Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DEPREMDE GÖRDÜKLERİM

1- Kiracısını beş bin, on bin gibi rakamları veremediği için çıkaran ev sahibiyle kiracısını aynı çorba kuyruğunda gördüm. 2- Erzak dağıtırken “bu bana yeter, biraz benden sonrakilere ver diyen köylüler gördüm. 3- Dağıtım sırasında bizi zorla evine götürüp yemek yediren, evde yiyecek namına ne varsa sofraya getiren depremzede gördüm. 4- Allah’tan şer gelmez, Allah’tan ne gelirse hayırdır. Bu depremde de hayır var diyen depremzede gördüm.  5- Arabasının çalıştırıp uyuyunca arabasının ekzozundan zehirlenip ölmek üzere iken komşusu tarafından fark edilip zehirlenmiş halde uyandırılan aile gördüm. 6- AVM’si yıkılmış, arabaları enkazın altında kalmış, bizden bulgur alacak kadar sıfırı tüketmiş iş adamları gördüm. 7- 20 saat uğraşıp kolu kesilmesin diye sütunu/kolonu kesip kurtardığımız 24 yaşındaki kızımızın üç saat sonra öldüğünü gördüm. 8- Annenin önce beni kurtarın, kızının önce beni kurtarın diye yalvardığı mahşer alanını gördüm. 9- Nesi var nesi yoksa bırakıp Şehri terk etmek iste...

ACIMIZ VE KEDERİMİZ GİDEREK YOĞUNLAŞIYOR

Utancın bin bir türlüsünü yaşıyoruz. Evde ekmek biraz kuruyunca "tazesini alalım" dedik. Çocuklara bisküvi beğendiremedik. Eşyalara, teknolojik ürünlere neler ödedik. Kıyafet desen biri geldi, biri gitti. Aman en iyisi olsun, beğenen fiyatını da sorsun. Şimdi hepimiz utanç içindeyiz. Çocuklarımıza en iyi planları yaptık, neredeyse kaderlerini inşa etmeye kalktık. Şunu giysin, bunu yesin, orada okusun, burada yüzsün. Her şeyin en iyisini hak ettiğini düşünen, şımarık, kimseyi beğenmez, muhabbet ve merhamet nedir bilmez bir nesil çıkarttık ortaya. Ellerimizle inşa ettik. Şimdi hepimiz utanç içindeyiz. Günlerdir pek çoğumuz içtiğimiz kahveden, yediğimiz yemekten, tıkındığımız abur cuburdan, sıcak duştan, rahat yataktan utanır olduk. Utanç galip geldi. Utanç şimdi bize bir şey hatırlatıyor. Gelip geçicisin, çık kibrinden, benliğe lanet de, vicdanını kuşan, merhametini göğsüne kat diyor. Bir defa daha değil, milyon milyar kez o eski zaman büyüklerinin öğüdü çınlıyor içimizde şimdi...

İNSAN HİÇ KEPÇE OLMAK İSTER Mİ?

“Hadi uyu “ demek kolay. Yanıbaşımda yardım edemediğim göz göre göre ölümü bekleyen çocuklar var anneler babalar var. Olmuyor işte uyuyamıyorsun. İnsan ne olmak ister? Hiç kepçe olmak ister mi? Şu an olsam keşke. Tek tek enkazların üzerini açsam. Haluk Levent 

KUŞLARIN ÖLÜMÜ

La mort des oiseaux Akşam ocak başında, ormanda bir kuşun  Bir yerlerde öldüğünü düşündüm uzun uzun.  Can sıkıcı, hüzün dolu kış günleri boyunca,  O bomboş, o sahipsiz yuvalar, rüzgârda,  Külrengi gökte savrulup duruyor şimdi.  Kuşlar şu kış günü ne diye ölüyor sanki !  Bereket versin ki menekşeler açtığında,  Güle oynaya koşacağımız nisan çayırlarında  Rastlamayacağız artık o narin iskeletlerine  Kuşlar ölmek için bir yere mi gizleniyor ne? François Coppee Çeviren: Yakup Yaşa 

HABERCİ

Signe Baş eğdim sonbaharın o en büyük müjdecisine Meyveleri seviyor, nefret ediyorum çiçeklerden Pişman oluyorum verdiğim her öpücüğe  Çıplak bir ceviz ağacıyım, rüzgâra içini döken Ebedi Sonbahar, ey düşümdeki mevsim Eski zaman âşıklarının elleridir örten toprağını Bir kadın izliyor beni, gölgem benim, kaderim  Ve bu akşam güvercinlerin son uçuşları Guillaume Apollinaire Çeviren: Yakup Yaşa 

VEDA

L'Adieu Yerden topladım şu çalı demetini  Çekip giden sonbaharı hatırla  Bir daha görmeyeceğiz birbirimizi Havanın kokusu ve çalı demeti  Ve seni beklediğimi unutma Guillaume Apollinaire Çeviren: Yakup Yaşa 

YAĞMUR DAMLASI

La goutte de plule Az önce denize düşen bir  Yağmur damlasını arıyorum.  Acele acele aşağı indiğinde,  Daha parlaktı diğerlerinden.  Çünkü tüm damlalar İçinde,  Biraz sonra, o güzelim tuzlu  Suda, sonsuza dek kaybolup  Gideceğini bir tek o biliyordu.  Denizde aramam bu yüzden,  Kudurmuş dalgalar arasında.  Bir tek benim tanık olduğum  O hoş, o nazik habra, kafamda  Yeniden canlansın istiyorum.  Uğraşmam nafile, biliyorum.  Zira kudreti her şeyi kuşatan,  Ve, ol dediğinde her şeyin  Oluverdiği şu fani dünyada,  Tanrı ermiş mi ki muradına. Jules Supervielle Çeviren: Yakup Yaşa 

AYRILIK

Absence Beni terk ettiğin an,  Gittiğin an değil inan ki. Git, küçüğüm, bırak beni, . Git de bir an önce kurtar kendini !  Yoksa buluşmalarımızın bitmesini  İstemezdim hiçbir zaman.  Daha içimde, daha dışımdasın,  Benimle konuşuyorsun İşte, bak,  Daha meraklı, daha uzaktasın,  Daha cansız, daha acıtansin.  Hep aklımdasın, âşığım sana ! Artık sana ihtiyacım yok;  Şimdiden solmuşsun, bir hayalsin, Bulanık, tereddütlü, vefasızsın, Eriyip gidiyorsun zamanla;  Anlaşılmaz, isyânkar, kuralsızsın, Ve gidiyorsun, sesimi duymuyorsun,  Artık yoksun, bekleyeceğim ama ! Paul Geraldy  Çeviren: Yakup Yaşa 

TEFEKKÜRE DALMA

" Anlaşmak için aynı telden çalmalı; Aşık olmak için ise ayrı dünyalardan olmalı." Paul Géraldy Méditation İnsan öylesine sever önce,  Bir zevk ve merak uğruna,  Belki bir umut görür diye,  Hayran olduğu bakışlarda Ve zamanla seven kalpler,  Sevgi ve muhabbetle dolar  Karışır gözyaşı ve gülüşler  Artık iki yürek birlikte atar Sevda köprülerinden geçip,  Aynı kelimelerle konuşurlar,  Ve tatlı bir alışkanlık edinip,  Her gün her gece yazışırlar. Ve bir gün hep aynı sözcükleri  Kendi kendine sayıklamaya  Başladıysan, Tanrı'm ! Anla ki,  Çoktan boyun eğmişsin Aşka. Paul Geraldy  Çeviren: Yakup Yaşa 

SUSMUŞUZ

Nous nous taisons İki söğüt, yalağın üstünde  Salınır beşik gibi. Susmuşuz.  Hiçbir şey söylemesen de  Biliyorum, bu son gecemiz. Hoşça kalın, solan yapraklar,  Gökteki Ay, dekorlar anlamsız !  Kumrular, alacakaranlıklar;  Hoşça kal son noktadaki yıldız ! Senin yüzünde acı bir gülücük,  Benim yüreğimde ise tütsü tütsü  Uzaklardaki ıssız, boynu bükük  Bahçelerin o tatlı şimşir kokusu. 1922 Tristan Dereme Çeviren: Yakup Yaşa 

Maurice Careme: OYUN OYNADIĞIM BİR YERİN YAKININA GÖMÜLMEK İSTİYORUM AMA MEZARLIĞA DEĞİL

Mozolesinde şairin şu mısraları yer alır:  Ecel gelip elim kolum bağlayınca, Ruhum çıkıp dağlarına erişince,  Çayırda uyuyakalan bir çocuk gibi ben de  Ebediyen dinlenebilecek miyim koca bağrında ! Maurice Careme "Wavre'de - oyun oynadığım bir yerin yakınına veya belediye meclisinin benim için ayırmak istediği başka bir yere - gömülmek istiyorum ama mezarlığa değil.  Puissé-je, quand la mort me croisera les mains Tandis que mon esprit rejoindra tes collines Reposer à jamais sur ta large poitrine Comme un enfant qui dort, oublié dans le foin. Mezar taşıma da bu mısraların yazılmasını isterim." MAURICE CARÊME

KONUŞMADAN ÖNCE DÜŞÜN

Konuşmadan önce düşün; Gereği var mı? Şefkat barındırıyor mu? Kimseyi incitebilir mi? Sessizliği bozacak kadar değerli mi? Lao Tzu

HEYECAN

Sensation Mavi bir yaz akşamı, buğdayların  İçinden geçip çimenlere, otlara  Basarak, yele verip saçlarımı, dalgın,  Merhaba diyeceğim Patikalara ! Ne bir laf edecek ne düşüneceğim,  Ve sonsuz bir aşk dolduracak içimi;  Göçebeler gibi, uzaklara gideceğim,  Mutlu, bir kadınla birlikteymiş gibi. Mart 1870  Jacgues Prevert Çeviren: Yakup Yaşa 

KİTABE-İ SENG-İ MEZAR

Épitaphe Mezarlığa uzanan kenar mahalleden,  Bin bir hayal içinde her geçtiğimde,  Tahta haçlarla, künyelerini bekleyen  Çok sayıda taş mezar ilişirdi gözüme. Uçup gittin yavrucuğum, ve karanlık  Ördü ağını umudu tükenen ruhuma.  Ah, adın kalbimden hiç çıkmayacak,  Bir mezar taşına kazınmışçasına. 1877 François Coppee Çeviren: Yakup Yaşa 

GÖL VE SÖĞÜT

Le lac et le saule Yalnızlık şu derin gölün  En tatlı, en sadık misafiri :  Ne o güzel söğüdü ne kendisini Bir an olsun terk etmiyor hüzün. Karışır hüzünleri birbirine,  Durgun ya da canlı anlarında,  Soğuk havalarda, yağmurda,  Güneşte, rüzgârın pençesinde. Nerede bir eğlence görseler,  Birlikte hemen koşar giderler.  Kuşların keyfi yerinde ağaçta, Göl sürekli ağaca, rengarenk  Balıklarıyla; ağaç ise konuk  Kuşlarıyla hava atıyor ona! Maurice Rollinat Çeviren: Yakup Yaşa 

KİTABE-İ SENG-İ MEZAR

L'épitaphe Bir gün fâni dünyadan göçüp  Gidersem, tabutumu örtüp  Şöyle yazın mezar taşıma  "Burda, bahtsızların piri yatıyor,  Şu kara yerde ne güzel uyuyor  Şimdi, oysa ne acılar çekmişti,  Hayattayken ölmekti tek isteği;  Gece gündüz daima sürükledi  Peşinden o gün görmemiş deli,  Kadersiz yüreğini, kırık kalbini.  Ne hüzün dolu, ne zor günlerdi,  O ne kâbustu, o ne beter zulüm.  Yaşasın Ölüm! Yaşasın Ölüm !" Maurice Rollinat Çeviren: Yakup Yaşa 

ŞİİR SANATI

Art poétique               Charles Morice'e Musiki, her şeyden önce musiki,  Bunun için Tekli Mısradan şaşma,  Daha basit olur, sanki erir havada,  Bırak ağdalı, alengirli söyleyişi. Kelimelerini seçerken de yanılgı Hakkın olsun, müsterih olasın.  En güzeli dumanlı olandır şarkının,  Hem Açık seçik hem Kapalı. Tül ardındaki güzel gözler gibi Olmalı. Gün işığı titremeli şiirinde, Güpegündüz ılık sonbahar göklerinde,  Ak yıldızların büründüğü mavi ! Zira Ayrıntının peşindeyiz hâlâ,  Sadece ayrıntı, Renge ne gerek! Ah ! Ayrıntı baş göz eder bir tek  Rüyayı düşle, kavalı boruyla ! O öldüren Nükteyi bırak ! Mavinin gözlerinden yaş getiren  O berbat Fikir ve pis Gülüşten  Uzak dur, alayı çürük sarımsak ! Şu Belagatin tutup boynunu kırsan ! Ne iyilik yaparsın, el atmışken,  Azıcık da şu Kafiyeye dur desen,  Zapt edilir mi, önünü almazsan ? Kim icat etmiş şu illet Kafiyeyi ! Hangi sağır velet ya da ha...

SON UMUT

Bir ağaç var mezarlıkta,  Uzayıp gider gönlünce,  Dikilmemiş yasa, kedere,  Sallanır küçük bir kaya boyunca. Bu ağaca, hem yaz hem kış  Gelip konar bir kuş,  Acıklı şarkısını söyler durur.  O ağaç ve o kuş ikimiziz: Sen hatıra, ben ise yokluk,  Zaman geri gitse de, yazık,  Yine başımı dizlerine koysam ! Ah, yaşamak mı! Güzelim, ne çare, Düştü canıma soğuk ölüm... Söyle bari kalbinde miyim? Paul Verlaine Çeviren: Yakup Yaşa 

YEMEK ODASI

La salle à manger Bir dolap, rengi benzi solmuş,  Büyük halalarımın sesini duymuş,  Büyük babama kulak kesilmiş,  Babamın konuşmasını dinlemiş,  Dolap pek de sadık o anılara;  Güya hep susuyormuş, kim demiş,  Ben onunla konuşuyorum ya ! Duvarda bir ahşap saat, guguklu,  Çoktandır çıkmıyor sesi soluğu;  Ona soracak değilim ya sebebini,  Çalışmıyor işte, kırılmış belli ki;  Eskiden çıkardığı sesi duysanız,  Ölüler aramıza döndü sanırdınız ! Bir de yiyecek dolabı, epey eski,  Mum kokuyor, içinde reçel, et ve  Ekmek, bal armutlardan bir de;  Evde ne var ne yok, ikram etmeyi  Seven eli açık bir hizmetçi sanki. Nice bay bayan geldi evime ve hiçbiri  Şu küçük canlara inanıp güvenmedi.  Ve bir misafir içeri girerken beni yalnız  Sanıp: "Bay Jammes, nasılsınız ?"  Diye sorunca, bir gülme tutuyor beni. 1898 Francis Jammes Çeviren: Yakup Yaşa 

ÖYLE GÜZELSİN Kİ!

Que tu es belle ! Ne tatlısın! Eğilip kalkman ne güzel ! Güzel kız, servi boylu sarışın, hadi gel ! Menekşeleri örten şebnem gibi berrak ! Usulca dokunsan tenime, çırıl çıplak Acı çekiyorum. Öyle hoş öyle tatlısın ! Ah, o bembeyaz, o güzelim kalçaların  Kimin nasibi? Yazık, düşüp bayılmasın! Uçurumlarda açan yabani menekşe gibisin Alev saçan kızıl kan çiçeğisin Tere kokulu dereler gibi çağlıyorsun Sana bakmaya cesaret edemiyorum Ah, seni görünce, inan yolumu değiştiriyorum ! 1948 Francis Jammes Çeviren: Yakup Yaşa 

DOST ORMAN

Le Bois amical Güzel hayaller kurduk seninle,  Uzayıp giden yollarda.  El ele, sessizce... yan yana,  O gizemli çiçekler içinde; Baş başa yürüyorduk  Çayır çimen gecede, nişanlılar gibi,  Divane dostu Ay'ı, o masallardaki  Meyveyi aramızda paylaşıyorduk. Ve sonra, serip altımıza yosunları,  Öldük bir başımıza, çok uzakta, o mırıltılı  Dost ormanın serin gölgesinde. Ve ona nurlu gökte rastladım  Yeniden sarıldık yaşlı gözlerle,  Ah sevgili yalnızlık yoldaşım ! Paul Valery Çeviren: Yakup Yaşa 

GÖZYAŞLARI

Larmes Bir damla gözyaşı, işte bir tane daha,  Yaralı yüreğimden birer birer  Süzülüp geliyorsunuz âdeta  Tatlı yaşlar, ey gözde açan çiçekler! Pek de haşinsiniz, pek aceleci,  Ve geliyor işte ardınızdan  Bütün anılarım bir sel gibi,  Gümbür gümbür homurdanan. Uzaklardan duyuluyor sesleri,  Anılarım yola düşmüş geliyor,  Ve itiverince biri diğerini,  Düşüp damla damla yüreğimi yakıyor. Siz de akın birikmiş gözyaşlarım,  Gözlerimi bile kırpmam, korkmayın ! Son acılarım, sahte mutluluklanım,  Ve ölümler, hadi akın, durmayın! Şu sevecen hayalperestin  Sizden gayrı kimi kaldı,  Şu harap bedeni siz de terk edin,  Geç kaldınız hüzün çığırtkanları Ey dar günde yanımda olanlarım,  Ey biricik coşku ve sevinçlerim,  Düşmüş ardınıza, ah güzel yaşlarım,  Akıp geliyor işte, bütün mazim. Andre Rivoire Çeviren: Yakup Yaşa 

TANRI'NIN HÜZNÜ

Tristesse de Dieu Endişe duyunca hayatın buruk mutluluğundan, Cennet kapısında şaşakalan Âdem ile Hava'yı, Boynu bükük ve hüzünlü görünce, dergâhından Kovmadan önce onları, hüzünlendi birazcık Tanrı. Ve yazıp yüce katından kaderlerine, Boş bir umut ve o dayanılmaz acıyı, Onlar için bir de, şu sessiz sedasız gökyüzüne Çoban Yıldızı'nın o acı tebessümünü çıkardı Joachim Gasquet Çeviren: Yakup Yaşa 

ELVEDA

Adieu Dizinin dibinde kaybedip kendimi,  Çıplak kollarına yasladım başımı,  Ey bana karanlık gecelerin acısını Tathran, elveda, şimdi ayrılık vakti ! Ah, benzim atardı adını anınca ! Artık ne hevesim kaldı ne korkum;  Bir daha yaslanmak istemiyorum,  Cehennem azabı o zalim bağrına Kumsalin tatlı yeli akıyor içime,  Ben çok mutluyum senden uzak ! Ve o hüzün kokulu saçların, artık  Gölge yapmayacak hayallerime  1803 Villers de L'lsle-Adam Çeviren: Yakup Yaşa 

SEVİŞELİM VE UYUYALIM

Sevişelim ve uyuyalım, Boş verelim dünyaya !  Biz seviştikçe canım, Ne denizde dalga ne dağda fırtına, O güzel başını eğemeyecek asla,  Zira aşk güçlü, kuvvetlidir, Tanrıları ve Ölümü dize getirir ! O beyazlığın karşısında Güneş olsa duramaz  Ağaca boyun eğdiren rüzgar,  Yanında yörende gezer tozar,  Ama saçının teline dokunamaz,  Sen başını sakladıkça Kollarımın arasına ! Ve kalplerimiz el ele, Gözyaşımızla kutsal zambakların Açtığı o huzurlu diyarlara gidince,  İki çiçek gibi, keyfine Değmeyin aşık dudaklarımızın;  Ölümü belki de bu şekilde Yeneceğiz, bir tek öpücükle! Ocak 1846  Theodore de Banville Çeviren: Yakup Yaşa 

DENİZ MELTEMİ

Brise marine Ah içim daralıyor! Hatmettim bütün kitapları, Oralara kaçmalıl Gidip geliyor kuşların aklı, Ne uzaklar katedip, ne göklerden inmişler !  Artık ne gözlerde tüten o eski bahçeler Ne el sürülmemiş bembeyaz bir yaprak  Üzerine lambamdan dökülen mahzun ışık  Ne de çocuğunu emziren genç kadın, hiçbiri, Geceler Vazgeçiremez denize vurgun şu kalbi. Gideceğim! Ey vapur, hadi, salla direklerini  Ve demir al, gayrı uzak diyarlara gitme vakti ! Acımasız umutların perişan ettiği bir  Keder, Elveda mendillerinin sallanacağı anı bekler  Belki de firtinalara davetiye çıkaran direkler  Kapılır bir rüzgara ve batıkların yanına gider. Direksiz kaldı hepsi, o bereketli adacıklar nerede. Aldırma yüreğim, sen gemicilerin şarkısını dinle. Tournon, Mayıs 1865 Stephane Mallarme Çeviren: Yakup Yaşa 

KIRIK VAZO

Le Vase brisé            Albert Decrais'ye Şu mine çiçeğinin solduğu vazo,  Bir yelpaze darbesiyle çatladı;  Ne de hafif bir çarpmaymış o  Ne tıkırtısı geldi ne ses çıkardı. Fakat bu ufacık tefecik çatlak  Gün geçtikçe sinsice ilerledi,  Ve vazoyu tümüyle kuşatarak  Onu koca bir kalbura çevirdi. Serin suyu damla damla boşaldı,  Hayat damarları kurudu çiçeğin,  Kimsecikler farkına bile varmadı  Vazo kırıldı bir kere, dokunmayın. Seven el de hep böyledir işte,  Her dokunuşunda kalbi yaralar,  Yürek, acısını çekse de sineye,  Aşkının gülleri çabucak solar, Sel olup akar gözyaşları,  Bir başına, kıyısında hayatın,  İnce ve derindedir yarası,  Gönül kırıldı bir kere, dokunmayın. Sully Prudhomme Çeviren: Yakup Yaşa 

AH! ÖLÜM...

Oh ! Quand la Mort... Ah ! Acımasız, zalim Ölüm gelip de  Yakalayınca bizi son öpüşmemizde,  Ve alınca ikimizi de kanadının altına;  Uyuyacak mıyız seninle aynı mezarda !  Birbirini bunca seven bedenlerimizden,  Fışkıracak mı o hoş kokulu güllerden;  Ruhlarımız birleşecek ve mezarımızı  Aşık güvercinler mesken tutacak mı! Nisan 1845  Theodore de Banville Çeviren: Yakup Yaşa 

YOLCULUK

"Sessiz sakin sularda hayal meyal salınan şu güzel koca gemiler, şu sarsılmaz gemiler, hasret çeken aylak avare gemiler bize: 'Ne zaman hurura yelken açacağız' diye fısaldamayacak mı?" Baudelaire                                            Maxime Du Camp'a Ey Ölüm, koca kaptan, demir alma zamanı şimdi ! Huzur yok bu diyarda, ey Ölüm! Başlasın seferimiz  Varsın zifiri karanlık kaplasın gökyüzünü, denizi,  Sana ayan olsun yeter, ışık dolu kalplerimiz! Uyanmamız için bizlere zehrinden bahset ! Bu ateş beynimizi yaksa da, girdaba dalmak istiyoruz,  Ne fark eder artık, Cehennem ya da Cennet?  Meçhule yelken açıp sabaha çıkmak muradımız ! Charles Baudelaire Çeviren: Yakup Yaşa 

GÜZ ŞARKISI

Yine dayandı kapıya soğuk karanlıklar  Elveda, kısacık yazlarımızın parlak ışığı!  Kasvetli darbelere boyun eğen odunlar Daha şimdiden inletiyor avluları. Bütün bir kış saracak benliğimi  Kin, titreme, korku, zoraki iş, emek,  Ve kutup cehennemindeki güneş gibi, Kalbim kızıl bir buz kütlesine dönüşecek. Düşen her odunu titreyerek dinliyorum, Kurulan darağacı gibi çıkıyor sesleri.  Bir kuleye benziyor benim ruhum,  Yorulmaz ağır koçbaşıların yere serdiği. Sanki kapılıp gittiğim o tekdüze vuruşlar,  Bir yerlerde acele çakılan bir tabutun sesi.  Ölen kim? - Yaz geçti, şimdi sonbahar ! Bu gizemli gürültü bir yolculuğun habercisi Seviyorum iri gözlerinizin yeşile çalan ışığını,  Tatlı güzel, ama şimdi her şey bana zehir gibi,  Ve hiçbir şey, ne aşkınız, ne gelin odası,  Ne ocak, tutmaz denizde parıldayan güneşi, Yine de sevin beni, şefkatli yürek! Analık edin,  İster nankörün teki, isterse rezilin biri olsun,  İster sevgili, is...

ey yüzi gülzar senden väz geldüm sevmezin

1.  ey yüzi gülzar senden väz geldüm sevmezin  ey gül-i pür-här senden vaz geldüm sevmezin 2.  çünki yokdur aşık-ı bi-zerle bāzāruŋ senin  oluban bizār senden väz geldüm sevmezin 3.  neçe bir har-văr har-var-ı cefānı yüklenem  ey gül-i ter var senden vaz geldüm sevmezin 4.  çünki yok mihr ü vefa vü lutf ü iḥsānun bana dostum nã-çar senden vaz geldüm sevmezin 5.  yog imiş şänunda bildüm şemme-i buy-ı vefä  var ey 'aṭṭar senden vaz geldüm sevmezin Hayretî (Mehmed Çelebi)

AKŞAMIN AHENGİ

Ve vakit geldi, bir buhurluk gibi  Tütüyor her çiçek titreyip dalında;  Sesler ve kokular akşam sefasında; Hüzünlü vals, garip bir baş dönmesi! Tütüyor her çiçek titreyip dalında;  Kemanda kırık bir kalbin titreyişi;  Hüzünlü vals, garip bir baş dönmesi!  Üzgün, tatlı gök koca bir sunak adeta. Kemanda kırık bir kalbin titreyişi,  İyi kalpte yer yok şüpheye, yokluğa !  Üzgün, tatlı gök koca bir sunak âdeta ; Güneş, donan kanında boğulup gitti. İyi kalpte yer yok şüpheye, yokluğa,  Tertemiz mazisidir tüm sermayes!!  Güneş, donan kanında boğulup gitti...  Ve hatıran yüreğimde tütüyor hâlâ ! Charles Baudelaire Çeviren: Yakup Yaşa 

TEFEKKÜRE DALMA

"En iyilerin alnına en kötü kaderin yazıldığı şu dünya..." Malherbe Ah yürek saflığı, nasıl da uçup gitti!  Mutluluk ve aşk hayalleri, tatlı düşler,  Hayatın baharına dair bin bir beklenti,  Akşamı görmeden nasıl sönüp gider? Neden?... Onun o ışıl ışıl gözyaşları,  Öğle vakti artık çiçeklere can vermez,  Cılız dağ laleleri, yiyip soğuk rüzgarları,  Neden solar gider de akşamı beklemez? Nasıl olur da en temiz sular bile Bataklıktan bir geçişte bulanır;  Neden gökte beyazları İçinde  Gezen bulut çok geçmeden kararır? Böyledir dünya hâli: yumsuz yüce yasal  Bir anlık rüya, bir hayal gibi gelip geçer,  Kötüye bir şey olmaz, iyilerin ömrü kısa  Gülün ömrü bir saat, servi ise bin yıl yaşar Theophile Gautier Çeviren: Yakup Yaşa

SON ARZU

Uzun zamandır seni seviyorum:  -İtiraf edeyim, on sekiz yıl olmuş!  Sen taze bir gül, ben ise soluyorum;  Sana baharlar, bana da kara kış. Beyaz mezarlık zambakları Yağmış şakaklarıma, ve  Kapatmak için solgun alnımı,  Bir tutam saç çekiyorum üstüne. Gidiyor güneşim, batmak üzere,  Birazdan ufukta kaybolacak,  Ve şu iç karartıcı tepede  Gördüğüm, ebedi evim olacak. Ah! Dudaklarından keşke  Bir öpücük gelip, geç de olsa,  Dudağıma konsa, ve huzur içinde  Uyusam mezarımda ! Theophile Gautier Çeviren: Yakup Yaşa

KELEBEKLER

Pır pır kar beyaz kelebekler,  Derya deniz pervane duran,  Söyleyin, ışıl ışıl nazlı güzeller,  Benim mavi yolculuğum ne zaman? Bil bakalım, güzeller güzeli,  Benim kara gözlü çingenem,  Kelebekler kanatlarını verseydi,  Bil bakalım, nerelere giderdim ? Tek bir gülü koklamazdım,  Aşardım ormanları, vadileri,  Gelip o bal dudağına konardım,  Ve orada ölürdüm, ruhumun çiçeği Theophile Gautier Çeviren: Yakup Yaşa

KERVAN

İnsanlık kervanı şu dünya Çölünde, Kızgın güneşte ayakları sürükleyerek, Ve omuzlarından akan terleri içerek, İlerliyor dönüşü olmayan bir seferde. Kükrer koca aslan ve kopar fırtına; Kararan ufukta ne minare ne kule; Tek karartı yok, o berbat avını gökte Yakalamaya çalışan akbabadan başka Durmadan ilerliyor ve biraz sonra, Yeşil bir şeyler görünüyor uzaklarda: Kumların ortasında bir servi ağacı. Tanrı, şu hayat Çölünde dinlenmeniz için,  Size uçsuz bucaksız mezarlıklar hazırladı: Yorgun yolcular, hadi girin ve uyuyun. Theophile Gautier Çeviren: Yakup Yaşa

LANDES'DAKİ ÇAM AĞACI

Fransa'nın beyaz kum kaplı gerçek Çölü, Issız Landes'dan geçerken, kuru otlarla Yeşil bataklıklar ortasındaki böğrü  Yaralı çamdan başka ağaç yok ortalıkta, Zira, çalmak için reçine gözyaşlarını,  Sadece canına kıydıkları sayesinde Geçinen, yaratıkların pinti celladı  İnsan, koca bir yarık açar acılı gövdesinde ! Çam, aldırmadan damla damla akan kanına,  Akıtır reçinesini, kaynayan usaresini;  Ve her zaman dimdik durur yol kenarında, Ayakta ölmek isteyen yaralı bir asker gibi Dünya Fundalıklarında şair de öyledir işte; Yara almadığı sürece hazinesini saklar  Derin bir yara olmalı kalbinde,  Dökmek için misralarını, ilahi altın yaşlar ! Theophile Gautier Çeviren: Yakup Yaşa

ÖLÜ BİR ŞAİRE

Ey aydınlığa susamış gözlerini  Kutsal renklerden sonsuz çizgiye,  Canlı bedenden, göğün görkemine  Çeviren, huzur içinde geçir son geceni. Görme, işitme, his, yel, toz duman da ne? Sevmek mi? Hep zehir olur altın kapta, Nasıl ki dertli bir Tanrı tahtını bırakırsa,  Sen de gir ve yok ol o sonsuz âlemde. Issız mezarına, çürüyen kemiklerin için,  Birileri gelip gözyaşı döksün ya da dökmesin,  Nankör çağın ister hatırlasın seni ister unutsun; Şu hayattan, düşünce belası ve insan olma Külfetinden kurtulup huzur dolu mezarında Yatmanı nasıl kıskanıyorum, ah bir bilsen! Leconte de Lisle Çeviren: Yakup Yaşa 

RÜYALAR HER ZAMAN BOŞ ÇIKMAZ

Fotoğraf: Elif Akyol