Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Baba Beni İşitiyor musun?

Baba, beni işitiyor musun? Baba beni görebiliyor musun? Baba geceleyin beni bulabiliyor musun? Baba, bana yakın mısın? Baba, beni işitiyor musun? Baba bana korkmamayı öğretebilir misin? Göklere bakınca sanki görüyorum Milyonlarca göz var, hangisi seninkisi Dün elveda diyen, Kapıyı kapayan ellerin Şimdi nerede? Gece çok karanlık Rüzgar var çok soğuk Gördüğüm dünya çok büyük Şimdi ben çok yalnızım. Baba, lütfen affet Beni anlamaya çalış, Baba,bilmiyor musun,başka çarem yoktu. Gece seslerle dolu olsa bile..? Dua ederken beni görüyor musun Her söylediğim şeyi işitiyor musun? Bana öğrettiğin her şeyi Okuduğum her kitabı hatırlıyorum Kitaplardaki bütün sözcükler Önümdeki sorunları çözmeye Yardım ederler mi? Ağaçlar şimdi daha uzun Ben çok küçük kaldım Ay belki iki kez daha yalnız Yıldızlar eskisi gibi parlamıyor Baba,seni ne kadar seviyorum.. Baba, sana ne kadar ihtiyacım var Baba, seni ne kadar özlüyorum Öp beni babacığım, iyi geceler de. Barbra Str...

Eğer Beni Unutmak İstiyorsan

Eğer beni unutmak istiyorsan Bir şeyi bilmeni istiyorum. Bu nasıl biliyor musun.. bir güz akşamı kızıl halelerle penceremde duran aya baktığımda… Yanmakta olan kütüğün verdiği ateşin sımsıcak küllerine dokunduğumda, sanki varolan her şey kokular,ışık,metaller yüzen küçük kayıklar gibi her şey taşıyor beni sana senin beni bekleyen ada'na. Şimdi ne olacak eğer sen yavaş yavaş beni sevmeyi unutursan ben de seni sevmeyi unutacağım yavaş yavaş Eğer sen hemen beni unutursan beni aramazsan ben de zamanla seni aramaz olacağım.. Eğer uzun boylu düşünürsen hayatımdan neler geldi geçti karar ver… kalbimin gömülü olduğu köklerimin derinde olduğu yerde beni bu kıyıda bırakmaya niyetliysen.. anımsa o gün o saatte kollarımı kaldıracağım bütün köklerim kopacak başka bir yer arayacağım kendime. Fakat, her gün her saat beni arzuladığını hissedersen bulunmaz gülüşünle dudaklarına yapışıp,beni arayan bir çiçek gibi, ah benim aşkım, bir tanem Bilmel...

Hayat Güzel

Nehir boyunca yürüdüm Öylece bir sıraya oturdum Düşünmeye çalıştım ama olmadı Suya atladım ve battım! Bir kez battım çıktım,bağırdım Bir daha çıktım, haykırdım Su çok soğuk olmasaydı Suya dalacak ve ölecektim. Fakat su çok soğuktu. Çok soğuktu. Sonra asansöre bindim Yerden onaltı kat yukarı çıktım Sevgilimi düşündüm Ve aşağıya atlamayı düşündüm. Orda durdum ve bağırdım Orada durdum ve ağladım O kadar yüksek olmasaydı Oradan atlamış ve ölmüş olacaktım. Fakat çok yüksekti. Bayağı yüksekti. Hala hayattaysam, buradaysam Sanırım yaşamaya devam edeceğim Aşk için ölemedim Bari hayat için yaşayalım. Bağırırken beni işitebilirsin Ve ağladığımı da görebilirsin Bu kez azimliyim, tatlı bebeğim Benim öldüğümü görebilirsen. Hayat güzel,şarap güzelse,hayat da güzel.. Langston Hughes

Rüya İçinde Rüya

Bu öpücük senin alnına kondu Ayrılıyoruz şimdi Bazı şeyleri söylememe izin ver.. Sen hatalı değilsin..Sanıyorum Günlerim hep hayal içinde geçti. Yine de eğer umut bitmişse Bir gün veya bir gecede Gelecekte ve hiçlikte Bu yüzden mi her şey biter? Gördüğümüz yada göreceğimiz Rüya içinde bir rüyaya döner.. Kıyıda dalgaların gürültüsü içinde Ayakta duruyorum Parmaklarımın arasında Altın kum tanelerini tutuyorum Azar azar kayıp gidiyorlar Parmaklarımın arasından derinlere… Ağlıyorum, gözyaşlarım dökülüyor! Tanrım, onları daha sıkı Tutamaz mıyım? Onlardan birini, acımasız dalgalardan Kurtaramaz mıyım? Bütün gördüğümüz göreceğimiz bu mu Bu mudur rüya içinde rüya görmek? Edgar Allan Poe Düşün İçinde Düş Alnına konsun bu öpüş! Ve, şimdi senden ayrılırken, İtiraf edeyim ki- Günlerimi bir düş Sayarken yanılmıyorsun; Ama, umut gitmişse uzaklara Bir gece ya da bir gün Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın Fark eder mi bu yüzden? Bütün gördüğümüz ve göründüğümü...

Mutlu Sevgili

Mutlu sevgili gelmiş Yoklayıp aşkını,nasılsın diye sormaya Zili çalmış, bahçeye girmiş Demişler ki, o gitti yuvadan uzaklara. Üzülür sevgili o büyülü ışık Sönmüş, gitmiş bahçelerde, salonlarda Her yer karanlık şimdi her yer Tad tuz kalmamış odalarda. Bom boş bulurum güzelim yerleri Buluşup gezdiğimiz ikimiz birlikte Tarla, oda ve şirin sokak Sen yoksun şimdi, her şey kaldı karanlıklarda. Alfred Lord Tennyson

Uzak Sevgililer

Sis bastırmış iyice, sular yükselmiş; Yolu yok haber salmanın, mektup iletmenin. Sadece ay, – bulutlar ötesinde, mavi gökte - Parlıyor üzerlerinde uzak sevgililerin. Bütün gün aklımda bu, neye baksam: Yürek dayanamıyor. Açılması güç bir kilit gibi çatık kaşlarım. Her gece gölgesi gelir diye düşümde, Yarısını ona ayırıyorum üstümdeki yorganın. Li Po

bira ve kahve

Bir gün tanışacağız, arkadaşlığımızın arkadaşlık düzeyinde kalmayacağını bilerek arkadaş olacağız, sonra sevgili. Bir ay, altı ay, üç yıl. Sonra ben, bir akşam ya da sabah ya da gece yarısı, henüz sen beni terk etmemişsen tabii, herhangi bir neden belirtmeden çekip gideceğim. Çünkü veda konuşmalarını beceremem. Becerebilseydim altı sene önce evlenmiş olurdum. Nasıl ayrılacağımı tahayyül edemediğim için evlenemedim. Ama bu ayrı bir konu. (Ve sana –bir cümleye “ve” ile başlamanın ona ilahi bir ton kattığını Jonathan Safran Foer’den öğrenerek kullanmaya karar verdiğimi de belirtmek isterim– erkek dünyasının tam kalbinden bir tavsiye, bu tarz dostane veda konuşmalarını becerebilen adamlardan uzak dur lütfen. Onlar bir gece uyanıp seni kıtır kıtır kesebilecek kadar kendine güveni yerinde adamlardır. Onlar en düşmanca hislerini bile dostane biçimde ifade edebilen gerçek erkeklerdir, onlar ergen değildir. Ece Temelkuran ne güzel kadın.) Her neyse. Ve sen kendini bok gibi hissedeceksin. Hak...

O Geçilmemiş Yollardan Geçti

Nice geçilmemiş  yollardan  geçti Güvercin pınarının  çevresinde  dolaştı Ne kızdı o,kimsenin övgüler düzmediği Çok az kimsenin sevdiği. Taşların  arasından  açan menekşe Gözlerden yarı saklı Yıldız  gibi parlak,yalnız bir  yıldız  gibi Göklerde parıldayan. Yaşadığını kimse bilmedi,öldüğünü de bilmeyecek Yitip gitti Lucy’cik işte Yalnız mı yalnız şimdi mezarında Bir de yalnızlığı bir bana sorun! William Wordsworth

Bende İnsandım Azize

Ne çok şey biliyoruz hakkımızda Azize Yüzün ki benim ülkemdi: dilim dağlarım ve nehirlerim Bir gün kovuldum gözlerinden Saçlarının arasına sığındım. Saçlarını yakmaya geldiler Gitmek zorunda kaldım. 1) Yara içindeki ayaklarımı saklardım senden Bilirdim ki sen öpersen hep yaralarımdan öperdin. Kızardın hep, ellerime vururdun, "kirlisin" derdin, "pasaklım benim" annem gibiydin. ama annemden önce dostumdun ama ondan da önce sen sendin Azize Amener Rasulu okurlardı bize Oturur dinlerdik. Sonra gider karıncaları inlerdik Unutmadım azize Kalbimi alıp, ta Allah’a fırlattığımdan beridir Unutmadım! Amener Rasulu okurlardı "Sadakallahulazim" der sararırdık. "Herkes bir birine acı çekerek gelir" derdin Azize öğrendim: herkes acı çekerek gelirmiş alır bir acıyı çeke çeke getirirmiş... Bir memen benim ağzımda diğer elin kan? Çözemiyorum, hep aynı rüya... 2) İnsan olmak nedir Azize? Bunu senden ayrılınca anladım İ...

Terkedilmek

Terkedilmek alınyazım, anlıyorum. Anlamayan gözyaşlarım.  Sei Shonagon

Hep 'Gelirim' der

Hep 'Gelirim' der, sonra da gelmezdin. Bu kez 'Gelmem' dedin, oturdum bekliyorum. Demek seni çözüyorum. Otomo Sakanoe Hanım

Yakınmam

Unutuldum diye   yakındığım yok.   Benim ah etmem,   yalan yeminlerinden. Yukon Hanım

yatağında yalnız mısın?

Geceler ayaza çekiyor, ciğerime işliyor soğuk. Gittin gideli perişanım. Merak bu ya, yatağında yalnız mısın?  Prenses Yoza

Tam aklımdan geçiyordun ki

Tam aklımdan geçiyordun ki, gül yüzünü gördüm birden; meğer dalıp gitmişim bilmeden. Bilseydim düş gördüğümü, hiç uyanır mıydım uyurken? Ono no Komachi

Aşkımızı ele vereceksin

Önünden bulut geçen yeşil dağ gibi gülümseyip durma. Aşkımızı ele vereceksin. Otomo Sakanoe Hanım

Arkadaşım Badem Ağacı

Sen ağaçların aptalı Ben insanların Seni kandırır havalar Beni sevdalar Bir ılıman hava esmeye görsün Düşünmeden gelecek karakış... Açarsın çiçeklerini... Bense hayra yorarım gördüğüm düşü... Bir güler yüz bir tatlı söz... Açarım yüreğimi hemen Yemişe durmadan çarpar seni karayel Beni karasevda Hem de bilerek kandırıldığımızı Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza Koo desinler bize şaşkın Sonu gelmese de hiç bir aşkın Açalım yine de çiçeklerimizi Senden yanayım arkadaşım Havanı bulunca aç çiçeklerini Nasıl açıyorsam yüreğimi Belki bu kez kış olmaz Bakarsın sevdan düş olmaz Nasıl vermişsem kendimi son sevdama Vur kendini sen de bu güzel havayı Aziz Nesin

Bir Karşılaşma Düşünün

Hiç beklemediğiniz bir anda yaşadığınız bir karşılaşma düşünün. Yıllarca hayalini kurduğunuz bir kişi veya bir olay, ya da sizin bile fark etmediğiniz, içten içe inleyen bir ihtiyaç, ya da varlığına alıştığınız, o kadar alıştığınız ki, ılık ılık içinizde hep kanadığını unuttuğunuz bir yaraya dair olsun, o karşılaşma. Çocukluğunuzu düşünün. Ne kadar uzaklarda kaldı değil mi? Hele onu yakın kılan şahitleriniz, mesela anneniz, babanız, dayınız, teyzeniz, hele hele kardeşleriniz bu hayattan ayrılmışlarsa.. öyle böyle değil.. yani kuruntularla, korkularla inşa ettiğiniz bir kuluçka değil, şöyle koca, okkalı bir kaya gibi, bütün pütürlerini hissedebileceğiniz kadar katı, gerçek bir yalnızlığa sahipseniz. Geçmişiniz kimseye ispatlayamayacağınız bir hayale dönüşür yavaş yavaş. Hatta kendiniz bile şüpheye düşersiniz onu yaşadığınıza dair. Mezarlıklar bu nedenle önemlidir. Mezarlıklar ölülerimize değil, bize ait mazi müzeleridir. Varlığımızı ispatlayan anıt taşlarına dönüşür mermer lahit...

İsimsiz

Biri sana sorarsa; Sana beni sorarsa; Gitti der misin? Gittiğimi söyler misin? Gidiyorum ben sana Benimle gider misin? Özdemir Asaf

Bekle Dedi

Bekle dedi gitti Ben beklemedim o da gelmedi Ölüm gibi bir şey oldu Özdemir Asaf

Bu Sevgidir

Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir Yalnız ben biliyorsam bu aşktır Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır Özdemir Asaf

Seni Saklayacağım

Seni saklayacağım inan Yazdıklarımda çizdiklerimde Şarkılarımda sözlerimde Sen kalacaksın kimse bilmeyecek Ve kimseler görmeyecek seni Yaşayacaksın gözlerimde Sen göreceksin duyacaksın Parıldayan bir sevi sıcaklığı Uyuyacak uyanacaksın Bakacaksın benzemiyor Gelen günler geçenlere Dalacaksın Bir seviyi anlamak Bir yaşam harcamaktır Harcayacaksın Seni yaşayacağım anlatılmaz Yaşayacağım gözlerimde; Gözlerimde saklayacağım Bir gün tam anlatmaya Bakacaksın Gözlerimi kapayacağım Anlayacaksın Özdemir Asaf

Gidiyorum/kendime

puslu bir sabah ayazını peşimden sürükleyerek gidiyorum. yalnızlığımı köhne bir sandalın sahipsiz sürüklenişine bırakırken hüznüm ardından ağlıyordu alışkanlığından vazgeçen bir tiryaki gibi sıkıp yumruklarımı arkama dönüp bakmadan gidiyorum sahibi olmadığım ama üzerime zorla giydirilen bir beden büyük bütün kaçışları ihtiyacı olanlara bırakacaktım vicdanım el vermedi usulca soyundum ve sahiplerine geri verilmek üzere bir kenara bıraktım hepsini gidiyorum umudum küçük bir kız çocuğu el sallayarak çağırıyor beni uzaklardan ısrar etmeyeceksin kalmam için ama hani olur ya yine de etme yapamadığım tek şeydi baharda kardelen yetiştirmek sen onu istedin mahcup oldu yüreğim gidiyorum oysa benim de hayallerim vardı; dans edecektim yağmurda sonbahar’a vedaları değil gülüşleri yapıştıracaktım çiçekler alacaktım olur olmadık zamanlarda fazla geldi çıplak elle çizdiğim resim tuvaline konuşturma beni giderayak çünkü ödünç aldım suskunluk adını verdiğin silahını gidiyoru...

Düş(me) ler../..aşk bitti

I ..üstat, beni müsait bir şiirde indir... bugün bir şiir bile uğramadı yanıma sana uğradı mı bilmiyorum pencere kenarında yağmuru seyrettik yalnızlığımla, balkona astığımız düşlerimizi içeri aldıktan sonra kimsenin öğretmediği bir şeyi öğretmeni dilerdim../..ayrılırken ama sen herkesin öğrettiğini yineledin şimdi aşk../..inançlarını yitiren bir ayyaştır köprü altlarımda deniz kabuklarından bir mumluk yapmıştım sana, vermeye zamanım olmadı şimdilerde içinde yakıyorum, sesini duyuramayan kelimelerimin yorgunluğunu biliyor musun../..bilmem sen cümlelerimin 1. Kordonuydun II ..susmaya gidiyorum.../..birazdan dönerim.. acil servis gibi yetiştim bütün kanamalı sevdalarıma yanlarına gittiğimde, odaları boştu, çarşafları temiz bir küçük not bile yoktu../..”kurtardığınız için teşekkür ederiz” bu yüzden emekliliğimi istedim yorgun aşkların baş hekiminden tazminatım suskunluk beni ait olmadığım şehirlerde aramayın, adresimin caddesi../..burukluk III ..teri...

Göçmen çiçek

Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan Birdenbire patlayan Bir çığlığım sessizliğinde Ele-güne karşı seni utandıran. Yaz günü palto giyerim Ceplerim dolu dolu şiir Gören beni deli sanır Adım kaçığa çıkar keşke kaçsam Keşke kaçabilsem şu dünyadan. Aykırı bir şiirim kitabının arasında Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış Sondan okumaya başla Nokta koy her dizenin önüne Anlamaya çalış Bedeninin bir noktasından dalıp Yüreğini bulabilirim Geceyse başlar yastığa düşerse Ve yorgunsa yüzün Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip Kandiller gibi başucuna koyabilirim Ey bütün tufanların ardında Bulduğum dinginlik! Göçmen çiçeği dünyanın Kökleri ardısıra sürükleyen çılgınlık! Madem ki yaşam bu Madem ki taşın taş olmaktan öte bir umarı yok Bir türkü söyle kadınım Yürüsün dünyaya mutluluk. Yağıyor incecik bir yağmur dışarda Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur Islak toprak kokusu Doluyor odama Sıkılıyorum Kitapların ...

Çözemediğim

Çözemediğim bir şeyler var hayatımda Sualtı gibi derinlerde sessizce bekleyen Dirensem daha ne kadar direnebilirim artık Nereye kadar gidebilirim gitsem? Aradığım nedir o kentten bu kente? Adressiz yaşamak da sıkar insanı gün gelir Gider heyecanlar istekler gülümseyişler Yüreğimdeki denizin suları birden çekilir. Özleyip de vardığım her yerden hemen kaçsam diyorum Ne aradığımı biliyorum ne bulduğumu Bilmem neresinde yanıldım ben bu hayatın? Yüreğimi kabartan o sevinç şimdi sonsuz bir acı oldu. Taşlar yığılmış önüne en güzel en anlamlı duyguların Uçsuz bucaksız bir tüneldeyim ve her yanım karanlık Koluma giriyor bazı adamlar bir şeyler söylüyorlar Kalıplaşmış sıkıntı verici güdük. Oysa acı diye bir şey var bu dünyada Ölüm var -ki yüreğimde bu boşluğu yaratan birazda odur. Yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım ben bakakaldım Gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür? Çözemediğim bir şeyler var hayatımda Sanki ilk benim duyduğum garip anlatılmaz duygu...

Buluşma

Hiçlik'te bulaşalım sevgilim oturup konuşalım Dört yanımız dizboyu insan Yağmurdan bile usanalım Yağmurla sevişirken Bende inanmaların çağı geçti Sende sanki ilkbahar Bizimkisi karşıtların birliği Böyle sevgili olunur herhal Nihilist bir otobiyografi Buldum iç cebime astım Ben de bir kelimeyim ölümün dağarcığında Türkiye benim yurdum Hiçlik'te buluşalım öpüşürken göz kırpalım Başağrısı çekelim üç gün üç gece Yalnızlığın sularını bulandıralım Görünmesin bir şey geride Ben ki boynumda süpürgeler taşırım Ardımdan gelenler ırgalamaz Hiçlik'te buluşalım ve konuşmayalım Dünyaya çarpan yürek onmaz Hızla yaşadım genç ölmedim Bir koşuymuş yaşam geç anladım Otuzu geçiyorken saate baktım Ben yanlız bir adamım tırnaklarım uzamaz Beni kimseler sevmez. Ahmet Erhan

Bir resim olarak

Önceden bir tutam hüzündüm-işte nasıl bilirsen Ayaklarımı savurur da sonra toplardım sokaklardan evlere Akşam olurdu;eşiklerde durur boyası dökük kapıları aralardım Aklımda binlerce kitap adı ve binlerce şiirle. Eski püskü bir resim olarak kimliğimde taşıyorum şimdi çocukluğu Ceplerimde papatyaları unutmaktan sanık ellerim Bir ırmağın kaynağında dinelipdenize kavuşmayı düşlüyorum gün boyu Kulaklarımda uğultusu motor seslerinin. Göğün saçlarımla dalaştığını bilmesem buna bir ad verirdim Sofrada beni bekleyenlere ağaçları gösterirdim ya da Çiçekli masa örtüsüne aldanarak dönüverirdim o kırlara Vitrinlere cepleriyle bakan insanları görmesembuna bir ad verirdim Aklım her gün sorularla sorularla uğunmasa Belki de dünyayı bir anahtar deliğinden gözlemekle yetinecektim Önceden bir tutam hüzündüm-işte nasıl bilirsen Ayaklarımı savurur da sonra toplardım sokaklardan evlere Akşam olurdu;eşiklerde durur boyası dökük kapıları aralardım Aklımda binlerce kitap adı ve binle...

Bir kadeh rakı

Burda bir Ahmet Erhan var uzakta Defterini dürmüş ve Bingöl'de bir dağ köyü kadar yalnız Aylardır aramadınız yolları da kapanmadı Ayakizleri betonlarınızın üzerinde saklıdır Burda bir Ahmet Erhan var uzakta Taşikardi ülser ve panik ataklı anksiyeteyle dalaşır Aşağıeğlence'den çıkın Etlik İlkokulu'nun altında Ankara'da bir belediye otobüsü yalnızlığını yaşar Görseniz bir yerlerden hatırlarsınız mutlaka Elleri artık titriyor eski gibi değil Başını sanki dünyayı taşıyormuşçasına yorgun tutuyor. Burda bir Ahmet Erhan var uzakta Gözleri şehrinizin bütün dumanlarıyla kaplıdır -Bir kadeh rakının kırk yıl hatırı vardır Ahmet Erhan

Akşam güneşi

Hayatım temsili bir yenilgi gösterisidir Okulu seven çocuklara bıkkınlık getiren Yağmurda yalnız kalır seyircisi yoktur Onun için yaşamak alelade bir lükstür Rüzgara karşı kalem oynatır hayatım Damla damla buyur beyninde bir gül Bir şiirdir ve hiç de kötü değildir Dizeleri birbirine iteleyerek geçer Sararmış bir devrimci fotoğrafıdır hayatım Genelevi bulamayan yeniyetmeye benzer Yalnızlığı yalnızlıktır ve çok sıradandır Her hafta sonu annesini görmeye gider Kartpostal görüntüleri ile intihar eder Donar kalır bir aynada eli yüzü çıplak Altıncı filo gibi bir şeydir isyanlar bastırır Yasaktır elini koynuna sokmak yasaktır Sonuçta bir hayattır naftalinler kullanır Parası çıkmazsa gider sakal bıyık bırakır Sevgilisi yoktur ve artık sevgiside yoktur Radyoda söylenmeyen bir ölüm sessizce kepenklerini kapatır. Ahmet Erhan

Çaya Methiye

iki çay söylemiştik orda, biri açık, keşke yalnız bunun için sevseydim seni. (Cemal Süreya) haydi iç de çay koyayım. (Ah Muhsin Ünlü / Onur Ünlü) ve hala ince belli bardakta içilen çay tüm felsefe , poetika ve kuramların üstündedir. Çay duyguların sıvı halidir. (Bekir Erdoğan) o bir çay istemişti, trenin içinde biz tren yolcusuyduk, çölün içinde ben yalnız kalmıştım, senin içinde oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni! aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin (Haydar Ergülen) Ama bu kente gelirsen unutma beni ara, sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım. (Osman Konuk) Bizim içtiğimiz çay da çaydır Çarpık dudaklı ezik gözlü allı mavili çaylar Vadilerden renkli yağmurlar gibi gelir. İçtiğimiz çay. (Sezai Karakoç) Çayın rengi ne güzel Sabah sabah, Açık havada! Hava ne kadar güzel! Oğlan çocuk ne kadar güzel! Çay ne kadar güzel! (Orhan Veli Kanık) çay içiyoruz mutlu bir sessizlik içinde. (Cevat Çapan) “Günün aydın, akşamın iyi olsun” diyen biri olmalı...

Mırıldanmalar

içimden dedim beraber yürüyelim olur mu varsın gemilerimizi taşıyamasın sular varsın yarı yolda uyuya kalsın bize gönderilen bahar. içimden dedim beraber yürüyelim olur mu varsın gölgemiz olsun hüzün dilediği gibiuzatsın canevimize ayaklarını varsın annemiz olsun tütün hayat daha sert vursun yumruklarını. içimden dedim ilmeği kaçmış bir hayat bizimkisi nedir alnımızdan öpmek için izimizi süren kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin cazibesi nedir yalnız bize yakışan bu serüven. bu serüven ki bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri ve terketti bizi huzur denen sevgili kalakaldık şaşkınlığın avuçlarında billur bir kuş gibi. içimden dedim gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu beraber yürüyelim olur mu. İbrahim TENEKECİ

Giderken Söylenmiştir

I bakın ne diyorum dünya sekerek yürüyor gözümden düştü ya seviyorum aklımın almadığı şeyleri titriyorum emin olduğum zaman evlerin ev halkının ve devletlerin gidiyorum bıraktığı boşluktan nefes alıp emek veren insan görünce kaçan gereksiz harcamalar gibi herkesin canını sıkan ve sonra bakan gidiyorum bu kesin. II toprağım ben dünyanın kök saldığı ancak uyurken Rabbime nazım geçer dünyayı o görkemli hastayı belki bir rüzgar eser beni görmeye diyerek bekledim ve düşündüm ki gözlerim kalacak benden geriye suyu görünce susan bir anneyle bir baba gibi yaşadım bir kabuğun altında dedim bir şey gösterin isim koyacak bir şey gösterin şaşırsın bana III bu kadar mezarın arasında ne büyür ey ölüm gel otur şuraya ve düşün sözcük yapımında kullanılan bir şeydir senin gülüşün herkes güzeldir sustuğu kadar sen de güzelsin bu mümkün ne kaldı geriye aslına uygun olan tutumlu güneş girişken gün gibi sen kaldın eli ekmek...

Yüzler Ve Sözler

Mezartaşı Yontucusu mezartaşı yontan bir adamın gözleri miras pay edilirken uykusu gelen bir çocuk gibi bomboş bakar dünyaya. der ki bu şenlikistanda her şeyin varisi benim adım muamma kuruyan yüzünüzü ancak ben onarırım cilt bakım setleri gider boşa size bembeyaz bir yüz yaparım. Kör Körüm ben, aydınlığa karşı kötürüm umrumda değil gündüzün uzaması hiç karışmam Tanrı’nın işine mesela kaç ölçek kırmızı katıyor güle -gül neyse- körüm ben, seslerden insan yaparım dolaşıp dururum gece bekçisi gibi şart olsun ki insan burda karanlıktan kuruyor bana mı bulaştı yoksa, dünyanın isi. Mecnun kusura kalma teselli hazretleri sana layık bir mürit olamadım besbelli büyük şehirlerin küçük içinde dansa kaldırılan utangaç bir kız gibi buldum bu dünyada kendimi. ve camları hohlayıp da çizdiğim resimlerden bir ben kaldım ve sevgilim suyu ihmal edilmiş fesleğen gibi gitti gözlerim terledi yolunu gözlemekten. Sevgili gökyüzü kapalı ben açık hece bir dua damlar ya...

Aşk ve Aşık

Her kimin yakası bir aşktan dolayı yırtılmışsa, o hırstan ve ayıptan tamamıyla temizlenmiştir. Kimde aşk endişesi yoksa o kanatsız kalmış bir kuş gibidir, vah ona! Ey bizim sevdası güzel aşkımız; şad ol!.. Toprak beden, aşktan dolayı göklere çıktı; dağ (bile aşktan) oynamaya başladı, çevikleşti. Yemyeşil aşk bağının sonu, ucu-bucağı yok; orada gamdan ve neşeden başka ne meyveler var! Aşk davaya benzer; cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki! Her ne kadar dille anlatmak aydınlatıcı ise de dile (gelmeyen) aşk, daha parlaktır. Aşk seçkin erler için gemiye benzer. Gemiye binen kişinin bir afete uğraması nadirdir, çoğu zaman kurtulur. Aşkın yüzlerce nazı, edası, ululuğu var. Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir. Aşk vefakâr olduğu için vefakâr olanı satın alır. Vefasız adama bakmaz bile. Aşkın beş yüz kanadı vardır. Her kanadı, arştan yer altına kadar bütün kâinatı kaplar. Aşk, denizi bir çömlek gibi kaynatır; aşk, dağı kum gibi ezer, eritir. Aşk, gökyüzünü çatlatı...

Allah'ım Bu Vuslatı Hicran Etme

Allah’ım bu vuslatı hicran etme, Aşkın sarhoşlarını nalan etme. Sevgi bahçesini yemyeşil bırak, Bu mestlere bahçelere kastetme. Dalı yaprağı vurma hazan gibi, Halkını başı dönmüş zelil etme. Kuşunun yuvasının ağacını, Yıkma da kuşlarını perran etme. Kumunu ve mumunu karıştırma, Düşmanları kör et de şadan etme. Hırsızlar aydınlığın düşmanıdır, İkbal kıblesi yalnız bu halkadır. Bu çadır iplerini öyle katma, Çadır senindir ey, sultan etme. Yok, dünyada hicrandan daha acı, Ne istiyorsan et de onu etme. Hz. Mevlana

Öyle Bir Yere Gittin ki Bu Sefer

Buradan bir nice acıyla, özlemle gittin,  Sonra yalvardın yakardın amma  Eline düşmüştün bir kere kaderin, Ne fayda sevgili, ne fayda… Her yanda çareler aradın kendine, Olmadık şeyler yaptın her yanda. Bulamadın bir çare, sonunda gittin, Ne fayda sevgili, ne fayda… Kucağın güllerle doluydu senin, Ayın on dördü bir yüzün vardı. Kopup halkasından dostlar meclisinin, O aşağılık, o bayağı yere sen, O karıncaların, yılanların yanına Ne oldu, nasıl oldu da gittin? Nerde hani o canım sözlerin şimdi? Nerde hani o sırları çözen akıl? Nerde hani gül bahçesine giden ayak? Elimizi tutan el nerde hani? Hoştun, güzeldin, eşin yoktu senin, İnsanları hemen elde ederdin. Ama kalktın çıktın bir uzun yolculuğa, İnsanları yiyen toprağa gittin. Ağlaya inleye sen gittin ama Gökler de arkandan durmadı ağladı. Parça parça etti yüzünü ay. Gönlüm arkandan kan bağladı. Şimdi ne edeyim, kime sorayım seni? İyi insanlar arasında mısın orda? Yani dostlar meclisinde mi? Yoksa...

Sen Ben misin Bilmiyorum

Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben, Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim, Bir öyle garip hale bugün geldim ki Sen ben misin, bilmiyorum, ben mi senim. Hz. Mevlana

Divan-ı Kebir

Hz. Mevlana’nın Divan-ı Kebir’inin 1001 – 1075 arası şiirleri. 1001. Zaten dünyada garipsin; seni candan seven kimsen yok! • İşittim ki, sefere çıkmayı düşünüyormuşsun; bu düşünceden vazgeç! Bir başkasını sevmeye, bir başkasını dost edinmeye niyet ediyormuşsun; bunu yapma!.. • Zaten dünyada garipsin, yalnızsın; seni candan seven kimsen yok! Böyle olduğu halde neden gurbete düşeceksin; hangi zavallıya, hangi dertliye kasdediyorsun? Bunu yapma!.. • Bizden ayrılıp yabancılara gitme! Gizlice başkalarına bakıyorsun; bakma!.. • Ey ay yüzlü sevgili; gök bile, senin aşkınla alt üst olmuş! Bizi yıkıyor, yerlere seriyor, alt üst ediyorsun; etme!.. • Neden vaadlerde bulunuyorsun? Niçin yeminler ediyor, yemin ve işveyi kendine kalkan ediniyorsun? Böyle yapma!.. • Bana verdiğin söz, benimle ettiğin ahid nerede? Bu kulla ettiğin ahdi bozuyorsun; bozma!.. Verdiğin sözden dönüyorsun; dönme!.. • Ey kapısı varlıktan da, yokluktan da üstün olan sevgili! Sen, varlık ülkesinden geçip gidiyorsu...