Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sunay AKIN etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Serçe Ve Kedi

I Toprağın altından bağlanıyor artık telefon telleri ve bir telaş yüreğini sarıyor serçelerin gördükçe kedileri II Anlar mı serçelerin neden göç etmediğini sobanın kurulmasını bekleyen kedi III Yalnızca rüzgar gelir ölü bir serçenin cenaze törenine ve usulca kımıldatır tüylerini kediden önce Sunay Akın

Dağ Yolu

Benden kısadır boyun bir köy otobüsünün dağa tırmanması gibi uzanırsın dudaklarıma katılmaz oldu nicedir yolumun tozu dumanına Sunay Akın

Ticaret

Çocuk hastanesinin karşısındaki oyuncakçı gün geçtikçe artan kazancı için şükreder Tanrı'ya Yem satan ihtiyarın yıllar önce kanatlarına taş attığını bilmeden her sabah aynı meydanda toplanır güvercinler Ve kitapçı tezgahının en önüne sıralanır bir şairin öldükten sonra bütün kitapları Sunay Akın

Dişi Kuş

Kuru bir ot gibi yaşıyorum gözlerden uzak patika bir yolun kıyısında Tek suçum sap olamamak baltanın kanlı oyunlarına Ama yine de umut dolu kalbim belki bir dişi kuş taşır beni diye daldaki yuvasına Sunay Akın

Bulut Geçti

Sen şimdi kocanın evinde oturursun Ve saçların artık eskisi gibi değil Geceleri yemekten sonra Çorap söküğü dikersin Belki de ellerin soğan kokar  Senin kocan bir suratı çirkin adam Ağzı açık uyur Ve senin vücudun bozulur çocuk doğurdukça  Salah Birsel 63 yılda kaç bulut geçti? Günümüzden tam 63 yıl önce, 28 Şubat 1942 tarihli "İnkılapçı Gençlik" Dergisi'nin birinci sayfasında "Bulut Geçti" adlı bir şiir yayınlanır. Şiir şöyledir: Sen şimdi kocanın evinde oturursun Ve saçların artık eskisi gibi değil Geceleri yemekten sonra Çorap söküğü dikersin Belki de ellerin soğan kokar Senin kocan bir suratı çirkin adam Ağzı açık uyur Ve senin vücudun bozulur çocuk doğurdukça 23 yaşındaki şairin adı Salah Birsel'dir. Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat, şiirlerini sayfalarında birlikte yayınladıkları "Garip" adlı kitabı bir yıl önce çıkarmış, tutucu ve bağnaz çevreler bu yeniliğe sindiremeyerek yaylım ateşine tutmuşlardır...

Tik Tak

Ne kadar aradıysam suyunda bulamadım tak'ları zaman denilen kuyunun yüzümde bu yüzden yalnızca tik'lerini taşırım çocukluğumun Yarısını tuttum çocuk doktoru olmamı isteyen anneme hasta yatağında verdiğim sözün doktor olamadım ama çocuk kaldım İki çocuk rahatlıkla oturduğumuz kapının eşiğine kendi başıma zor sığıyorum bugün büyüdükçe insan yalnız mı kalıyor ne ? Sunay Akın

Beceriksiz

Kabuğunu koparmadan ne bir elmayı soyabildim ne de iyileştirebildim bir yaramı ama karşıma çıkınca kızmadım hiç elma kurduna bendim çünkü bıçağı saplayan onun yurduna Şair diyorlar benim için bilmiyorum oysa her şiire konmalı mı uyak her yere nedense konamıyor tayyare hay dilimi arı türkçe soksun; uçak Kaptan olmak isterdim aynanın karşısında eski bir sinema yıldızı gibi ağlayan İstanbul hatlarında bir fırça hafifliğiyle gidip gelen vapurlara Eskimo bir şair dokunuyor omuzuma ve Kız Kulesi'ni göstererek bırak artık diyor üzülmeyi yedi tepeli bu şehirde şiir okunacak tek yer elbette denizin ortasındaki şu küçük buz dağı Terzi olsa da babam sökük dikmesini beceremem beni yalnızca sen anlarsın iğnenin deliğinden geçsin diye ipliklerin bir anlık ıslatıldığı dudaklara takılıp kalan annem Sunay Akın

Tuhaf Bir Aşk

Kırılıyoruz, ya sen ya ben ya da kırılmışlığımız öyle derin öyle onarılmaz bir yol arıyor yüzeye vurmak için bir bahane. Onarılamıyoruz onaramıyoruz, ekimiz görünmeden sen ve ben aramıza gerilen sahte deri katılaşmış, çatlayabilir ancak, çatlıyor sızıyor kan senden ya da benden bazen ikimizden bilemiyoruz yaşamayı severek ve sevmeden belki hem severek hem sevmeden böyle parçalanarak dağılarak mı ölünür? dünyaya bir bütünlük bırakmadan oysa ölüm bile usul usul yaşama benzer yaşama benzer Sunay Akın

Sadece Sevmek İstiyorum Seni

Canım yanlızca sevmek istiyor seni..öncesini ve sonrasını düşünerek değil, alışılmış bir tören gibi hiç değil ..Dokunmadan , gözlerine bile bakmadan .. konuşmadan . Unutup , tekrar hatırladığım ve çok sevdiğim bir şarkıyı hiç bıkmadan defalara ara vermeden içten içe mırıldanıp zamandan koparıp alır gibi .. Sevmek istiyorum seni .. Saçlarını yüzünden ayırıp Gözlerini kirpiklerinden Ellerini bileklerinden İsmini bedeninden ayırıp Ayrı ayrı bir evin odalarını gezer gibi ..Keşfeder gibi. Sevmek istiyorum seni.. İlk kez merakla ve hayranlıkla , kırmızının detayında dakikalarca takılıp bakar gibi.. Sevdiğim hiçbir eşyayı yanıma almadan çıkar gibi Süregelen bir sevgiyle değil ! Öğretilmemiş bilmediğimiz biçimlerde . Kuşların kanatlarını açıp özgürlüğe süzülmesine yarayan içgüdüleriyle.. İçimden geldiği gibi canım. Sadece sevmek istiyorum seni .. Bir yaz günü tenine vuran sıcaklığı gibi güneşin serin bir akşamın denizden esen rüzgarıyla içine işlediği yosun kokuları gibi....

Liman

Sıralanmış saksılar vardı limana bakan penceremizin önünde ve çiçekler arasında ekmek kırıntıları serpen martı yüzlü bir anne Terasta toplanan kadınlar ışıkları yanınca dedikodusunu yapmayı unuturlardı tam o saatlerde sokaktan geçen yazlık sinemadaki biletçi kızın Annesinin dizlerinin dibinden hiç ayrılmayan uslu bir çocuk gibidir limandaki deniz ama sokağa çıkıp dalga olmak geçer yüreğinden… Sunay Akın

Cemal Süreya

I Buzdağına çarptın mı bilmiyorum ama Titanik gibi oldu batışın bir sen vardın çünkü şiirin dört bacalı şairi Dalgaların kıyıya vurduğu eşyalarını toplama telaşında imgenin derin sularına nefesleri yetmeyen lodosçular Bir gemi gibi batmak yakışırdı sonuna filikaya biniş sırasına benzeyen yaşantının: -Önce çocuklar ve kadınlar II Gülcemal vapurunu hiç görmedim ama tanıdığım Cemal gül idi... Sunay Akın

Acımadı ki!

Bunca kalp kırıklığına rağmen küçüklüğümde yaptığım gibi rüzgarı arkama alıp bağırmak istiyorum hayata: "Acımadı ki!" Sunay Akın

Antik Acılar

Geçim parası için nice yaşlının eski İstanbul evlerinden getirdiği eşyalar üstüne kar koyulup satılıyor antik acılar çarşısında Sunay Akın

Kağıt Gemi

Deniz kıyısında bir martıyla konuşurken görüyormuş dostlarım beni sürekli bir kaptanım çünkü kağıt gemilerden emekli Kılları uzadıkça ellerimin unuttum kağıtlardan nasıl gemi yapıldığını ki yaşlılığa uzanan birer iskeledir parmaklarım çözüldü uçlarından nice kağıt geminin palamarı Çocukluğumun tahta atını bozarak yaptığım iskeleye küçük bir kağıt gemi yanaşır mı dersiniz kazısam ellerimdeki bütün kılları ! ... Sunay Akın

Tırabzan

nasıl kıskanmam seni ey liman bir köşende şarap içerken tek başıma kadın adı taşıyan gemilerin biri çıkıp biri giriyor koynuna orta yaşlı bir kelebeğiyim istanbul'un her ayrılık bir hüzün bırakır yüzümde iki fotoğrafımı bulmaca kitabında yan yana getirip soruyorum okura aradaki sekiz farkı bulun beş yıldızlı otel yapmışlar sırtımda annemin hırkasıyla babamın kucağında uyuyakaldığım yazlık sinemanın yerine oysa biz yağmur yağabilir diye film seyretmeye gitmezdik gökyüzünde beş yıldızın olduğu akşamlar ah! şu benim şair yalnızlığım bir yangın merdiveni gibidir umut apartmanının arkasında pas tutarken yüreğim ayakta duruyorum yıkılmadan çocukların kayacağı bir tırabzanım olmasa da güvertesindeki kadının eteklerini rüzgarın uçuşturduğu beyaz gemide az sonra gidecek ve sen söyle sunay akın sakalın da olmasa yüzünden başka neyin var ki özleyecek Sunay Akın

Kırık Kibrit

Her kapı eşiğinde çocuk mezarı diye takıldığınız 45 numara ayakkabılarımla içinde etleri çürüyen bir çocuk cesedi taşıdığımı nasıl da bildiniz Hiçbir bardakta dudak payı bırakmadınız bana bir kaşık sesini bile çok gördünüz şekersiz içerek çaylarınızı Bakarak yürüdüm oysa balkonlara göz göze gelebilmek için çamaşır ipinin arkasına astığı iç çamaşırlarının ıslaklığına sürünerek kanaryasını güneşe çıkaran bir kadınla Yanıma yaklaşıp kibrit istediğinizde ıssız bir adaya düşen yalnız adamın dumanı görülsün diye yaktığı ateşiydi sizlere uzattığım Ve siz her seferinizde sigaranızı yaktınız ama açıktan geçen gemiler gibi yanınıza beni almadan gittiniz! .. Sunay Akın

Sözgelimi

Sözgelimi bir cenaze törenine katılır gibi yürüyorum sokaklarda ve iğneyle tutturulmuş çocukluk fotoğrafım gülümsüyor ceketimin yakasında Son dileği asılacağı ipin üstünde yürümek olan bir cambazım sözgelimi cellatın düğümleyerek boynuma geçirdiği ip düşürüyor sonunda beni her gösteride alay ettiğim yaşamdan Bir mehteranım sözgelimi çalgılar arasında yürürken savaş alanına üç adımda bir geriye döner ve yaşlı gözlerle anarım sevgilimi... Sunay Akın

Sevmek

Saçak altına sığınmış göçmen kuşun kar tanecikleri arasında düşen beyaz tüyünü de görebilmek İşte sevmek Sunay Akın

Telaşlı Penguen

Aşkımız bitti yüreğim burkularak soluyorum bunu çünkü bir yangın kovasının içindeki durgun suda beyaz bir kelebeğin boğulması gibi garip oldu sonu Aşk ki ay değil güneş tutulmasıdır diyordum dudak bukuyordun bana oysa ilkokul bahçesindeki çocuklar ellerindeki isli camlarin ardından gülüyorlardi sana İnanmamiştin aşkın bir elbise hırsızı olduğuna ama köşesinde kedinin uyuduğu bir yatakta çırılçıplak bırakmıştı her ikimizi de Giderken bir buzdağı gibiydin sıcak sulara doğru yüzen ve doruğunda bir çift bale pabucunun asıldığını soluyordu eteklerindeki telaslı penguen Bakakaldım bindiğin taksinin ardından onlar ki her mevsim sarı birer sonbahar yaprağıdır terk ettiğin kentin sokaklarında rüzgarla savrulan Sunay Akın

Aile Boyu

Ezilmiş bir çocukluk benimkisi bir iskelenin vapurların yanaştığı yüzüne asılıdır üç tekerlekli bisikletimin lastikleri Annesiz büyüdüm çünkü yani serçeydim kar üstündeki ve arka bahçesinde kasabın beslediği kuzu Dudaklarımı,işte bu yüzden aile boyu bir şişeye değdirip içmeyi severim gazozu. Sunay Akın