bu yolu buraya mavi otobüsle kasten getirmişler tuhaf güvercin dalgalarıyla ve gömleğin, eteğin ve çizmelerin dur duraksızlığı aynalarda bir şeyler olmuş galiba ne oldu sana İstanbul? sen birisini giyinmişsin ve bu sevgilinin kokusudur omuzlarından toprak ve sardunya kokusu kendi uçarı renginin kokusu ey deniz gözlü rengarenk dalgalı şehir ardındaki pusta küfür dolu duvarlar var ve aşk mektupları ne oldu sana İstanbul? benim tunç ayaklarımla gecenin bu saatinde nereye gidiyoruz? çay ve sigara ikram eden bu hoş kokulu ölülerle neden burada oturuyoruz? ben yağmurun altında bu taştan adamla sevişmek istiyorum ey şehir! Buhara’ya kadar yalın ayak söyleyeyim ve kulak kabartayım kavaklara hava nane bahçesidir bu gece duyuyor musun? şerefe şerefe! sevdalanmak ne de hoştur bu savurgan eller bu mağazalar sufi ...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"