Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ataol BEHRAMOĞLU etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Şiir

Aklımda başka, bambaşka şeyler, Peşinde gibi bulunmaz hazinenin Adım adım, birer birer Yoldum tüm gelinciklerini bahçenin Tıpkı öyle, bir gün, bir kurak Yaz günü, kıyısında bir tarlanın Koparıp alacak başımı ölüm Kayıtsız ve dalgın Marina İvanova Tsvetaeva

A. O. Smirnova'ya

Siz yokken çok şey söylemek istiyorum size, Yanınızdayken sizi dinlemek istiyorum; Fakat susarak bakıyorsunuz bana sertçe, Ben de utançla ve şaşkınlıkla susuyorum Ne yapayım ki çekemem ilginizi Söyleyeceğim beceriksiz sözlerle... Bütün bunlar çok gülünç olabilirdi Keder verici olmasalardı böyle... Mihail Lermontov

Düşünce

Kaygıyla bakıyorum bizim kuşağa! Geleceği ya boş ya karanlık görünüyor. Böyleyken, bilincin ve kuşkunun yükü altında Eylemsizlik içinde kocuyor. Zenginiz biz, ta beşikten beri Babalarımızın yanlışlıkları ve akılsızlıklarıyla! Yaşam üzüyor bizi; dümdüz amaçsız bir yol gibi, Bir şölen gibi yabancı bir bayramda. Utanç verici bir umursamazlığımız var iyiye ve kötüye, Solup gidiyoruz kavgaya girmeden daha; Yüz kızartıcı korkaklarız tehlikeyi görünce Ve iğrenç tutsaklarız iktidar karşısında. Cılız bir yemiş gibiyiz, erkenden olgunlaşan, Okşamayan gözleri ve beğenileri, O öksüz yabancı gibi, çiçekler arasında asılı duran, Ve düşüp giden, onların açma mevsimi. Kuruttuk aklımızı yararsız bilimlerle, En içten umutlarımızı ve o soylu sesi Gizledik kıskançlıkla en yakınlarımızdan bile İçimizde alaya alınmış tutkuların güvensizliği. Henüz varıyorken tadına mutluluğun, Genç güçlerimizi koruyamadık; Duygunluk korkusuyla her sevinçli duygunun Özünü sonsuzca çıkardık. Şiir...

Eski Nisan

Canımın yongası, sevdiğim, Bir kaç gün çaldık ilkbahardan Geçtik yıllardır özlediğim Erguvan ışıklı kıyılardan Aşkı sessizlik tanımlar Gençken tersini düşünürdüm Akşamla dönerken geriye dalgalar Yalnızlığı çırılçıplak gördüm Durduktu önünde Ege Denizi'nin Gözleri mayıs bulanığı, Kuytuluğunda eski evlerin Dolaştıktı Ayvalığı Eski nisan, her şey gibi, Kalbim de, rüzgar da eski, Çırpınıp duruyor havada Yitik anıların kelebeği Ataol Behramoğlu

Nobel Ödülü

Bitkinim, izlenen bir hayvan gibi Gürültü, şamata ardımsıra. Bir yerlerde insanlar, özgürlük, aydınlık Bir çıkış yolum yok dışarıya. Kara bir orman ve göl kıyısı Devrik bir köknar kütüğü karşımda Yolum kesilmiş dört bir yandan Olsun artık ne olacaksa. Ne yaptım, işlediğim suç ne, Katil miyim, mücrim miyim ben? Ülkemin güzelliği üstüne şiirlerimle Ben değil miyim dünyaya göz yaşı döktüren. Yine de, çok az kala ölümüme Gelecek bir zamana inanıyorum. Alçaklığı ve kötülüğü Aşacağına iyilik ruhunun. Boris Pasternak Çeviren: Ataol Behramoğlu

Yıkılma Sakın

Kötü şey uzakta olmak Dostlarından, sevdiğin kadından Yasaklanmak bütün yaşantılara Seni tamamlayan, arındıran Kapatıldığın dört duvar arasında Sağlıklı, genç bir adam olarak Neler gelmez ki insanın aklına Sevinçli, özgür günlere dair Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta Onunla ilk kez öpüştüğün şehir Acı, zehir zemberek bir hüzün Kalbinden gırtlağına doğru yükselir Görüyorsun işte küçük adamları Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına Kimisi düpedüz halk düşmanı Diren öyleyse, diren, yılma Yürüt daha bir inatla kavganı Babeuf'u hatırla, Nazım Hikmet'i Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda Hatırla Danko'nun tutuşan kalbini Karanlıklari yırtmak arzusuyla Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi Bir kaçağa çay sunan Kürt kadınlarının Dağlar dilsizdir yalçındır Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da Ve dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşm...

Şiir Sanatı

Şairim ben; ama şiiri Kendisi olarak umursamam bile. Gece ırmağının taşıdığı yıldız Çirkinleşir göğe tırmanmak isterse. Zaman damla damla eriyip gitmede Karnım tok sütüne masalların Ben gerçek ve elle tutulan bir dünyayla beslenmekteyim Göğün köpükleridir yükselen üstünde o dünyanın Girip yıkanasın diyedir kaynak Orada ürpertili ya da dingin sular Birbirlerine karışıp sarmaşırlar sevimli, akıllı şeyler konuşarak Birtakım şairler- ırak olsunlar benden- Tepeden tırnağa çamur içinde Yalandan bir sarhoşluğun imgelerini kusarak Yolculuk etmedeler birinci mevki bir esrimede Meyhaneler de ırak olsun benden Ben akla giderim ve daha öteye… Hiçbir şey ruhumu alçaltamaz Dalkavukluğa, ikiyüzlülüğe… Sev, ye, uyu, iç: kendine Ölçü olarak evreni almalısın. Bizi yoksul ve tutsak kılanlara Bir zerresini bağışlamam yaşama hakkımın. Hiçbir uzlaşmaya yanaşmadan Mutlu olma hakkımı haykırırım Kızarır yanaklarım tutkudan Tutuşur ateşler içinde kanım. Hiç kimse beni susmaya ...

Çiçek

Kurumuş, kokusuz bir çiçek gördüm, Unutulmuş bir kitabın sayfaları arasında; Ve bu çiçek tuhaf hayallerle, Doldurdu ruhumu ansızın: Nerede açtın, ne zaman, hangi baharda? Çok mu yaşadın, kim seni koparan? Tanıdık mı, yabancı bir el mi? Ve neden seni böyle bırakıp gittiler? Sevecen bir buluşmanın mı, Yoksa ölümcül ayrılıkların anısına mı, Ya da ıssız kırlarda, orman gölgelerinde yapılmış, Bir yalnız yürüyüşün ardından mı buradasın? Yaşar mı şimdi çiçeği solduranlar? Acaba şimdi neredeler? Yoksa onlar da, şu gizemli çiçek gibi, Çoktan cansızlaşıp gittiler mi? Aleksandr Sergeyeviç Puşkin Çeviren: Ataol Behramoğlu

Kuran'a Öykünmeler

I Çift ve tek üstüne ant içerim, Kılıç ve haklı savaş üstüne ant içerim, Sabah yeli üstüne ant içerim, Akşam duası üstüne ant içerim: Hayır, seni terk etmedim ben. Ya kimdi başını okşayarak O korunaklı yere götürdüğüm, Amansız takipten saklayarak? Ben değil miydim çölün sularıyla Susuzluğunu dindiren? Ben değil miydim diline senin Akıllar üstünde erk veren? Sıkı dur öyleyse, yalanı hor gör, Yürü gerçeğin yolunda inançla, Sev öksüzleri ve Kuran'ımı, Öğüt ver titreyen yaratığa. II Ey lekesiz kadınları peygamberin, Siz farklı kılındınız bütün eşlerden: Ayıbın gölgesi de korkunçtur sizin için. Yaşayın alçakgönüllülüğünüzü yitirmeden Tatlı kanatları altında sessizliğin. Yakıştı size bakirenin örtüsü, Sadık yüreklerinizi saklayın Helal ve utangaç zevkler için. Ve ulaşamayacak yüzünüze Kurnaz bakışı inançsızların. Ve sizler, ey konukları Muhammed'in, Akın akın gelenler akşam ziyaretine, Sakının, dünyasal telaşlarla Sıkıntı vermekten peygamberime. ...

Eski Nisan

Canımın yongası, sevdiğim, Bir kaç gün çaldık ilkbahardan Geçtik yıllardır özlediğim Erguvan ışıklı kıyılardan Aşkı sessizlik tanımlar Gençken tersini düşünürdüm Akşamla dönerken geriye dalgalar Yalnızlığı çırılçıplak gördüm Durduktu önünde Ege Denizi'nin Gözleri mayıs bulanığı, Kuytuluğunda eski evlerin Dolaştıktı Ayvalığı Eski nisan, her şey gibi, Kalbim de, rüzgar da eski, Çırpınıp duruyor havada Yitik anıların kelebeği 1983 (Eski Nisan) Ataol Behramoğlu

Sen Ve Siz

Boş siz’i yürekten sen’le Değiştirdi o, sürçerek dili Ve uyandırdı sevdalı gönülde Tüm mutlu düşleri. Duruyorum karşısında düşünceli, Ayrılamıyor ondan gözlerim; ”Ne kadar hoşsunuz” derken dudaklarım “Seni nasıl seviyorum!” diyor kalbim... Aleksandr Puşkin Çeviren: Ataol Behramoğlu

Ayrılık Öncesinde Veda

Anacığım! Öldürdüler evlatlarını senin Ve sabretmeyi öğrettiler sana. Anacığım! Yılları senin yaşamının benziyor birbirine mezar taşları gibi, Ve acı çekmeyi öğrettiler sana umut bağlayıp göklere. Fakat senin evlatlarının daha başka oldu yazgısı Çatladı sabır taşı ve çatladı tohumu acının ve öfke ağacı fışkırdı ondan Ve göklere bağlanan umudun sonu geldi. Umut biziz, kendimiz! Biz ki, dünün Köleleri; çıplak ırgatlar kahve plantasyonlarında: Biz ki, aç her zaman, her zaman susuz, biz ki, aydınlıktan yoksun; kör, cahil, ve bildiğimiz tek okul efendilerimizin buyruğu... Korkardık yürümekten toprak üstünde altında atalarımızın yattığı; severdik,seni hırsızlama bir başkasının malını çalar gibi; sana biz, "ana" diye seslenmeye korkardık... Anacığım, yurdum! Şimdi değiştik artık. Kendimiz kurtardık boynumuzu boyunduruktan Ve dönüşü yok artık bu yolun Yaşamdan korkmuyoruz bu, ölümden de korkmuyoruz demektir. Biziz umudu Angola'...

Uçuyor Troyka Yel Gibi

"Koru Beni, Tılsımım" Koru beni, tılsımım, Koru beni, izlenip örselendiğimde, Koru, pişmanlık ve telaş günlerinde: Bana kederli bir günde verilmiştin sen. Çevremi kuşattığında Kuduran dalgaları okyanusun, Bulutlar fırtınayı patlattığında, Koru beni, tılsımım. Yaban ellerde yapayalnızlıkta, Koynunda can sıkıcı rahatlığın, Savaşın kızıştığı anda, Koru beni, tılsımım. Kutsal ve tatlı aldanış, Büyülü yıldızı ruhun... Gizlendi benden, ihanet etti... Koru beni, tılsımım. Bırak, tazelemesin bellek Yatışsın sonsuzca yürek yaralarım; Elveda ümit; uyu, istek; Koru beni, tılsımım. Aleksandr Puşkin Çeviri: Ataol Behramoğlu

Her Şey Şiirdir

Her şey şiirdir, uğultusu rüzgarın Bir ırmağa usulcacık yağan kar Her gece okunan bir dua çocuklukta Gökyüzünde bölük bölük turnalar Her şey şiirdir, sevinç ve kader Dünyada olmak duygusu... Kıyıda, ıssız kayalarda Kendi başına ışıldayan su Her şey şiirdir, şimdi, şu anda Ak kağıt üstünde dolanan elim Karşıki avluda salınan söğüt Yandaki odada uyuyan bebeğim Her şey şiirdir, çağrısı aşkın Bahar toprağından yükselen tütsü Umut ve acı, başlayan ve biten, Yağmurun ve akıp giden hayatın türküsü Her şey şiirdir ve bir gün belki İlk aşkım, ilk göz ağrım şiir Koynunda ona yazdığım mektuplar Bir yerlerden çıkıp gelecektir... Ataol Behramoğlu

Sevgilimsin

Sevgilimsin, kim olduğunu düşünmeye vaktin yok, yapacak işleri düşünmekten Kalabalığın içinde kalabalıktan biri Gecenin içinde bir yıldız, yitip gitmiş çocukluk gibi Sevgilimsin, ak dişlerini öpüyorum, aralarında bir mısra gizli Dün geceki tamamlanmamış sevişmeden Sevgilimsin, boğuk aşkım, kanayan gençliğim Uçuruyorum seni çocukluğuna doğru Kanatların yoruluyor, ter içinde kalıyorsun Gece yanı başımda bağırarak uyanıyorsun Her sabah el sallıyorum metalle karışmana Sevgilimsin, arasına bir kâğıt koyup erteliyoruz aşkı Otobüslerde ve trenlerde kaçamak yaşanan Ve bedenlerimiz kana kana kanayamadan yan yana Ataol Behramoğlu

İnsan Kendisinin Rüyasıdır

İnsan kendisinin rüyasıdır Geçerken bir uçtan bir uca ömrünü Yaşanılanlar anıya dönüştü mü Geriye bir rüyadan izler kalır Kimdi o çocuk ben dediğim O delikanlı ben miydim gerçekten Şimdi bir tren penceresinden Başka yaşamlara bakar gibiyim Zamanı eksilten saniyelerden Sevinçlerden, üzüntülerden Hangisi düş, hangisi gerçek Sonunda sanki her şey eşitlendi Geriye şiirler kalacak belki Rüyanın gerçekliğine tanıklık edecek Ataol Behramoğlu

Bir Kenti Bırakırken

Bir kenti bırakırken anımsanan Daha çok küçük şeylerdir Bakkalın borcu ödenir Ve uzak bir tanıdığa rastlanır son anda Bir kent nedir ve bir insana Bıraktığı şey nedir bir kentin Uzayıp giden tozlu yollar Sonuçlanır yassı dağlarla Bir kenti bırakırken, alışılmış– Bir şeydir bırakmak bir kadını da Yürürdün koruluklara Yüzünü taşıyarak onun Ve çayların akışında her zaman Eskiyi anımsatan bir şey vardı Bulanık olduklarından mı Yoksa yaz mı eskirdi usulca Yazlar kentler ve kadınlar Bir aşkı bırakmanın buruk tadı Bütün çocukların ve bütün Şairlerin hep yaşadığı Ataol Behramoğlu

Ağustos Konuğu

Odama bir an giren uçucu bir böcek Arıdan irice, kanatları renkli Dolaştı bir süre, vızıldamadan. Sonra bulup yolunu pencerenin Çıkıp gitti Bir öykü çeviriyordum Çehov`dan Masamda bira bardağı Odam, kitaplarım,olağan dünyam Tül perdede ağustos ışınları Tanık oldu yaşamıma Bu uçucu böcek, sadece bir an Çıkıp gitti sonra Tıpkı yaşamıma bir an katılan Sonra yitip giden bir sevgili gibi Ataol Behramoğlu

Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar

Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar Beyaz, ipek gibi yağdı kar Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak Şarkılar çaldı odalarda Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm Düşmanlarımız dışında Düşmanlarımız çünkü Sevgiyi yok ettikleri için Düşmanımız oldular Beyaz ipek gibi yağdı kar Bir kız kardan hafif yüreğiyle Geçip gitti güvercinleri anımsatarak. Uzaktaki şehir Uykuya dalmıştır şimdi. Düşündüm bir bir Kardeşlerimin ne yaptıklarını Nihat Uyumuyor olmalı. Nefis bir şarkı Söylüyor yandaki odadaki kız Bir Rus Halk şarkısı. Ve şimdi koroyla Başladılar Nihat düşünüyordur Karanlıkta. Sanırım Bir saatten sonra Hapishanede Dışardan söndürüyorlar ışıkları Beyaz ipek gibi yağdı kar Bir kız kelebek adımlarıyla Geçip gitti karın üzerinden. İnsanlar kendi şarkılarını Kendi hayallerini taşıyorlar. Çağdaş şarkılar Gerekli onlara Hem Hayatlarının Derinliklerinden ...

Bu Aşk Burada Biter

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burda biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir Solarken albümlerde çocuklar ve askerler Yüzün bir kır çiceği gibi usulca söner Uyku ve unutanlık gittikce derinleşir Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı! Bunu anlattılar hep, yeni yiten bir aşkı Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider Ataol Behramoğlu