Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Fazıl Hüsnü Dağlarca etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA İLK VE SON ŞİİRLERİ & ŞİİR ÜZERİNE KONUŞMALAR

1914 yılında doğan Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın 1933 yılında  yayınlanan ilk şiiri: YAVAŞLAYAN ÖMÜR Hasretim içerimde bana bir kefen taşır, Sarar bir bahar gibi seni ipek kumaşlar. Benim adımlarıma topraklar yalçınlaşır; Erir bir mavilikte senin yolunda taşlar. Ne ruhun beni görür, ne sevgim döner geri, Beyaz gölgeler saklar gözlerimden her yeri. Diner akşam olunca günün bütün sesleri; Ve benim içerimde eski bir şarkı başlar. Fazıl Hüsnü Dağlarca  İstanbul Dergisi / 1933 94 yaşında vefat eden Dağlarca'nın18 Ağustos 2008 de İstanbul Acıbadem Hastanesi'nde yazdığı son şiiri: İKİNCİ ANNE Hepsi yalan Çocuk kendinin annesidir Su dersin su içer Şeker dersin şeker verir Elma dersin elma verir Kapı çalınıyor dersin baba gelir Kimse anlamaz senin büyüdüğünü Fazıl Hüsnü Dağlarca  Beyaz Dergisi / Şubat 2009 Küçükken annemin üstümü örtüp gittiği gecelerde sözcükler gelirdi bana. Önce ayaklarımı ısıtırlar, sonra ellerimi, beni öperlerdi. Ben de öperdim onları. Birdenbire aydınlanırd...

ÇOĞUNLUKTA YANKILAR

Sevgi nasıl belli olur Öperken mi? Hayır Evlenirken mi? Hayır Sevgi dargınlıkta belli olur 3.3.2008 Fazıl Hüsnü Dağlarca 

ÖLÜM ORDA ONU GÖRÜYORUM

Son iki yılı içinde Dağlarca'yla başka çalışmalar da yaptık. Bütün dosyalarını, yazmalarını gözden geçirip dosyaları ayırdık. Uzun ve zor çabaydı. Dosyaların bir bölümü kitaplaşmak üzere Yapı Kredi'ye gitti. Daha büyük bölümü, evde, o içerideki, kilitli odada kaldı. Son aylarda, sağlık sorunları artmıştı. Bir ilk kez, nisan 2008'de Marmara Hastanesi'ne kaldırıldı. Çok önemli bir sorunu yok görünüyordu. Hemen yanına gitmiştim. Morali iyiydi, rahat ve her zamanki gibi zekâ kıvılcımlarıyla konuşuyordu. Ben Spinoza üstüne çalışıyordum. Biraz bu felsefeciden söz ettim. Yanımda Etika'nın Fransızca cep baskısı vardı. Benden istedi ve hastane yatağında kitabı iki eliyle tutup yüzüne götürdü. Kutsuyordu. Sonra, yine bu sayıda yayımladığım sözleri yazdırdı bana, "dua" ve felsefe konusunda. Ölümün karşısında bir tin insanıydı. Yaşamın tinsel sonsuzluğunu kutsuyordu. Güveniyordu, ölümün ötesinde, tinsel söze, ki yaşamın sözüydü. Buydu bizi birleştiren de, bizi birleş...

İçre

Çocuğum geceleri hatıran Tamamlar yarım kalmış masallarımı. Renk içinde mevsimler hatırlarım, Mevsimler ki okşar dallarımı. Çocuğum, sabahları mektebin, Çınlar uzak camiler gibi içimde. Ki ben bir akşamüstü terk ettim, Aşka ait arzular, kimde? Çocuğum öğleüstü elbisen, Parlar, vakta ait, nur gibi. Garip gölgelerde sandallar dolaşır, Ve bir nedamete bağlar dalgalar, kalbi. Ve hayatı dehşetle hissederim Bahçendeki ağaçlar uyudu mu? Çocuğum geceleri yatağın, Çağırır bir ninniye, vücudumu. Fazıl Hüsnü Dağlarca

Yarı Aydınlıklar Ki Sahipsiz

Yarı aydınlıklar ki sahipsiz Ve mavi serçeler sabahtan erken. Çocuğum şarkı söyle sokaklarda Sesin güzelliğini kaybetmeden. Kapılar açılır ardına kadar Kuşlar uçar hatıralar içinden. Çocuğum bol bol masal dinle Henüz inanırken. En uzak gemileri korsanların Seyretmek yıldızların silinmesini. Çocuğum sor neden akşam oluyor Ayıplamaz kimse seni. Bazı sahillerin serinliği Ve unutulmayan ilk demet. Çocuğum sana yalvarıyorum Ellerin çirkinleşmeden dua et. Fazıl Hüsnü Dağlarca

Havaya Çizilen Dünya

Yalnızlık, sabahların yaşadığı yalnızlık; Suların içindeki ışıklar kadar ılık. Hüzün, o mısralardan dudakta kalan hüzün; İkindi üstlerinde aydınlığı gündüzün. Uykular, ilk gençliğin gündüz gibi uykusu, Vücudun balık olup içinde yüzdüğü su. Sessizlik, geceleyin yolcusuz sokaklarda; Sükûn dalgalarının ortasındaki ada. Ruha uzak bir şehir içinden gelen rüzgâr, Ayrılıktan önceler, ayrılıktan sonralar. Müzelerde o ölü zaman, o gölgesizlik, Yüze değen eskilik, sonsuzluk, kimsesizlik. O kadar siliktir ki bir bayram günü şiir, Uyurken akla gelen son hayaller gibidir. Hayatın oyundaki sükûna değen sesi; Çocuklukta her yeni sınıfın ilk dersi. Müzikten sonra içi dinlemek uzun uzun; Bir resimdeki davet, bir heykeldeki sükûn. Öyle sevgililer ki bir gece görülmüştür, Hatıraları ömrün gecelerince yürür. Duyulan sılasıyla sezilen o beldeler, Geçer yelkenler gibi enginden birer birer. Dudakların habersiz söylediği şarkılar; Vücudun ağaçlardan önce duyduğu bahar. Çizi...

Adına Kızan

Dedi ki kuşkonmaz Düşte kımıldar gibi Çok kızıyorum Adımı böyle koyanlara ben Ya kuşlar duyarsa bunu Ya Bile bile konmazlarsa bana - Bilmiyorum Ellerine ne geçecek Ne kazanacaklar Adımı kuşkonmaz koyanlar Fazıl Hüsnü Dağlarca

Güneş Öğretmen

Güneş öğretmen Sevdirir kendisini çok Ona döner bitkilerin hepsi Yoksa o Onun aydınlığına döner hep Olduğu olmadığı başka Yaksa tam tepemizdeyken Yandırsa da bizi Kavursa da yalaz yalaz Onun sıcaklığı başka Bütün günler sürer Öğrettikleri Geceleyin bile Karanlıkta dolaşır sözleri onun Aydeden yıldızlardan başka Fazıl Hüsnü Dağlarca

Bilmediğim ölüler içinde

Bilmediğim ölüler içinde yası Mezartaşı olmayanın mezartaşıyım Fazıl Hüsnü Dağlarca

Hasret

Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri, Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye: Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri, Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır diye Fazıl Hüsnü Dağlarca

Bu Eller miydi?

Bu eller miydi masallar arasından Rüyalara uzattığım bu eller miydi. Arzu dolu, yaşamak dolu, Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan. Bilyaların aydınlık dünyacıkları Bu eller miydi hayatı o dünyaların. Altın bir oyun gibi eserdi Altın tüylerinden mevsimin rüzgarı. Topraktan evler yapan bu eller miydi Ki şimdi değmekte toprak olan evlere. El işi vazifelerin önünde Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi. Kaybolmus o çizgilerden Falcının saadet dedikleri. O köylü çakısının kestiği yer Söğüt dallarından düdük yaparken... Bu eller miydi kesen mavi serçeyi Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık. Yorganın altına saklanarak Bu eller miydi sevmeyen geceyi. Ayrılmış sevgili oyuncaklardan Kırmış küçücük şişelerini. Ve her şeyden ve her şeyden sonra Bu eller miydi Allaha açılan ! Fazıl Hüsnü Dağlarca

Kocaman Bolu

Kuşlarda ses yellerde ses, dağda ses, Bir türküdür aramızda akan şey. Toprakların birliğini demez mi Ayvaların sarılığı kardeşim? Burda duyduğum duyduğum Nane kokusu kokusu. Hadi beni sevmediniz Getirdiğim maviliği alsanız ellerimden. Fazıl Hüsnü Dağlarca

Akdeniz Şiirleri

Dalarım engine Ki yaşadığım Anıladığımdır. Roma'yla Kartaca'nın arasında Yüzer, sevgi sevgi İstanbul. Böler bir kuş düşüncemi ikiye Maviden Yarıda kalır içki. * Sen Deniz Gök, Bir an dursanız uykuda Büyür bir yosun geceye karşı. Tedirgin olur ölüler Bir an yaslansanız karanlığa, Sen Deniz Gök. * Dersin ki Ellerimize değecek Yıldızlar Büyüyecek büyüyecek de. Dersin ki Bir aydınlığı var Sevgililer için, Karanlık sessiz de. Dersin ki Uyuyamıyorum Yalnızız Gece, mavi de. * Sessizdi yeryüzü Yeryüzünde biricik Akdeniz vardı Akdenizde Yalnız ikimiz. Beni seviyor musun dedim, Yumdu gözlerini uzaklığa, Tam sorulacak an, diye gülümsedi, Tam sorulacak yer. * Bir kocaman yeşil bir kocaman boz Yellerde Çarpar birbirine çarpar enginlere dek. Dalgaların ucunda yıldızların ucu Her köpük bir fırtına Her köpük bir evren. Şu deniz şu gök gizlenebilir Seni sevdiğim Gizlenemez. * Havaya da yalıma da ağaca da benzer ama En çok suya ...

Dört Yapraklı Çiçek

Çıkamaz çocukluğundan dışarı Kimse. Oynamamız bundandır. Kara toprakla binlerce yıl. Çıkamaz çocukluğundan dışarı Kimse. Bundandır sevmemiz kiraz ağaçlarını. Çıkamaz çocukluğundan dışarı Kimse. Kardeşliğimiz bundandır Mavi sularla binlerce yıl. Çıkamaz çocukluğundan dışarı Kimse Bundandır inanmamamız Kocaman bombalara. Fazıl Hüsnü Dağlarca

Destan Önü

İşte zamanın karanlığı, gece gibi, Geçer bir gölge komadan. İşte Tanrı nefesli sahiller, İşte Bizans kopmuş Romadan. Sakalları uzamış keşişler sırtında, Bahar halinde bir yük: Sur örülmüş kıyılarda yokluğa taraf, Taşlarla, kıskançlıkla ağır ve büyük.           Eski İstanbul, ruh kadar eski,           İnsan daha fazla eskiyemez ki. Bir boşluk ki göller tadında uzun, Ya hiçe uzanmış vaktimiz, ya hepe. Yedi meçhul üstüne açılmış, Yedi tepe. Haliç, dünya öküzünün boynuzu, hiç kımıldamaz, Kımıldar bir kapalı su. Geçer, asırlar gövdesine, aydınlık, Uyumayanların uykusu.           Eski İstanbul, hatıralardan eski,           Göresin usul usul gez ki. Tarumar olmuş, Dara'dan, Sardanapal'dan anlar. Gemilerle, kervanlarla dolmuş, çırılçıplak, Aşkı kaybedenler, bulanlar. Devir devir kapılarında durmuş, Nesilleri Asya'nın, bu bakış ahu diye. Sormuş sıcak rüyasını, Peygam...

Gönlümün İntihar Arzusu

Yaprak kokularında akşamı duyuyorum Ki beni yokluk denen yere yaklaştıracak. Yaprak kokularında akşamı duyuyorum Ki alnımda sulardan şarkılardan bir şafak. Sükûn bir gemi olur, gece bir deniz şimdi Ki yelken gibi açmış yasını gençliğimin. Sükûn bir gemi olur, gece bir deniz şimdi Ki geçer dalgaları içimden serin serin. Rüzgâr istiyorum ben ruhumun güllerine Ki bir anda yaşasın iç içe rüyalarım. Rüzgâr istiyorum ben ruhumun güllerine Ki dökülsün, dağılsın, yok olsun hülyalarım. Fazıl Hüsnü Dağlarca

Nereye

Nereye sevdiğim benim, inandığım nereye, Rüyaların yarasalar gibi uçuştuğu geceler içinden. Dalgınlığımla hareketlerini seçemiyorum, Varlığının altın kafiyesini arıyorken ben. Hangi dünyaları dolaştıktı bilmiyorum, O nasıl bir adaydı, nasıl bir deniz. Gök, bir söğüt dalı gibi eğilmişti sulara doğru, Ve eğilmiştik o dal gibi hayata doğru ikimiz. Kim ellerini alnımda gezdirirken o ten, ses ile, Bana kalbin musikisini verecek, haberi olmadan. Geceyi avuçlarımda siyah bir gül gibi duyuyorum, Ve sen misin bilmiyorum bu gülü bırakan. Nereye, ey göz yaşlarımın sıcaklığı, Ki başka birisi yok beni duyan. Rüyalar nereye gidiyor, anlamıyorum; Ve sen nereye gidiyorsun, hatıralardan. Fazıl Hüsnü Dağlarca

İyi şiir yazmakla şair olunmaz… Siktir Git

"İyi şiir yazmakla şair olunmaz… S.iktir Git!” Bu sözleri hiç unutmadım. Bu şiir yazanlara ders olsun!  Kadıköy’deyim…  “Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri, Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye: Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri, Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır diye”   dizelerini okuyorum. Karşımda bir başka şair arkadaşım aynı zamanda yayıncım oturuyor.  İlk kitabım çıkacak… Ödül almışım… “Artık şairliğim tescil olacak?!”  Bu sırada oturduğumuz yerin hemen önünden “biri” geçiyordu. Biri diyorum çünkü o geçen adamın Fazıl Hüsnü Dağlarca olduğunu o ana kadar bilmiyordum.  Arkadaşım, “Bak” dedi “Şansa bak, Dağlarca geçiyor.”   İlk defa görüyordum, hem de bu kadar yakından. Hemen masadan kalkıp yanına koştum. Koluna girip, “ hocam merhabalar, nasılsınız ” diye sordum.  Kalın gözlük camının arasından bana sertçe baktı. Elindeki bastonun yardımıyla beni biraz itti....

Geçen Şey

Kocaman yıldızlar altında ufacık dünyamız, Ve minnacık bir ``hane'': Kokar kır çiçekleri gün ağarmadan, Anısız, uykusuz, Kokar nane. Ta öncelerden beri mestolmuş herkes, Bir bakıma her şey ``mestane''. Hayal edilir nazlı yar yönlerden, Aşk ile kuşlar süzülür, Değisir gökler şahane. Farkında değil gönül, Sanki hepten divane; İçimizden, dışımızdan Geçer vakit Zalim, zalimane ! Fazıl Hüsnü Dağlarca

Gün Ağarırken

Öyle seviştiler ki Kadın erkekte kaldı Erkek Kadında Fazıl Hüsnü Dağlarca