Nasıl olsa bir gün eriye eriye tükenecek Güneş, nasıl olsa düşeceksiniz bir kaldırıma, severken ya da koklarken bir çiçeği, bir mektubu okurken ya da bir parkta güneşlenirken, çocukların oynaştığı bir sıra (sevgi, o yabanıl dağ geyiği, kaçar durur sizden) akşam çökerken, boğuk bir sıkıntıyla kente o alışılmış sicim yağmurlar yağarken (soluk, kararsız bir göğün altında, bir başınıza öyle) adımlarınız gider ya gitmez, sigaranız ağzınızda merhaba diyensiz, tükenmişliğinizi sonuna değin yaşarken siz var mısınız bu kentin pis havasında (bilmezken) sokak kedilerinin, o hüzün şarkılarının yanında nasıl olsa bir gün olacak bu, kaçamazsınız (siz kendiniz misiniz gerçekten? onu da düşünmelisiniz) meyhanelere girseniz sıkıntıyla, kavgalarınız olsa nedensiz ve korkunç. Tutup güvercinleri okşasanız ya da yolsanız tüylerini martıların ve onların gümüş saplı kara bir bıçağı öfkeyle sallasanız havaya tükeneceksiniz yine de. Bu korkunç sorunun karşılığı yok savaşlardan yenilmiş çıkac...