Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ümid Gurbanov etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Gerçek dünya ve gerçek kişilerle kesilen bağımızı akıllı telefonlar vasıtasıyla sosyal mecralarda inşa etmeye çalışıyoruz.

Byung-Chul Han: Gözetim Toplumu ve Özgürlük Üzerine Son dönemlerde Byung-Chul Han'ın adını sıkça sağda solda duymuşsunuzdur. Tabii duymamış olma ihtimaliniz de var, sonuçta hayat bu, bir sürü derdi var, uğraşısı var, işi var, gücü var, sabah yola çıkması, okulda veya işte başarısız olması, eve dönünce yorgun olması, bir şeyler okuyacak ya da izleyecek gücü kendinde bulamaması var. İşte Byung-Chul Han, toplumun içinde eriyen bu bireylerin, başarılı olmakla koşullanmış ve başarısızlık durumunda toplumu değil de kendini suçlayan insanları ele alan, inceleyen, kendisinden önceki düşünürlerin bu meseleler üzerine neler söylediğini bir araya getiren ve bu bağlamda bir kültür eleştirisi öne süren günümüz düşünürlerinden biridir. Adından da anlaşılacağı üzere Güney Kore asıllı olan düşünürümüz, Kore'de başladığı metalürji eğitimini yarıda bıraktıktan sonra Almanya'ya gelmiş ve felsefe üzerine aldığı eğitimini burada tamamlamış ve şayet yanılmıyorsam kendisine ün kazandıran 2010 tar...

BelaTarr: Film yapmayı bıraktım. Çünkü söyleyecek başka bir şey kalmadı. Ölümden bahsettikten sonra daha neyi anlatabilirsiniz ki?

İnsan film yapma işine “film yapımcısı” olarak girişmez. Daha çok içten gelen bir mecburiyet duyar. Onu kışkırtır bu, ona dokunur, ona ilham olur. Böylece üzerine düşünmeye başlar. Sakince, yavaşça, dikkatlice bir şeyleri hissetmeye başlar. Fakat bu, oldukça incelikli ve hassas bir şeydir. Bunu bir baltayla gerçekleştiremezsiniz. Ağaç kesme işi değildir yapılan. Aslında bu, hemen her şey için geçerlidir muhtemelen. Yazıda, resimde, dansta, tiyatroda, müzikte, vs. Bir endüstriden bahsettiğimiz için buradaki temel sorun bir filmin kendisine nasıl baktığımız oluyor. Benim bakış açım filmin hala yedinci sanat olduğu yönünde. Ve böyle de ele alınmalıdır. Yani gösteri dünyasının bir parçası olarak değil. Bugün dünyada geniş ölçüde böyle kabul ediliyor. Ama ben müzede sergilenecek eski kafalı biriyim, yaşım ve otoritem dolayısıyla buna bağlı kalabilirim ama şu an için, bu durum saçmalıktır. Yani insanlarla, ruha sahip oyuncularla hayata dair bir şeyler hakkında konuşurken endüstriden bahsetm...

Kısadır Hayat

kısadır hayat, çok ama çok kısadır; diyelim, altmış ya da yetmiş yıldır. kaç pirinç yetişecek bu kadar sürede bir tarlada? kaç ekmek pişecek taş ocaklarda? öğretmenler aynı şeyi kaç defa tekrarlayacak? gramer ve matematikle, balığın ve ıvır zıvırın ekolojisiyle doluşturulacak gerçek dünyaya hazırlanan çocuğun kafası. sonra sıra gelecek tüm o eleyici seçimlere; korkunç kurallarla boğuşacak adaletsizlikle çarpışacak anlamsız bir savaşın ardından angarya ile ezilecek ruhlar. ve sonra okul, iş, evlilik gelecek. minik bir bebek doğacak ve ardından endişe kaplayacak her yanı. kendine dair her şey bir lükse dönüşecek. dünyadaki sayılı günlerin sonuna geldiğinde hayatını gözden geçirirken fark edeceksin gerçekten yaşadığın günlerin ne kadar az olduğunu ve hayrete düşeceksin. birkaç taneden fazla olmayan o yaşam dolu ışığı belki sadece kız arkadaşının ilk bakışında bulacaksın. elbette vardır hepimizin sahiden yaşadığı günler. hatta bir mücevher parıltısını andır...