Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Abdurrahman Adıyan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

sevda kaç renktir berfin

hüzün yağız atlarla geliyor berfin’in el oyması sır sandığında naftalin kokulu bir kenttir hakkâri hakkâri dediğim çiçeklerden derlenmiş şiir güftesi her ne kadar dostluğa ve barışa akıyorsa da zap hüzün ötesi -ben sınır ötesini kanadı kırık bir yürek belliyorum muhtemelen kaçak uyrukludur tütün muhtemelen kan ve ağıt yüklüdür gam kokuyorsa gümüş tabakalarda fırat’tan nil’e havva’nın doğurduğu adem’in çocuklarıdır buralar da sevdalar kaç renktir fırat’tan nil’e kara elmas deryasıdır yedi düvelin can damarıdır firat’tan nil’e kan pınarıdır kara yağızlı mezra botan uşağı ay güneşten kaçak sevda ışınlamış kucakla güneşi /kucakla kırk haramilerden aşır da gel tabakası nemli tütün umudun ve hasretin ısıtır yüreğimi heybesi sevda yüklüm biliyor musun sevdan kimlere ölümdür delikanlının namlusunda ışıldarken tarutaze namusu hüzün yağız atlarla gelir gönül dağlarına sevda feri değmemiş devrin sevda yoksunu zalimleri ferman buyurmuşlar /ay doğarken haraç-mez...

Onbeş nolu sınır taşı

ne zamandır bu dağ başındayım hangi işgüzar eller dikti beni buraya kumdan kilden demirden mamulüm hangi dereden aldınız kumu /kili hangi ocaktan madenden alındım işlendim haddeden geçtim demir oldum birkaç filiz sınıra dikildim ismim: onbeş nolu sınır taşı, biliniz onbeş nolu sınır taşıyım bu hudutta dört bir yanım çırılçıplak ne bir kavak ağacı var ne bir servi ne sesli sessiz bir pınar ne de ceylanlar uğrar bana yârenim yok yapayalnızım sınır boyunca onbeş nolu sınır taşıyım bu hudutta seksen altı yıldır yalnız yaşarım burada kuşlar uçar üzerimden kanat çırparlar pasavansız köylüler hışımdan kaçarlar rüzgâr gibi geçerler savururlar tozu dumanı bodur boyumu aşarlar görüntüm “dur!” dese de, ne çare! kaçakçılar gelirler yanıma milliyet sormam gölgem yok yaprağım yok durağım onlara kimler gelir geçer yanı başımdan bir bilseniz çok gördüm duydum ama sağır ve dilsizim evraktan ırak ekmek geçidiyim kaçakçıya ben, onbeş nolu sınır taşıyım bu hudutta kaçakçı...

asıl aşk şimdi başladı

asıl aşk şimdi başladı alnıma bir çizgi daha düştü kavga derinliğinde aşk serinliği kılıç yarası gittin de yanaklarımda leblerinin sıcaklığı ellerimde ellerinin gölgesi kaldı gözünde muştum gamzemde gülücüğün kaldı üzerimdeki aşk kanadının dört mevsimi yedi iklimiydin gittin de kadirşinas dillerim sende lâl ü mercan suskunluğun bende kaldı bir buluttan ağdın yağmurdun nehirlere katıldın -yolculuk hangi ummana- soramadım ben yorgun nehirlerin çakılı-kumuydum ay’ın peşi sıra yıldız yürürdü benim yıldızım yoktu mehtapta gittin de gözlerimde gözünün dili ruhumda ruhunun izi kaldı kelebeğin benden daha yiğit olduğunu gördüm ateş dedi / yandı eylülün sarı yapraklarında yeşeren aşkın newroz ateşlerinde halaylar çekmesini düşledim ateşimin alazı sende eylülünün soğuk külü bende kaldı bir düş gibi girdin koynuma benden aşk ülkemi çaldın şimdi hangi şiirimde hangi yazımda yoksun ki her ânımda her yanımda her düşümde varsın da lâkin alınyazımda yoksun git...