Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ümit Gedik etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kârun

Kayık hafif bir kuğu gibi sakince Sakince gidiyordu Karûn’un üzerinde Güneş sahildeki hurmalığa doğru Ufkun eteğinden çekiliyordu Ufuk sularla oynaşırken Bürünüyordu bambaşka bir görkem ve gize Gelinciklerle dolu ovada sarhoş bir rüzgâr Sanki gidiyordu sendeleye sendeleye Genç, dalgaların bağrında kürek çekip Sürüyordu kayığı ve kayıktaydı canı Hüzünlü sesini bırakmıştı rüzgâra Gönlü tutsak, gam hastası: “İki zülfündür rebabımın teli Ne istersin bu harap halimden Bize yâr olmaya niyetin yokken Neden her gece düşüme girersin” Kayığın içinde gece rüzgârından Dalgalanıyordu hafifçe saçları Kayıktan dalgalara eğilmiş bir kadın Parmak uçlarıyla okşuyordu suyu Ses, gül kokusu gibi rüzgârda Yavaşça yayılıyordu her tarafa Hüznün sıcaklığıyla genç söylüyordu şarkısını Okşayan bir el ararken: “Bana bal değilsen neden zehirsin Yârim değilsen neden yanımdasın Merhem değilsin gönül yarama Neden yaralı yüreğime tuz serpersin” Ses yoktu ve kadının akşam alacasında Gece mavisi rengine bürünüyordu yüzü...

Mehtap

Rengi uçmuş ayın alacakaranlığı altında Duman gibi üzücü ve gönül çalan bir ışıkta Düşmüştü ve siyah saçları rüzgârın eline Dalgalı ve gönlü aldatan Gecenin aydınlığına karanlığın resmini çiziyordu. Irmak akıyor ve suyun hüzünlü sesi Arkadaşlarının hüznünü anlatıyordu sanki Ve uyuyan aşklar ve ölülerin kederi ile Gizlenmiş bir acıya sahipti Mehtabın soğuk ve yorgun ışığında, dağlık Uzak kalmış bir arzu gibi Ümit halesi gibi Ya da ipekte zarif ve hevesli bir ten gibi Görünüşte uyuyordu Ve sevinçli, suskun kırlardan geçiyordu Akşamüstü yavaşça O, canımın ümidi, o hayal gölgesi Kendi hayalinin sıcak alevinde yanıyordu Mehtabın parlayan alnından okuyordu Benim kederli efsanemi ve kendi sıkıntı şerhini. Ferîdûn-i Tevellelî