Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ahmet Güntan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

beyaz peugeot

güneşin altında radyo dinleyen çocuk sen bu dünyaya mı aitsin hayatın nasıl olduğu değil kimlerle olduğu önemli dersin göğe ara sıra başını kaldır bak öyleyse kendine ait bir yıldız bulabilir misin içinde hiç bir şey olmayan bir dünya özlüyorsun hadi bir kaç şeyi daha atsak boşluğa sevinir misin sevdikleriyle anlaşamayan anlaştıklarından durmadan kaçan bakıp on altı yaşından ağlayan çocuk peugeot çalışmıyor biraz ittirir misin eğer çalışsaydı uzun bir yolculuk isterdin beyaz peugeot’yu kullanan arkadaşına de ki: çok gaz verme vitesi ikile beni unutma herkesin herkesle sevgili olduğu bir toplumu özleyen ve bütün gün güneşin altında radyo dinleyen bu çocuğu unutma bir gün buradan gideceğim sen kontağı çevir vitesi ikile beni unutma uzak yollar beni çağırıyor hiç bir şey yapmayacağım bundan sonra “ben buradayım” de güneşin altında radyo dinleyen çocuğa “dünyadan korkma” güneşin altında radyo dinleyen çocuğu sakın unutma güneşin altında radyo dinleyen çocuk f...

çöl hattı

birisi gelse, birisi gelse, beni olduğum gibi sevse. evet, ben çölde her şeyi üç defa tekrar edenim. unutabilirdim. unutma imkanım olurdu. unutabilirdim, unutma imkanım olurdu, tekrar sevebilseydim. ben dualarını bilmiyorum. "ne biliyorsan yaz!" dediğini duydum, ne biliyorsam işte yazıyorum. yazdıklarımı saklayacak şeyler saklayan o bedevi: sevgilim gel bul çölde beni, sevgilim gel bul çölde beni, ben seni bulamıyorum, ben seni bulamıyorum, bulamıyorum çölde seni. birisi olduğum gibi sevsin beni. Ahmet Güntan

Rüya

çok basit bir şey arıyor: senin beni aramanı, itirazım yok, sürdürecek bana itirazını, senin aradığın gibi aramıyorum, ben, seni, aradığım, beni, istediğim şekilde arıyor. çok basit, ben, bunu bana, sen göstereceksin, aradığın gibi aradıkça bekleyeceğim, seni, gelen neyse, götürüp göster, beni, aradığım yerde, beni, bulup döneceğim. çok basit, aradığım saf, sende yok, değilsin bende, sen gel, bul beni, uykudayım ben, sende, uykumda uyutuyordun, beni, benden, gel benim uykumda uyu, sen, beni arıyorsun. çok basit, senin uykunu, uyutacak, bana, kime olduğunu bilmeden aşık oluyorum sana, aradığını anlamadı, biri, beni, uyut onu, gösterme, tekrar herkese. tekrar başa dönmek istiyorum, yat, unutmak istiyorsan, yat, öyleyse, unut, yanında, bilen, bilebilen var mı senin, uyuyorsun sen, beni, artık unut. tekrar, tekrar, tekrar, baştan başlamak istiyorum. tekrar, tekrar, tekrar, dursun, durmayan. tekrar, tekrar, tekrar, kaçıp, kovalayan. Ahmet Güntan

aklımın buzulları

susarlar, sustular mı konuşmazlar bir daha, ses, yırtıcı bir hayvan olur, dağından iner, vurur pençesini üzerlerine. o yüzden kırgındırlar, yorulmuş düşüncenin ağırlığından. güneşin ışığını ararlar, öyle sıradan, herkesi ısıtan, ama bulamazlar. artık ondan çay içerler, çay saatleri durma saatleridir. bir yazı sayfasının kenarında düşünürler: düşünmek durarak damıtmak mıdır? kımıldamadan bir şehirde yaşarlar, şeytanın evinde kiracıdırlar. düşlerinden çözülen ince dekorda, bir başka dünyaya bakar gözleri. vakti gelince severler, ateşli bir silah patlar sevince, ses vurulur. yazlık elbiseler giyerler; bürünüp beyazlara şeytanın bir adım önünde dans ederler. belki şimdi o başka dünyada hâlâ... Ahmet Güntan

Güzel İkizler

Güzel ikizim, ne kadar acayip değil mi, bu kadar saf bir insanın yorgun görünmesi, iyi bir kalbin alıp başını gitmesi, ne acayip, evet, çok acayip. Ben de biliyorum yollar bozuk, değil mi, arı masum, iğne tuzak değil mi, böyle dönüp dolaşma, kalbinden uzaklaşma, biz sabah olunca uyanacağız. Ben de senin gibiyim, hiç aldatmadım, ama sonra kaderle başbaşa kaldım, meşenin altında bir yatak hazırladım, gel, her şey herkese anlatılmıyor. Ahmet Güntan

Güzel Ayrılık

Hani bir dal vardır, gövdeden çıkan, sonra bir dal daha o daldan çıkan, sonra bir dal daha, bir dal daha, en son dalda güzel palamut duruyor. Palamutun şekli şapkası güzel, bıraksın meşeyi, dala tutunmasın, düşsün yere şapkasıyla beraber, tabii, şapkası onu meşeye bağlıyor. Bırak kendini öyle gövdesiz, dalsız, orada asılı huzur bulman imkansız, düşeceğin yer de meşenin gölgesi, güzel ayrılık orada bizi bekliyor. Ahmet Güntan

İlk Kan

Deniz kıyısında koşuyordum Birden ormanın içine girdiğimi farkettim Şimşek çaktı, gök gürledi, yağmur başladı Ormanda yapayalnızdım “Ne kadar somut şiirler yazıyorum” diye sevindim Ormanı, şimşeği ve yağmuru yazmıştım Kaplansa içerilerde bir yerdeydi Şimdi onlar gerçektiler Şimdi benim yazdığım gibiydiler Bulutların arasından çıkan pembe bir ışık, denizin gökle birleştiği yerde pembe bir çizgi çiziyordu “Ufukta pembe bir çizgi vardı” diye yazabilirim ben Bu cümlenin bu kadar somut olduğunu kim bilebilir? Evet, somut şiirler yazıyorum ben, siz bilebilir misiniz? “Bir zamanlar bir Romy vardı” desem, “Ufukta pembe bir Çizgi vardı” anlar mısınız? Ya da “Âşık ya da başka bir şey olmak”desem, “başka bir şey olmak” nedir bilebilir misiniz? Bunu benim için yapar mısınız? Çünkü ben “Bu şiir Romy´yi anlatmıyor” derseniz, sevinerek “Bu şiir Romy´yi anlatıyor” anlayacağım Romy de “Unutamıyorum, ama yaşamak istiyorum” demişti, Bunun apaçık “Unutamamak ölüm demektir” olduğunu ...

Ormanların Gümbürtüsü

Artık hiçbir şeye karşı değilmiş gibi kayıtsızım Yolculuğun sonunda ormanda duyduğum sesi öldürdüm Amacım yoktu sesi öldürürken, ses öldüğü için de hala amaçsız sayılırım Ormana karşı değilmiş gibi kayıtsızdım Ormandan çıkınca şehrin ışıkları ve ışıkların suda işaret ettiği anlamların adı olan dünya ile karşılaştım Dünyaya karşı da kayıtsızım "Anlamıyorum seni" diyen birine kendimi anlatmak üzere uzattığım kitap hâlâ okunmadığı için, Bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış gönderilmemek üzere yazılmış bir mektuba koyarak... Mantıklı olan her şeyin nedenini aradım Nedenini aramadığım için artık yalnızca ölümü ve aşkı seviyorum Konuşma haline gelmeyen şeyleri Susmalı ve sonra ormanın güzelliğinden söz etmeli: "Kış henüz gelmişti, kar tertemiz ve her yer bembeyazdı" Biz de mutluyduk Kimimizin sevgilisi vardı Sevgilisi olanların üstüne bir taş duvar yıkılıyordu Taş duvar üstümüze sessizce yıkılıyordu Ses ölmüştü çünkü nedenini aramadan ...

Ölüm Ülkesinde Aşk

Gece bir karşı varlıktı karanlığıma Gece tanımsız bir bütünlük Senin hayatını düşündüm Sevmek sevgilinin suretini bürünmektir biraz da Sonbahar uzaktan bakmaktı sana Sonbahar yeniden ölüm Mithatpaşa Caddesi'nde yürüyorum Kim bilir bu duyguyu kaçıncı kez yaşıyorum Güzelyalı tenha bir gece olmuş İzmir'de Hep senin gözlerini görüyorum Yaşamak yumuşak dikenlerinde yokluğunun İkimizde iki ayrı evrende iki ayrı barış Bir uyumu eylemek zordur bunun gibi Uyum yokluğuysa uyumuzluğun Sen yok gibisin Yokluğunu kim tamamlayacak Güzelyalı bir vapur olmuş körfezde Sulara ışığını sürüyor yanılsama İşte bir kavram sevgimi tamamlayacak Yanılsama yansır içinde bir vapur penceresinin Sevgilim gölgen gölgeni görüyorum senin Kimse bilmeyecek yerini ölüm ülkesinin Ölüm ülkesi karanlık bir gece Kimsenin tanıklığı yok sevgimize Gece kimsenin bilmediği bir ölüm ülkesidir Sevgilim bu sonbahar günlerinde Nadir olan şey yok gibidir Ahmet Güntan

B'ekliyorum gün-be-gün..

Bana esintini yolluyorsun ara ara. Hoş, uzaktan hoş geliyor ya sesin soluğun. Tıpkı balından koparılmış arıyı şekerle kandırmak gibi birşey bu. Bu..bu yetmez bana; daha çok konuşmak istiyorum oysa seninle. Kendi iklimimden bambaşka iklimlere götürmeni ve de. İçimde güç gösterisi yapan amansız kasırganın şiddetinden öfke nöbetleri tutar oldum; sıramı salacağım günün nöbeti. Bütün bu olanların öncesinde sessizlik vardı elbet. Herneyse girmeyelim bunlara. Bana esintini yolluyorsun ya ara ara; daha çok konuşmak istiyorum oysa seninle. "Anlat ki çözülsün dilim Ben rüzgârım demeliyim Rüzgârlığı anlat bana Senin gibi esmeliyim Gir içime usul usul.. Beni bu dertten kurtar!" Dengemi bozdu, ne zehir zemberek bekleyişlere gark etti beni, şu kendini bilmez saatl.. Her şeye ilaç olacak yerde, izbelerle birleşip beni hapsetti yalnızlığıma. Çaresizliğimle drama oynayan çocuk kesildi başıma adeta. Meğer "Bizi zamandan başkası öldürmüyor" imiş. Ne kadar haz...