Ana içeriğe atla

Kayıtlar

anna ahmatova etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Son Kadeh

Harap olmuş evimize içiyorum. Hayatımın kederine, O bizim beraber yalnızlığımıza. Sana kaldırıyorum kadehimi: O yalan söyleyen dudaklara, Bize ihanet eden, acımasız gözlere. Ve can yakan gerçeğe: Dünyanın zalim ve kalpsiz oluşuna Tanrı’nın bizi kurtarmayışına. Anna Ahmatova

Söylersin onu şimdi yeni ve anlamlı bularak

Olur ilkyazdan önce böyle günler bilirsin Çayırlar örtülmüştür kalın bir yığın karla Rüzgârlar ılık eser yumuşacık ve hafif Geldiğini duyarsın diri kuru dallarla Tenin kamaşır birden, öyle aydınlanır da Yabancı gelir artık oturduğun ev bir bak! Bir şarkı vardı eski ve cansıkıcı bulurdun Söylersin onu şimdi yeni ve anlamlı bularak Anna Ahmatova Türkçesi: Hilmi Yavuz

En çok üç şeyi severdi dünyada

En çok üç şeyi severdi dünyada Akşamüstleri söylenen şarkıları Ak tavus kuşlarını Eski püskü Amerika haritalarını bir de Çocukların ağlamasından nefret ederdi Çilek reçeli sevmezdi çayla birlikte Kadın dırdırından yaka silkerdi Ve ben karısıydım onun Anna Ahmatova Bu Gece En Hüzünlü Şiirleri Yazabilirim Meserret Yayınları / Çeviren: Hilmi Yavuz

Herkes gitti, kimse dönmedi

I. Hayır, ne yabancı kanatlar, Ne bigane gökyüzü Hiç birisi korumadı beni Ben halkımın keder örtüsü altında yaşadım O zamanlar O mekanda. II. Herkes gitti, kimse dönmedi Yaprakla örtülü asfalt yolda, Uzun zaman kimseyi beklemeyeceksin Yine birbirimize varacağız, Vivaldi’nin Adagio’sunda. Bir rüyanın sihrinde, Yine mumlar sararıp sönerek karanlığa gömülecekler. Ama Arşe hiç sormayacak Gece yarısı evime nasıl girdiğini Bu anlar da geçecek, Belirsiz ve boğuk inlemeyle, Avuçlarımın içinden okuyacaksın Aynı mucizeleri, Ve kapımdan seni itecek Derin kaderin olan titremelerin Sahile vurmuş Donuk dalgaların dönüşü gibi. Anna Ahmatova Çeviri: Argos Ahıska

Şiir

Hepsi satıldı, hepsi gitti, yağma edildi. Kara kanadını açtı önümüzde ölüm, Acı tutkular ve özlemlerle kemirildi her şey, Öyleyse nereden düşüyor bu ışık üstümüze Gündüzleri içine çeken şehir Korulardan gelen kiraz kokusunu; Yeni ve garip gezegenler ışır Soluk yaz göklerinde geceleyin. Ve bu evler, bu toprak, bu yıkıntılar, Mucizenin eli değmemiştir onlara da; Yakındır: istenen, umutla beklenen, Herkesin beklediği o bilinmeyen an. Anna Andreyevna Ahmatova Çeviren: Ülkü Tamer

Şiir

Bilgelik yerine alışkanlık geçerli Alışkanlık, o tatsız besin ... Bugün bile acıyla düşünürüm, Uzun bir vaaz oldu gençliğim ... Ya katettiğim o çorak yollar O sevmediğim adamla! Ve diz çöküp dua etmişliğim kiliselerde Beni gerçekten sevmiş olan için! En unutkanlardan da iyi öğrendim unutmasını Ve gördüm nasıl akıp gider yıllar art arda Ve hiç öpülmedi dudaklarım hiç gülmedi gözlerim ... Kim geri verir onları bana, söyleyin kim? Anna Ahmatova Çeviren: Attila Tokatlı

Elini Uzat Bana

Tıpkı senin gibi ben de katlanıyorum karanlığı bitmeyen ayrılığa. Neden ağlıyorsun? Ağlayacağına elini uzat bana, söz ver yeniden geleceğine bir düşte. Sen ve ben bir acılar dağıyız. Sen ve ben bir daha buluşamayacağız bu yeryüzünde. Ah, yıldızlarla geceyarısı bana bir selam gönderebilsen. Anna Ahmatova

Ne Çok İsteği Var Tatlı Yârin!

Ne çok isteği var tatlı yârin! İsteksizdir elbet aşksız insan. Sevinç duyarım suyun sâkin Saydam buz altında kalışından. Ve atların buza – yardım et Tanrı’m! – O aydınlık ve kırılgan olan, Sakla, sende kalsın mektuplarım, Gelecek’tir bizi yargılayan. Açık, apaçık olman için ve Bilge görünmen için onlara, Senin o şanslı yaşamöykünde Hiç yer verilir mi boşluklara? Her nimet tatlıdır bu dünyada. Sıkı dokunmuştur ağları aşkın. Benim adımı ders kitabında Çocuklar okusun, farkına varsın, Bıyık altından gülümsesinler, Bu hazin öyküyü öğrenince… Aşk ve huzur vermedin, bu sefer Acı bir şöhret ver, hiç değilse. 1913 Anna AHMATOVA Çeviri: Kanşaubiy MİZİEV - Ahmet NECDET

Taş Bir Sözcük Düştü Parçalandı

Taş bir sözcük düştü parçalandı Henüz yaşayan göğsümde. Zararı yok, ben zaten hazırdım. Gelirim bunun da üstesinden. Başımda işim çok bugün: Belleği sonuna değin öldürmek gerek, Taşlaşması gerek ruhun Ve yaşamayı yeniden öğrenmek. İşte… Yazın hışırdayan sıcak soluğu Bayram gibi sarıyor pencereyi. Ben çoktan sezmiştim bu Aydınlık günü ve boş evi. Anna Ahmatova Çeviri: Azer Yaran

İnsanların Yakınlığında Gizemli Bir Çizgi Var

İnsanların yakınlığında gizemli bir çizgi var, Bu çizgiyi aşamaz tutku ve ölesiye sevmek. Korkunç bir ıssızlıkta varsın birleşsin ağızlar Ve çatlasın, parça parça dağılsın yürek. Dostluk da güçsüzdür burada, yılları da Yüksek mutluluk ateşinin, Ruh özgürdür ve yabancıdır burada Ağırkanlı bitkinliğinde şehvetin. Çılgındır koşanlar buna erişmek için, Erişenlerse bir özlemle uğramıştır bozguna. İşte şimdi anladın sen, niçin Çarpmıyor artık yüreğim avuçlarında. Anna Ahmatova Çeviri: Azer Yaran

Son Karşılaşmanın Şarkısı

Buzdan bir el kalbimi sıkıştırıyordu sanki  Ama bir düşte yürüyor gibiydim; Sağ elimin eldivenini Çıkarıp sol elime giydim Bitmez tükenmez gibi geldiler bana Oysa topu topu üç taneydi basamaklar “Benimle öl..” diye fısıldadı Akçaağaçların arasından sonbahar “Aldatıldım ben.. Üzgünüm.. Uçarı, kötü yazgım aldattı beni…” Dedim ki “Ben de, ben de öyleyim.. Ölürüm… Ölürüm seninle sevgili..” Son karşılaşmanın şarkısıydı bu Dönüp bir kez daha baktım karanlık eve; Yatak odasının penceresinde Mumlar, kayıtsız, sarı bir ışıkla parlıyordu… Anna Ahmatova Çeviri: Ataol Behramoğlu

Kuğular mı Salmamıştı...

Kuğular mı salmamıştı ardımdan,  Sandallar mı, kara sallar mı yüzdürmemişti.  Dokuz yüz on altı yılı baharında Pek yakında geleceğine söz vermişti. Güya dokuz yüz on altı baharında Kuş olup onun erincine konacaktım. Süzülüp ölümden ve karanlıklardan Kanadımla omuzlarına dokunacaktım. Yine gülüyor bana onun gözleri Şimdi de on altı baharıyla, neyleyim. Neyleyim! Yarıgece meleği Söyleşiyor benimle şafağa değin. Anna Ahmatova

“Gidersen ölürüm ben!”

Siyah tülün altında sıktım elini… “Bugün neden büründün bu solgunluğa?” İçirdim ona buruk kederimi, Sarhoş ettim sızdırasıya. Nasıl unuturum, yalpalayarak çıktı gitti. Eğri bir acı konmuştu ağzına. Korkuluklara değmeden merdiveni indim, Ardından koştum avlu kapısına. Soluk soluğa bağırdım: “Şaka, Tüm bu olanlar. Gidersen beni öldürürsün.” Güldü tüyler ürperten bir rahatlıkla Ve dedi: “Rüzgârda durma üşürsün.” Anna Ahmatova Koyu tülün altında ellerimi büktüm “Niçin bu kadar sarardın bugün?” Çünkü acı bir hüzünle Sarhoş ettim onu Nasıl otururum?... Sendeleyerek çıktı, Sarhoş ettim onu. Dudakları acıyla çarpılmıştı... Parmaklığa tutunmadan aşağı koştum, Sokak kapısına kadar koştum ardından... Tıkanarak, “şakaydı Bu olanlar! Diye bağırdım. “Gidersen ölürüm ben!” Ürkütülen bir ilgisizlikle gülümsedi ve: “Rüzgârda durma...” dedi bana. Anna Ahmatova

Bilmiyorum, Yaşamakta mısın Öldün mü?

Bilmiyorum,yaşamakta mısın,öldün mü? Dünyada bir yerlerde bulabilir miyim seni Yoksa,akşamın yaslı karanlığında Bir ölüyü mü düşünmeli... Her şey senin için:Gün boyunca dualarım. Uyuşturan ateşi uykusuz gecelerin; Şiirlerimin beyaz sürüsü, Ve mavi yangını gözlerimin... Hiç kimse daha yakın olmadı bana, Hiç kimse böylesine üzmedi beni, Acıya salıp gidenler bile, Okşayıp bırakanlar hatta. ANNA AHMATOVA

Aynı Bardaktan İçmeyeceğiz

Aynı bardaktan içmeyeceğiz Ne sıcak şarabı, ne suyu, Kuşluk vakti öpüşmeyeceğiz, Pencereden bakmayacağız akşama doğru. Sen güneşle soluklanıyorsun, ben ayla, Ama düştüğümüz aynı sevda. Sadık ve sevecen dost, benim yanımda, Senin yanındaysa neşeli bir sevgili. Gri gözlerindeki korkuyu anlıyorum sanma, Ve bu çektiklerimizin sensin sebebi. Sıklaştırmıyoruz ayaküstü buluşmalarımızı. Ne çare ancak böyle koruyabiliriz huzurumuzu. Şiirlerimde yalnızca senin sesinin ezgisi duyulur Senin şiirlerinde benim soluğum eser. Bir ateş ki, ona kim dokunur, Buna ne korku, ne unutuş cesaret eder Ve bilsen nasıl hoşlandığımı Seyretmekten senin kuru, pembe dudaklarını. 1913 Anna Ahmatova