Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hayat Hanım

Çekim bitince spotlar söndü, mavi, eflatun, mor ışıklar kayboldu, kubbeli tavandaki solgun ışıklar yandı. Masalar sandalyeler eskidi, yerlerin kirliliği ortaya çıktı, insanların yüzleri yorgunlukla sarktı. Rutubetlenmiş eski halı kokusu yayıldı, * Birçok insan gibi bir acıya karşılık kendimi koruyabilmek için diğer acıları ayaklandırıp onları kalkan gibi kullandığımı daha sonra farkedecektim. Ama epey sonra. Böyle şeyleri insanın yaşarken anlayabilmesi için benim o zamanlar sahip olmadığım bir görmüş geçirmişliğe, "gerçek hayatla" çarpışarak şekillenmiş bir olgunluğa ulaşmış olması gerektiğini bana zaman öğretecekti. * Sahaflar Pasajı'na gitmeye karar verdim. Orası her zaman kalabalık olurdu. Ben de aralarına karışırdım. Taş, toz ve eski kâğıt kokan loş pasajın içi tahminimin aksine boştu. Benden başka üç dört müşteri dolaşıyordu dükkanların arasında. Bazı dükkanlar kapanmıştı, vitrinlerine gazete kağıdı yapıştırmışlardı. Can çekişen bir hasta gibiydi pasaj. Bir dükkancıy...

Bir gülümseme bekliyorum. Ama gülümsemezlerse onları gülümsetmek için bir çaba göstermeyeceğim.

ARTI GERÇEK - “Hayat Hanım” bir aşk hikayesi gibi gözükse de aslında sadece bir aşk hikayesi değil; yaşanan aşk hikayesine paralel bir siyasi değişim hikayesi eşlik ediyor romana. Hayat Hanım, neyin hikayesi? Buna tek bir sözcükle cevap vermek mümkün değil herhalde. Çünkü birçok şeyin hikayesi. İnsanların hikayesi. Bir toplumun hikayesi. Edebiyatın hikayesi. Baskının ve özgürlüğün hikayesi. Yaşanan bir aşkın ve dile getirilemeyen duyguların hikayesi. Çelişkilerin hikayesi. Kararsızlıkların hikayesi. Özlemenin hikayesi. İhanetin hikayesi. Böyle sayıp devam edebilirim. Toplamda birçok edebiyat eseri gibi bu da hayatın hikayesi ve hayatın içinde bunların hepsi var. - Romanda karakterler arasında zaman zaman “edebiyatın ne olduğuna” dair tartışmalar da yaşanıyor, hikayenin akışı bozulmadan - hayat ile birlikte edebiyat da sorgulanıyor. Kitabı ceza evinde yazdığınızı da hesaba katarsak; edebiyat, yazabilmek, hayal kurabilmek en baskıcı rejimlerde/dönemlerde bile hala en büyük özgürlük mü? E...

Sığıntı Kuşu

akşam hüznümün soluk aynası vurdukça yüreğime kanım oynaşır derinleşir acısı parmakuçlarımın kırmızı bir ölümü görmüş gibi kanarım. yoruldum değiştirmekten kanını yüreğimin hergün yeniden başlayan çığırtkan bir şarkıyı söylemekten hergün yeni bir şarkı bestelemekten ben hüznün ben gölgemin kiracısı yeni bir ev değiştirmekten hergün gövdemle büyüyen hüznümle kimselerden habersiz eskiyen yüreğimin dinlemiyorlar dinlemiyorlar şarkısını oy sustukça çoğalıyor tekliğim ah benim sıska yüreğim ah benim kimselere söz geçiremez yüreğim ah benim neyim kaldı elimde ah benim üreyemiyorum kendime böyle niye beni biraz yankı biraz karıncayken şimdi eski bir enosis düşlerim kendimi koparıyorum kendimden yetişemiyorum. tekliğim yorgun ve kanadı kırık kuştur hüznün yapraklarında gölgelendiği kim koparır dalından ağzı açık bir gülü kırmızı bir ölümü görmüş gibi kanarım yoruldum değiştirmekten kanını yüreğimin ne zaman bitecek bu hüzün. Arkadaş Zekai Özger

Bir Yaprağın Aşkla Olan İmtihanı

Ben böyle sabah-akşam her an seni düşünüyorum ya, solgun bir yapraktan say beni. Savrulmuşum nicedir rüzgarlarla. Oysa ben çok severim rüzgarı, yağmurla. Toprağa düşmüşüm. Karışmışım onun doğurganlığına. Nice kışlar, nice baharlar, gelip geçmiş. Bir sabah güneş hiç olmadığı kadar ışımış toprağa. Usulca çatlamış tohum. Bir-iki gerinmiş, ve baş vermiş ölü yaprakların arasından. Şimdi o tohum yapraklandı. Ezilmezse, yenmezse, bir suyun kenarında ağaç olacak... Erdinç Durukan

White Plumeria

Çoğu zaman yapacak hiçbir şey yoktur. Bilmediğin bir kente gelmişsindir. Gece olmuştur. Sonbahardır. Nehir usul usul akıyordur. Bağırmak istersin. Bağırırsın da. Avazın çıktığı kadar. İşte o geceyi ağlatan sesin var ya, çiçek çiçek olur ve düşer suya. Sürüklenir sonra, bilinmezliğe... Erdinç Durukan

Beni Sevmek İsteyen Erkekler İçin Oyunun Kuralları

1. Beni sevebilmek için bir erkek tenimin örtüsünü çekip almalı, gözlerimin ta içine bakmalı ve görmeli ki, bende yuvalanmıştır kırlangıç kuşunun şefkati. 2. Beni sevebilmesi için bir erkeğin bir malmışım gibi bana sahip olacağı düşüncesi aklından geçmemeli, bir av zaferi de değilim gösterilecek; benim yanımda olmalı yeri tıpkı benim sevgiyle ona yandaş olduğum gibi. 3. Beni sevebilmesi için erkeğin sevgisi Ceibo ağacı gibi güçlü olmalı öylesine koruyan ve güvenli ve bir temmuz sabahı gibi aydın. 4. Beni sevebilmek için bir erkek öyle bir gülümsememden alınmamalı, dolu dolu saçlarımdan korkmamalı suskunluğa ve üzüntüye saygı göstermeli ve tenimde oynamalı dudakları gitar çalar gibi, melodileri ve sevinci bedenimin derinliklerinden ortaya çıkartmalı. 5. Beni sevebilmek için bir erkek dertlerinin sadık ortağını bulmalı bende gizlerini paylaşabilen bir arkadaş gibi görmeli beni ve bir deniz gibi düşünmeli beni, içinde yelken açtığı ama korkmamalı kuş olup uçmak istediğinde sorumluluklarda...

Çok Az

Bildiklerin çok az bildiklerin bana dair bildiklerin benim bulutlarım sadece benim sessizliklerim benim mimiklerim bildiklerin o hüzün işte evime dışarıdan bakınca görünen hüznümün kepenkleri hüznümün kapı zili. Yani çok bir şey bilmiyorsun hakkımda ve sen de belki bazen ne kadar az olduğunu düşünüyorsun bildiklerimin sana dair bildiklerimin senin bulutların olduğunu sadece senin sessizliklerin senin mimiklerin bildiklerimin o hüzün olduğunu işte evine dışarıdan bakınca görülen hüznünün kepenkleri hüznünün kapı zili olduğunu. Ama çalmıyorsun kapımı. Ama çalmıyorum kapını. Mario Benedetti Çeviren: Bülent Kale

Olağanüstü Kadın

Güzel kadınlar öğrenmek ister giz neremde. Sevimli değilim, yaratılmadım manken ölçülerinde Ama başlayınca açıklamaya, Kadınlar yalan söylüyorum sanır. Derim ki, Kollarımın arasında, Genişliğinde kalçalarımın, Adım atışımda, Kıvrımında dudaklarımın. Kadınım ben Tepeden tırnağa. Olağanüstü kadın, Benim işte. Girerim bir odaya Dilediğiniz kadar soğukkanlı bir biçimde, Bir erkeğe yönelirim, Donar kalır arkadaşları Ya da diz çökerler önümde. Bir kovan dolusu balarısı, Üşüşürler çevreme. Derim ki, Ateşinde gözlerimin, Dişlerimin parıltısında, Kıvrılışında belimin, Ayaklarımın coşkusunda. Kadınım ben Tepeden tırnağa. Olağanüstü kadın, Benim işte. Bilmek ister erkekler Ne bulduklarını bende. Çok çabalarlar Ama dokunamazlar İçimdeki gizeme. Göstermeye çalışınca Göremediklerini söylerler yine. Derim ki, Kavisinde sırtımın, Gülüşümün güneşinde, Salınışında göğüslerimin, Tavrımın inceliğinde. Kadınım ben Tepeden tırnağa. Olağanüstü kadın, Benim işte. Anlıyorsun şimdi Niye eğilmez başım. Bağırıp ...

Şiirlerim İçin

Hayatımda öyle erken, öyle erken yazıldı ki şiirlerim Kendimin henüz bir şair olduğunu bilmiyordum daha. Pınarın damlacıkları misali cebren ayrılırlar benden, Bir roketin devinmesine benzer gene de. Ansızın saldırır şiirler benden, işgal eder, uykunun ve tütsünün Sarmaladığı tapınaktaki bazı minicik iblisler misali. Gençlik ve ölümdür ele aldığı konular. Şiirlerim, Her daim okunmadan kalan dizelerim! Değişik kitapçıların tozu arasında fırlatılmış buraya ve oraya, (Dokunulmamış şimdiye dek herhangi bir okurun parmaklarınca!) Değil mi ki şiirlerim, değerli şaraplar gibi saklanır derinlerde, Bilirim, zamanı gelir onların bir gün. Marina İvanova Tsvetaeva  Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

Yalnızlık

Gül ve dünya seninle birlikte gülsün; Ağla ve yalnız başına ağlarsın. Çünkü hüzünlü yaşlı dünya neşeyi ödünç almak zorunda, Ama kendi başına yeterince dert var. Şarkı söyle, tepeler cevap verecek; Ah, havada kaybolur. Yankılar sevinçli bir sese bağlanır, Ama özenli olmaktan kaçınır. Sevinin, insanlar sizi arayacak; Yas tut ve dönüp gidiyorlar. Tüm zevkinizin tam ölçüsünü istiyorlar, Ama kederinize ihtiyaçları yok. Sevin ve arkadaşların çoktur; Üzülürsen hepsini kaybedersin. Nektar şarabınızı reddedecek hiçbir şey yok, Ama tek başına hayatın saflığını içmelisiniz. Bayram ve salonlarınız kalabalık; Hızlı ve dünya akıp gidiyor. Başarılı olun ve verin, bu yaşamanıza yardım eder, Ama hiç kimse ölmenize yardım edemez. Zevk salonlarında yer var Uzun ve yüce bir tren için, Ama teker teker hepimiz acının dar koridorlarından geçmeliyiz. Ella Wheeler Wilcox

Ölüme

Evet ölüme, ama hayır ölümün saldırısına uğramaya! En iyi yolculuk olduğuna inanarak ölmek böyle bir yolculuğun. Ve son anda her biri bir yüzyılmış gibi gelen bir istasyon saatinin dakikalarını sayar gibi neşeli olmak. Mademki ölüm aldatan sevgilinin yerine geçen bir gelindir kocasına bağlı almak istemeyiz içeri onu çağırılmamış bir konuk gibi ne de kaçmaz birlikte. İzinsiz çok kez çıktık yola. Zamanın tek bir anda eşiğini aşmak üzereyken, anısı bile bizlerin uçup gidecekken, bırak bizi ey Ölüm, elveda diyelim dünyaya, bırak, gecikelim biraz daha! Olmasın birdenbire büyük adım. Buz kesiyor kanun düşününce apansız ölümü. Ölüm, yakalama birdenbire beni, haber et uzaktan, alışkanlıklarımın en sonuncusuymuş gibi dostça alırsın beni. Vincenzo Cardarelli Çeviri: Bedrettin Cömert

Büyü

Çok fazla hisseder yazan bir kadınbu kendinden geçişleri ve kehanetleri! Bisikletler ve çocuklar ve adalar yeterli değildiler sanki; yas tutanlar ve dedikoducular ve sebzeler asla yeterli olmadılar sanki. Yıldızları uyarabileceğini düşünür. Bir yazar özellikle bir casustur. Sevgili aşk, ben o kızım. Çok fazla bilir yazan bir adam, büyüleri ve fetişleri! Ereksiyonlar ve kongreler ve üretimler Yeterli olmadılar sanki; makineler ve kalyonlar ve savaşlar hiçbir zaman yeterli olmadılar sanki. Kullanılmış mobilyadan ağaç yapar. Bir yazar özellikle düzenbazdır. Sevgili aşk, sen o adamsın. Kendi kendimizi hiçbir zaman sevmeden, ayakkabı ve şapkalarımızdan bile nefret ederek, birbirimizi severiz, yapmacıklı, yapmacıklı. Ellerimiz açık mavi ve nazik. Gözlerimiz berbat itiraflarla dolu. Ama biz evlenince, çocuklar nefret içinde terk ederler. Çok fazla yiyecek var ve hiç kimse tamamen bırakmadı tüm tuhaf bolluğu yiyip bitirmeyi. Anne Sexton Çeviri: Dilek Değerli

Sigaralar ve Viski ve Vahşi, Vahşi Kadınlar

Belki ben diz çökerek doğdum, uzun kışta öksürerek doğdum, merhamet öpücüğünü bekleyerek doğdum, hız için bir tutkuyla doğdum ve hala ilerleyen şeyler gibi, şarampolü ya da lavmanın gazını çıkarmayı erkenden öğrendim. İki ya da üç kezden sonra öğrendim diz çökmemeyi, umut etmemeyi, ateşlerimi yeraltına yerleştirmeyi mükemmel ve korkunç olan bebeklerin dışında hiçbir şeyin olmadığı yere. ölmeleri fısıldanmış ya da ölmeye bırakılmış olan. Şimdi birçok sözcük yazdım, ve birçok aşkın kaçmasına izin verdim, fazlasıyla ve her zaman ne isem hepsiydim- ben aşırılığın, isteğin ve açgözlülüğün kadını, çabayı yararsız bulurum. Aynaya bakmaz mıyım bu günlerde, ve gözlerinin önünden geçen sarhoş fareyi görmez miyim? Ölümün yüzüne bakmaktansa ölmeyi seçmeye ileri derecede özlem duymaz mıyım? Bir kez daha diz çökerim, merhamet gelirse diye tam zamanında. Anne Sexton Çeviri: Dilek Değerli