Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mustafa İslamoğlu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Güneşimi Vurdular

dalgalar sırılsıklam, dökülmüş elleri kolları yorgun argın, güneşi kıyıya sürüklüyorlar kıran kırana vuruşuyor hüzün mavisi ışıkları ıskalayan tüm kurşunlar onda karar kıldılar çoktan gelmiş olmalıydı göğün ak kanatlıları beni alıp götürmedi, neden bu sabah sular sahi, unutmuşum, güneşimi vurdular denize düşerken gördüm aldırmıyordu insanlar bulutların arasından yuvarlandı koya önce burna çarptı çığlık çığlığa kayalıklar sonra can havliyle devrildi suya ah…bayram etti cümle balıklar ama bir gariplik var, hiç ağlamazdı kuşlar sahi, unutmuşum, güneşimi vurdular ışıktan öpücük konduruyor sahile sular ellerim hatırassı, güneş bulaşıığı ellerim abdest organlarımda hâlâ izi var şafağın bitmesini boşuna beklemişim gözlerime ne oldu, neden bir tuhaf oldular sahi, unutmuşum, güneşimi vurdular ne geceler atardım önüne, hepsini de yerdi ayrılığı felaket, yanımdayken burnuma tüterdi eyvah ki yalnız beni değil yıldızları da kırdılar onlarsız yapamaz, bilirim, hep koy...

Nerdesin

göğe baktım gözü yaşlı yer baktım yer yaşlı sular bugün kan tadında eski yeni, büyük küçük, kara kızıl tüm dertlerim burdalar sen neredesin? sen ve kuşlar gözyaşının gözyaşına benzediği kadar benziyorsunuz vurulan bir ceylanın yavrusuna söylediği şarkıyı söylüyor onlar bu sabah yine kondular tel örgüye beni acımla başbaşa bırakmadılar sen nerdesin? hava soğuk, dışarda kar yağıyor her zaman ellerim üşürdü bugün içim üşüyor hasretin geldi, hayalin geldi bak, kokun da geliyor bugün Yakub oldum bre hey ey acıların kadını sen nerdesin? Mustafa İslamoğlu

Haki Zamanlar

bu zeytuni, bu mecbur edildiğim öylesine aşufte bir hayatı çıkarttım gözümden çektirdiğim resimleri, cop izlerini... koynuma iki yılan gibi sokulan o yıllar hayatımın hava parasıydı, ödedim konuş dediler konuştum, sustum sus dediler bana hainliğin yakıştığını söylediler gereği gibi oynadım verilen tüm rolleri yuhalandım ve alkışlandım, ama şimdi söndü sahne ışıkları ardımda kötü bir isim dostlar, sessizce terkediyorum burayı bir haki zamanın sır tutanağı bu belgeyi bırakıyorum geleceğe kafesler içinde kafesler iniltiye dönüşen ninniler var şimdi içimde bir ihtilal gibi yayılıyor acı geçmişime geleceğime kalbimle aramdaki o girilmez vadiye ben bir yasak işledim sorgum yapıldı suçsuzum dedim, ama değildim: imrenerek bakmışım uçan bir kuşa katilini emziren bir ananın acısı bendeki bir seyyahım ki ölümümü sırtımda taşıyorum sanki yaşıyorum bu minval üzre bir gün bana darağacı olacak bu söğüdü sulamak zorunda kalışım çaresizliğim! çaresizliğim! kendimi vu...

Göçmen Kuşlar

hançerlenmiş çatal yürek iki baş başbaşa vermişler konuşmuyorlar yetimce gözlerden savruluyor yaş yağıyor dışarda içli içli kar çatal yürek hançerlenmiş bir çift baş bir kuş kör kafeste babasız kalır kavrulur bir serçe anasızlıktan ah gülmeyen gözler yollarda kalır dökülür yaşları vefasızlıktan bir kuş kör kafeste babasız kalır yataklar küf gibi zindan kokuyor küsmeler küsmeler ve barışmalar bir dost yüreğimde sevgi dokuyor ayrılık gözyaşı son sarışmalar yataklar küf gibi zindan kokuyor herkesle gülünür fakat çilelim ağlanmaz herkesle unutma bunu dostluk yemininin üstünde elim bölmez mi bölmez mi hasret uykunu? ve gülmek ki tokat tokat çilelim kadehler dolusu baldıran zehri gördün, göz kırpmadan nasıl içilir bilirsin haldaşım bu zalim şehri burda dirilere kefen biçilir korkusuz içilir baldıran zehri bak körpe ceylanlar nasıl vurulur zalim avcı gezer bizim bağlarda ceylanları vuran eller de kurur bir parça kırmızı kir kalır karda yavru ceylanlar bak na...

Bir Kırık Ezgi

sevinmem sevince benzemiyor ne de üzülmem üzüntüye gözde geçirilmiş sözler söylüyorum ömrüme ilişkin belki birazcık avutur beni diye ağlamayasın için susuyorum benden almayasın kara haberi ağlama ki sakinleşirsin diye korkuyorum fırtına habercisi gözlerinde yarasalar uçuşuyor yine gözyaşların bir kurşun ta şurama saplanır sen ağlama İbrahim Erciyes gazaplanır yüreğin işlevini bilmeyen bu insanlar haber bülteni dinliyorlar ölümler duymak, kimbilir cinayete doymak için belki de birbirine uzak iki zambak hakkında benim ildiğimi bilmiyorlar derdimi ancak papatyalara açabildim şimdi onlar taç yapraklarını yoluyorlar heba oldu sandığın yaşların hesaplanır İbrahim sen ağlama Erciyes gazaplanır toprağın burnumda tüttüğü bir kış günü bir cümle eklemişsin babamın mektubuna sade ve kırık karların eridiği zaman çözdüm düğümü sevgiyi toyken tanıdık gülüm tutma elin yanar demediler hayatımızı tek bir mevsime göre ayarladık başka mevsimlerin olduğunu öğretmediler ...

Binbir Gece Acıları

söylerken ağlayan şair doğururken ölen ana ikisi de bir aşk ve acı haberim olmadan en ücra yanıma sığınabilir I. güneş ellerini çekti yakamdan sızısı kasıklarıma vuran arz kendini bana çalıyor yaralı bir atın toynakları gibi kirpiklerim beni ele verecek diye korkuyorum son soluğu koynundan çıkardığım resmin ilişiğindedir dudaklarında yarım kalmış bir sevda acının silik bir kopyesi yüzünde gözlerini görmedim kaçırmışlar Beşparmak’ta bir adam yarasına bakarak suzinak makamında susuyor gelme çocukluğumun hasnâ perisi düşlerimde yeşillen yaban gülleri, zambaklar toplayayım adına rüzgarın eline tutuşturayım ismini yazıp yapraklarına uçurtmalar yapıp dudaklarına doğru II. caddelerde bir yığın insan saçlarının rengini bilmedikleri sevgililer için öldürdüler birbirlerini biliyorum, alımına karşı hep eğreti bir yanım olacak tedirginim, kuşkuluyum, çaresizim şimdi her döndüğüm köşede aradığımı bulurum diye korkuyorum askerde, Kars’ta umudumu bağladı...

Sana onları adayacağım

Ekmeğime katık, aşımın ateşi acılarımla başbaşa kalmak istiyorum yalnız onlar anlıyorlar beni ve yalnız onları dinliyorum..Hayatıma girdin madem andacım ol hatıramı yaşat ne beni anladığını söyleyen ne de yüreğimin gedikli konuğu alsın sen al acı senin olayım beni sen kuşat.. Kirli kentte, otogar camiinin avlusunda kırıldı umudumu dizdiğim tesbihim ben yavrularını yiyen bir kedi gibi azıtmayı kuruyordum söyleyemedim bir gül ki ellerinle büyütmüştün dostların öğütlemişti koklamadan ezmeyi yarım kalmış o cümleyi söyleyemedim yaşamak dediğin bir lüks oldu benim için bundan böyle duyduğun her korna sesinde biliyorum, gözlerin çiçeklenecek.. Aşk ağlatır derlerdi söyletmedi, bu dert söyletmedi beni uçan kuştan sakındığın bir yaralı goncanın canına kasteden sen olmasaydın.. Hatıra defterinin arasından düşen bir kuru yaprak verdi seni ele yaşadığımı sanıyordum ya anılarının arasına çoktan girmişim bile.. Madem ki ayrılığa hüküm giymiş bu yürek artık ölmek için ...

Ey muhatap!

Eğer siz Allah'a şükreder ve iman ederseniz, Allah size azap edip de ne yapsın? Zira Allah şükredenlerin karşılığını her zaman veren ver her şeyi bilendir. Nisa Suresi/147 *** Ey muhatap! Kabaran rahmet okyanusunun dalgaları yüreğinin kıyısına vurmuyor mu? Mustafa İslamoğlu