Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Abdurrahim Karakoç etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İncitme

Gölgesinde otur amma Yaprak senden incinmesin. Temizlen de gir mezara Toprak senden incinmesin. Yollar uzun, yollar ince Yol kısalır aşk gelince Yat kurban ol İsmail’ce Bıçak senden incinmesin. Burdayım de ararlarsa Doğru söyle sorarlarsa Tabutuna sararlarsa Bayrak senden incinmesin. İl göçsün göçtüğün vakit Yol yansın geçtiğin vakit Suyundan içtiğin vakit Kaynak senden incinmesin. Toz konmasın sakın sana Hakkı geçer halkın sana Gücenmesin yakın sana Uzak senden incinmesin. Abdurrahim Karakoç

Dua

Senin ak alnından gök gözlerinden Önce dallar sonra yapraklar öpsün. Eğilsin yıldızlar tutsun elinden Gecelerden sonra şafaklar öpsün. Aşk diyorlar en mukaddes hayale Ve sen de düşesin o sonsuz hale Hazdan dudakların olsun bir lale Güller, karanfiller, zambaklar öpsün. Sende kemal bulmuş renk, şekil, biçim Yaşamanın öz suyusun bir içim Olanca suların sağlığı için Seni her gün göller, ırmaklar öpsün. Kumral saçlarında nisan yağmuru Yazın ak yüzünden gölgenin moru Ağzından en serin, hem de en duru Kayalardan akan kaynaklar öpsün. Çimenler okşasın ayaklarını Çiçekler koklasın parmaklarını Ben öpmeden önce yanaklarını Varsın teller, tüller, duvaklar öpsün. Kıskançlık çakılı kazıktır serde Bölünsün bu rüya en tatlı yerde Seni canlı kullar öpmesinler de Kefenler sarılsın, topraklar öpsün. Abdurrahim Karakoç

İsyanlı Sükut

Gitmişti makama arz-ı hal için, “Bey” dedi, yutkundu, eğdi başını. Bir azar yedi ki oldu o biçim... “Şey” dedi, yutkundu,eğdi başını. Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı, Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı... Bir baktı konağa alttan yukarı. “Vay” dedi, yutkundu, eğdi başını. Çekti ayakları kahveye vardı, Açtı tabakasın, sigara sardı. Daldı..neden sonra garsonu gördü, “Çay” dedi, yutkundu, eğdi başını. İçmedi masada unuttu çayı; Kalktı ki garsona vere parayı, Uzattı çakmağı ve sigarayı “Say” dedi, yutkundu, eğdi başını. Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş, Sandım canevime döktüler ateş. Sordum: ”memleketin neresi gardaş?” “Köy” dedi, yutkundu, eğdi başını. Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden, Ağzına küfürler doldu zehirden; Salladı dilini..vazgeçti birden, “Oy” dedi, yutkundu, eğdi başını. Abdurrahim Karakoç

Beşinci Cemre

Düştü can evime dördüncü cemre Dünyayı üçüncü gözümle gördüm. Dört yüz seksen beş gün çekti bir sene On altıncı aya takvimsiz girdim. Aynalara baktım korku gösterdi Saatler her sabah kırkı gösterdi Namlular nişanlar Türk’ü gösterdi Hayatım boyunca hedefte durdum. Gül sundum yediler, koklamadılar Armağan can verdim saklamadılar Gittim...gelir diye beklemediler Kaybolan gölgemi yollara sordum. Getirdim yanıma ay’ı bir karış Ölçtüm ki dağların boyu bir karış Şehiri bir adım, köyü bir karış Damlada denizdir en küçük derdim. Savurdum,eledim, seçtim zamanı Yaprak yaprak, tel tel açtım zamanı Haftada üç asır geçtim zamanı Nereye gittimse zamansız vardım. Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim Yazık, kulaklara sığmadı sesim Yaşadığım şimdi beşinci mevsim Çağın çilesini sırtıma sardım. Abdurrahim Karakoç

Unutursun

“Unutmak kolay mı?” deme, Unutursun Mihriban’ım. Oğlun, kızın olsun hele, Unutursun Mihriban’ım. Zaman erir kelep kelep.. Meyve dalında kalmaz hep. Unutturur bir çok sebep, Unutursun Mihriban’ım. Yıllar sineye yaslanır; Hatıraların paslanır. Bu deli gönlün uslanır... Unutursun Mihriban’ım. Süt emerdin gündüz-gece, Unuttun ya, büyüyünce... Ha işte tıpkı öylece Unutursun Mihriban’ım. Gün geçer, azalır sevgi; Değişir her şeyin rengi. Bugün değil, yarın belki, Unutursun Mihriban’ım. Düzen böyle bu gemide; Eskiler yiter yenide. Beni değil, sen seni de, Unutursun Mihriban’ım. Abdurrahim Karakoç