Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Erdoğan Alkan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

AYRILDIĞIMIZDA İKİMİZ

Mahzun, yarı kırık yüreklerimiz Yıllarca uzak kalmak üzere O gün, ayrıldığımızda ikimiz Sessiz ve gözyaşları içinde; Solduğunda, soğuduğunda yanağın Öpücüklerin buz tuttuğunda Çoktan çalmıştı saati acıların, Kader ağını örmüştü orda. Sabahın o serin, ürperten çiyi Alnımda donuvermişti, O çiyler belki bu hüzünlerimin Gözyaşlarımın işaretiydi. Ettiğin yeminler bir bir bozuldu Gölge düştü güvenilirliğine; Paylaştığım yalnızca acı oldu Senin adını işittiğimde. Adını andıkları zaman yanımda Kara haberdir benim için, Bir ürperti dolanır bedenimde Niçin bu denli sevdim, niçin? Senden söz edip duran insanlar Tanıştığımızı bile bilmiyor Yürek kırgın kalacak nice yıllar Öyle derinden, anlatması zor. Gizlice buluşmuştuk seninle... Sessiz, hüzünlenirim şimdi Çünkü ruhun aldattı ruhumu Yüreğin unuttu yüreğimi. Eğer bir gün, uzun yıllardan sonra Karşılaşırsak ikimiz yine Nasıl bakabilirim, nasıl sana? Sessizce ve gözyaşları içinde Lord Byron  Otuz sene olmuştur bu şiirin tam metnini ...

Zangoç

Sabahın arınmış, saydam, derin havasına Yayıyor yine çan, sesini, aydınlık, duru Okşuyor, lavantalar, kekikler arasına Duasını bırakan küçük bir çocuğu, Çıkmış üstüne eski bir ipi geren taşın, Dilinde dua, zangoç, üzgün, mırıldanarak Dinliyor inişini uzak çınlamaların Bir kuş geçiyor yanından, ona dokunarak. Ben arzulu gecenin o adamıyım. Yazık! Boşa çekiyorum Ülküyü çalan halatı Bir tutam tüy söylüyor soğuk günahlarımı, Çok usul geliyor kulağıma sesler artık! Ve bir gün, yorgun, boş yere çekmekten bu ipi Taşı atıp ucuna asacağım kendimi. Stephan Mallarme

Sıkıntı

Sana geliyorsam bu akşam, ey hayvan, amacım ne bir halkın günahlarıyla dolu gövdeni yok etmek, ne de öpücüğümü akıtan onmaz sıkıntı altında ve iğrenç saçlarında hazin bir fırtınayı eşelemek; Azabın bilinmeyen perdeleri altında uçan hiçliği başkalarından daha iyi tanıyan senin ancak kara yalanlardan sonra tadabildiğin düşsüz ağır uykuyu istiyorum yatağından; Çünkü, katıksız soyluluğumu kemiren çirkef senin gibi beni de kısırlığıyla damgaladı. Ama, senin. bağrında hiçbir suç dişinin yaralamadığı Taş bir yürek çarparken, ben, bozguna uğramış, solgun, kefenimi kuşanmış, kaçıyorum yalnız yattığım zaman ölmekten korkarak. Stephan Mallarme

Düğün Deyişi

Adaya geldiğimiz kış gününü anımsıyor musun? Bize doğru kaldırıyordu soğuk kadehini deniz. Usul sesler çıkarıyordu duvarların üzerinde sarmaşık karanlık yapraklarını adımlarımıza dökerek. Sen de küçük bir yapraktın yüreğimin üstünde titreyen. Yaşamın rüzgârı önüne katıp getirmiş koymuştu seni yüreğime. Başlangıçta görmedim seni: bilemedim eşlik ettiğini bana, vakti saati gelince oydu göğsümü köklerin, birleştiler kanımın ağında, benim ağzımla konuştular, benimle çiçeklendiler. Kuşku götürmez varlığın görülmez yaprak oldu ya da dal ve yüreğim aniden meyvelerle, seslerle doldu. Evime yerleştin, karanlıktı ama seni bekliyordu evim, geldin ve lambaları yaktın. ... Pablo Neruda Çeviren: Erdoğan Alkan

Esrik Gemi

Çığırtkan Kızılderililer çarmıha germiş, Çakmış kanlı direklere yedekçilerimi, Kendimi özgür ırmaklara kapıp koyvermiş Gidiyorum sular alıp götürüyor beni. Ne İngiliz pamuğu, ne de Felemenk unu Ne tayfa patırtısı, ne başka derdim kaldı, Bitirdi yedekçiler ahret yolculuğunu, Özlediğim yerlere yelkenlerim açıldı. Geçen kış, öfke ile çalkalanırken sular, Çocuk beyinlerinden daha dilsiz, sağır, ben Öyle koştum durdum ki, uğradığım adalar Yıldılar şamatadan, görkemli gürültüden. Sabah, uyanışımı fırtınalar kutsadı, Mantar gibi, on gece dalgalarda oynadım, Ölüm kervanı sular beni durduramadı, Fenerlerin budala gözlerine bakmadım. Çocuklar nasıl hazla elmayı ısırırsa Öyle iştahla doldu çam tekneme yeşil su, Üstüm başım, dümen, kanca, gemide, ne varsa Baştan başa kusmuk ve mavi şarap tortusu. Sütbeyazım, yıldızlar akıyor her yanımdan, Denizin Şiirinde yumduğum günden beri. Kemirdiğim yeşil maviliğin solgun, hayran Boşluğuna bazen dalgın bir ölü inerdi. Orada mavil...

Susuzluk Güldürüsü

I BÜYÜKLER Senin dedelerin, nineleriniz, Büyükleriniz! Soğuk terler tenimizi Örtmüş ay'la, yeşillikle... Yamandı sert şarabımız! Yalan dolansız güneşte Ne gerekir bize? içmek. BEN. - Barbar ırmaklarda göçmek. Dedelerin, nineleriniz      Çiftçileriz Sorgunların dibinde su: Islak şatonun yöresinde Kazılmış hendeklerdeki Akıntıyı bir seyreyle. İnelim mahzenlerimize Elma şarabı var, süt var. BEN.-İnekler ile su içmek. Dedeleriniz, nineleriniz;    Buyruğunda içecekler Buyruğunda tüm dolaplar, Enfes çaylar, kahveler var ibriklerde titriyorlar. - Bak, ikonalar, çiçekler, Mezarlıktan yeni döndük. BEN.-Tüm kovalan tüketmek. II TİN Su Perileri, ölümsüz, İncecik suyu bölünüz. Venüs, göğün bacısı, coştur Annmış dalgayı, koştur. Yahudileri Norveç'in, Bana karlan söyleyin. Siz, eski dost sürgünler, siz Denizlerden söz ediniz. BEN.- Paydos bu saf içeceklere Paydos su çiçeklerine; Ne destanlar, ne insanlar Kandırır susuzluğ...

Miras

Karşılıksız sevdalardan usandım Artık unutacağım bankadaki kızı Beni seven birisini bulacağım, Varsın cüce boylu olsun; Çipil gözlü, yumuk gözlü, Varsın saz benizli olsun. Paşa gönlüm dileyince Kolları boynuma dolansın yeter. Alacağım ellerini ellerime Parmak uçlarını sevdiğim çitlenbiğim Çipil yüzlü, çirkin yarim. Cüce boylum, iki gözüm gel diyeceğim. Ona sevdalardan yana, mutluluktan yana Oynak türküler söyleyeceğim Sonra gerdeğe gireceğim çirkin yarimle. Eğer yine unutamazsam bankadaki kızı Kafayı çekip de bir akşam Kapısına gideceğim, Gel işte gör diye, gözünün önünde Üç kurşun sıkıp bu kara sevdayı öldüreceğim. Biliyorum bankadaki kız Beni sevmediğine pişman olacak. Kalbinde ince bir sızı Dudaklarında mısralarım Ulu bir sevdadan miras kalacak. Erdoğan Alkan