Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sahir Üzümcü

Ve ben; Öyle küçüğüm ki, hayatın kollarında. Annemin adı; henüz sadece anne... Sahir Üzümcü

Yüzüne Nasıl Bakarız

Getirmek istemiyorum aklıma - Ya bu kuşatma kalkmadan yine bastırırsa kış? Soğuktan ölmemek için kesmek gerekirse yine ağaçları? Yüzüne nasıl bakarız parkların, ne deriz ilkyaz geldiğinde konacak dal bulamayan kuşlara? Kemal Özer

Eğretileme

Saçları şarabının içinde sürüklenen, Bu bir güzel kadındır, edalıdır herkesten. Bir aşkın pençeleri, zehri batakhanenin, Hep kayar, hep kirlenir granitinde tenin. Gülümser Ölüme ve dert etmez Sefihliği. Bu ejderler ki her dem keser ve biçer eli, Yıkıcı oyununda saygı duyuldu yine Bu sapsağlam vücudun kaba azametine. Tanrıça gibi yürür, dinlenir sultan gibi; Müslüman inancı var, öyle bir zevk sahibi, Ve açık kollarında, göğsünün doldurduğu, Çağırır gözleriyle bütün insan soyunu. İnanır ve bilir ki, bu döl vermez bakire Mecbur kalmış olsa da dünyanın gidişine, En yüce armağandır bir vücut güzelliği Bu yüzden affettirir her türlü rezilliği. O ne Araf’ı bilir ve ne de Cehennem’i, Ve gelip de çatınca kara Gece saati, Bakacaktır Ölüm’ün soğuk yüzüne elbet, Tıpkı bir bebek gibi, - ne nefret, ne nedamet! Baudelaire

Kış

Yine kış, Yine şems-i mesâda, ah o bakış, Yine yollarda serseri dolaşan Aşiyansız tuyûr-ı pür-nâliş... Tehi kalan ovalar Sükût eder sanılır mevsimin gumûmuyla Harab olan sarı yollarda kalmamış ne gelen, Ne giden, Şimdi yalnız kavâfil-i evrâk Mütemâdi sürüklenir bir uzak Ufk-ı pür-ıztırâb u nevmide. Yine kış, yine kış, Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış... Ahmet Hâşim

Bizim Fidel

Kelimelere düşkünlüğü… Baştan çıkarıcılığı… Nerede olursa olsun karşılaştığı her sorunun peşine düşer. İlham gücünün sürükleyiciliği tarzına yakışır. Beğenisinin vüsati, kitaplarına gayet iyi yansımıştır. Sigarayla savaşta moral üstünlük sağlayabilmek amacıyla puro içmeyi bırakmıştır. Bir tür bilimsel şevkle çözümler yaratmayı sever. Her gün birkaç saat egzersiz yapıp, sık sık yüzerek enfes formunu korur. Alt edilemeyecek denli sebatkârdır; katı disiplin sahibidir. Umulmayana, hayal gücü sayesinde ulaşmıştır. Çalışmayı öğrenmek, dinlenmeyi öğrenmek kadar önemlidir. Helak olacak kadar konuşur; konuşarak dinlenir. İyi yazar ve yazmayı sever. Yaşamdaki en büyük motivasyon kaynağı, riskin yarattığı heyecandır. Ancak doğaçlama ustalarına özgü hitabet gücü, onun en kusursuz niteliklerindendir. Konuşmaya başladığında önce, sesi alçak ve konuşmasının yönü belirsizdir. Kuvvetli bir vuruşla dinleyicilerini avucuna alana kadar, adım adım, kullanabileceği her şeyden yararlanır. İlham sahibid...

Gönlünü şu zamanın güzellerine kaptıran yorulur durur.

Gönlünü şu zamanın güzellerine kaptıran yorulur durur. Ey filan ağır ol ki, güzellik seni oyuncak hale getirmesin. Ahid veren hiçbir güzel yok ki ahdine hiyarret etmiş olmasın. Çok az kimse vardır, kendini vakf edeceğin ve onun da kendisini sana vakf edecek olan. Aşıklarına karşı mağrurlar ve onları reddetmedeler. Ve kişilerin kalplerini parçalamaya kasd etmedeler. Bir kere münasebet kursalar, diğer seferinde kesmedeler, Ahd ettiklerinde ise her halükarda ihanet etmedeler. Bir güzel ki sevdasına tutuldum ve kalbiınİ verdim, Bassın diye yanağıını ayağı için nalin yaptım. Kalbimin ortasında ona bir yer hazırladım. Kalbime dedim ki buraya konaklayana ikramda bulun. Bu yüzden başına gelecek olan zillete katlan. Çünkü sevdanın verdiği dehşet mutlaka gelecektir başına. Onu üzerime hakim yaptım, emirim olmasına razı oldum. Ben onu görürken o da içinde bulunduğum hali bir görseydi. Döneriz, göl yüzündeki bir böcek gibi Ki üzerinde dönmede ve (meyva gibi) yüzmede. Derhal bildi...

Şiir ancak nazım ve ahenk itibariyle münasip düşen şey (ve ibare)dir

Allah şiir sanatına lanet etsin, zira bu sahada Ne de çok çeşit çeşit kara cahillerle karşılaşıyoruz. Bunlar garib şiir nevini (ve muğlak tabirleri) Dinleyiciye aşikar ve kolay gelene tercih etmektedirler. Saçma şeyleri sahih bir mana olarak görmedeler, Berbat sözleri de değerli bir şey saymaktalar, Doğru olan şiir nevini bilmemekteler ve Kara cahil olduklarından bunu bilmediklerini de bilmemekteler Bizim dışımızdakiler böylelerini kınamaktadırlar ama Doğrusu biz onları (şair saymadığımızdan) mazur görmekteyiz. Şiir ancak nazım ve ahenk itibariyle münasip düşen şey (ve ibare)dir, Her ne kadar sıfatları itibariyle türlü türlü olsa da Şiirin her cüzü diğerleriyle mütenasip olarak aynı şekilde ortaya çıkar. Göğüs ve sırt kısımları (sadr-ı manzume ve metn-i manzume bir dilberin endamı gibi) muntazam bir        biçimde meydana gelir. Şiirdeki her mâna o tarzda vücuda gelir ki Şayet o tarzda düşmeseydi öyle olması temenni edilirdi Şiir beyan ve belagatın öy...

Ağlattı beni nehrin sahilinde feryat eden güvercin

Ağlattı beni nehrin sahilinde feryat eden güvercin, (kumru) Sabaha karşı, bahçedeki dala konmuş iken. Seher, eliyle gecenin mürekkebini silerken Papatyalar, dişlerinden şebnemler dökülürken, Erkenden gülistana geldim, dağılmış oradaki şebnemler. Kızların gerdanında saçılan inci taneleri gibi. (Nehirdeki) su dolapları oluk oluk göz yaşı akıtmada. Meyve ağaçlarının dallarını eğen ejderler gibi. Dallar, hacağı saran halhal gibi kıvrım kıvrım olmada, Bütün bunlar gülistanı bir bilezik gibi kuşatmada. Şebnemlerin elleri tomurcukların yakasını yırtmada, Saba rüzgarı, çiçeklerin misk kokularını taşımada, (Semadaki) tildişi parlaklık, bulutlara misk süm1ekte, Nesim (-i nevbahar) eteklerini çiçeklere atarak kokularını yaymakta. Bir güvercin gördüm, yapraklar arasındaki dalda, Islanmış tüyleri şebnem taneleriyle, Gurbetteki dertli bir sevdalı gibi fıgan etmede, Rida içinde yeni bir elbiseyle üstünü büriimede Lakin kırmızı gagası ve renkli hacağıyla İncileri dizip boynuna takma...

Şiir sanatı ve onu öğrenmenin yolu

LlV. Şiir sanatı ve onu öğrenmenin yolu Bu fen Arap kelâmıyla ilgili fenlerdendir. Onlar arasında bu fenne şiir (poetry) ismi verilmiştir. Öbür lisanlarda da bulunmakla beraber biz burada münhasıran Araplara has olan şiirden bahsedeceğiz. Eğer diğer lisanları konuşanlar da maksatlarını şiir vasıtasıyla ifade etme imkanını bulmakta iseler, bunun sebebi her lisanın belagat itibariyle kendisine has bir takım ahkâma ve kaidelere sahip oluşundandır. (55) Arap lisanında şiir garip bir tarz ve aziz bir meslektir. Çünkü Arap şiiri kıta kı­ta ayrılmış bir kelam olup bu kıtalar, vezin cihetinden birbirine müsavi ve her kıtanın sonunda yer alan harf itibariyle müttehiddir. Bu kıtalardan her bir kıtaya beyt, ahengi temin eden beytin son harfine de rev i ve kafiye, sonuna kadar devam eden sözün tamamına da kaside ve kelime ismi verilmiştir. Şiirin her beyti kendisinde mevcut terkipler itibariyle başlı başına bir (mana) ifade eder. Her beyt, kendisinden evvelki ve sonraki ifadelerden müstakil b...

Arınış

Şehir sahrasında süreğen sıcak Kanatır sabrımı keskin bir bıçak Ne bilir melâli, süfli-uygarlık Bu bir gönül işi, ince duyarlık Arşı saran çığlık, sûr'u andırır Bir damla, deryayı dalgalandırır Kurşunlanmış gibi sancılanır cân Bu bir iç kırılış, bu bir iç buhran Herşey, su üstüne yazılan yazı Hüzün ruhumuzun gizli niyazı Âteş ırmağıdır nefsin yunağı Boşalır ansızın his sağanağı Yakar düşünceni âfet bir edâ Gelir hayâline girer süveyda Ekin neden özler bunca yağmuru Gözyaşında arınış var dupduru Uyanır kalbinde buruk bir anı Dirilir/depreşir efkâr zamanı Hasret bir ceylândır, ürker ve kaçar İnsan hep gurbetten gurbete göçer Vedâ limanına gemi yanaşır Herkes tufanını içinde taşır Bağlanırız, tul-i emel güderiz Sonra bir gök-ata biner gideriz Ömür kısa, hikâyemiz uzundur Cümle âlem bu zindanda mahzundur. Olcay Yazıcı

Sûfîler Sûfîsi

Kelâm tarif edemez bu mücerret âyini Yeşil kubbe altında sonsuzluk şehrâyini Ruhumun semâsında ney şöleni bir dönüş Uyanıyor içimde Selçuklu'dan kalma düş Revaklar, soylu vavlar, çağa resmeder bizi Töremize icazet verir Şems-i Tebrizî Bir buhurdan içinde tütsülenen bileşik Merhamet dilediğim, sığındığım son-eşik Âşkın kutlu âteşi düştü cân ummanıma Ey sûfîler sûfîsi, al beni de yanına Kaynar kaynar azalır, yoklaşır, uçar suyum Bu kuyular şehrinin mustarip Yusuf'uyum! Bildim ki yalan imiş, kıyl ü kâl imiş işim Yüz sürdüm dergâhına, nazâr eyle dervişim Seninle şereflendi, bütün şark, diyar-i rum Bir çerağ yak kalbimde, aydınlansın uçurum Hayat ne kadar ölü, ölüm ne kadar diri Dönüş, ilâhî dönüş, Şeb-i arus tekbiri Kelâm tarif edemez bu mücerret âyini Yeşil kubbe altında sonsuzluk şehrâyini. Olcay Yazıcı

Aykırı Çiçek

Bu şehrin sokaklarında Taşlarında eskidi gençliğim Kaldırımlar arasında Aykırı açan çiçektim Geçtim bazen hüzzam makamından Geçtim dokuz sekiz ağır roman Şimdi sade kahve kıvamında Herşey eksik herşey tamam Kim bilebilir kimin halini Dil söylemez yüreğin harbini İç hisseder hakikat sırrını Ağırdan al yargını yar aman Sesimi suya bıraktım Nefesimi semaya İçine herşeyi kattım Şarkılar benzer duaya Geçtim bazen hüzzam makamından Geçtim dokuz sekiz ağır roman Şimdi sade kahve kıvamında Herşey eksik herşey tamam Kim bilebilir kimin halini Dil söylemez yüreğin harbini İç hisseder hakikat sırrını Ağırdan al yargını yar aman Sana benzemiyorum Hiç benzetmeye çalışma Ya olduğum gibi sev, Ya küs bir daha barışma Sezen Aksu

Bekri Musrafa Hayatı ve Fıkraları

1593-1634 Sultanahmet'te doğup yaşayan Bekri Mustafa iyi hafızdı. Sarhoşluğun örneği ve Sarhoşların Şahı olarak tanınmıştır. Adı nice yüzyıllardır dillere destan olmuş hikayeleri kuşaklar boyunca dillerde dolaşmıştır.Yorgancı Esnafından Ahmet Ağa'nın oğlu olan ve gece gündüz içtiği için Bekri namıyla ün yapan Mustafa, 1593 yılında Kadırga'nın Cinci Meydanı ile Küçük Ayasofya Camii arasındaki bir evde dünyaya gelmiştir. Babasının hali vakti yerinde olduğu için çocukluğu refah içinde geçmiş, Beş yaşında iken Küçük Ayasofya Camii yanındaki Mahalle Mektebine eğitime başlamış, Burada hıfz ederek Hafız olmuş sonrada Beyazıd Medresesine devam etmiştir. Sabahları Medreseye giderken akşamları da babasının dükkanında yorgancılık işini yüklenmişti. Kumkapıda Agop'un Meyhanesinin başlıca müdavimleri arasına karıştı. Çok geçmeden medreseyi de dükkanıda bir tarafa bırakan Mustafa Ağa bütün ömrünü gece gündüz bu meyhanede içki içmekle geçirmeye başladığından Bekri namıyla anılmaya b...

İtiraf

Bir defa, bir defacık, sevimli, tatlı kadın,           Zarif kolunuz koluma Dayandı (ve ucunda o ruh karanlığımın           Bu anı solmadı asla); Vakit geçti; tıpkı bir yeni madalyon gibi           Bir ay kenti yıkıyordu, Ve Paris üzerinde gecenin alayişi,           Nehir gibi akıyordu. Evden eve ve araba geçen kapılardan,           Geçiyorlardı gizlice Kediler, aziz gölgeler gibi veya bazan           Bizimle, kulak kirişte. Ansızın, sıkı fıkı, özgür dostlar içinde          Solgun ışığa açılan, Sizden, ey zengin ve gür sesli çalgı, ki neşe          Ve ürpertiyle ışıyan, Sizden, ey duru ve şen, bir boru sesi gibi,           Kıvılcım dolu sabahtan, Bir garip ses, sitem ve hüzün dolu bir ezgi,           Sıvıştı, çırpınıp ...

Okuyucuya

Bönlükler, yanılgılar, günahlar, cimrilikler, İşleyip tenimize, kaplar ruhlarımızı, Ve besleriz sevimli pişmanlıklarımızı, Kendi bitini nasıl beslerse dilenciler. Günahlarımız katı, pişmanlığımız gevşek; Sık sık ceza öderiz itiraflarımıza, Ve sevinçle döneriz o çamurlu yollara, İğrenç gözyaşlarıyla kirim çıkar diyerek. Bu Kocaman Şeytan’dır kötülük yastığında Esrimiş ruhumuzu uzun uzun sallayan, Ve görkemli madeni irademizin o an Bir buhar olup uçar bu bilgiç kimyacıyla. Hep o Şeytan’dır bizim iplerimizi tutan! Oltaya takılırız iğrenç olan her şeyde; Her gün bir adım daha inerek Cehennem’e, Ürkmeksizin, pis koku saçan karanlıklardan. Sefih bir zavallının öpüp yemesi gibi Eski bir fahişenin örselenmiş göğsünü, Geçkin portakal gibi iyice sıkıp onu Çalarız giderayak yasadışı bir zevki. Bir milyon kurtçuk gibi, sıkışmış, kaynayarak, Yer, içer bir Şeytanlar takımı beynimizde, Ve ne zaman solusak, dolar ciğerimize, Boğuk iniltilerle, Ölüm, görünmez ırmak. İşleme...

Hep sarhoş olmalı

Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda; tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken Zamanın korkunç ağırlığını duymamak için durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun. Ve bazı bazı, bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üstünde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuz azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız, sorun, yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saate sorun, her kaçan şeye, inleyen, yuvarlanan, şakıyan, konuşan her şeye sorun; Saat kaç? deyin. Yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir yanıtı size: Sarhoş olma saatidir! Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Charles Baudelaire / Paris Sıkıntısı

Cehennemlik Kadınlar

Delphine ile Hippolyte Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran, İçine koku sinmiş minderler üzerinde, Düşlüyordu kızlığın perdesini kaldıran Güçlü okşayışları, saf bir duygu içinde. Fırtına bulanığı bir gözle arıyordu, Uzaklaşmış göğünü günahsız yaşamanın, Sanırsın ki başını mavi bir ufka doğru Çeviren bir gezgindir, ötesinde sabahın. O yorgun gözlerinin ağırlaşan yaşları, Kırgın, uyuşuk hali, hazları kasvet veren, Hurdaya çıkmış silah gibi, mağlup kolları, Yansıtıyordu narin güzelliğini hepten. Ayakları ucunda, sakin ve neşe dolu, Ateşli gözleriyle onu yiyordu Delphine, Avını gözleyen bir hayvana benziyordu İzini bırakarak üstünde dişlerinin. Önünde kuvvetli ve kırılgan güzelliğin, Kibirli, şehvet dolu bir hazla içiyordu Zaferinin şarabını ve derlemek için Tatlı bir teşekkürü, uzanıp ona doğru. Arıyordu gözünde sararmış kurbanını Dilsiz neşidesini bir zevkin söylediği, Ve bu yüceden yüce, bitimsiz bir şükranın Gözkapağından çıkan uzun âhıydı sanki. - ...

Taş Gemi

I biraz yukardan taş et ot mu yoksa taşetot alır şaşmadan gündüzden geceye geceden gündüze ve bütün geleceklere çağırır şimdiden ve el koyar ne varsa ne dökülse küreden güneşi çıkarırken toprak bir de süsler koşturur insanoğlunun bir günlük atını sıcak el üfler güneşi karnında köpükleriyle bir göl huzurundan tutşup başlar yanmaya ve seslenir yüce dağ serin toplar kartalı yılanıyla atlasın omuzlarından gencecik kayalar eğildiler bir mermerin önüne koşunuz ak saçlı bulutlar denize yakın bir çakılın kızgın yapısında güneşle ilk kez selama durmuş narin gövdeli soylu karınca II baş köşede bak nasıl denizin tanrıça köpüklerinden bir de mermer balık bir karanlık şehre üstün nöbetçilerle giriyor bunu gelecek çocukta olmak için beklemek daha sonra önce sipsivri bir başın balçıkla Afrodite merdiven dayayıp çıktığı ağaçların huzurunda onlar ne diye çocuklarını balçıklara III rüzgâr da koşar nasıl sever misiniz ya kim bilir hangi sevincin hangi...

Şiir

Anımsarım seni ben geçen güzkü halinle Başında gri beren ve o sakin yüreğin Günbatımı ateşi oynaşır gözlerinde Yapraklar dökülürdü nehrine benliğinin Bir asma dalı gibi dolanırdın koluma Tatlı, sakin sesinden yaprakların soluğu Beni sımsıkı saran mavi sümbülümsün sen Baş döndüren ey ocak, içimin tutuştuğu Güz kadar uzaklara dalarken bakışların Gri beren, kuş sesi, avcı kadın yüreği Uzaklar: acıların göçüp gittiği yerler Mutlu öpüşlerimin kızıl kor kesildiği Güverteden gökyüzü, tepelerden tarlalar Işık, duman ve durgun sudandı anıları O derin gözlerinde şafaklar yalazlanır İçinde tutuşurdu kuru güz yaprakları Pablo Neruda

Terk-i can etsem de kurtulsam şu mihnethaneden

Bî huzurum nâle-i mürg-i dil-i divâneden Fark olunmaz cism-i bîmârım bozulmuş lâneden Bunca derd u mihnete katlandığım âyâ neden Terk-i can etsem de kurtulsam şu mihnethâneden Sultan Abdülaziz Han

Âşıkların Hâlleri (Sevânih'ul Uşşâk)

7. Fasıl Gönlüm! Sakın, sırrını yâre söyleme Bu "aşk" sözünü ikide bir söyleme Gönlüm dedi: "Bir daha böyle söyleme Teslim ol sen, çok söz söyleme" 25. Fasıl Vuslata ruhsat vermezse eğer hicrin Mahallenin tozu-toprağıyla avunurum senin 46. Fasıl Sarayının önünden az geçmemin nedeni Amansız korumalarının korkusundandır hani Sen ki gönlümdesin ey sevgili gece gündüz Gönlüme bakarım hep ne zaman özlesem seni 59. Fasıl Benim gibi perişan yok yeryüzünde Zira görsem de dertliyim seni görmesem de Ahmed Gazâlî Âşıkların Hâlleri (Sevânih'ul Uşşâk) HECE Yayınları Çeviri: Turan Koç / Mehmet Çetinkaya

Sonsuzun Uçları

1. Neden kimse sana benzemiyor Hatice? 2. Gözyaşımın sahibi Ne zaman alnımı camlara dayasam Kanatlarını batıra batıra Sana uçuyor bütün kuşlar. 3. Ölümü senden mi öğrenecektim Soluğu canımdan çekilen kadınım. 5. Çocuklar geldiler mi hiç? Geldiler Hatice İçimize baktık uzun uzun Sana geldik Tek tek odaları kokladılar Bizimle ağladın sen de Sonra yine ikimiz kaldık. 6. İster ölüm olsun ister ayrılık İnsan unutur mu var olduğu bedeni. Dünya sözüm, can evim Bir gün ağzından uzak gülerse ağzım Tanrı gökyüzüyle boğsun beni. 12. Ömür Hanım Çıkarıp çerçevesinden o hayal zamanları Silmezsem eğer hayatın harfleriyle Her gün biraz daha tozlanacak evimiz. 14. "Evden uzaklaş biraz Antalya'dan çık Mezarlığa gitme her gün Fotoğraflar dünyayı örter Acı soğusun Sen Tanrı değilsin Ölülerden değil Dirilerden geçer zaman Git, bir başka insana dokun..." Ben de öyle yapıyorum Harflerden binlerce Hatice yaratıp Tek tek dokunuyorum hepsine ...