Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Abdülhak Hamit Tarhan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Makber'in Mukaddimeleri

İlk Tab'a Mukaddime Birkaç Perîşân Söz Makber -ki âsâr-ı mevcûdemin en âhiridir- fenâ bulmuş bir vücûdun bekâsı için yapıldı. Makâbirde mündemiç olan meâli-i şi’riyyeden Makber'de bir eser bulunmadığını bilirim. Makber bir feryâd-ı tahassürü şâmildir ki, hiçliğe müstenid olduğu için mütalaasından hâsıl olacak netice de hiçtir; lâkin bence bir şeydir. Evet, bu kitâbı pâymâl-i mütalâa eden fikir bir kabristânı dolaşmış olur. Ve kabristânda vâki olduğu gibi, hiç bir şey anlamayarak, içinden çıkıp gider. Bu kitâbın mukaddimesini görmekle neticesine vâkıf olmak, yâhûd mündericâtını okumakla ismini düşünmek birdir. -Bu kitap kabristânda yazıldı ki, bedbaht müellifini iyi tanıyanlara keder, tanımayanlara ise kelâl verir. Teessürâtımı yalnız gönlümde saklamak, yâhûd yazıp da bastırmamak mümkün, belki de evlâ iken, bu surette meydana çıkarmak lâzım mı idi, suâli vârid olursa, onun cevâbı hâzırdır: Vâdi-i sükûta düşenlerin ecsâdından mürûr-ı zaman ile bir avuç toprak kaldığı gib...

İstanbul Düşman İstilası Altında İken Çamlıca’da

Hey Çamlıca mehtâbı ne olmuş sana öyle?.. Küskün duruyorsun. Bir şey kuruyorsun. Seyrinle ıyan et bana, ilhâm ile söyle: Aksetmede âlâm-ı vatandan mı bu halet?.. Anlat; bu tahavvül neye etmekte delâlet. Vaktiyle ederken bu havâliyi zılâlin Bir sâha-i nilî. Ey neyyir-i leylî, Matem döküyor arza bugün bedr ü hilâlin Bir şeb ki, zîrinde küsûfun, Seyrangehi olmakda tuyûfun. Mâzîden esip gelmede bir nevha-i vâveyl.. Bir âh-ı müebbed. Hangi güneşin mâtemidir zulmetin ey leyl, Ey şi’r-i muakkad Yıldızlar olur bence meâlin gibi nâ-yab Atîde görünmezse o mâzideki mehtâb Olmazdı sabahın da yarın gülmeye meyli Pîşinde bu dîdar-ı mahûfun. Kartallara baktım düşüyorlar yere bi-ta’b; Oldum sanıyordum Melekü’l Mevt ile hem-hâb. Abdülhak Hamit Tarhan

Makber

Eyvâh!.. Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı. Şimdi buradaydı gitti elden, Gitti ebede gelip ezelden. Ben gittim o hâksâr kaldı, Bir kûşede târumâr kaldı. Bâkî o, enîs–i dilden eyvâh! Beyrût’ta bir mezâr kaldı. …… Çık Fâtıma, lâhdden kıyâm et, Yâdımdaki hâlime devâm et! Ketmetme bu râzı, söyle bir söz, Ben isterim âh öyle bir söz!.. Güller gibi meyl-i ibtisâm et, Dağ-ı dile çâre bul, merâm et!.. Bir tatlı bakışla, bir gülüşle Eyyâm-ı hayâtımı tamâm et!.. …… Yâ Rab, öleyim mi neyleyim ben?.. Ayrı yaşayım mı sevdiğimden?.. Verdin bana böyle bir mûsibet, Ettin beni düşmen-i muhabbet. Ya bir kulu sevmiyor musun sen?.. Ya böyle bir ölüm değil mi erken?.. Hiç bulmamak üzre gâib ettim, Mecnun gibi ben onu severken. …… Her yer karanlık pür-nûr o mevkî?.. Mağrib mi yoksa makber mi yâ Râb! Yâ hâbgâh-ı dilber mi yâ Râb, Rüyâ değil bu ayniyle vakî. Kabrin çiçekten bir türbe olmuş, Dönmüş o türbe bir haclegâhe, Bir haclegâhe dönmüşse türben Aç koynunu aç maşukânım ben. …… Sen öl...

Elveda Diyemedik

Yıldızsız bir geceydi Bir dağ çiçeği gibi şimdiden hasretteydim sürgündüm çok uzaklardaydım, Ve gözlerindi sürgün sebebim.. Çok çabuk çekildin hayatımdan Kaderle el eleydin, Bense kederle sarhoş... Yarım kalmıştı hikayemiz Göçmen kuşları gibi gelip geçtin bu şehirden Belkide hayatımdan Duymadın haykırışımı, acılarımı, Benimsin sanmıştım uçtun avuçlarımdan Tutamadım, gitmede diyemedim Olamadın bir yıldızın kayışı kadar hayatımda Zaman çok kısaydı bizim için Yetmedi gözlerimizden yaşı silecek kadar Nede elveda diyebilecek kadar... Abdulhak Hamit Tarhan

İçimde Sen

Nihal'e Yine gece, yine hüzün Ve yine içimde sen Ve yine biliyor musun? İçimde sen olunca hüzün de güzel... Abdülhak Hamit Tarhan