Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mehmet Akif Ersoy etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Gölgeler / Mehmed Ali’ye

Bir nüsha-i kübrâ idin, oğlum, elimizde: Sen benden okurdun seni, ben senden okurdum. Yüksekliğin idrâkimi yorgun bırakınca, Kalbimle yetişsem diye, şâirliğe vurdum. Şi’rin başı hilkatteki âheng-i ezelmiş... Lâkin, ben o âhengi ne duydum, ne duyurdum! Yıktım koca bir ömrü de, baykuş gibi, geçtim, Kırk beş yılın eyyâm-ı harâbında oturdum. Sen, başka ufuklar bularak, yükseledurdun; Ben, kendi harâbemde kalıp, çırpınadurdum! Mağmûm iki üç nevha işittiyse işitti; Bir hoşça sadâ duymadı benden hele yurdum. İstanbul, 4 Temmuz 1334 (1918) Mehmet Akif Ersoy Mısır'da Kur'an tercümesine başladıktan sonra, muntazam namaz kılıyordu: Kur'an'ı vak'alaştırmak istiyor gibi.  Bu tercüme onun Kur'an hifzını kuvvetlendirdi. "Tercümeye başladıktan sonra 'demir hafız' oldum" diyordu. Mısır'da bazen bütün Ramazan bütün Kur'an'la teravih kıldırdı. Fakat bu teravih namazlarına her zaman cemaat bulamıyor, bazen oğlu Tahir'in cemaat diye önün...

Bülbül

                                                                  -Basri Bey oğlumuza- Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım; Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı, Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl... Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım; Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım! Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd, Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd, 0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu. Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi; Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi! -Eşin var, âşiyanın var,...

Elemim Bir Yüreğin Kârı Değil

Hakkın Sesleri / Âyet Meâli (Neml, 52) “İşte sana, onların kendi yolsuzlukları yüzünden ıpıssız kalan yurtları!..”  (Kur’an, Neml, 52) Geçenler varsa İslâm’ın şu çiğnenmiş diyârından; Şu yüz binlerce yurdun kanlı, zâirsiz mezârından; Yürekler parçalar bir nevha dinler reh-güzârından. Bu mâtem, kim bilir, kaç münkesir kalbin gubârından Hurûş etmekte, son ümmîdinin son inkisârından? Evet, son inkisârından ki yoktur cebrin imkânı: Batıp gitmiş nazarlar beklemekten fecr-i nâzânı ! Nasıl, ey yolcu, bin lâ’net gelip ezmez ki vicdânı; Dudaklar, çâk çâk olmuş, içerken zehr-i hüsrânı, Uzaktan baktı -koşmak nerde!- milyonlarca yârânı! Bu ıssız âşiyanlar bir zaman candan muazzezdi; Bu damlar böyle baykuş seslerinden çın çın ötmezdi; Şu kurbağalar seken vâdîde ceylânlar koşup gezdi; Şu coşmuş, ağlayan ırmak ne handan gölgeler sezdi; Bütün mâzîyi bir tûfan, fakat, hep boğdu, hem ezdi! Vefâsız yurd! Öz evlâdın için olsun, vefâ yok mu? Neden kalbin kararmış? Bin ocaktan bi...

Kendi feryadımdır ancak ses veren feryadıma

Kendi feryadımdır ancak ses veren feryadıma! Kimseler yok âşinâdan, yârdan hâli diyar.. Nerde yârânım? dedikçe ben bülent âvaz ile.. Nerde yârânım diyor vadi beyâbân kühsâr... Ebü’l-Alâ el-Maarrî Çeviri: Mehmet Akif Ersoy

Yarim Çiçek Olmuş Burnumda Tüter: Mehmet Âkif'in Mektupları

Mehmet Âkif'in yüzünün güldüğü bir fotoğrafı hiç görmedim. Hemen her fotoğrafında devasa yüklerin altındaki bir adamın sorumluluğu ya da derin bir hüznün ağırlığı okunabilir. Kendini değil milletini yaşayan bir adam olarak gördüğümüz Âkif'te belki de bu yanı kanıksadık ve bu yüzden fazla da dikkatimizi çekmiyor. Milletinin hayatını yaşayan bu adamın elbette hepimiz gibi bir ailesi de vardı. Bu çevre içinde Âkif'in yaşadığı acılar, endişeler, sevinçler ve sıkıntılar da vardı. Âkif'in kızına ve damadına 1928-36 yılları arasında Mısır'dan yazdığı yazdığı mektuplarda şiirin kayıtlarından âzâde ve Âkif'in kamuya yansıyan yüzünün daha mahrem yanları var. Mehmet Âkif'in yazdığı mektuplar pek çok açıdan konuşulabilir. Ancak bu yazıda Âkif'in mektuplarına yansıyan ekonomik sıkıntılar, bir aile büyüğü olarak kızına ve torununa duyduğu sevgi ele alınacak. Tabi ki bir de Âkif'in bazı sosyal meselelere dair düşünceleri... Mehmet Âkif'in mektuplarını okur...

Resmim İçin

Şu serilmiş görünen gölgeme imrenmedeyim... Ne saâdet, hani ondan bile mahrûmum ben. Daha bir müddet eminim ki hayâtın yükünü, Dizlerim titreyerek çekmeye mahkûmum ben. Çöz de artık yükümün kördüğüm olmuş bağını Bana çok görme, İlahî, bir avuç toprağını!... Mehmet Akif

شعر اچون «كوز یاشی« دیرلر

بڭا صرسوكیلی قارء ، سڭا بن سویلیه یم؛ نە هویتدە شو قارشیڭده طوران اشعارم برییغین سوزكه، صمیمیتی آنجق هنری؛ نه تصنع بیلیرم، چونكه، نه صنعتكارم شعر اچون «كوز یاشی« دیرلر ؛ اونی بیلمم، یالڭز عجزمڭ كریه سیدر بنجە بوتون آثارم اغلارم، اغلاده مام؛ حس ایدرم، سویلیه مم؛ دیلی یوك كلبمڭ ، اوندن نه قدر بیزارم اوقو، شاید سڭا بر حسلی یورك لازمسه؛ اوقو، زیرا اونی یازدم ایكی سوز یازدمسه محمد عاكف  Bana sor sevgili kaari,sana ben söyleyeyim, Ne hüviyette şu karşında duran eş’arım Bir yığın söz ki,samimiyeti ancak hüneri; Ne tasannu bilirim,çünkü ne sanatkârım Şiir için ‘gözyaşı’derler; onu bilmem, yalnız Aczimin giryesidir bence bütün âsarım Ağlarım ağlatamam hissederim söyleyemem Dili yok kalbimin ondan ne kadar bizârım Oku ,şayed sana hisli bir yürek lâzımsa; Oku ,zira onu yazdım ,iki söz yazdımsa

استقلال مارشی

استقلال مارشی                    - قهرمان اوردومزه - قورقما، سونمز بو شفقلرده يوزن آل سانجاق .سونمدن يوردمڭ اوستنده توتن اڭ صوڭ اوجاق !او بنم ملتمڭ ييلديزيدر، پارلاياجاق !او بنمدر، او بنم ملتمڭدر آنجاق !چاتما، قربان اوله يم، چهره ڭى اى نازلي هلال  قهرمان عرقمه بر گول... نه بو شدت، بو جلال؟ .سڭا اولماز دوكولن قانلريمز صوڭره حلال .حقيدر، حقه طاپان، ملتمڭ استقلال بن ازلدن بريدر حر ياشادم، حر ياشارم؛ !هانگى چیلغین بڭا زنجير ووراجقمش؟ شاشارم .كوكره مش سیل گبى يم، بنديمى چيگنر، آشارم .ييرتارم داغلرى، انگينلره صيغمام، طاشارم ،غر بڭ آفاقنى صارمشسه چليك زرهلى ديوار .بنم ايمان دولو گوگسم كبى سرحدم وار ،اولوسون، قورقما! نصل بويله بر ايمانى بوغار 'مدنيت!' ديديگڭ تك ديشى قالمش جاناوار؟ آرقاداش، يورديمه الچاقلرى اوغراتما صاقين؛  .سپر ايت گووده ڭى، دورسون بو حياسزجه آقين ،دوغا جقدر ساڭا وعد ايتديگى گونلر حقڭ  .كيم بيلير، بلكه يارين، بلكه ياريندن ده ياقين !باصديغڭ يرلرى 'طوپراق' ...

Seyfi Baba

Geçen akşam eve geldim. Dediler: -Seyfi Baba Hastalanmış, yatıyormuş. -Nesi varmış acaba? -Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah. -Keşki ben evde olaydım... Esef ettim, vah vah! Bir fener yok mu, verin... Nerde sopam? Kız çabuk ol... Gecikirsem kalırım beklemeyin... Zîrâ yol Hem uzun, hem de bataktır... -Daha a'lâ, kalınız: Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız. Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde; Boşanan yağmur iliklerde, çamur ta belde. Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak, "Gel!" diyen taşları kurtarmasa, insan batacak. Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine, Boğuyordum müteveffâyı bütün âferine. Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek, Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek! Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim, Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim! Çok mu yüzdük bilemem, toprağı bulduk neyse; Fenerim başladı etrâfını tektük hisse. Vâkıâ ben de yoruldum, o fakat pek yorgun... Bakıyordum d...

Necid Çöllerinden Medine’ye

Yâ Nebî, şu hâlime bak! Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahranın; Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın! Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum; Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum. “Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar? Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var! Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, ne hânümân, ne ocak... Yıkıldı hepsi... Ben aştım diyâr-ı Sûdân'ı, Üç ay "Tihâme!" deyip çiğnedim beyabanı. Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdada: Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin! İrâdem olduğu gündür senin irâdene ram, Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram. Bütün heyâkil-i hilkatle hasbıhâl ettim; Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim! Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü... Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü? Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir... Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir? Beş altı sin...

Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak...

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak... Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda inanmam, hani görsem de gözümle. İmânı olan kimse gebermez bu ölümle: Ey dipdiri meyyit, "İki el bir baş içindir." Davransana... Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin. Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? Âtiyi karanlık görüvermekle apıştın? Esbâbı elinden atarak ye'se yapıştın! Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan. Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! Herkes gibi dünyâda henüz hakk-i hayâtın Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın? Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar; Me'yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar Lânetleme bir ukde-i hât...

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi

Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi, Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi! Lakin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler, Kaç bin senedir halbuki bekleşmedelerdi! Nerden görecekler, göremezlerdi tabii; Bir kere, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi, Bir kerede, mamure-i dünya, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi. Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi! Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin. Salgındı, bugün şarkı yıkan, tefrika derdi. Derken, büyümüş kırkına gelmişti ki öksüz, Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi! Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma'sum, Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi! Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı dirildi; Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi geberdi! Âlemlere rahmetti evet şer-i mübini, Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi. Dünya neye sahipse, O'nun vergisidir hep; Medyûn ona cemiyyeti, medyûn O'na ferdi. Medyûndur o mâsuma bütün bir beşeriyyet Yâ Rab, bi...

Ağlarım ağlatamam

Bana sor sevgili kâri’, sana ben söyleyeyim, Ne hüviyyette şu karşında duran eş’ârım: Bir yığın söz ki, samîmiyyeti ancak hüneri; Ne tasannu’ bilirim, çünkü, ne san’atkârım. Şi’r için “gözyaşı” derler; onu bilmem, yalnız, Aczimin giryesidir bence bütün âsârım! Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım! Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa; Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa. Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim, İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim. Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek: Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek. Mehmet Akif