En derinlerimizde yatanların mezar taşları yoktur bunu yaz ve unutma Ayağa kalk! ve akla kendini beyaz karga hangi celladın unuttuğu sustalısısın? o cellat ki sorgusuz deşti hançerimi döktü tanrının göğsüme açtığı göz evini ben seni asmadım siyah kanatlarından karanı ayrı bilmedim kendi kanımdan kuzgun diyenler halt etsin! sürüp kendi leşimi akbabalara seni kaldırıp basmadım mı bağrıma? bir derin gecede köpek sürüleri ürürken cümle yanımda ah ! kalemimi saklayacağım konsolu da taşıdılar karşı kıyıya ben bu içimin kargaşasını şimdi nereye koysam adımla seslendi bana masif konsol porselen fincan… ve yekpareydi ayna sırlı ve görkemliydi kusurumdan dile gelince kurşun leyim dedi ki; Sızlanma! kibrindir çeviren som camı aynaya gururumu kırasım geldi o an ikiye yarısını gömüp en derine, en içe yarısını sürsem ve çözülse leyim ayna dönse şeffaf bir pencereye ama öyle ya filden bir hafızadır zedelenmiş ruh için beyin aşk ise rasyoneldir bense gerçeğini kaybeden ustalaşmış ilizyonist parlıyor ...
"Çiçeğin açması da bir tür şiir belki - Bilmiyorum"