyorum hem ne yapılabilir sağırlara Kötü bir oyunda hile gibiyse şarkı söylemek onlar için Hiçbir aşk yok bizim aşkımız gibi olsun Bana yol göstermekte adımlarının izi Güneş değil sensin ısıtan beni Ellerinin renginden anlıyorum güneşi Aşksız güneş rastlantısal bir ömür Aşksız güneş bu yarın'sız bir dün'dür Ayrılıklar varsa çekip giden hep sensin Hep bizim aşkımız var ağlayan her bir gözde Hep bizim aşkımızdır yolu şaşırılmış sokak Bu bizim aşkımızdır yol kapanınca sensin Sensin sızlaya...

Paris Köylüsü

I Çocuk akıllı uslu dursun diye Nasıl yığarlarsa önüne değersiz eşyaları Belki de bildiğinden hangi alkolümün eksik kaldığını Tesadüf bana kentimden resimler yağdırdı işle Paris'in ağaçlarını bulvarlarını rıhtımlarını Değişik alnı vardır makyajı çıkarılan aktörlerin Bakışlarsa şaşkın erken kalkan kişilerde Yine de benim Paris'imdir o eski resimlerde Ama bunlar tüfekleridir Muhafız askerlerinin Şimdiki gibi bir tek otomobil yoksa cadde üzerinde Islıkla çalınan bir ezgi beğenilirdi altmışlarda Atların nalları altındaki kaldırımlar ayna gibi Gördüğüm yıkık bir apartman duygulandırır beni Bu geçip giden adam Baudelaire mi yoksa Yoksa yenilik kokan Rivoli Caddesi mi Doğrusu hoşuma gider geniş eteklikler döneminin düşünü kurmak Louvre Sarayı kapandığında Tuileries tarafından İpekli giysiler gecesinde geçerek şarkılı bir şatodan İç kararması için geceyarısı avizeler çok parlak O iç kararması ki mavi bir rengi var matbaa mürekkebine çalan Nedense bir sessizlik çöker dörtlü danslardan s...

Yirmi Yıl Sonra

Zaman tekdüze arabasını buldu yeniden Yeniden koştu ağır ve kızıl renkli öküzlerini kıştır gelen Gök altın yapraklar arasında çukurlar açıyor Elektroskopik Ekim ayı titredi ama kendinden geçiyor Charles'lı günler işte Korkak krallarız biz İneklerimizin gevşek adımlarına uymuştur düşlerimiz Haberimiz yok gibidir tarlaların dibindeki ölümden Habersizdir batan güneş tan'ın yapıp ettiklerinden Terkedilmiş evlerin içinde dolaşırız Şikayetsiz fikirsiz zincirsiz ak çarşafsız Aydınlık gün hortlakları öğle hayaletleri Aşktan dem vuran bir yaşamın görüntüleri Tekrar kavuşuruz biz de alışkanlıklarımıza Unutuşun vestiyerinde yirmi yıl sonra Bin Latude hücrelerinde hep o eski havalarda Ve sanırsın hiçbir şey etki etmez onlara Mekanik cümlelerin çağı yeniden başlar Ve insan gururunu günün birinde boşlar Romans'dır dudaklarda kalan aptalca ezgi O radyo sayesinde çok fazla dinlediği Yirmi yıl Sadece bir çocukluk süresi Ve bu ağabeyliğimizin sert cezası değil mi Küçükleri tekrar görmek yirm...

Son Söz

Boş eller ve gözlerle duruyorum yaşamın ve ölümün eşiğinde Ve sesini duyduğum bu deniz; Boğulanları geri vermeyen bir denizdir zaman Ve benden sonra dağıtacaklar ruhumu, ezik düşlerim Sözlerim şimdiden ıslak dudağımda Bir yaprak gibi kuruyor işte Bu dizeleri kollarım sonuna kadar açıkken yazacağım Duyulsun kalbimin orda dört kez çarptığı Geçeceğim boğazımı ve sesimi ve nefesimi ve şarkımı ölümü göze alarak Bendim seçen bu çarmıha germe boyutunu vermeyi dizelerime Ve şans nasıl öyle düşsün üstüme dizelerin durağındaki bıçak En sonunda gerekecek ölçüsüzlüğüme uygun bir ölçüye ulaşmak Yaşam rüzgarların kat ettiği kocaman hüzünlü bir şato gibi geçmiş olacak Yolu niye buraya düşmüştür kimse bilmez belki her şey bir düştür Gençken meleklerin zaferi yakındır diye söz edilirdi bana Ah nasıl inanmışım nasıl da kanmışım sonra yaşlandım işte Oysa ihtiyarlara kalan çok ağır ve çok kısa öyle ki rüzgar başka türlü eser onlara Kurbana tercih edilen gölge, ey zavallılar kimse mede...

ve taş düşmeye devam ediyor bir yıldız derinliğine

sevgilim, hiçbir şey söyleme, bırak düşsün bu sözcük sessizliğin içine uzun zaman avuçlarımda parlatılmış bir taş gibi hızlı ve gösterişli bir taş ki hayatımızın içine düşer gibi derin katettiği bu uzun yol olsa olsa uçurumla buluşmak için hani o sonu gelmez sessiz yolla zamandan önce buluşmak için ve bir korku doğar işitemeyince hiçbir su sesini uzaklardan hiçbir yere çarpmayınca vurmayınca duvardan duvara hiçbirşeye, sonuçta evren bir bekleyiştir yalnızca bende elini tutuyorum. yankılanması yok düşüşün, kulak verme beyhude yok hiç bir şey bir iç çekiş bile yok, bir ses bile düşer taş derinlere ve geçer karanlıkları arttıkça baş dönmesi dahada artar gecenin hızı kala kala fırlayıp gitmiş bir ağırlık kalır ve o belirsiz yitik şarkı kaçıp kurtulmuştur kaçırılmıştır yada yaralanmıştır dünya harikası belki aşkta öyledir çoktandır yada öyle değil hayır henüz aşk öyle değil ölçüsüz ve çekilmez mühletten başka bir şey değil kaçınılmaz bir azaptır o vahşice ertelenen bir...

Ayrı Düşmüş Sevgililer

Bir garda tıpkı sağır ve dilsizler gibi Acıklı bir dil konuşarak gürültünün koyulaştığı yerde Garip hareketler yapıyor ayrı düşmüş sevgililer Kışın ve silahların beyaz sessizliğinde Ve gecelerin bakarasında oluşmaya geldiği vakit yeniden Düş onun ateş parmakları bulutlarda kesişirse Ne yazık ki demir kuşların üzerine olur Bu tarlakuşu değil Ey yabanıl Romeo’lar Ve bülbül de değil cehenneme dönen gökte Ağaçlar insanlar duvarlar Hava bej rengi bej ve bej Anılar gibi duygulandılar Karla kaplı bir dünyada Geldiği an Fakat aşk da Yine bulur arpejini Hüzün dolu bir mektup ölesiye Hüzün dolu bir mektup ölesiye Kış birisinin yalnızlığına benzer Kıştadır şarkı söyleyen kristaller Donmuş şarabın anlamsızlaştığı yerde Hüzünlü bir türkünün yavaşladığı yerde Ve beni saran müzik Çalar çalar çalar saatleri Yelkovan döner ve gıcırdar zaman Yelkovan döner gıcırdar zaman Altın eşim kasımpatım benim Mektubun niçin o kadar acı Seviyorsam seni niçin mektubun Açık denizde bir ...