Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Hüseyin Atlansoy etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

ÖLÜME DİRİME VE AŞKA DAİR

I Hatırasız bir aşk yaşayacağım seninle  ey ölüm, ne adını sayıkladığım kızlar  koşarak gelecek yanıma, ne kalbimi  üşüten kahkahalar olacak kulaklarımda. Sen olup biteni fısıldarken usulca  bin bir kanadından birine tutunup  sonsuzluğa uçacağım sonra, yani aşka. Yaa dünya derken ihtiyarlar  içten bir gülümseyişle karşılayacağım seni  muhtemelen o güzel kadın, yani kadınım  en çerkes sesiyle haykıracak, bir aralık  sabahının erken düşen çiğlerine  elâ bir pırıltı bırakarak, gözyaşlarıyla yaşarken dans ettiğimi bilmeyen ahali dualarla uğurlarken beni  bir sevinç anını paylaşacağım seninle  ey ölüm, fotoğrafın banyosunu  fanilerin göremediği devr-i daim konuşmalarla  avunacak çocuklarım  benden geriye kalan  üç-beş şiirle de, belki! ÖLÜME DİRİME VE AŞKA DAİR II 'Beni iki kere kurşunladılar' üçüncüden ne korkarım uçunca üçüncü kuş kafesten  bir uçmaklık yar kalır avcı olana  ölümde dirimde ve gitmeler...

Acemi

I Gençken Sürekli bana bakan Güzel bir kız sanırdım dünyayı Meğer gözleri dalmış Seviyorum ben Dalından koparılmış Kaf dağındaki rüyaya benzer bu dalgınlığı Faytonları da üstelik-yolculukları /Akşamın bu saatinde yolculuk Değilse Sevgiliyi ya da ölümü bekleme telaşı Dalında utancından kızaran elma gibidir Aydınlık neşeli şen bir ayrılışın hatırası Bir gün döneceğiz- Sureta suretsiz Bak burası Yeryüzüdür Gece gibi ıssız bir suskunluğun imtiyazı/ Dilimde dilim dilim Mayhoş bir meyve tadı. Acemice- Değiştiriyorum bu dalgınlığı Meğer gerçekten dalmış II /Arada/ - Ben ne zaman geldiydim - Hatıran buradaydı Hep buradaydım ben Gölgem boy boylamak soy soylamak isterken Bakışlarımdaki siyah ışık gecesi Ölçmez asla mesafeleri -Ne zaman geldiydim sahi -Hiç gitmedindi Buradaydım ben Keşke Gitme dinseydi Direksiyonları dizginler gibi çekerken sürücüler Keserken küçük kızlar makasla kirpiklerini Su damacanalarda alabildiğine konuşkan Bir aldanışla sahte mavi Çiçeklerini de almış gitmiş bir kış Kışla...

Cuma Koşusu

/siz de biliyorsunuz 'hüzün' bu yıl yine moda çocuklar/ cumartesi olanca buğusuyla yayılıyorken iğde dallarına, nar kırmızısı sıcaklığıyla örtülü caddelerden, kaldırımlardan sokak aralarına sızıp kara kavruk kadınların ve tezgâhtarların ellerinde bir tomurcuk, bir orkide çiği oluveriyor. /hüzün monepeto değil çocuklar/ yorgun, pazar çantalarını kavramış bilekler ince, ola ki nazenin bir gülümseyişi temiz giyimlilere değil, biliyorsunuz kravatla, fularla elma satılmaz çünkü yitmişlere, kumaş tüccarlarına, küfürbazlara yüzlerine bile bakmadan bir file dolusu hayat karşılığı ödeyiveriyor. /iyisi, kötüsü olmaz acının ve acı insanın yüzünde gizlidir; çocuklar/ oysa cuma bugün günlük güneşlik sevincin abidesi sisli vapurlar, sigara dumanları, yarım bırakılmış sarışınların yas günü bugün /ah! Robenson, cumayı bırak adandan 'yarın cumartesi' biliyorsun biliyorsun ben yeşil gözlü bir çinle avunabilirim Pekin'de bile olsa/ yavaş yavaş alışıyorum kente yeni gelmişlerin ürkek s...

Nişanlı Koltuğu

bir gelinliği diler kız eldivenli ellerinde usul açan bir gül /yıllarca ben yalnız akan serin bir ırmaktım uyanır bir su Şafağında kalkarım örterim üstüme aşkın sıcaklığını/ kadına beyaz yakışır hasrete siyah billûrdan bir anı sessizliğe ulayan sigara dumanları eflatuni bir aşka kapıdır koltuklar ayrı ayrı konuşsak bile- bir sükuneti soluruz yaklaşır ellerimiz- ürperir henüz dokunulamayan bir hayatı Hüseyin Atlansoy

musalla taşında açan gül

Yağmur bu kadar inceyken Ağır açan bir gül kadar hafifken merhamet Ölüm çok ağır Allah'ım Ölüm çok ağır affet. Hafiften bir yağmurla Allah'ım Musalla taşında bir gül kıl beni Usulca bir güvercin Kaldırsın ince kırmızı giysilerimi İznin olursa açılsın kuş dili Söyleyiversin ince naif şarkılar Zamanın süzgecinden geçen bedenimi Dağıtıp savursun ruhumla birlik rüzgâr. Hiçbir sırrını ele verme Öl ya da ölü taklidi yap ey suretim Dişleri kenetlenmiş çenesi bağlı Bir ölü taklidi yap – yapabilirsen Çünkü bir tek Ölüler doğru fotoğraf verir. Hüseyin Atlansoy

Kaçak Yolcu

Öğleyi hızla geçerek bir ayrılık ikindisine uğruyor zaman. Yaşlı ve yorgun ruhum vedalaşıp uzaklaşıyor gölge ve ışıktan Gülücükler öpüşler sunuyor bana kırık bir kapıdan odama sızan akşam Keklik sekişleri ve ötüşlerle göz kırpımlık bir anda beliren doğrudan. Katlanarak akıyor duru bir su zaman artık hiç bahsetmeyeceğim ben ruhumdan. Bedenim gibidir ruhum da kalabalık önünde soyunmaktan utanan. Öylesine mahcup başını yerden kaldırmayan hayır hayır bahsetmeyeceğim ben ruhumdan. Ah! devinen kanı bedenimin bir dursa bahsetmeyeceğim ben artık hiç ruhumdan. bulunsa sabah gibi bir taş başucumda dinlenecek ruhum da su uğultusundan Hüseyin Atlansoy

Eğer anılacaksam, kalbimle anılmak isterim.

Hüseyin Atlansoy: Şiir yazmasaydım bir hayatım olmazdı (SÖYLEŞİ) O bir kaçak yolcu. Şiiri aramaya çıkan bir ‘Evliya Çelebi’. Kıyıda bir İntihar İlacı şairi. Muhalif bir duruşu ‘zenci’ bir sureti var. ‘Her zaman ve her yerde Kızılderili’. Uzun yıllardır merkezden uzak mütevazı bir hayat sürüyor. Hüseyin Atlansoy’dan (44) bahsediyorum. 80 kuşağının en önemli şairlerinden olan Atlansoy’un 1983-2005 yılları arasında yazdığı şiirler, Hece Yayınları tarafından ‘Su Burcu’ adıyla bir kitapta toplandı. 2005’in son günlerinde okurla buluşan Su Burcu, Atlansoy’un ‘İntihar İlacı’ (1985), ‘Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihi’ (1987), ‘Şehir Konuşmaları’ (1990); ‘İlk Sözler’ (ilk üç kitabın toplamı-1998); ‘Kaçak Yolcu’ (1998); ‘Karşılama Töreni’ (2005) adlı kitaplarıyla, çeşitli dergilerde yer alan kitaba girmemiş şiirlerinden oluşuyor. Son yirmi yılda Türkçenin güzel şiirlerinde imzasını gördüğümüz Atlansoy’la söyleşmek üzere Ali Çolak ve Can Bahadır Yüce’yle İstanbul’dan yola çıktığımızda kar ...

'Batıda Kan Var'

Sabret gönlüm fırtınaya vakit var Biz her çağda kızılderili Bir her yerde hep yerdeyiz Toprağa mahkum edildi gözlerimiz Kaybolunur dahi ekin gövermez hırıltılı sesimiz Bir fırtına bekledik başlangıcımız olsun Derimiz mevsimlerle akan oluk oluk kan    İlkbahar gelsin ısınsın ellerimizde    Sonbaharda sıcaklığını yansıtarak essin                                                      rüzgar    Ergen dalgalanmalarımızda vursun                                           yüzümüzü   ...

Lehlik

Lehime değil hiç bir şey sen olmasan İçimde dışımda büyüyor tuhaf bir lehlik İnsem rumda kışlarım Çıksam her yer Allahın nefesi Aldığın nefese selam olsun Sen olmasan her sabah pazartesi Yürüdüğün yola selam olsun Sen olmasan her yer pazartesi ‘Sen olmasan her sabah Pazardan sonra işe gitmek gibi’ Hüseyin Atlansoy

Yüzümdeki Eşik

Bak! Bu gökyüzü aralığı Terkedilmiş kadınların Turna seslerini beklemelerini kaldırmaz Kaldırmaz benim yüreğim senin en meryem sesinden Göklere çarmıhsız yükselen kelimeni Çünkü seni ben En mahrem yerinden öptüm Yani kalbinden Ve terkediyorum Alıyorum kendimi yeryüzünden Hüseyin Atlansoy

Hamle Sırası

Satrancı bilmezdin bundan ki Bütün sevda oyunlarının galibi sendin I- “Hayta Hamle” Santranç diyor çocuk, santranç Bir antlaşmadır sınıftan ve hasattan kopuk gülümseyişlere. Oysa alabildiğine kopuk filozof Hancı olmaktan vazgeçmiş göçebe kimliğinde /Laf aramızda Millet efendi sanıyor onu hayatın hafifliğinde Oysa ölüyor filozof ağır hüznünde/ Satranç diyor şair Salı ve perşembeye bağlı hüzünlerin Kızarmış o güzelim nar çiçeklerinin Unutulmaya terkedilmesidir- A evet Kanundur: Unutmak acıya direnme Düşünde beyaz taşları ve beyazlığını Ele vermeyen mendilini ve dişlerini Seçiyor sevgili. Ve akıyor Saçlarından karanlık bir nehir. Hadi söyleyelim İngilizcesiyle: “dark river in your black hair” Saçlarında Parlayan bir-iki beyaz tel; nehirde Yanan beyaz çakıltaşları gibi. Piyon hamle ediyor ancak O ana kadar sakin ve miskin yıkanan at O muhteşem dönüşüyle Sanki bir salonda Reverans edercesine Engelliyor küçük savaşçının Vezirlik hayallerini Olsun diyor çocuk olsun ne çıkar Önümde uzun bir öm...

İyi Günler İlerde Anneanne

iyi günler ilerde anneanne iyi günler ilerde bense yirmidört saatlik günlerdeyim anneanne rüyalarında senin ne kıyamet kopuyor ne de bir gül düşüyor dalından sen böyle istersin bilirim gülümseyerek anneanne oysa ne sarışın kızlar göz kırpıyor esmer delikanlılara ne de ortadoğu bir gül bahçesi oluyor yine de iyi günler ilerde anneanne esmerliğimiz kıyamet herkese halime bakıp üzülme anneanne bir bakarsın dayımla beraber ortak bir iş kurar belki bir süpermarket açarız ne dersin, kasada da muzaffer durur, gülümseyerek yok yok olur, dandy, pop-corn ve kalve çorba satarız. kahrolsun amerika deriz sonra kahrolsun fransa için ve mançurya kahrolur biz böyle deyince devr-i daim düzeniyle dönen dünya mançurya da kahrolur niye kahrolacaksa anneanne, müzmin başağrılarım artıyor işte yaşamak bu deyip dostlar müttefiklere gülümsediğinde anneanne, ah anneanne çıkış yok ve bu tereke rahmetli dedemin yüreğinden daha eski bir mesele yüreğimiz bölüştürüleme...

Sebepsiz Hüzünler Sultanlığı

burası sebepsiz hüzünler sultanlığı kül burada her şey;aşk,bilgi ve keşif zaman şu an ve mekan şu nokta gelir geçer sultanlık hafif ve gözyaşlarıyla burası sebepsiz hüzünler sultanlığı yok burada gözlem,deney ortamları ve varsayım hipotezler,büyük teoriler,hatta bilimsel yasa ülkem;laboratuarda sıkıştırılmış kahkaha burası sebepsiz hüzünler sultanlığı yolunu yitirenlerin kıyısında armasız,tuğsuz nedimeleri de olmayacak bu aşkın ancak garipler aşikar kılınacak kirpiklerinin ucunda incinmişlik burası sebepsiz hüzünler sultanlığı bir çingen gülümseyişinin ısıttığı otağ! attık her şeyi ateşe keskinliğiyle bakışımızın elbet beylik kılıcı şiir kızının kalbinde ışıyacak! burası sebepsiz hüzünler sultanlığı gözyaşlarıyla ağlanmayacak çünkü şehzademiz yok ancak gözlerimizi biriktirebiliriz içimizde kırdık kafasını zekanın ölümden öte ölüm-çok! Hüseyin Atlansoy