Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Akide Ufuk Türkelli etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bozulan Bahçe ve Beyaz Karga 2

En derinlerimizde yatanların mezar taşları yoktur bunu yaz ve unutma Ayağa kalk! ve akla kendini beyaz karga hangi celladın unuttuğu sustalısısın? o cellat ki sorgusuz deşti hançerimi döktü tanrının göğsüme açtığı göz evini ben seni asmadım siyah kanatlarından karanı ayrı bilmedim kendi kanımdan kuzgun diyenler halt etsin! sürüp kendi leşimi akbabalara seni kaldırıp basmadım mı bağrıma? bir derin gecede köpek sürüleri ürürken cümle yanımda ah ! kalemimi saklayacağım konsolu da taşıdılar karşı kıyıya ben bu içimin kargaşasını şimdi nereye koysam adımla seslendi bana masif konsol porselen fincan… ve yekpareydi ayna sırlı ve görkemliydi kusurumdan dile gelince kurşun leyim dedi ki; Sızlanma! kibrindir çeviren som camı aynaya gururumu kırasım geldi o an ikiye yarısını gömüp en derine, en içe yarısını sürsem ve çözülse leyim ayna dönse şeffaf bir pencereye ama öyle ya filden bir hafızadır zedelenmiş ruh için beyin aşk ise rasyoneldir bense gerçeğini kaybeden ustalaşmış ilizyonist parlıyor ...

Karşı Pencere

Karşılıklıydı pencerelerimiz seninle evlerimiz sırt sırta binmiş bi ben geldim, sizin cama sen yoktun bi sen geldin, benim pencerem kapalı .. bakamadık sokaklara, insanlara bir gözle. Benim penceremin önünden kuşlar uçtu Sen yakalayamadın hiç Senin pencerenden geçtiyse uzun trenler Ben hiçbirine el sallayamadım Görüp gülümserdik birbirimize Işıklarımızı seyreder var olduğumuzu bilirdik. Dokunsan tutacak kadar yakındın elime, aramıza giren gökyüzü kadar uzaktık birbirimize.. Fesleğenlerini nedense hep içinde sakladın Benim çocuklarım oynardı camın önünde, eğilip hiçbirinin başını okşamadın.. Pencerelerimizi kapattık artık karşılıklı.. Camların arkasına sakladık yaşadığımız gizli dünyalarımızı Sırt sırta yapsak da evlerimizi Biz bir pencereden yakalayamadık akıp giden hayatı… Akide Ufuk Türkelli

Azad..

Kırık bir testiymiş dünya zamansa içinde su .. yollar yıllar zamanlar gibi bekledik bekledik ayrılmasını sarı samanın saptan dünya .. düzlükte alaca bir tufan yandık, yıkıldık, asıldık ama .. Aldık aslımızı gerili çarmıhtan Gül ve diken har ve kül kan ve döl ve sulara ve ay’a ve gül dalına .. Yemin olsun ! geceyi gündüze katana Budaktan kollarımızla vurduk kapıya üç kez üç kez yalvardık aşk için terennümle dağladık dilimizdeki aşikar heceyi dikeni gül külü har geceyi gün eyleyemedik .. Öyleyse .. Yıkılsın mı Babil’in surları küskün üzüm şaraba denk! beynimin içinde semahta kelimeler sus diyor beynim dilime susa dur ! şaşırıp kekeliyorum “ hayat” diye düşüyor ve ikiye ayrılıyor kelime Hay! at olsaydım ya dağlarda dörtnala… dörtnala… Ama içimdeki kutsal nağmeyi kim koymuş oraya? Kim ezelde Havva! diye seslenmiş bana? sol göğsüyle Habil’i sağ göğsüyle Kabil’i emzirdi Havva bu yüzden yüzümün yarısı ak yarısı kara ! kara kum ve tuz denizden uzak ...

Çember

Evimizin bahçeye açılan avlusu sanırdım hayatı Dut ağacının altındaki dökülmüş dutlar gibiydi Öyle tatlı ve öyle kolay ulaşılası.. Her gün uyandığımda, koşardı çocukluğum yeşillere mavilere Hayatı yeşillerden ibaret sanırdım. İlk çamurdan yaptığım çömleğimi kırınca arkadaşım anladım ki ; Hayatta kıskanç sarılar da var, kızgın morlarda Yeşilin yanında kötü durmuyorlardı gerçi gelip geçici uçucu kederlerdi Kin tutmayı bilmezdik İlk kalp ağrımda öğrendim ben küskün siyahları acıtabiliyordu çokça takınca aşık pembesi gözlükleri gölgelerde kalıyordu tüm siyahlar Kavgalar gördüm,acılı insanlar, protestolar bükülmüş kollarda kızıl kahverengi tonlar lacivert öfkelerle sarılmış olsalarda dört bir yandan yorulmadan koşuyorlardı kırmızı tutkuların arkasından Evimizin bahçeye açılan avlusu sanırdım hayatı… yeşillere boyanmış masum çocuklardandım. kaybettim yaşarken ben birkaç rengimi giydim erken erken üzerime dar gelen grilikleri ama umudum var… biliyorum ki ben bul...

bir kör ve bir pusula….

Hayatın bir pusulası var mı Ahmet ? Yönleri pek seçemem ki ben yön körlüğü oluştu bende sonradan. Koklayarak buluyorum artık kuzeyi de güneyi de Kuzey çürük kokuyor çokca, keskin bir amonyak kokusu yakıyor insanın genzini Güneyi ise lodosun getirdiği taze çiçek kokularından biliyorum… Gülme … .gülme, doğru söylüyorum Ahmet Doğuyu aramıyorum mesela hiç,evimin doğusunda kırlangıçlar yuva yapmış seslerini duyduysam yönümü doğuya çevirmişim garanti her gün güneşe dua etmem bundan. Körmüyüm ? Körüm ya Ahmet yıllardır boşa baktı gözlerim hep baka baka körleşti artık görmüyorlar hayatı ama … ama sana birşey söyleyeyim mi Ahmet bazen seviniyorum kör olduğuma, hani körlerin başka duyuları daha bir gelişir ya hani vücut eksik yönü hissettirmemek için daha bir çalışır, daha bir çırpınır ya işte o çırpıntıyı gözlerin varken hissedemezsin Ahmet körsen; daha güzel duyarsın kokuları, daha çok hissedersin güneşin yaktığını daha esaslı yaşarsın hayatı. İnanmıyormusun bana, kap...

Su Sızdı

Bazı şeyler kalır bazen yarım, bir sözcük , bir fırça darbesi yada eksik bir nota gibi bekler durur boşluk içerisinde zamanının gelmesini bazı sokaklar vardır çıkmaz her zaman aydınlığa her anahtar açmaz bazı kilitleri oynanır bazen sahnede provasız oyunlar ama her oyuncu kaldıramaz rolünün gereğini değiştirir bazen attığın ufacık bir adım baştan sona kaderi kaçırdığında arkasından küfrettiğin son treni, bilmeden kaydırmış olursun belki zaman -mekan eğrisini bazı ağızlar vardır mühürlenir bazı sırlar vardır sadece sonsuzluğa söylenir bazı taşlar otursa da yerine bazıları ayağına takılır tökezletir durursun bazen zaman içinde nefessiz tamamlayamazsın eksik kalan cümleleri kurur bazı fidanlar zamansızlıktan bazı isimler lanetlenir sürekli tekrarlanmaktan herkes göremez aynaya baktığında aslın arkasındaki gerçeği benim gözlerim seçer hayatın kırk sekiz farklı rengini sana sorsam zannedersin ki gökyüzü sadece mavi bazı kararlar vardır ...