Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mehmet Efe etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ayazda Kalmış İslamcının Türküsü

bu mülevves döngü mü sarıldığımız urgan bu muydu son durağı derin sular geçmenin tahkir bodrumlarından alanlara çıkmanın ayetlerden şiirlerden ördüğümüz kanatlarla konduğumuz bu sofra mı olacaktı semamız bu vandal bu zalim bu şehvet bu kin bu akıl tutan yalan mı çocuklarıma yorgan bu kadar aç mıydık biz bu kadar mı şarlatan kan kesilmiş süt içtik sarışın canavardan besmeleyle küfrettik hamdeleyle katliam yaklaşıyor yaklaşmakta olan maaş üç makam Kudüs gitti yok mu arttıran sırada Şam kan ağlayan annelerin ıslak seccadeleri tanklara çakıl taşı atan çocukları da bir gün daha sırmalı bardakta latte için yüz vermeyen kızları tutuklama yetkisi beyaz kahyalı rezidans ihtimali uğruna tüm günahları tattık tüm suçları işledik mis gibiyiz miş gibiyiz cehennem pervanesi yaklaşıyor yaklaşmakta olan için yargı tam gökyüzünü delenlerin camlarındaki gökte paramparça olmuş ahmak güvercinler gibiyiz uçarken İslamcıydık düşerken devletçiyiz herşeyi kana buladık döne döne düşerke...

Yurtsuz Umutlara Ağıt

Bu çocuklar var ya bu seyrek sakallı bu esmer, bu öksüz, bu delikanlı bu umut sancakları bu tekbir fidanları günah işler gibi överiz övdük mü ya başımız belaya girer çok görmesek duayı girift kuklacı ipleri seçilmişler düzeni seçer ayıklar onları haber saatimize ve sessiz ve görünmez yaşayan anneleri manikürlü kumalardan gizli dua ederler anneler çocuklarından uzun yaşamamalı bu annelerini döven babalarından kaçan helal sütün ardından, önüne riya konan mermi sıkıncaya dek diş sıkıp dil kanatan bu kesin öfkeli çocuklar aşk çağına durunca bir güzel söz, bir buçuk ayet için, bir slogan savrulduğu cephelerde öz adını unutan merhametimiz kadar soğuk namluyla yatan cennetin rüyasına yüreğini patlatan körpedir savaşırken silahları kadar genç bin yaşında bir minare yıkılır gibi Şam'da ansızın ve kocaman ölürler vurulunca ne bir mezar yerleri ne çınarlar olmalı sözlükleri olmadı, kitapla dolu raflar bu çocuklar doğru dürüst bir fetva bulamadı hariçten, bir de ordan...

yüzmeyi öğrenmeden öldürülen oğullar

bin odalı sarayda kaç ayna lazım olur kaç okur yazar yatar paspasının altında birden bine sayarmışım okumayı bilmezken okumadan boğulan ne çok akranım oldu sağ kalanların hepsi ne de çok benim gibi! ciğere basılan suyun dehşetini bilmeyen günde bin yalan için ayda bir kan şerbeti herkes her şeyi kurt gibi bilir demişti babam böyle olurmuş demek kötülüğün kemali kaç tövbe eksiğim var yutkunma zamanıma bin kere yirmi nefes alırmış insan her gün her nefes biraz daha koyu kırmızı sakız aynı cümlenin altını çizmişim canilerle cinnetten sığınacak bir yaşam odası yok ne olmak lazım ise olayım istiyorum boğazımı tırnağımla yırtmamak için takat yüzmeyi bilen baba kalmak için oğluma bin eksi elli sene yaşamış Nuh ve tufan yirmi üç sene sürmüş oku dediğin kitap Muhammed hepimizdi anlıyorum Allah'ım neden “hanginiz?” diye sorduklarını hatta Adem’in iki oğlundan haberin hakkını İsa’nın çarmıhını Firavunun çağını cehennem insanlara reva gördüklerimiz bağışla anlamayı z...

Meksika Sınırı

Hep bir Meksika sınırım olsun isterdim, alamancı komşumuzun siyah beyaz tevesinde kovboylar hep Meksika sınırına giderdi kimse dokunamazdı sınırı geçtiler mi Meksika sınırı isterdim en sevdiğim şairlere hep hapiste olurlardı nedense Hapis yatmış olurdu yoldaşım gönüldaşım saf tutmak istediğim namazda omuz omuza hapse düşersin derlerdi tutup ciğerimden yazsam en sevdiğim filim artisi hapsi boylardı illaki filmin en güzel yerinde Camimizin imamı edebiyat öğretmeni Meksika sınırımız olmadığından belki ortasında dururlardı en canalıcı lafın bir damar kabarırdı cümlelerinde meksika sınırı olsaydı Türkiyem’in ondokuz yaşımda sevdiğim kızla atlar geçerdim sınırı kimse dokunamazdı yerine Gayrettepe’de dayaklar yedim günlerce uyutmadılar siyasi şubede Şimdi Meksika sınırına iki saat mesafede tekrarlayıp duruyorum kendi kendime bir Meksika sınırı lazım her memlekete Meksika’nın kendisine de Mehmet Efe

Tarih Beni Çağırıyor Sevgilim

tanık olmak yetmiyor yutkunmadan sevmeye göğüslemem gerekiyor anlamam gerekiyor görüşümü bulandıran neonları anlamam yeşil anılar yürüyor işaret parmağıma içimde yer değiştiriyor deniz ve toprak tarih çağırıyor beni avluya yağmur yağıyor tükenen şehirlerde vurdular ankâ kuş’u yabancı diller kadar ikircik doldurdular birkez daha dinle beni hayatın hakkı için ilkgözağrıları kadar pâyidar inkar ediş hergün yıklıp duruyor ördüğün karar duvar bak! yıkılan bir şey var yıkılan ve boğan bir şey koridorlarda ansızın kavrayıveren bir şey olması gerekenleri yarım bırakan yırtan eskimez acıları kanırtan ey sevgilim, usul usul kavrıyor kendi olan herşeyi soluk gibi, suç gibi, tütsü gibi ecinni insan olmanın acısı gibi iliğe dolan sevgilim, can çekişiyor çekişiyor can canıyla tırnağıyla çekilip duruyor canlılığımızdan sıcak olan, şükranla andıran bizim olan bilekleri düğümlenmiş ellerimin hüneriyle her yükselişiyle ışıklı basamakların ağzı kalabalık sayfaların armağanıyla ...