Ana içeriğe atla

Kayıtlar

William Shakespeare etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Venüs ve Adonis

Bin öpüş satın alır kalbim benden: Ve birer birer öder onları zamanın olduğunda. Nedir ki bin dokunuş sana? Bir çırpıda söylenip gitmiyorlar mı? Diyelim, ödemediğinde borç çıksın iki katma İki bin öpüş mü bütün mesele? William Shakespeare

Şimdi biraz zaman dileniyorum ölümden

Ölüyorum, Mısır ölüyorum. Ancak şimdi biraz zaman dileniyorum ölümden. Binlerce öpüşün en sonuncusunu, en zavallısını, Dudaklarına kondurabilmek için. William Shakespeare

Olmak ya da olmamak, İşte bütün mesele bu

Olmak ya da olmamak, İşte bütün mesele bu. Gözü dönmüş talihin sapanına, oklarına, İçin için katlanmak mı daha soylu, Yoksa bir dertler denizine karşı silaha sarılıp Son vermek mi onlara? Ölmek, uyumak? Hepsi bu? ve bir uykuyla Yürek sızısına ve bedeni bekleyen Binlerce doğal darbeye son verdik diyebilmek? Hangi insan gönülden istemezdi bu bitişi! Ölmek, uyumak? uyumak, belki rüya görmek. Ha! İş burada. Çünkü o ölüm uykusunda, Şu fani bedenden sıyrılıp çıktığımızda, Göreceğimiz rüyalar bizi duraksatır ister istemez. İşte felaketi onca uzun ömürlü kılan da bu Kim katlanırdı yoksa zamanın kırbaçlarına, küfürlerine, Zorbanın haksızlığına, kibirli adamın hakaretine, Hor görülen aşkın acılarına, adaletin gecikmesine, Devlet görevlisinin kendini bilmezliğine; Sabırla bekleyen erdemli kişinin, Değersiz insanlardan gördüğü muameleye, İnsan yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesebilecekken? Kim katlanırdı, bu yorgun yaşamın yükü altında Homurdanıp terlemeye, Ölümden so...

Yaşarsın şiirimde sevenlerin gönlünde

Ne yaldızlı hükümdar anıtları, ne mermer Ömür süremez benim güçlü şiirim kadar; Seni pasaklı Zaman pis bir mezara gömer. Ama satırlarımda güzelliğin ışıldar Savaşlar tepetaklak devirir heykelleri Çökertir boğuşanlar yapı demez sur demez, Ama Mars’ın kılıcı, cengin ateş selleri Şiirimde yaşayan anını yok edemez. Ölüme ve her şeyi unutturan düşmana Karşı koyacaksın sen; yeryüzünü mahşere Yaklaştıran çağların gözünde bile sana Bir yer var övgüm seni çıkarttıkça göklere Dirilip kalkıncaya kadar mahşer gününde Yaşarsın şiirimde sevenlerin gönlünde William Shakespeare Çeviri: Talât Sait Halman

Veda Sahnesi

Ağlama artık. Bu gidiş, hem gidiş hem kalıştır ikimiz için de. Ben ne kadar gitsem de kalıyorum seninle Ve sen, Ne kadar kalsan da geliyorsun benimle. Hoşçakal..... Antonius and Cleopatra

99. Sone

Erken açan menekşeyi payladım şöyle diyerek: “Tatlı hırsız, nerden çaldın o güzel kokuyu öyle, “Aşkımın soluğundan mı? Çekip almış olsan gerek “Yumuşak yanağındaki o allığı, görkemiyle, Beyaz zambak benden zılgıt yedi eli senden diye, Fesleğen de, koncasını senden çalmış ya, ondan. Güller, dikenler üstünde kapılmıştı ürpertiye: Biri, alı al utançtan, öteki apak, kahrından; Üçüncüsü ne al, ne ak, her birinden nemalanmış, Aşırdıklarına bir de senden soluk eklemişti; Büyümüş böbürlenmişti de, bu soygundan cezalanmış, Bir solucan öç alarak onu öldürüp yemişti. Bildiğim bunca çiçek var, her birinde gördüm şunu: Ya rengini senden çalmış, ya da cânım kokusunu. William Shakespeare Çeviri: Talât Sait Halman

Bazen

Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, Güneş kucağındadır, bilemezsin. Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür, Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın. Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın. Uçar gider, koşsan da tutamazsın... William Shakespeare

18. SONE Seni bir yaz gününe benzetmek

Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer? Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın: Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler, Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın: Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak, Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden; Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak Kader ya da varlığın bozulması yüzünden; Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz, Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda; Gölgesindesin diye ecel caka satamaz Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda: İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir, Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir. William Shakespeare Çeviri : Talât Sait Halman

İnsanın Yedi Çağı

Bütün dünya bir sahnedir... Ve bütün erkekler ve kadınlar sadece birer oyuncu... Girerler ve çıkarlar. Bir kişi bir çok rolü birden oynar, Bu oyun insanın yedi çağıdır... İlk rol bebeklik çağıdır, Dadısının kollarında agucuk yaparken... sonra mızıkçı bir okul çocuğu... Çantası elinde, yüzünde sabahın parlaklığı Ayağını sürerek okula gider... Daha sonra aşık delikanlı gelir, İç çekişleri ve sevgilinin kaşlarına yazılmış şirleriyle... Sonra asker olur, garip yeminler eder. Leopara benzeyen sakalıyla onurlu ve kıskanç, Savaşta atak ve korkusuz, Topun ağzında bile şöhretin hayallerini kurar... Sonra hakimliğe başlar, Şişman göbeği lezzetli etlerle dolu, Gözleri ciddi, sakalı ciddi kesmli... Bilge atasözleri ve modern örneklerle konuşur Ve böylece rolünü oynar... Altıncı çağında ise palyaço giysileriyle, Gözünde gözlüğü, yanında çantası, Gençliğinden kalma pantalonu zayıflamış vücuduna bol gelir. Ve kalın erkek sesi, çocukluğundaki gibi incelir. Son çağda bu olaylı...

Vazgeçtim Bu Dünyadan Tek Ölüm Paklar Beni

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, Değil mi ki ayaklar altında insan onuru, O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, Ezilmiş, horgörülmüs el emeği, göz nuru, Ödlekler geçmiş basa, derken mertlik bozulmuş, Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın, Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, Seni yalnız komak var, o koyuyor adama. William Shakespeare Çeviri : Can Yücel

Korkuyor

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için. Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için. William Shakespeare

94. Sone

kim ki gücü olup da kullanmadan edebilir dıştan kesin yapacakmış gibi görünür; yapmaz kim ki başkasını etkiler, kendi taş gibi kalabilir istifini bozmaz, renk vermez, kışkırtmaya kapılmaz işte o kişi hakkıyla kullanıyordur tanrısal nimetleri üstüne yoktur, doğanın servetini tutumlu kullanmada kendi yüzünün hem gerçek efendisidir o hem sahibi ötekilerse kahyalık eder güzelliklerine olsa olsa tek başına yaşayıp ölüyor olsa da yalnızca yazın gözüne elbette güzel görünür yaz çiçeği o çiçek gün gelip bir hastalık kapmaya görsün ama ondan kat kat üstün olacaktır otların en adisi en tatlı şeyi en acıya döndürüverir konumu zambak çürüdü mü, ottan beter olur kokusu William Shakespeare

Hoşça Kal

Hoşça kal! Bana düşmeyecek kadar pahalısın şimdi; Üstelik sen de farkındasın herhalde bu işin; Değerinden gelen haklar bağımsız kılıyor seni, Hiç hükmü kalmadı artık sendeki senetlerimin. İznin olmadan nasıl tutabilirim ki ben seni? Hem, hakediyor muyum böyle bir serveti acaba? Yok, bu armağana layık görmüyorum kendimi, Üzerindeki haklarım da böylece geri dönüyor sana. Değerini bilmiyordum, kendini bana verdiğin zaman, Ya da sen yanlış tanıyordun kendini verdiğin kişiyi; İşte bir yanılgı sonucu verdiğin o muhteşem armağan, Yanlışlık ortaya çıkınca, sahibine dönüyor geri. William Shakespeare

Soneler

21 ben o şaire benzemem, onun tarzı başka bence boyalı güzel görmesin, kaleme sarılır hemen gökkubbeyi bile alıp şiirine koyar süs diye güzel olan ne varsa sayar döker, güzelini anlatırken bayılır, aklına gelen her benzetmeyi kullanmaya güneşle ay, karalarla denizlerdeki değerli hazineler nisanda ilk açan çiçekler, ender bulunan ne varsa şu koca yuvarlağı donatan her güzellik şiirine girer ama ben, aşkımda da şiirimde de ayrılamam doğrudan yine de, inan olsun, benim sevdiğim de güzellikte aşağı kalmaz cihandaki hiçbir ananın yavrusundan gökkubbedeki altın mumlar kadar parlak değilse de ikinci el övgü tüccarları varsın bol bol konuşsun satacak malım yok ki benim, övgüye gerek olsun 29 kaderin ve insanların gözünden düştüğümde oturup ağladığımda kimsesiz halime tek başıma boş feryatlarımla haykırdığımda sağır göklere kendi halime bakarak yandığımda alınyazıma özenip ümitten yana benden zengin olan birine ona benzeseydim dediğimde, dostlarım olsaydı onun gibi fal...

Soneler

75. SONE Bir an sevinç duyarken, korkuyorum sonra hemen, Haydut yıllar çalar götürür diye hazinemi; Bir an, başbaşa kalmaktan öte bir şey istemezken, Sonra diyorum ki, alem niye görmesin sevincimi? Bazan, sana baka baka kendime çektiğim ziyafetle, Doydum sanırken, bir bakışın açlığıyla ölüyorum sonra, Senin bana verdiğin ya da verebileceğinden öte, Ne bir şeyden zevk alıyorum, ne de çabalıyorum almaya. İşte böyle, her gün hem açlıktan ölüyor, hem tıkanıyorum; Ya oburca her şeyi yiyorum, ya da hiçbir şeye dokunmuyorum. 29. sone bakışlarda küçümeyiş okuyorum yalnızım, bedbahtım, tesellisizim. gökler sağır, sesim boğuk ve lanet okuyorum talihime kıskançlıktan kuduruyorum kiminin ikbalini aczimden utanıyorum. hazlarım iğrendiriyor beni. o zaman sen geliyorsun aklıma, ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum neşideler söylüyorum hayata, göklerin eşiğinden bana ne toprağın çirkinliğinden insanları...