Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Cahit Zarifoğlu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

YAZDIĞIM BÜTÜN ŞİİRLERİ BENDEN ÇALMIŞLAR GİBİ ÖZLÜYORUM

Sarıkamış 1974, 5 EKİM. şiirler yazmıştım. Ama şimdi, şiir uzak. Uçuşup duran, üst üste gelip birikmeyen şeyler var, içim dolu bunlarla. Biliyorum ki şiir bunlar . Ve şiirin kendindeki huzursuzluk bu. - Çoğu kez şiirin şairden bağımsız olduğunu düşündüm. Bu nedenle olacak şairliğime hiç sahip çıktığım olmadı. Yazdığım şiirlerle ilgili sorularla karşılaştım mı çok rahatsızım. Gide gide her türlü şeyi sorusuna kızıyorum. Neredeyse “dokunmayın şiire” diyeceğim. Çünkü şiir yaptığımız bir şey değildir. Şiir kendisi var. Bir rastlantıyla değil, tersine bir özel iradeyle çıkıyor yeryüzüne. Barajdaki su, kendine bırakılmış kanallardan akar. İnsan bütününün arkasında bekleyen şiirin aktığı kanallar değil mi şair? Şairler olmasaydı, şiir üzerimizden aşar, hayatı besleyemez, seliyle öldürürdü. -Şair şiirin aleti olmalı. Çekici. Birbirine sahiplik ve uyum düzeni içinde çalışmalı ki şiirin zararlı tortuları yeryüzüne gelmesin. Çünkü onun bünyesinde de insandaki gibi ihtiraslar var biliyorum. Şair ...

DERKEN ON DAKİKA SONRA O HÜZÜN GELMEYE BAŞLADI

İstanbul 1965 . şimdi açım. Açlığa ve yürümeye dayanıyorum. Günahtır belki söylemesi ama açlıktan tat almaya veya ona aldırmamaya başladım . Bu arada artık yürümek lazım. İstanbul büyüktür. İnsanın yatağı ile iş yeri ya da okulu arasında bir iki otobüs ve bazen vapur da vardır. Suadiye’de oturuyorum. Burası benim için bir gün, içimdeki bütün ölüleri gömüp gideceğim bir mezarlık. Ama bu gece onbire doğru Beyazıt’taki Marmara kıraathanesinden çıktım. O kadar beklediğim halde Mehmet Genç de Sezai Ağabey de Rasim de Şuayb da Abdurrahim de gelmediler. Garson Hulusi efendiye “çay kalsın, birazdan yemeğe gideceğim” dedim. Ama işte üç saattir bir türlü yemeğe gidemiyorum. Sırtım dönük olduğu halde bütün gürültülerin içinden iki kanatlı kahvehane kapısının o yağlı ve ılık açılışını duyuyorum ve bizimkilerden birinin o yavaş patırtısız ve entellektüel gelişini hisseder gibi oluyorum. -Hulusi efendinin ocak tarafına yönelmesini beklemeden, onun, aşağı yukarı hepimizin etinin içini, iskeletinin ş...

HEP ŞUNU ÖĞÜTLERİZ İÇİNİZE DÖNÜN

ANKARA 1978 . tek başımayım, bana bir ses konuşuyor. Eğer uyuyakalmıyorsam sonuna kadar dinliyorum. Ilık ve güzel bir ses. Sonunda böyle karar veriyorum. Tırmalamıyor okşuyor, itip yıkmıyor, biraz eşeleyip kabartıyor. Ve sonunda uykum kaçıyor. Balkona çıkıp toksinlerini çıkaran kente bakıyorum. Ve dinlemeye devam ediyorum. Yadırgamıyorum kendimde böyle bir ses duymayı. Garibime giden, benimle "siz" diye konuşması. Pek ciddî. Pek sevimli. Bakın: -Kusurlarınızı gerçeğiyle görebilmek için ne yapabilirsiniz? Kendinizi hiç bir an unutmamak mı? Aklınız kendi aklınıza nasıl bakacak? Kendinizden dışarı adım atıp yörenize bakmanız mümkün olsa bir köşede kendinizi de görebilecek misiniz? Bunların bir yolu vardır. Hep birlikte olduğunuz kendinize sözcülük yaparken, gerçeği yansıtmıyorsanız birgün / yakalanırsınız. Yalanın kendini ele vermesi için olumsuz olması gerekmez. Yalan yalandır. Yani, maden şiire gelecek sözümüz (şair olduğumu biliyor) söylediklerinizi bilmeden fazla konuşmayın....

ÖLÜM, BEKLENEN SEVİMLİ BİR OĞULDUR ONUN İÇİN

Ölüm, beklenen sevimli bir oğuldur onun için. Son nefesin belirsizliğinden duyduğu korku hariç ölüme hazırdır. Hiç ölmiyecek gibi ev işlerini görür kışlık zahiresini tedariklerken bir yandan da dört gözle ölümü bekler gibidir. İnancı o kadar samimidir ki küçük odasının duvarları öte dünyayı engellemez. Ruhunun büyük bölümü ahirete sarkmıştır. Sabırla ve hazır. Allahın takdirini beklemekte ve umulacak en büyük şeyi O'nun cemalini görmeyi ummaktadır.  ... (Düşün bir kere, bir kaç ay ayrı kaldığımız kışlık evimize yeniden alışmamız kaç dakika sürebilir -Geliriz ve onların değiştirmeden sakladığı hatıralarımız ordadır. - Aylarca, hatta yıllarca yarı kaldığımız, özlediğimiz annelerde bu durum daha da parlak ortaya çıkar. Anneyi görür görmez özlemimiz en şiddetli tonuna yükselir. Kısa net ve mübarek bir heyecan. Fakat bu, hatıralarımızı en fazla muhafaza eden anne önünde ne kadar dayanabilir. Yarım saat sonra adeta onunla kaybedecek vaktimiz kalmamıştır . İkinci gün ise artık...

EVLAT BAĞLILIĞI BABA VE ANALARDA KALBE BAĞLI BİR URGANDIR VE İÇİNDE KAN DEVERAN EDER

21 ARALIK . öyle tütüyorsunuz ki gözümde Hamdolsun hasret çekiyorum . Eğer kavuşuyorsak, veya bu ihtimal varsa hasretimiz dünyadakinedir. Yüce şeyler iki türlü başlıyor. İlki dış şartlarla, adeta zaruretle, ikincisi içten, sen onu bilmeden. Birincisi ikinciye kapı açılması için bir fırsat. Hasret . Acaba diyorum ebedi olana, herşeyin mirascısı olana, kalbi dolu dolu hasret çekmek nicedir? Kavuşur gibi oldukça kavuşulamayan, ve kavuşulmadıkça hasret büyüyen, ve hasret büyüdükçe onu alabilmek için iç büyüyen ve bu yinelendikçe olanlar olanlar. Bunu anlatan kitaplar okudum. İnandım. Bense toprağınkilerle cebelleşiyorum. Duygularım bu yüzden şiddetli ve acı veriyor. Onları ancak uyumaya yakın zamanlarda rahatça taşıyabiliyorum. İşte o zamanlar bazı şeyleri saf şekilleriyle duyabiliyorum. Perdelediklerini sezer gibi oluyor ve onlardan emin oluyorum. Anlıyorum ki hiçlik yoktur. Elimizin altındakiler değişip duruyor. Dokunup sevdiklerimizi götürüp beş on kürek toprağın altına bırakıyoruz, geç...

ÇOCUĞUN ÇİZDİĞİ DÜNYA İSE SAF VE SEVİMLİ

Çocuğun çizdiği dünya ise saf ve sevimli. Ama bu saf dünyanın üzerine o çocuk diliyle serilen gülücükler dolu örtü azıcık aralandığı zaman orada ateş dolu çukurlar, kaçılacak hiç bir yeri olmayan dar bir dünya, gördüğü ışıkları tutmak için beceriksizce çırpınan ve hiç bir şeyi yakalıyamıyan bir hayat görülür. Ve o çocuk orada, tıpkı büyüdüğünde, bugün otuzdört yaşında olduğu gibi, öyle bir tek başınadır ki, zamanından çok önce, elinde olmadan sahip olduğu bu yanlızlığı koyacak yer bulamamış, ona çocukluğun bilgisizliği ve korkusuzluğu ile ellerini daldırmış, onu üstüne başına, yanaklarına gözlerine bulaştırmıştır. ...tam objektifin camına bakarken, o, üç ayak üzerinde duran, arkasındaki kara torbanın içine bir adamın başını ve bir kolunu gizledigi kocaman fotoğraf kutusunun içindeki karanlığa, bir bakıma o andaki duyguya, ana baba çocuk olmanın hissine bakmaktadır. bu resimde büyük kardeş göründüğü yaşında ve fotoğrafın çekil diği zamandadır. Ama ötekinin yaşını idrak ederk...

Külfet

Hızır Yumuşak bir çocuk ağzı Hızır Ağ atıp durdun diri denizin suyuna Hızır Bu balıklar platin Kapı açık Ev ve ben Yalnızız güya Odalar Kalp duvarlarına ayarlı Bir duygu kalabalığı Seni seviyorum Yankılanıyor bu Sokakları kalabalıkla geçiyorum Herkesin Bakıyorum bir kefeni Bir tabutu var sırtında Bir sorum da var büyük kente Sevgi hangi tenhada yaşanır Hangi türbede ürer Hangi mezbahada boğazlanır Açık ağızları kadınların Bir damla süt konuyor Şiş gözlerine çocukların Babalar pazularla Ekmek aralarında kırbaçlanıyor Duruyorum. Sis çöküyor üstüme Engebeler bir bir kalkıyor Bu kapılanası yalnızlıkta Seni seviyorum Seni duyuyorum kendimi Ah yalnızlığım Başını al git bir gün Bırak beni Dostlarla buluşup toplanalım başında Asfalta yığılıp kalan ölünün Buluşma saatında denizler Saat kuleleri On adım atınca ağaçlar Pranga dükkânları Ağzı düdüklü adamlar Bir atmaca geçiyor başımdan Önüm arkam boy boy tazılarım Bir av sahnesinde bakışlarım Di...

S

İşte doğa işte ben Karşılıklı bir sabah sohbetindeyiz İnce ağızlı kelebek sancağımda Çekirge dikkatli Serçekuş Gagası avucumda Tablomuz hazır Aslanla kaplan yanyana durdular Tam yol kavşağında Yerlerini aldılar Kaslarından yayılıyor bana Eğilip almanın Bulup koparmanın değeri Tilki göz kırpıyor Mevlana’dan bir deyiş aktarıyor kartal Şahin yarı yoldan dönüyor Güvercin rahat bir nefes alıyor Alçalıyor Ve konuyor kanıma Tablomuz resmimiz tamam Kimse eksik Kimse fazla değil Bir sensin beklenen Bu sabah ta uzaklardan Duyuluyor dişiliğin Bir pars mısın sen ! Defter arasında kurumuş yaprak mı Bir ses Bir ne Kolay değil Doğanın ortasında Hayvanlarım tırtıllarımla Kalın gövdeli ağaçlar Birbirine girmiş sarmaşıklar Bu hürriyetler arasında Seni beklemek Mavi çocuk mavi ışık Nerdesin Yine bir bakış mı kaldı aklında Yolunda Azeri kamalar Yamyam halkalar Ah hayır zor değil beklerim daha Doğa hazır Bir kum saati gibi akıyorsun bende Biliyorsun suçl...

Onun İçin

   Dün kalabalıkta         .Sevmekten yorulmaktayım. Yalpalyan bir sarhoş var Şimşek vuruyor onu bir çırpıda Seçip vuruyor Fırtına çevreği de buluyor emiyor Yılışık nemli bir şehvetle arzulanıyor Bahar ayartıyor onu Köprüde insanlardan yükselen buhar Camların çiğneyip salonlara kustuğu sıcaklık Sevmek yapışkan insan teri İnsan kılı memesi kokarak Kollarını eklemlerini yalıyor seni ve şimdi aşkın evinde iki yabancı insan misina tutmaktan tuzlu sudan birbirini duyamaz olmuş iki parmak gibi yatıyor İstanbulda Suadiye mezarlığında Yorgun uzman bir kalp Kimbilir hangi kanlarda akıyor gövdemiz Kimbilir kimin damarlarında hızlandırıyor sözlerim Bir bohça aralanır çağırır üfürür – sıcak ve tüterek Irmak denize boşaltır dağlardan kaçırdıklarını Atın birden nalları dökülür – delice koşarken yine de Bilki şöminenin içinden Yanmış kül olmuş yine de Seni gözlemekteyim Bir kadın bir baş kesiyor gördüklerim Bir kadın kendiyle oynuyor Kend...

Ateşli Hastalıklar

 I   Bir ateşli hastalık   Orak ucu gibi geçmiş karnına   Bilinmez rahmet saatı   Birden çıtçıt - çıtçıt - çıt   İsyan davulunu o   Asmış boynuna   Baktı ki bu ölümün ayak sesleri   Daraldı mekan   Can çekiliyor ayak uçlarından   Tırnaklar soğuyor hücreler sahipsiz kalıyor   Ve ömründe ilk kez   Başlıyor duaya   Bilinmez ne zaman birden açılır kapı   Korku ve recade cennet yanıkları   Neredeyse ilk kez ömründe başlıyor duaya  Ama aklı önden atıldı  Gönlü bir türlü titreşmedi:  "Hiç yönelmedim Tanrıya" dedi"onca zaman"  "Şimdi ölüm geldi   Yalvarmak boşuna"   Ama ölmedi orak uca çekildi   Ateş   Serin dağ başlarının   Ahu ceylanına benzedi   Dünya güzelleşti şarap lezzet kazandı   Rahmet saatı devrini tamamladı   İsyan davulu boyunda kaldı   Ölüm sanki hiç yokmuş   Olmayacakmışcasına uzağa durdu   ...

Büyük Hayat

 I   Kuru dalı ağacın   Artık çok yaşlı, beli solgun   Ve yok tomurcuklanmak umudu   Böyle bakıyor çocuksuz  geleceğine   Taş dolu ve güneşle kavrulu kuyuya   Dikmiş gözlerini yıllardır   Bakmakta gibi bir çöllü   Oysa o seçilmişlerdendir   Bir peygamberdir o   Adı ibrahimdir   Gür bir ağızdır o   Bid şelale başıdır   O kupkuru ve iklimsiz görünen   Bir hayat çanağıdır   İbrahim   Yıldızlara bakıyordu sayısız   Gece   İbrahim aleyhisselam   Irmak ağzı olundu   Çoğalarak genişleyerek akmak   İstiyordu ve işitildi   Günler geçiyor   İki hanımı iki ayrı hayat kaynağı   Birinden büyük akıyor   Ötekinden en büyük   Derken   Doğuyor o mührü taşıyan   Çünkü istendi ve işitildi   Büyüdün   Çocuk   Hangi çöle ilk adım   Anne   Götür   Hangi yöne çevrilecek yüzü   Anne b...

Taş Gemi

I biraz yukardan taş et ot mu yoksa taşetot alır şaşmadan gündüzden geceye geceden gündüze ve bütün geleceklere çağırır şimdiden ve el koyar ne varsa ne dökülse küreden güneşi çıkarırken toprak bir de süsler koşturur insanoğlunun bir günlük atını sıcak el üfler güneşi karnında köpükleriyle bir göl huzurundan tutşup başlar yanmaya ve seslenir yüce dağ serin toplar kartalı yılanıyla atlasın omuzlarından gencecik kayalar eğildiler bir mermerin önüne koşunuz ak saçlı bulutlar denize yakın bir çakılın kızgın yapısında güneşle ilk kez selama durmuş narin gövdeli soylu karınca II baş köşede bak nasıl denizin tanrıça köpüklerinden bir de mermer balık bir karanlık şehre üstün nöbetçilerle giriyor bunu gelecek çocukta olmak için beklemek daha sonra önce sipsivri bir başın balçıkla Afrodite merdiven dayayıp çıktığı ağaçların huzurunda onlar ne diye çocuklarını balçıklara III rüzgâr da koşar nasıl sever misiniz ya kim bilir hangi sevincin hangi...

Cahit Zarifoğlu Şiirleri Bercestem

açık açık çağırır aşkını burda mı daha mı uzakta bütün bir geceye dayar alnını * Anılar defterinde gül yaprağı Gibi unutuldum kurudum * Eyvah hüzün bu Eyvah hüzün yine * Şunu da yaz bedeli olsun  Sabırla titreyerek öyle yalın  Ve kimsesiz olmadan oturacağız  Kıyısında ayrılığın  * Bir miktar da elbette ağlamak istersin Saçın kararmış yakından neşeli insanlar geçmiştir Haydi toprağa çök de ağla Ve bre Başının üstüne uykular çağıran adam * Yazdıkların şiir değilse kalsın Cennetse sevdan çık dışarı * Üzgün melal içre ve âşık   Yürüdüğüm deniz sahillerindeyim  * Ve elbet Gözlerin sularımdan çekilince ürkek bir ceylanla anlaşırım yüzünün çok yakını olan bir limana dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine bahçeni tutan tavşanlara sığınırım * Anlıyorum kaçmaya zaman yok Şafak birden doğrulacak * bir adam bir kadın var içimde iyice anladım  bana bunu sess...

ZARİF BİR ŞAİR PORTRESİ

BİR ŞAİRİN BÜYÜK KİMSESİZLİĞİ YA DA BÜYÜK ŞAİRLERİN ARASINA GÖLGESİ SIZMIŞ ZARİF BİR ŞAİR PORTRESİ Cahit Zarifoğlu’nun fotoğrafına bakıyorum; yüzü: Açılışına sadece kuşlar davetli bir sergi. Gözleri; nasıl: İnsanın içine kadar bakıyor. Bakışları; bir duvar bulsa gizlenecek, bir ağaç arkası bulsa saklanacak, olsa bir portakalı siper edecek kendine. Cahit Zarifoğlu’nun fotoğrafına bakıyorum; „ve alnı geniş“ Fotoğrafına bakıyorum; „ellerinin gölgesi“‚ düşmüş yüzüne. Fotoğrafına bakıyorum; mintanının içi rüzgârlar dolu. Cahit Zarifoğlu’nun fotoğrafına bakıyorum; Ağzı kelimeler dolu Hep bir güneşin sofrasında, „Suları anlamış dağları sezmiş bakan bir abdal bir uygarlık şairi. Cahit Zarifoğlu’nun fotoğrafına bakıyorum yüzü; Yarısı Cemal de diğer yarısı Sezai Karakoç. Şair Cahit Zarifoğlu Şair Cahit Zarifoğlu Yüzüne baktım yüzünde öylece duran kimsesizlik, gözlerinde hep üşümüş gibi duran bakış, o bakışlardaki kırık çocuk, yüzüne, gözlerine, bakışlarına ordan da da...

Küçükken babam bana masallar anlatırdı. Birgün bana masalın sonunun nasıl olmasını istediğimi sordu

Neslihan Özer: Cahit Zarifoğlu ile geçen zaman? Berat Zarifoğlu: Cahit Bey ile on bir yıl evli kaldık. Zorluklarla geçen yıllardı bunlar. On bir yıla dört çocuk ve daha birçok şey sığdırdık. Özer: Bu zorluklardan biraz bahseder misiniz? Berat Zarifoğlu: Evlendiğimizde ben on dokuz yaşındaydım. Cahit Bey ise otuz altı yaşındaydı. Herhalde ilk sebebi bu olacak ben bildiğim her şeyi ondan öğrendim, onun yanında olmak bile bana çok şey kazandırdı. Ben Van'da doğdum, muhafazakâr yaşantıya sahip bir ailede büyüdüm. Ailem ve benim için dinî hassasiyetler önemlidir. Şimdiki gençler belki şaşıracak ama biz Cahit Bey ile birbirimizi evleneceğimiz gün gördük. İlk onu gördüm ve onu sevdim. İlk gördüğüm zaman bile gözlerinin içine bakakaldım. Özer: Yani görücü usulü bir evlilik sizinkisi. Berat Zarifoğlu: Öyle diyelim. Rasim (Özdenören) Abi'nin hanımı bizim aile dostumuzdu, onunla sıkça görüşürdük; ama asıl evlenmemize vesile olan Necip Fazıl'dır (Kısakürek). Necip Fazıl bab...