Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ferîdûn-i Muşîrî etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bahara İnan

Aç pencereleri, ki meltem Akasyaların doğum gününü Kutlamaktadır Ve bahar Her dalda her yaprağın yanı başında Mum yakmıştır. Bütün kırlangıçlar Geri döndüler Ve tazeliği haykırdılar Sokak baştanbaşa sese dönmüştür Ve kiraz ağacı Akasya ağaçlarının doğum günü hediyesi diye Çiçeklerle doldurmuş eteğini. Aç pencereleri ey arkadaş Sahi hiç hatırlar mısın Yeryüzünü vahşi bir ateşin yaktığını Yapraklar solduğunu Ve susuzluğun toprağın ciğerine ne yaptığını Hiç hatırlar mısın Uzun gecelerin karanlığında Soğuklar neler yaptı asma ağacına Beyaz çiçeklerin başına bağrına Neler yaptı öfkeli rüzgarlar bir gece yarısında Hatırlar mısın Şimdi yağmurun mucizesine inan sen Ve cömertliği çimenliğin gözlerinde gör sen Ve muhabbeti meltemin ruhunda Ki bu daracık sokaktaİşte bu bomboş ellerle Akasyaların doğum gününü Kutluyor Toprak canlanmıştır Sen neden durgunsun böyle Sen neden bu kadar kasvetlisin Aç sen pencereleri Ve baharlara İnan sen Ferîdûn-i Muşîrî

Sokak (Kûçe)

Sensiz mehtaplı bir gecede yine o sokaktan geçtim, Bütün bedenim göz kesildi şaşkın şaşkın senin ardından baktım. Ruhumun derinliklerinde senin hatıranın gülü parıldadı. Yüzlerce hatıranın kokusu yayıldı. Birlikte o sokaktan geçtiğimizi, kanatlanıp o muhteşem halvette gezindiğimizi hatırladım. Gönlümün senin arzunla kanat çırptığı ilk gün, Bir güvercin gibi çatının saçağına kondum. Sen beni taşladın! Ben ne ürktüm ne de kopup gittim. O gece ve diğer bütün geceler üzüntünün karanlıkları arasında geçti gitti! Ne incittiğin aşıktan artık bir haber aldın! Ne de o sokaktan artık geçiyorsun! Sensiz, ancak ne hallerde ben o sokaktan geçtim… Ferîdûn-i Muşîrî Çeviri: Nimet Yıldırım

Misafir

Dünya, hiç durmadan seferde olan bir tren gibidir. Zaman raylarının üzerinde, süzülen yıldız gibi akar geçer. Ezelin karanlık derinliklerinden, ebedin bilinmeyen yarı aydınlık çöllerine ne haberler götürüyor da, böyle acelesi var?! Trenin yolcuları, ezelden ebede değil, ah, kısa bir fırsatta, bu upuzun yolun iki durağı arasında isteseler de, istemeseler de ilerliyorlar. İki durak, tanıdığın iki durak: doğum ve ölüm; iki yokluk arasında kısa bir varlık Adı ömür ki o da, rüya gibi geçer gider. Pencerenin kenarında, diğer yolcular gibi bakış sürem içerisinde seyrediyorum: bu ölü tabiatı, evreni, hayatı, insanlığın kaderini, bu hayat adı verilen yanık şarkıyı, bir hiç uğruna delicesine kavgayı, bu zulüm pazarında insanın sığınaksız kalışını, aileyi, anneyi, babayı, vatanı, evladı, bizden önce o uçsuz bucaksız yollarda ömür tüketmiş yoldaşları… Pencerenin kenarında, kendi hayalimle meşgulken ansızın durak sesi, süremin bittiğini salık verir. Yarım nefes alacak k...

Dünya Geçidinde

Gül seyrinden doyulur mu? Gül ile arkadaş olan yaşlanır mı? Yüzlerce dağ büyüklüğünde üzüntün bir arpa kadar mutluluğun olsa bile onu karanlığın derinliklerine at, bunu koru. Dünya bir geçittir. Başlangıcı ve sonu belirsiz. Yol, ama düzgün değil. O yoldan bir defa geçeceksin Ah, bir defa… Bir defa… Bir defa… Görürsün, bir gün seni gülden daha nazik bir şekilde doğurur, sıkıntılarla besler büyütür, ertesi gün soldurur ve yapraklarını yerlere serer! Toprağını çöl kasırgalarının pençesine teslim eder! Dünya bir geçittir. Yüz yıl ömrünü tüketsen de, Yüz asır üzerinde yürüsen de, varlığının sırrını anlayamazsın. Karanlık ve aydınlık, çirkinlik ve güzellik, acı ve tatlı, gözyaşından ve gülümsemeden oluşmuş bir karışım. İnsan bu geçitte bir şaşkın; bir an üzüntülü, bir an mutlu. Hem Hafız’ın şiirleri var, hem Cengiz’in kılıcı. Hem benim tozlu köşem, hem Perviz’in sarayı. Hem tatlısı var, hem acısı; Hem baykuşu var, hem kanaryası; Hem düşmanın kini, hem dostun iyi...

Tarih Geçidinde Bir Damla Gözyaşı

Kâbil’in eli, Hâbil’in kanına bulandığı günden beri, Adem’in çocuklarının damarlarındaki kanda, acı düşmanlık zehri dolaşmaya başlayalıdan beri, İnsanlık öldü! Adem diri olsa da…! Kardeşleri, Yusuf’u karanlık kuyuya atalıdan beri, Baskı, zulüm ve kanla Çin Seddi’nin duvarları yükseleliden beri, insanlık ölmüştü! Sonra dünya insanlarla doldu… Ve bu değirmen döndü, döndü… Adem’in ölümünden sonra asırlar, asırlar geçti. Yazık! İnsanlık bir daha geri dönmedi! Asrımız, insanlığın ölüm çağıdır! Dünyanın sinesi iyiliklere kapalıdır! Özgürlükten, doğruluktan, vefadan… söz etmek aptallıktır. Musa’dan, İsa’dan, Muhammed @’dan söz etmek yersizdir?! Asrımız, insanlığın ölüm çağıdır! Ben, bir gül dalının solmasından, hasta bir çocuğun sessiz bakışından, kafesteki bir kanaryanın inleyip sızlamasından, zincirlere, prangalara vurulmuş birinin üzüntüsü yüzünden -idam sehpasında asılmak üzere olan bir katilin bile- gözleri yaşlı, kızgınlığı boğazında düğümlenen biriyim. Bir yap...

Barış Diyarından Bir Esinti

Birisi günün birinde bana: “Bunca yaşadın. Ne yaptın?” diye sorarsa, Ben, defterimi gözlerinin önünde açıp ağlayarak, gülerek başımı kaldırırım: “Yeni bir tohum attım toprağa, dirilip boy atacak, meyve verecek. Ancak, çok bekledi, geç kaldı.” “O uçsuz bucaksız masmavi gökyüzünün altında, avazımın çıktığı kadar her yerde aşkın yüce adını tekrarladım, durdum. Bu yorgun, bu kısık sesimle, dünyanın bir köşesinde uykuda kalmış birini uyandırırım diye. Ben şefkati övdüm. Ben kötülükle savaştım. Bir gül dalının, bir çiçeğin solmasına üzüldüm. Kafesteki kanaryanın ölümüyle yasa boğuldum. Halkımın sıkıntılarından dolayı bir gecede yüz defa öldüm. Ancak, akılsızlarla savaşmak gerektiğinde, kılıç bile kullandım. Beni kınama. Ben, sevda yolunda yürüdüm. Yürüdüğümüz daracık ve upuzun yolda, cehalet karanlıkları kol geziyordu. İnsana inanmak, insana güvenmek yolumun kandiliydi. Kılıç Ehrimen’in elindeydi! Bu meydanda benim tek silahım vardı. O da, sözdü. Şiirim, gönüllere ...

Ferîdûn-i Muşîrî Şiirlerinden Mısralar

Asırlardır iyilik uykuda, Kötülük her tarafta kol gezmekte… Ne oldu? Ne oldu? İyilik gülleri birdenbire soluverdi. Yoksa gizli bir el, gecenin bir yarısında sevgiyi ve şefkati çalıp da beraberinde mi götürdü. O devirlere nasıl inanırlar? Çocukları buna inandırmak için yemin etmek gerekecek. Bu dünyada iyi olmak, yemin olsun ki, işlerin en kolayıdır, İyi olmak, yemin olsun ki işlerin en kolayıdır. Bilmiyorum, neden insan, bu derece, iyiliklere yabancıdır?! * Yazık, vuslat günleri kısa; ayrılık günleri uzun!. Yazık, ömür kısa; ayrılık geceleri uzun! Yazık, aşk gazellerini, aşk hikayelerini kavuşma günlerinde okuduk. Ancak vuslatın değerini bilemedik! * Zamanın kanatları bağlanmış Ses verecek her şeyin dili tutulmuş Hayat durmuş Bu sessiz, daracık fezanın neresinde Ben şiir güvercinlerimi uçurabilirim? * Dünya halklarının sonsuza kadar birbirleriyle dost olmalarını isteyen bizler, İyilik ve şefkatin omuz omuza egemen olmasını arzulayan bizler, Talihsizliğimi...