Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Emre Gümüşdoğan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kav

aşktan sonra da yaşayacağım, kaçınılmaz açık bir hesap, denkleşmemiş... içimdeki çanı çalacak zangoç, her saat başı! sayılı günlere bölecek beni yeniden masallar üreten çocuk yanım. zehir biriktirecek akrep, kav atacak yılan! gözleri sabah, kumrular konacak balkon demirime. ha bir eksik ha bir fazla, değişen bir şey yok sokaklar aynı sokak; evler eski evlerim! yalanlar incitecek şarkıların yüzünü... yanlış numara çevirip kendi sesini dinleyen parmaklarım, cebimde bir şeyler arayacak: bana ait olmayan bir iz, bir mevsim adı belki de; geçmişten bir slogan, bir düş, aynada... en çok da unuttuğum sözcükleri, eksileceğim... dilimin altında bir hap gibi duran adın, böbrek sancımla uyandığım geceleri aniden! o kuyu! ağrı biriktirdiğim sabırlı sarnıç... ilk nefesimde sigaramın iliğimi emmesi, kavşakta yönsüz bir tabela gibi kaldığım!.. "alt tarafı aşk!" diyecekler, inanmadan; beni bir tek zeytin ağacı anlayacak! Emre Gümüşdoğan

Evet Madam Gözleriniz

başı boş tomurcuk sağanağı ile başlamıştı ıhlamur uykulara uzandığım yaz maviye dönüşürken gök - deniz evet madam gözleriniz bir darbesi ile kesip içimdeki düğümleri -aşk deyip de alıp başımı gittiğim- yaza hakim renk gözleriniz ve kırlangıç fırtınası kirpikleriniz sür atını demişlerdi sür sevda dağlarına kaç aşka sığar ki bir ömür mine çiçeklerine sığındığım anlardı göğsümdeki durağan ağrılardan yaz ökselerle doluydu/ geceler de... siz de öyleydiniz evet madam öyleydiniz kirpiklerinizin çevikliği fırtına kuşlarıydı bal köpüğü/ eflatuni/ ıslak içimdeki müzik kutusuna sakladığım gözleriniz usumun acıyla irkilişi/ ya da çeliğin akkor çekilişi yürekte şakaklarımdaki turuncu sıcak gözlerim madam gözlerinize adak Emre Gümüşdoğan

Ben İki Kişiydim O Yaz/ Göl Mevsiminde

ben iki kişiydim o yaz/ göl mevsiminde tek tek ve bütün birisi sendin kesin içimdeki boşluğu aşarak yerinde kullanılan onurlu bir sözcük gibi kuruluyordun cümlelerime imgeler değildi artık hamağımı sallayan incelten zamanı ve büyüten geceyi geceden öteye geceden ötesi nar çiçeği sabahlara taşınan tetiği çekilmiş yaşamdı ben iki kişiydim o yaz/ göl mevsiminde birisi sendin kesin birisi sıyrılmıştı kendisinden çırılçıplak -çıplaklık gelişimizde ve gidişimizde vardı ölmeye başlardı her şey daha ilk adımında- çıplaktık... kendimizdik... başlangıcı olmayan masallarda çiğnenmiş kimlik ve kişiliklerimizden uzak korkuyorduk... yalnızdık şaşkın ve şaşırtıcı bir basmada desendik... tek tek ve bütün tenimize güller döşerdi güneş turuncu adımlarıyla genç kız nefesi kadar sıcak sıcaktı hazirandı yazdı çıplaktık... zamanı atmıştık eski bir giysi gibi sırtımızdan zaman yoktu... zaman yoktu belki de... mine çiçekleri miydi zaman/ kısa ve dolu damarlarımızda yavaş yavaş a...

Karanfilin Üç Rengine

Aynur Dursun'a I - illegaldir karanfil tutuklanır anaların ellerinde - kuş gözlerinde çoğalır bahar nevroz ateşi dağlarda toprağa sızar karanfil olmak için tohum kanaviçe işleyen anaların yastığından kokusunu sunar sabaha karanfilleşir tan / rengi doğanın bekaret kanı karanfilsin / her yaprağın illegal şiirlerin saklandığı kutsal kitap - nevroz / sen / su ve ateş yüreğimdeki kızıl tomurcuk - II dalıp giderken taç yapraklarında firari renklerinin kokusu kaç türkü tanığı bağlamanda tezeneyim serin uykularımın eşkalini yitirdiği çınar gölgelerinde düşer debisi ay ışığımın yolculuklara çıktın dönüşün kendinden uzağa fırtınalarını iyi tanıyan kaptanındım yırttın atlasımı sert iklimlerinde sevdanı kundaklayıp yüreğimde kendimden uzakta ölürüm bir karanfil düş izime III dedim ya belki göremem dönüşünü göçer hayta yüreğim birkaç sıcak yazın ardından beyaz bulutlar tarlasına aynalarına siner huzurum yine diyorum gelirken karanfil getir bana üç rengi...

Fotoğraftaki Yağmur

'ceviz gölgesinde uyuma' diyor annem sesi mısır püskülü / tenha kendimi fotoğraftan öğreniyorum bakır kapları kalaylayan çingenenin altın dişi gülümsüyor teline kuşlar konmuş saz çalıyorum ben yokum sesim var çiçekleri yolarken tanrının eli ıslık gibi kesiliyor aniden rüzgar yağmur başlıyor fotoğrafta kurak bir ağaç bir giz her yüz yelkovanı sıkıntıya ayarlı saatin tik takları / bu yüzden nabzımda taşımıyorum zamanı sokakta başlıyor yağmur çatılara taşıyor damlalar kediler kaçıyor çöp kovasının etrafından 'yağmur tüm zamanlarda sebil' diyor tanrı ıslak alazlar düşüyor kanatlarından oradasın o sabah ve her sabah yağmur usta yağıyor üşüyor fotoğraf kır çiçekleri üzerinde evler uygarlığımı yok eden şimşekler yaralarım ortaya çıkıyor duruldukça suyum 'adresini ver kurtul peşine düşen sokaktan' diyor o ses / kavımdan kurtulup akıyorum fotoğraftan toprağa kanım soğuk - anılar açık kalmış zaman cereyan yapıyor kapatıyorum belleğimi... ...

kavşak

aşktan sonra da yaşayacağım, kaçınılmaz açık bir hesap, denkleşmemiş... içimdeki çanı çalacak zangoç, her saat başı! sayılı günlere bölecek beni yeniden masallar üreten çocuk yanım. zehir biriktirecek akrep, kav atacak yılan! gözleri sabah, kumrular konacak balkon demirime. ha bir eksik ha bir fazla, değişen bir şey yok sokaklar aynı sokak; evler eski evlerim! yalanlar incitecek şarkıların yüzünü... yanlış numara çevirip kendi sesini dinleyen parmaklarım, cebimde bir şeyler arayacak: bana ait olmayan bir iz, bir mevsim adı belki de; geçmişten bir slogan, bir düş, aynada... en çok da unuttuğum sözcükleri, eksileceğim... dilimin altında bir hap gibi duran adın, böbrek sancımla uyandığım geceleri aniden! o kuyu! ağrı biriktirdiğim sabırlı sarnıç... ilk nefesimde sigaramın iliğimi emmesi, kavşakta yönsüz bir tabela gibi kaldığım!.. "alt tarafı aşk!" diyecekler, inanmadan; beni bir tek zeytin ağacı anlayacak! Emre Gümüşdoğan

Öp Beni Konuşturma

gelişin yorgun bir kuşun uzun yoldan dönüşü ayrılık ve kavuşma üzerine ışığın dansı gölge oyunu iki meme arası ben uykusu -dilim tuz kesiği adım tekil şahıs- kollarıma sar büyüt çocukluğunu değil mi her kadın saçı- örgülü okul bahçesi biraz- da rüzgarın soldurduğu gül kokusu -masallara kanmadan sözcükten kes dilimi- mum bitiyor tütsü de... sabahın yanağı penceremde saçlarını terime yatır kavsime yasla gövdeni bir şeylere zorla beni içimde soyundu su -kaçık dudağımın damarı öp beni konuşturma- Emre Gümüşdoğan

Anlat Bana

rüzgarın dilinde saklı olanı söyle ağaçların ve yıldızların çoğul yalnızlığını bekaretini şah damarında saklayan düşleri yaprak yoksulu kızın uçuruma düşen polen duruşunu anlat nefesi yetmez bir ağaçtan ötekine - ki yüreğinin her parçası bir yıldıza dağılır geceleri yüzü ayın karanlık yanıdır - atmaca bulutu anlat bereketli yağmur serinliğini okyanusu köpüğü sonsuz tuzu iç içe kırılan dalgadan söz et iki sevişme arası sigara içimi yaşamın anahtar sözcüğünü fısılda - ki yanılgı silinsin reçetemden sevdama güneş değsin - ipsiz tespihe benzeyen günler doldurur kum saatimi tay hızı zaman acıyla biçimlenen bilinçlenen yüreğim aşı tutmadı iklimi sert poyrazı asi anlat ki el değmedik umuda tutunsun tanıdık eşya gibi baktığım elim - umut ki çocuk eli devşirilmiş sıcak dilimin deli cesareti - çiğne ve tükür kem sözü aşktan / şiirden yalın söz üret o dilden anlarım o anlatır beni masalda kanar çocuk yanım güzel ve hüzünlü öyküler anlat kıtalar ötesinden kurg...

Aşk Suresi 1

Lâhit Kapağı Ayetleri "... onlar ki çölde remil attılar aşka ve içini göstermeyen gözlerle baktılar..." durmadı yağmur gece boyu bulutlara gizlendi ay kapkaranlık kentin lâğım suları kıyılarıma vurdu aynı ritimle; bitek rüzgarlar ekti toprağıma sessiz konuşan bir çift dudak... "... ve onlar gece boyu ten teneşirinde ölü bedenlerini yıkadılar... ... ki onlar mahçuptular mahrem yerleriy'çün..." sınırımın başlayıp bittiği yerde resmi tarihe benziyordu insan yüzleri ve bavullarında naftalinli bir yaz taşıyorlardı buzul çağından kalma; sesleri cıva buharı yüklüydü "... ve onlar küçük dünyalarına büyük yalnızlık sığdırdılar... " Emre Gümüşdoğan

Şuara Suresi

'... ki onlar sesimi duydular... yüreklerinden perdeyi kaldırdım...' '...zaman tanımadım onlara kendilerini sevemediler...' '... ki onlar bir ırmağın çöl-yaşam vahasında varı yoka derdiler...' '... ki onlar sesi ışık diye bildiler... ve onlar konuşunca ben sustum...' ' ...ve yalnızlığı saldım üstlerine sustular... ateşi saldım, sustular; aşkı saldım... ve onlar konuştular!...' '... ki onları kendi içlerindeki kuyuya attım sesi merdiven yaptılar...' '... ve karanlık ve zaman onlar sustuğunda başlayacak; ... ve and'ım ki, onlar benim birer parçamdılar...' '... ki tüm ayetlerimi onlar yazdılar...' '...de ki onlara, şuaraya sebil kılındı söz...' Emre Gümüşdoğan

Rüya Suresi

'... onlar ki kaskatı bir rüyadan kaskatı kaslarla uyanacaklar...' hayra yorulmayan rüyadan ermek istemezdi sabaha ölümden yaşlı çocuk- seksek oynarken hücresinde aksak tanrı '...ki herkes tutsak / anı yaşar ve zamanı yadsır rüya...' bir çocuğun yüzüne isa'yı çizmiş, çizen... meryem yüzlü meryem'in -teni çiğdem, teri çiğdem- kuzusunu, kurt önü... '...yaratılan masaldı göksel atık çakıl dünya ...' nefesime nefesi değdiğinde ikonda kendim bile kendime kutlu suyu sunardım! tırnağını yiyordu şeytan aynasında kan ve kına... '...ve rüya dedi ki onlara: sizler evcil vahşetsiniz...' düşerken gece, aramice bir türkü suladı çiçekleri: uyandım! sesim bana yankı... “Elî, Elî, lema şevaktani?” * (*) İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki Aramice son sözleri. “Tanrım Tanrım beni neden terk ettin.” Lâhit kaapağı ayetleri Emre Gümüşdoğan

Gece, Aşk ve Şiir

I geceye yazılmış nöbetim dönüşü yağmurlara ayarlı özlemler biriktiriyorum düşler de sonlanacak madenci lambası gibi öylesine gökte ay kanamalı hasta gece kesin sabaha çıkmayacak II kuş seslerinin içinden geçiyor kamburu önünde bir bahar duruşu çağla erik aşkın belli ki çok can yakacak taş kolyeler yaptım boynuma hüznün yedi renginden büyürken şarkıların alevinde gölgeleri çokgen aşk III sadık metresim şiirle sevişiriz yerli yersiz parmakları çan çiçeği çocuklarımız doğacak aynalarda sürse de hükmüm gel zaman git zaman yüzümde buruştu zaman bu yazgıyı kim bozacak Emre Gümüşdoğan

Şiir Banarım Yarama

sokulursun gün batımında kızıllığın sularda/ gök yangın/ tüner gözbebeklerime sıyrılır kınından yürek aşklar büyütür düşlerimi emzirerek bükülürsün tavında demir/ akkor/ alevleri yalar dilim tomurcuklanır yıldızlar ay ışığı delice sarmaşır suyla dokundukça çoğalır/ kırılır tılsım/ yatağını bulur gece mavisi bir nehir yok olursun yaprağını dökerken gece devinir bir sözcüğün rahibe inadında bulamam sesini sesimin yanında şiir banarım yarama Emre Gümüşdoğan

Gül Yaprağı Gibisin Yastığımda

nerede başlıyor bu ayrılık nerede bitiyor sınırı nerede bilmiyorum öyle bir günde geliyorsun ki gittiğini unutuyorum o an var mısın yok musun gül yaprağı gibisin yastığımda saçlarında yosun kokusu hangi limanlardan geldin hangi mavilerde yıkandın her gelişin bir tükenişe başlatıyor yaşamı bu yazgının kör ruhuna inat denizlerinde yitirip yeniden buluyorum kendimi sende benim gibi doyumsuz musun güvercinim/ ürkek ve sıcak/ sokulmuş koynuma uyuyorsun dalgalar kıyıları dövedursun rüzgarlar pencereme vuradursun üşümez sen varken ellerim alıp gitme sıcaklığını ne olursun Emre Gümüşdoğan