Ana içeriğe atla

Kayıtlar

nilay özer etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Gözün Süzdüğü Şiir, Şiirde Görsellik ve Görsel Şiir

Şiirde görselliği araştırmak; şiiri kuran görsel imajları, şiirin resim, fotoğraf, film gibi görsel yapıtlarla ilişkisini ve görsel şiiri kapsayan geniş bir uğraş. Edebiyatın her türünde olduğu gibi şiirde de imajlarla karşılaşıyoruz. Görsel, işitsel, koku, dokunma, psikolojik... imajlar okurun şiiri anlamasında etkendir. Bunların okura en kolay ulaşanı ve belki en güçlü olanı görsel imajlardır. Aynı ya da benzer görsel imajları göz önüne getiren dizeler olduğu gibi okurun kişisel deneyimlerine göre değişik biçimlerde canlandırılacak imajlarla kurulmuş dizeler olabilir. “Özgürlük heykelinin dibinde vurulan halk” gibi bir dize her okurda aşağı yukarı aynı görüntüyü canlandırır çünkü özgürlük heykelini bir kez görmüş olan onu zihninde kugulamayacak olduğu gibi aklına getirecektir. “ne peki / yere dökülen bir un sessizliği mi / göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi” (Edip Cansever, “Ben Ruhi Bey Nasılım”) dizelerinde okur...

Zehir Zakkum Zamanlar

ömrüme zarar veren erkekler sevdim cam kırıklarıyla sundular bana tenlerini seviştikçe çoğalan ellerine inandım uzun... çok uzun ayrılıklardan sonra sabırsız bir çarmıh gibi açılan kollarına çarmıh sarmaşığıydım usul usul dolandım bana nazlı ölümler korsan ürpertiler bana bana aklı çelinmiş geceler kaldı ömrüme zarar veren şiirler sevdim aşka ait bir damar kesilmiş gibi kızıl atlar boşandı içimin aynasından kanadım sözlerde gözlerde pıhtılandım infilaktı ihtilaldi laneti üstümeydi sözlerin yalanından yılanından gözlerin bana düş bana gizem bana zehir zakkum zamanlar kaldı ömrüme zarar veren şehirler sevdim yıkılmayı sevdim hep o enkaz halimi bir depremi tek başıma karşılayabilmek için boşaltılmış şehirleri bekledim harçsız kuleler örüp kaldırım taşlarından gençliğimi felaket müjdesinde denedim bana çığ bana boran ve umarsız aysarı ah! bunca zararına sevmenin neresinden dönsem geçmiş zamandı Nilay Özer

Şehre Girdik Ve Tartıldık Ağırız

şehre girdik ve tartıldık ağırız iki erkek bir kadınız yani biraz                          sarmaşık cebindeki taşların sesine dalıp üç şarkı boyunca susan söylesin: haziran kimin hakkı güz neyle                          astarlanmış (sevgilim yağmurun atını                          koşturuyor bulutlar aklı- mı kırbaçlayan gözlerin şimdilik önemsiz bölünmeler var) temmuz büyük yalan ve yararsız                                       yazımız adından fazla bir gece düşüncesi silik gölgeleri zifte karışan fihrist bir öfkeyi bir ah'dan taşırmadan teninin kafesinde tutan söylesin: hangimizin bahçesi şeytan ve                       ...

Yoksul Yokuşu

yoksulların çocukluk fotoğrafı az olur hiç olmaz belki de avuntunun bez bebeği misketler yuvarlanır yokuş aşağı her şey masallar kadar yakınken gerçeğe sabahları umuda yoran babalar akşamları yarı bunak ve kambur yokuşu sırtlanıp da gelirler eve çok yokuşlu semtlerde yaşadık hep derimiz de bahtımız da abanozgillerden beş taştan biri yuvarlanır dört taşa kız oyunu der çekilir erkekler eğilir topaçlar ve gazoz kapakları ölüler de yoksulluğun payandasıymış gibi eğik yatar mezarda yokuş aşağı ama gülümsemiştim bu yokuşa ben bir kez ancak ilkokula başlarken çektirdiğim ödünç yakalıklı fotoğrafımda kuş ayaklı bir sevinçtim yokuş yukarı bir kamyon freninden koptu yokuş aşağı altında ben okulda fotoğrafım avuntunun bez bebeği hiç olmadı sanırım... Nilay Özer (Zamana Dağılan Nar’dan)

Manolya

Çengelköylü İlya Çarligis’e ve Mıgırdiç Margosyan’a kaçak yolcularısınız sanki hayatın beklediğiniz hep yanlış durak işler kesat bir agora indiğiniz hangi kapıyı çalsanız üç günlük misafir karşılaması oysa yerleşik sevdalara göredir insan göğsünüzde kutsanmış bir ülke gibi duran yüreğiniz kocaman bembeyaz bir manolya limonlu çay kokusuyla serinletir anıları miras kalmış acılar eşyaların yüzünde yüzünüzde kıta kıta ayrılık din din ayrımcılık perçinlenmiş öfkenizde yine de bir vaftiz gibi hatırınızda kalan şaraplı Pazar günlerinin fısıltısı kendi dilini konuş kendi dinini yaşa ama hayat kocaman bembeyaz bir manolya her dilde aynı kokar ve kapatır kendini her dinin akşamında hala yağmalanıyorsa yarınlarınız susmak günah çıkaran bir inanç gibi anlatmalı kendi öğretisini değerini bulsun diye bu bin renkli mozaik geleceği kurtarmalı geçmişi yargılayan yüreğiniz kocaman bembeyaz bir manolya düşmanca mı susar dostça mı bakarsınız gözlerinizin rengine karışamam.....