Ana içeriğe atla

Kayıtlar

nurullah genç etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yağmur

Vâreden’in adıyla insanlığa inen Nûr Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından Rahmet vadilerinden boşanır âb-ı hayat En müstesna doğuşa hâmiledir kâinat Yıllardır boz bulanık suları yudumladım Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım Hasretin alev alev içime bir ân düştü Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi’nin Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla Mehtâbını düşlerken o mühür sahibinin Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak Yeryüzü âvâredir, yapayalnız ve kurak Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe Her sa...

Artık İlgilenmiyorum Seninle

Bunca yıkılmış dağlar üstüne Kalbimin kanını buharlaştırdı gözlerin Oysa kaç güvercin havalanmıştı içimden Konarak pervazlarına gülüşlerinin Kaç mermi sıyırmıştı ruhumu Acımasız yürüyüşlerinin mevzilerinde Dayanmıştım Ağlamıştım saatlerce parçalanan düşlerime Ta ki sevgilim Kızaran bir gök bulutu Ölümü Bir yıldırımla düşürdüğün ana değin Kalbimin haritasına Artık ilgilenmiyorum seninle Demiştin barut kokan kelimelerle Demiştin de hayat ölü bir bıldırcın gibi Tutuşup yanmıştı yanan bir tahta içinde Tarla küllerle dolu, ortasında yumurta Çatladıkça yeniden doğuruyor kanımdan Fışkıran harflerle kalbim olan cümleyi: Ben ancak bir tarih kitabı kadar İlgileniyorum seninle... Nurullah Genç

Ölüm Noktürünü

seninle karşılaşıp solduğum andı ölüm yüzüne baktığında tutuşup yandı ölüm çoğaldıkça çoğalan bir sevda ülkesinde ellerine dokundun; sana inandı ölüm o efsunlu, yağmurlu, hercai gözlerinden uçan kelebekleri mutluluk sandı ölüm akkor dudaklarından ağı düştü içime yollarında yürürken sanki insandı ölüm viran eylediğin gün yorgun hayallerini ayrılıkla, hüzünle, aşkla sınandı ölüm bir ömür vuslatını bekledi boynu bükük bilmem ki aşk uğrunda neden kınandı ölüm süründü yıllar yılı karanlık köşelerde benim gibi kıvrandı, kahra dayandı ölüm her akşam tufanında harap oldu güneşim gece baygın bir rüya, gündüz hülyandı ölüm sensizliğin en ağır fermanıydı içimde dudaklarımdan sızan bir damla kandı ölüm ölüm seni sevmektir bir celladın elinde bilmem hangi yürekte böyle sultandı ölüm Nurullah Genç

Yalnızsın

Bir akşam ışıkların dağlara güldüğünü Bir akşam bulutların seyre döküldüğünü Görürsün hasretiyle sabah ezgilerinin Bir akşam gözlerin ufka dalar pek derin Kuşlar öter, uçuşur yeşil dallara konar Umutlar yaprak yaprak alevlenirde yanar Son mutluluk sesleri dökülür dudaklardan İnsanlar gölge gibi çekilir sokaklardan Rüzgar okşamaktayken anne gibi tenini Gecenin kolları sessizce yakalar seni Anlarsın gözlerinin dolup boşaldığını Anlarsın yalnızlığı ve yalnız kaldığını... Nurullah Genç

Sen Geliyorsun

Sen geliyorsun; kuşlar geliyor bahçelerden Papatya kokusu bir de, sen gelmeden önce Nasıl tanıyorum bilsen geçtiğin sokakları Biraz mahmur oluyor bakışları, fersiz, çaresiz Ölü kelebekler görüyorum sokak köşelerinde Duvar diplerine bırakılmış acılar Yorgun ihtiyarlar bir de, gençliğini arayan Sen tüm sokaklardan geçmişsin meğer Hangisine baktıysam rengi bembeyaz Bir dokun bin ah işit pencereden Bir asker ağlıyor kenarında sessizce Yavuklusunun adını unutmuş gözlerinde Ne zaman biteceğini askerliğinin Nereye gideceğini, kim olduğunu Aklının karıştığı mahzenlerde Bir adam izlerine bakıyor delice Şimdi sen geliyorsun, biliyorum Hayallerim geliyor, umutlarım, mutluluğum Hiçbir şeyi görmüyor gözlerim Gireceğin kapıdan başka Nurullah Genç

Hıçkırıklar

Saatler bitmiyor yapayalnızım Gülmek istiyorum, gülemiyorum Sensiz olmak mıdır hep alınyazım Bilmek istiyorum, bilemiyorum. Esirgedin nazlı,hilal kaşını Harap ettin çiçek kokan başını Yüreğime akan gözüm yaşını Silmek istiyorum, silemiyorum. Sanki her şey efsaneydi, masaldı Ayrılık ruhumu elimden aldı Gözlerim yollara takılıp kaldı Gelmek istiyorum, gelemiyorum. Göğüs germek için acılarıma Titreyişlerime, sancılarıma Seni bir kez olsun avuçlarıma Almak istiyorum, alamıyorum. Saçılan bir köpük olmak dilinde Boğulmak saçının ince telinde Sır gibi sonsuza değin kalbinde Kalmak istiyorum, kalamıyorum. Unutuyor beni sırlı gözlerin İçimde bir yara işliyor derin Kulakların, dudakların,ellerin Olmak istiyorum, olamıyorum. Bölerek uykunu rüyalarına O kucak dolusu hülyalarına Gece gündüz uçup aynalarına Konmak istiyorum, konamıyorum. Deli gibi aşık olsa da güle Kim acır çöllerde öten bülbüle Bir gün alev alev yanıp da küle Dönmek istiyorum, dönemiyorum. Hı...

Su İsteyişine

bir su ver, dirileyim kuruyan köklerimde bir köprü kur çıldıran nehirlerin kalbine bir kuşun yuvasına götür gökkuşağını karıncanın kırılan ayağına sar beni ben ki, toprak altında bir devim, kurtar beni okunu çek bağrımdan; yandı cânım, bir su ver ölü bir tenden bile perişânım, bir su ver ağlıyor ateşimin gölgesinde, Neruda Aragon mutlu aşkın yokluğunda çilekeş her yerde tutuşan su istiyor geceden her çeşmenin başında eşkiya gülümsüyor bir çiçek at kararan duygular mahşerine bir fidan dik bağrına onurlu bahçıvanın damarlarım çatladı; yandı kanım, bir su ver dirilmek istiyorum a sultanım, bir su ver gözleri birer birer kayan hücrelerimde Genç Werther'i yeniden kurşunlayan bir acı al hançeri eline, kopar bileklerimi katranlı bir urganda tükensim yalnızlığım bir ağacın titreyen yaprağına koy beni bir kez olsun, yaralı bir İstanbul say beni zehir akıt içeyim a hanedânım, bir su ver a cellâdım, a kahrım, a zindânım, bir su ver Nurullah Genç

Unutursun! Deyişine

“Unutursun! ” deyişine unutmak, yıldızların ciğerine saplanan bir lâle yaprağına gömmektir sevgiliyi unutmak, bir kaktüsün küllerinde ansızın alevli bir tapınak eylemektir sevgiyi unutmak, semendere zehir sunmaktır, gülüm taş dolu yüreklerin lügatinde bulursun unutmak, sessizliğe yine kanmaktır, gülüm unutulursa şair, sen de unutulursun bir dağın bir kuyuya tıhum ektiği yerde balığın yüzgecinden irin döktüğü yerde kralın, kölelerin emrinde yürüdüğü geminin bir köpükte okyanus aradığı ay’ın arzı terkedip gökte durduğu ândaa serseri bir kurşunun ay’ı vurduğu ânda başını ellerinin arasına al ve dur işte o lahza gülüm, bu can seni unutur unutmak, bir saatin kırılan camlarında zamanı çürüterek öldürmektir sevgiyi unutmak, bayramlığı giydirilen çocuğun aldatılan göğsünde vurmaktır sevgiliyi unutmak, bir ülkenin tozlu kaldırımlarında taşlara boğdurmaktır yağız atlı yiğidi unutmak, susturmaktır yolların ayrımında şairlere can veren muhteşem bir ağıdı unutmak, koparm...

Bodrum Katı

Ne bayram misafiri, ne düğün gölgesiyim Şu koskoca alemde yalnızlığın sesiyim Meçhul bir ıstırabın kurbanıyım boşlukta Bir bodrum katındayım, esrarlı bir loşlukta Pencereden bakarken gördüğüm tek şey: Hüzün Farkedemedim hala endamını gündüzün Bir yığın eski hayal duruyor tabağımda Eski günlerin tadı sızlıyor damağımda Gönlümün mahzenine çekildim; biçareyim Sevgiyi de, aşkı da unuttum; avareyim Meçhul bir ıstırabın kurbanıyım boşlukta Bir bodrum katındayım, esrarlı bir loşlukta Nurullah Genç

Bir Kaç Deli Güvercin

Siyah belki aldatır içindeki beyazı Talihin aynaları kırıyorsa,hüzündür Sen yine anlamadın ne baharı, ne yazı Beni cehennem kılan o esrarlı yüzündür Sen küçük bir lalesin; avuçlarında nergis Ben acının zehrine su katan hummalı dev Gözlerinde isyanı damıtıyor kan ve sis Gözlerimi yakıyor bu karayel,bu alev Sen uzak bir nehirsin denizlere yabancı Ben ruhumun çölüne göklerden su taşırım Senin kalbinde kahra gülümseyen bir sancı Ben kalbimi dağların derdiyle paylaşırım Bilmem neyi aradım bir ömür kuşlarında Binbir gece yürüdüm hangi muamma için Zümrüd-ü anka uçar senin bakışlarında Benim rüyalarımda birkaç deli güvercin Nurullah Genç

Babası Ölünce Şairin

Gökler yıkılmış, can dağlarına kar yağmıştır Güneş ansızın infilâk edip kararmıştır Ruh nâlândır akşamleyin göğüs kafesinde Nasıl da handândı bir bayram arifesinde Bir rüyadan uyanmış, ferahfezadır şimdi Bilmezsiniz, yâr burcundaki o yiğit kimdi Bakışları neden öylesine parlıyordu Çektirdiği son fotoğrafında ağlıyordu Bir vedâ iklimiydi gözlerinden yayılan Belki O’dur, aşkıyla ölüp şehîd sayılan Ömrünce dünya için ne şikâyet, ne bir âh Peygamber çiçekleri kokan yolcu: Seyfullah Bir ömür kutlu bahçelerde gezinip durdu Yüreğimi sonsuzluğun rengiyle doldurdu Gidince, çöktü birden muhayyel saraylarım İntizara gömülecek günlerim, aylarım Sesinin yankısı var hâlâ kulaklarımda Sevdiği sözler kıvranıyor dudaklarımda Hasret yakacak yurdumu yıllar yılı artık Emanetini bir gül gibi kabrine bıraktık Nurullah Genç

Yürüyelim Seninle İstanbul'da

Kırmızıyı sevdiğini bilseydim hayallerim kıpkırmızı olurdu İstanbul hala güneşin ardında ufuklarında birkaç kara leke birkaç kan pıhtısı dudaklarında İstanbul hala sevimli mi sevimli ve hala bir tomucuk tadında yürüyelim seninle İstanbul'da korkusuz bir rüyadır bekler bizi Beykoz'da, Üsküdar'da birkaç kuğu, birkaç mahzun kuştüyü yenilgisiz bir muamma gibidir arar bulusmayan ellerimizi deli rüzgar yine sarhoş, hovarda tam orada, Çamlıca yokuşunda birkaç bulut çekelim gökyüzünden damarlarımızdan geçirelim ve birden bırakalım suların üzerine sen bir defa konuş, sen bir defa gül kumlu ebrular yapalım seninle serpmeli ebrular, bülbülyuvası hercaimenekşe, gonca ve sümbül yüzün bir ay gibi parlarken gecenin ortasında yürüyelim seninle İstanbul'da boğaziçi magrur türkülerini gözlerine baka baka söyleyin martılar üşüyünce denizin sıcağında bulsunlar kalbimizi anlayabilir misin neden çıban gibi büyür bağrımda büyürde kelebek olur bu sızı kırmız...

Çiçekler Üşümesin

Gönlümün maviliği gitmesin gökyüzünden Kuşların gülücüğü eksilmesin yüzünden Kar yağsada bu sessiz vadiye, gün bitmesin Yapraklar üşüse de , çiçekler üşümesin Nurullah Genç

Heyecan ve Fırtına

bir hitit lalesi tanıyordum ilk defa masum bir aldanıştı hayat pencerelerde intiharı koklayan çiçeklerle beraber çığlıklarıma tutkun bir kuyunun dibinde onun o gökkubbeyi yakan güzelliğini şarkılar soyleyerek anıyordum ilk defa gemi benim olmalı, su benim olmalıydı gemiciler göklerde ruhumu bulmalıydı tutuşan bir dal gibi titriyordum ilk defa yuvasız karıncalar ve kuşlarla bilendim kahır yüklü atlarla, yokuşlarla bilendim bulutları ayinde görüyordum ilk defa mazide kın arayan kılıçlarla bilendim yollar hep bana doğru koşuyor; farkındayım dağlar bile kendini aşıyor; farkındayım savaşçı mızrağını kırıyor sevda için cemre damarlarıma düşüyor; farkındayım üflenen her kandilin yerinde bir süreyya ağlayan her çocuğun bakışlarında akşam ölümüne müstehzi adımlarla yaklaşan esir uykularında kalan binlerce rüya çelik prangaları süsleyen hakimlere ulaşır mı, merhamet ırmağı taşısa da ihanete uğrayan gözyaşları gibiyim gene siyah bir perde çekildi üzerime silahlar avut...

Nereden Bileceksin

O eski hülyaların sahile vurduğunu Yakama bir muamma taktığım gün hatırla Gurbetin mahşerimde bir sıla bulduğunu Dağlar gibi eriyip aktığım gün hatırla Nereden bileceksin, şehrin sokaklarında Kaybolan ışıkların gözlerim olduığunu Her seher yüreğimde açan karanfillerin Her akşam ellerimde sararıp solduğunu Nereden bileceksin Kim bilir, belki bir gün kapıma geleceksin Siyah tüylü martılar yorgun pencerelerde Benimle ağlayacak benimle güleceksin Göğsümde ızdırabı Deniz fenerlerinin Hayatımdan fışkıran hüzne gömüleceksin Her şairin bir gülle bahtiyar olduğunu Bir sana bir göklere baktığım gün hatırla Gönlümün kahrın ile ihtiyar olduğunu Sigaramı sessizce yaktığım gün hatırla Bilemezsin içimde bir denizdir yaşamak Sen denizin en uzak noktasında şen şakrak Ben kırgın dalgalarla avunurum derinde Gemilere yosunlu mendiller bağlayarak Nereden bileceksin fesleğen köklerinin Hecai bulutlardan bıkıp usandığını Ansızın kayıveren yıldızların ardında Vuslatı bekleyen bi...

bu son mezar kalbimde hicranla kazılan ...

bu şiirde iki göz var biri senin; biri onun Senin o karanlık, küf kokulu matem gözlerini terkediyorum biliyorum; saçlarının sarısı gözlerinin yeşiline karışmış biliyorum; sana benzemek için melikeler birbiriyle yarışmış fosforlu ve derin bakışlarına çağlar boyu nice destanlar yazılmış oysa ben görülmedik bir lale yaprağına gökleri kıskandıran bir destan yazıyorum gözlerin değişip kaplasın karanlığı bütün ufukları sarsın gözlerin gene de hep bende kalsın gözlerin l kapama gözlerini; karanlıktan korkarım atlılar kaybeder yolunu, hasretimin posta güvercinleri geri dönmez ülkeme yaslı dereler gibi mutsuzluğa akarım kapama gözlerini; karanlıktan korkarım ll ateşten ve köpükten sıyırıp ellerimi mekanımı gülistan eyleyendir gözerin isyanıyla ihtiras ve gerilim yaşayan Kabil’in ruhunu kan eyleyendir gözlerin vuslat aşkını Leyla düşürmedi çöllere arzı Mecnun’a hicran eyleyendir gözlerin gözlerinde başladı tarihin macerası Adem’i Havva’ya ram eyleyendir gözlerin ...

Beni Anlamayışına

Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere Her gece ışığını ruhumdan alacaksın Aldanma gururunu okşayan çiçeklere En güzel güllerini ruhumla alacaksın Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden Bu ...

Siyah Gözlerine Beni de Götür

Daha dokunmadan kurudu irem çöllere bir türlü yağamıyorum yeni bir koşunun başlangıcında biraz deprem sonrası biraz şehir hülyası bir kalp yangınından geriye kalan siyah gözlerine beni de götür artık bu yerlere sığamıyorum. Pembe uçurtmalar yolladığından beri sarardı tiryaki menekşeleri sonbaharın tozlu kafeslerinde sevgi turnaları yakalıyorum turnalar gidiyor; ben kalıyorum avareyim,asudeyim, yorgunum bilmiyorum neden sana vurgunum Erzurum garında banklar üstünde uyku tutmuyor karanlıkları yitik düşlerimi kovalıyorum gölgeler gidiyor;ben kalıyorum. Binbir türlü kokuyorsa yaylalar siyah gözlerine beni de götür baharın koynundan koparıp sana ipek bir mendile sardığım yüreğimle şehzade gülleri gönderiyorum umutlar kalıyor; ben gidiyorum. Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini kaptanları sorgulayan yanından geçen küheylanların korku tufanına yakalandığı siyah gözlerine beni de götür güneş ülkesinden gelen yiğitler benzeri olmayan bir dünya kursun cellat,...

İntizar

Gözlerin dokunuyor kalbime ey cefakâr  Öyle uzun bir hicran sundun ki hayatıma  Zehrini yudumluyor ruhum melankolini Lambalar sırılsıklam gönlümde sönmesin yar Ellerin ab-ı hayat, gülüşün yar, sesin yar Rüzgâr mıdır, yağmur mu dumanlı bakışların İrkiliyor durmadan bedenim, hülya mıdır? Neş'eme ızdırabın çektiği perdesin yar Umudumun maviye büründüğü yerde mi? Mahulyam, ey şebnem edalım, nerdesin yar Unutma ceylanların çölleri sevdiğini Toprak neva sırrını ezberliyor göklerin Renkler uğursuzluğu fısıldayıp duruyor Ülfetim nevbaharı bekliyor, bilesin yar Zarif bir düğüm gibi duruşun yar, sesin yar Gülleri incinmesin masum dudaklarının Aldırma, leylakların solduğuna içimde Ruşenimsin ey canım, beyaz bir lalesin yar Işığısın şehrayin kalıntısı ömrümün Sensizim, avareyim; durmayıp gelesin yar Esrarengiz şarkılar dinliyorum geceden Neden ıslak bilmem ki, çehresi yıldızların Mest ediyor ruhumu endamın, ey cefakâr Eridim; ırmağına döküldüm; şulesin yar Neden ...

Unutuyorum Sensizliğe Alıştığımı

Aşkın ve acının vadilerinden Geçerek yürümeyi öğrendi kalbim Gözlerin var mıydı senin Görebilir miydin duygularımın Maverada açan çiçeklerini Ellerin var mıydı senin Tutabilir miydin uzatsaydım ellerimi Nefesin zor fırtına dağıttı bedenimi Parmaklar arasında duman duman her akşam Ölümle randevumu hatırlayıp yeniden Mezarıma yürürken Unutuyorum sensizliğe alıştığımı İçimin kan rengi okyanusunda Zıpkın yemiş balık gibi yüreğim. Nurullah Genç