Ana içeriğe atla

Kayıtlar

metin eloğlu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ya o belsoğukluğu?

Arkamdan lâf etmişsin, sana yakıştıramadım; Beni rezil edip, bir köşeye kodu, demişsin.. Dayını kışkırtacakmışsın da bir gece vakti; Parayla iki serseri tutup, ibreti âlem için, Kafamı gövdemden ayırtacakmış! Dur hele, madem ki iş bu yola döküldü; Hepsini dinle de gözün gönlün açılsın: Sana söylediklerimin çoğu yalandı; Ben kim, Fransa’ya gitmek kim.. Hele o tüccarlık masalı? Nasıl yuttuğuna hâlâ şaşarım. Samsun’da enişteler, Zonguldak’ta teyzeler, Adana ilinde bilmemne hanı; Koca koca okullardan diplomalar; Bizi bekliyen aydınlık günler… Kafana denk desin artık; Bütün bunlar kuyruklu bir yalandı. Başka ne yapabilirdim, söylesene! Yeşilinden tut da mavisine kadar, Nah! yumruk gibi gözlerin vardı. Narçiçeği dudaklar, kulağının memesi; Saç dendi mi aklıma seninkiler geliyor; Kalçalarının tarifini pek beceremiyorum.. Bana, kaba herifin birisin, diyorlardı; Seni sevdikten sonra inceliverdim; Efendim’li, estağfurullah’lı konuşmalar; Kundura boyacısına hergün 15...

Uyan

Hadi uyan Gün ışığı çilemeye başladı başucunda Denizler bir mavilik edindi günden Seher yeline uyup kuşlar yerinden uçtu Bu türküyü dinlemeyecek misin Hadi uyan Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine Yoksul olsan da uyan Garip olsan da uyan Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için Madem ki iyisin, iyiyi yaşatmak için Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için Hadi uyan Denizi dinle, yaşamak desin Toprağı dinle, barışmak desin Göğü dinle, sevişmek desin Bir plak konmuş gibi gramafona, İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü Uyan diyor uyansana Hadi uyan Sevdiğim uyan Ne olur uyan! Metin Eloğlu

Hız

Kişi diledi mi bir cayılmaz ediniyor kendine Şimdilerde horozlanan bir umuda abanıp Her gün bir ertesi ustalığa bürünüp Sağınlar yolladı beni bu besine Aşk mı? o en kesin yasam Ne güzel kendimi bu hızda bilmek Değil sana boşvermek Tavuk bile kesemem. Metin Eloğlu

Hazır Kasabaya İnmişken Bir de Resim Çektirelim Dedik

Nutuklarda kitaplarda öyle dedik, Biraz efendi gibi durun; Kurağı, sıtmayı, hasta öküzü Bir an için unutun; Karnınız tokmuş, sırtınız pekmiş gibi, Şöyle güler yüzle bir resminizi çekelim; Torunlarınıza yadigâr kalsın. Gülün yahu, Adamı sinirlendirmeyin! Kusura kalma resimci bey, Gülmesini bilmiyoruz ki... Metin Eloğlu

Anı

Ölürüm de unutmam İçin için sözleştik hiç unutur muyum İstanbul’dunuz evimdiniz ne güzeldiniz Ayrı düştüğümüzü hiç unutur muyum Deli misin nesin Seni hiç unutur muyum Hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam Metin Eloğlu

Olağan

Hep böyle olur Anaç gökler daha bir bulutlanır Denizler yosunlara sokulur Aşk bozulur güven bozulur Sinsilikler pusular Derken yerine oturur hepsi Sen niye tasalısın Güney bahçeleri ayaza sardı mıydı Kız gibi portakalı kırağı vurur Güz güneşinde ipe mandallanınca Koçan gibi kolyozlar kurur Yani hep böyle olur Bıçağın altına yıkılınca küttedek Öküzün yüreği oynar Kumrunun içi ürperir İnsanın aklı durur Hep böyle olur Eve gelince karşısına bir kapı çıkar Açıp girersin Şu sevdiğin umduğun Sini başka işine yarar musluk başka işine Kilimin saksın tenceren Anahtarın yoksa çilingir bulamazsın Omuzlayıp kırarsın Burası kendi evin Sen niye tasalısın Metin Eloğlu

Yarındaki Dünler

Bu anıları ayıplamayın Bu anılar İstanbul anısı Askerlik mapusane kimsesizlik Aşk anısı bunlar borç harç anısı O söyledi genelevde bir dostum var Hayat usla kavranamaz demiş Heidegger Ha babamın kuru keli Ha Fındıkkıran süiti Bitlerle pireler madamlarla müsüler Ey Kuzguncuklular Koltuğumda Ferhat’la Şirin, Allah belâmı versin Kendimi dar attım Vangel’in meyhanesine Öldürmez süründürür bir rakı içtim Üstü kalsın Vangel bembeyaz cekedimin Ah bu taş gibi denizde sırça gemiler Vatandaş, kimi aşk insana yaramıyor Kendini sev, sevme demiyorum Birini sev, sevme demiyorum Ama vatandaş Doğuştan olma padişahlar sonradan olma şairler. Metin Eloğlu

Kafes

Beni ayartan olmadı mı Oldu tabii Gidi gençlik geçim derdi çok çekmişlik Önüm sıra cıvıl cıvıl bir dişi Güneşin alnında kuşbaz serinlik Rakısı benden mezesi senden Bir lapacılık lök gibi Güven yeşili bir boya Azıcık ağdalı su Zeytin fışkını Kurbağa pisliği Konuverdim Güzdü öte bahçelere uçacaktım Tam benim erkinliğim Bir dalda duramazlığım Göğüne yıldızlar uçurtmalar dizili İstanbullu denizlerin çimdiği oh Şileli Derinceli bir kıyıya O kuşluk yola çıkıyordum ya Hava çıkıyordum İlkten duraladım Kötümserlik sütümde yok Dağbaşı mı burası kuşhakları hani bu ülkede Ahırkapı’da gün batıyor baktım içim bihoş Gagam kuyruğum nazik bedenim Gökçekimi yalanmış be Teleğim böyle miydi süngüm düşük müydü Umuttan yanıma varılmazdı Budadılar beni dişimi tırnağımı yoldular Pisi pisine Gözüme kilit vurdular —eskiden mil çekilirdi— Çamsakızı eritip döktüler tüylerime Bereket yüreğime Biri gelse de usulcacık şu çıtaları kanırsa Pırr oracıktan süzülüversem Kanat işini b...

Çişenti

Yağmur ne çiseliyor, etme eyleme, tepemizde tipi tentesi Yoksa sulusepken miydi, buz tuttu ortalık ve işte haphaziran -Cana yetti miydi kuşlar şakırcasına her şeyi kırar insan- Çer-çöpte bir yaz sesi var, bibakıma kış-kıyamet seslenişleri İkindiydi diyelim, hiç işitilmedik ezanlarıyla bir yatsı Ah bundandı can masallar, kırpıldı o güzellemeler Bir ot dikesi geliyor kişinin, gül sulama yasaklarına inat Bir dikeni yolası geliyor, belki ceviz iriliğinde dolu inecek Yağmur çiseliyor, kar mı ne yağacak şu dümdüz hazirana At kişniyor yularsız, hani nalı yelesi, hani gözbebeklerindeki yaz Ama yağmur boyna çiseliyor, işte yalan dediğim bu Zından menekşelerde benettim-senetme’lik Kömürleşmiş sevilerde küle sığınık bir sapsarı köz Zakkumlarda o cayışıklığın sereserpe acı kokusu Bir al kısrak kişniyor taysız ve niye Cimcime ağlak oğlan özadını yadsıdı mıydı Eh, yağmurcağız çiselemez de n’eyler Birileri çıkıp türküleştirirler ille de bunu Başkaları da sökün edip, a yavuklum ma...

Sofra Adabı

Keşkek şu kazanda kaynar, benim bildiğim; Şu güveçte helmelenir fasulye. Kuzu şu kadar ateşte çevrilir; Tuzlama şu tabağa konur ille.. Yumurta şu sahana kırılır. Çorba mı? Çorba şu kaşıkla içilir tabii, Hoşaf bu kaşıkla. İster uskumru olsun, ister kolyoz, İster orkinoz, ister hanos; Balık şu bıçakla kesilir. Şarap siyahsa şu kadehe konur elbet, Beyazsa bu kadehe. Yavan ekmeği nasıl yersen ye... Metin Eloğlu

Zurnanın Zırt Dediği Yer

Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış; Ama size kalacak . Olur a, Sultan Süleyman bilememiş işini; Ama siz bileceksiniz. Şöyle sizinle beraber üç beş kişi; Öte yanı kör dövüşü. Bir gün yaşamışsınız, ömrünüzde bereket; Akşam olmuş kendiliğinden; Bir konağınız var dayalı döşeli; Kapıda arabanız, oda oda mutluluğunuz; Kadehte kuş sütü var,tabakta minare gölgesi… Biraz da aşk masalı ekleyin bu düzene; Eklediniz mi? Oh, yaşamak ne güzel şeymiş be! Güzeldir tabii… Şimdi bir de bir oda düşünün bakalım; Halı, kilim hak getire, Ekmeğin ,katığın lafı hiç edilmesin, Otu ocağı bir kalem geçin; Beş kişi uzanmış bir sedire, Basıyorlar küfürü; Kime? Ne bileyim ben kime… Bu oda niçin mi yoksul? O beş kişi yoksul da onun için. Bu bayların, bayanların derdi ne mi? Ne olacak: Memleketin derdi. Peki ama, çaresi yok mu bu işin? Ha şöyle, Düşünmeye alışın. Metin Eloğlu

Yitikçi

Hadi git azıcık İstanbul iste Kosunlar o denizi bir çanağa Bir çıkına elesinler o günlerimi O yazdan Üsküdar’dan ne kaldıysa Elif’ten Doldur ceplerine Onlarda yoksa komşularında vardır Tanırlar sevinirler Beni Bay Metin gönderdi, de Metin Eloğlu

Hanımefendi

Utanmayıp da size kıçımı göstersem Kıçımda don yok vallahi Mevsim demokrasi saat sekiz suları Hanımefendi karnım aç Size söylüyorum hanımefendi Kıçımda don yok dedim duymadınız mı Karım geçen Perşembe öldü sağır mısınız Cebi üç kuruş gören İnsanın suratına tükürüyor hanımefendi Neden olacak veremden tabii Bakın gıcır gıcır bir gece saksıda zülbaharlar Birazdan ayışığı da çıkacak Ayışığı Eşşoğlueşek Bilmem anlatabildim mi Size olan şu deruni aşkım değil mi ya efendim Gün gelecek öleceğiz ölmezsek iyi Zaten çatlak zurna bir düzen Barışsız hürriyetsiz Erkeklik damarımız Sırası gelince kabarır hanımefendi Niçin öyle bir tuhaf baktınız Hem öyle bir kabarış kabarır ki -Sözümüz meclisten dışarı- Siz bile apışıp kalırsınız. Metin Eloğlu

Garip Kuşun Yuvası

Bu evden içeri biyol girene, Oh çekmek yasak; Sofrasında tuz, lambasında gaz yasak! Öyle bir evdir ki bu, Hayale yakın, akla uzak; Delibozuk kapıları Toz bürüdü salkımsaçak; Daha açık konuşalım: Bizim evin merdiveni, Bilemedin üç basamak. Oturmuş kös dinleriz; Kimimiz arif, kimimiz ahmak; Bir babamız vardı katı yürekli, Ektiğini biçemeden Gürledi gitti. Gazhane yollarından toplayıp Kömür koydum mangala; Şubat sonlarında bir kış gecesi; Oy dingala dingala... Yalın ayak, başı kabak Anamız geldi; Eğildik eteğini öptük: Yolculuk iyi geçti mi, ana? Harem-Salacak arasında Denize düştüm; Balıklar yanıma üştü. Bir mavilik bir mavilik, Bakınca kendimden geçtim. Bu koku ne acaba? Mangalda çarıklar pişti. Sofraya çöktük, delik sahan delik sahan içinde; Amanın Allah; Üç yudum aldım, Tükendi şişe; Şişedeki zehir Derdimi deşti. Bir türkü söyledim ince, Bülbüller cama kondu: ‘İki kol iki bacak ‘Hürriyetle yaşanır ancak.’ Hele anamı bir daha öpeyim; Yarın sab...

Kaldırım Mühendisi

Günler günleri kovaladı, aylar ayları; Sabah karanlığında, öğle üstü, geceleyin Aşk yılları, Öğrenim yılları; Pembe yıllar başımın tacı, Zifiri yılları anama söylemeyin... Ham hayaller, olmaz işler peşinde, Gözüm kime ilişse ben onun yâri... Kabaetime pıçak sokuluyor aşktan ötürü; Caket pantol kumara gidiyor aşktan ötürü; Gençliğimi harcıyorum bir çırpıda; Bu da mı aşktan ötürü? Dangalak! dese biri... Hayatımın bu parçasmı neye benzetsem? Mesela, mesela, mesela... Osmanlı tarihinde Deli İbrahim Devri. Daha mühendisliğimin ilk yılları Ahırkapı’dan bir kız alıyorum. Kız beş vakit namazında, Söküğümü diker, yatağımı kabartır, Patlıcanı kızartıp ağzıma verir; Sonumuz mu? Sonumuz belli... O bekâr o yalnız günlerinde Güzel İstanbul’u gezdim dolaştım, Altımda tanrı vergisi bir taşıt. Öyle işler gördüm ki içim parçalandı; Namussuz namusluya, İnsan hayvana eşit. O duvar senin bu duvar benim, Bir güz gecesi eve dönüyorum. Köşe başında bizim aile efradı: Biri k...

Şişedeki

Şişede durduğu gibi durmaz ki kafir Tutar insana yaşamayı sevdirir Metin Eloğlu

Lokman Hekimin Sev Dediği

Bu yürek Seni seveceğini biliyordu herhalde Bu kafa seni kuracağını seziyordu hanidir Bire bin veren buğday Elmadaki mayhoşluk Hukuki beşer Çınçınlı hamam Çizmedeki kedi Sanki elleriyle koymuşlar gibi İkimizden bir işmar Seni sevmemiş olsam , sözlerim yarı yarıya Gözlerim yarım Ellerim çolak hüseyin eli Seni sevmesem , nefes almayı beceremem ki Bugün günlerden ne ? Cumartesi Seni sevdiğim için , Cumartesi elbet Seni sevdiğim için , bak temmuz ayındayız Ayşe onbaşı , pir sultan abdal , büsbütün sevdalıyım sana Bu gemiler nereye gidiyor , seni sevdiğim için Seni sevdiğimden , suyun akası geliyor Bacaların tütesi Nurhayat’ın halleri , seni sevdiğim için güzel İbrahim’in dilleri İnsan seni sevince , tutsaklığa kızar tabi Savaşın adı geçse , cinifrit olur Ereğli’nin kömürünü düşünür , ne kömür o be Raman’ı düşünür , Çukurova’yı düşünür Seni sevdiği için , Haliç’te bir uğultu Marmara’da bir deniz Isparta bahçesinde güller Seni sevdiği için goncalanıyor Seni se...

İnce Elek

İçtikçe içesim geliyor gayrı ne bilgi ara ne hüner Beni bu rakıyla baş başa bırakma  Adam olayım çalışıp para kazanayım  Beni böyle işsiz güçsüz bırakma  Beni uslandır beni yüreklendir  Beni deli edip bırakma  Bilsen nereleri var kalk gidelim  Beni hep buralarda bırakma  Beni aç bırak evsiz urbasız bırak  Beni sensiz bırakma  Beni ne yap biliyor musun  Beni yont beni arıt beni ayıkla Metin Eloğlu

Sen Gideli

yarın sabah yüzümü de yıkamayacağım donum fanilam leş gibi oldu hele tırnaklarım uzadı kesmeye üşeniyorum biri sevabına çişimi de ettirse sokağa çıktım mıydı akşam serinliğinde bacaklarımda derman yok rakı makı içiyorum gene olmuyor ne sabri'ye uğradığım var ne celile'ye başım dönüyor içim sıkılıyor ha bire bu dünyada pırıl pırıl şeyler vardı hani cümbüşler vardı kahkahalar vardı hoşbeşler vardı hepsi peşine takılıp gitti mi ne anlamam o kadar incesini sen yanımdayken yaşamak güzeldi işte bana maşallah derlerdi ne iyisin derlerdi neysem neyim kime ne kırtiplim bomboğum esiriklinin biriyim dünya yıkıldı altında kaldım sanki anlaşılan bu birisinden kazık yedi diyorlar sen gitmeseydin de keşke et sevmezdim ya inadına cızbız köfte yiyorum küfür ediyorum sokaklara tükürüyorum nerde o efendilik, kılı kırk yarmalar adam sen de tokalaşmalarla merhabalarla da ilişiğim yok işımış istanbul'a bayılırdım bir vakitler yaz bitecek diye ödüm kopardı şim...

Hadisene

Bir kıyımız mı kaldı bu şehirde onuda batır hadi Çiçeğimizi yol, rüzgarımızı bur, suyumuzu acıt Gökyüzümüz mü hani nerede? Sahi nerde bizim gökyüzümüz hani lokman bulutlarımızda güvercin lekelerimiz? Gözümüzü körelt hadi içimiz börtsün ellerimizi yırt Bak ıslağımızda kurudu,kurumuz yamyaş Sanki bönüz,sanki debelenen sıpayız çayırda Yeşili hiç görmemiş,hiç şenlik görmemiş Ko yarın sabah ortalık da ışımayıversin Ko buluşmayalım şu kuytu haziranda O salı gecesi hiç sevişmeyelim mi?peki Sevişmeyelim Ne çıkar? Ne mi çıkar!!!!! Metin Eloğlu