Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Koşma

Hicran kucağında tuttuğun sırdaş, Çağlamış, bulanmış, durulmuş olsun, Sözüne sazına güven de yanaş, Kulağı ezelden burulmuş olsun. Boş kafa gezdiren seyyahlar gibi Keşkülünün delik çıkması dibi, Ariften anlasın seçsin garibi, Hakikat yolunda yorulmuş olsun. Taban tepmiş olan gam kervanında, Dostunu konuklar tatlı canında, Koçlar gibi duran pîr meydanında, Aslanlar yurdunda kurulmuş olsun. Gel dese de bakma nâkes aşına, Bir fırsat arar da kakar başına, Dostun namert dehrin mihenk taşına, Felaket pazarında vurulmuş olsun. Duysun aşkın elindeki rebabı, Okunsun alnında çile kitabı, Neyzen gibi günahının hesabı, Mezara girmeden sorulmuş olsun. Neyzen Tevfik

Gidelim Bâri Şehrinden

Gamından gönlüm eğlenmez dem olmaz kim yürek yanmaz Bu derde kimse katlanmaz gidelim bâri şehrinden Safâda gayrilerle sen cefâlar içre kalam ben Ölem yeğdir bu dirlikden gidelim bâri şehrinden Bu söz kim dediler hakdır güzellerde vefâ yokdur Garîbin kadri alçaktır gidelim bâri şehrinden Dil ü cân bî-mecâl oldu gamından pâymâl oldu Çün eglenmek muhâl oldu gidelim bâri şehrinden Tapun gayre penâh imiş işimiz dün ü gün âhmış Seni sevmek günâh imiş gidelim bâri şehrinden Dil alır sâhir imişsin cefâda mâhir imişsin Vefâsız kâfir imişsin gidelim bâri şehrinden Usûlî’den gönül aldın dönüben yerlere çaldın Çü bizi firkate saldın gidelim bâri şehrinden Usûlî

AHMED PAŞA DÎVÂN’INDA SEVGİLİNİN MEKÂNIYLA İLGİLİ KAVRAMLAR

Klâsik Türk edebiyatının temel konularından en önemlisini, aşk ve dolayısıyla aşkın iki tarafı olan âşık ve sevgilinin durumu oluşturur. Sevgiliye ait hemen hemen her unsurun âşığın gözüyle nazma döküldüğü bu edebiyatta, sevgilinin mekânıyla ilgili çeşitli kavramlar yer alır. Genel olarak, pek çok klâsik edebiyat şairinde ortak diyebileceğimiz bu kavramlar, şairlerin konuya yaklaşımları, üslup farklılıkları ve hayal dünyalarının zenginliği vesilesiyle farklılıklar da arz eder. Bu bağlamda çalışmamızda, 15. yüzyılın önemli şairlerinden olan Ahmed Paşa ’nın Divan’ında yer alan sevgilinin mekânıyla ilgili kavramlar tespit edilecek, şairin bu kavramlara yaklaşımı incelenecektir. Giriş Klâsik Türk şiirinde, şairin/âşığın hayal dünyasında genel bir sevgili tasavvuru vardır. Güzellik ve estetik timsali olarak aktarılan sevgili, dış görünüş bakımından tabiattaki varlıklara ait zikredilebilecek en güzel benzetme yönleriyle birlikte anılırken; bunların âşık üzerindeki yansımalarını ve etki...

Olağanüstü Hal'de Avukatlık ve Bir Silivri Anısı

Üniversiteden tanıdığım bir hâkim arkadaşı ziyaret etmek üzere Silivri’deki 6 Numaralı cezaevine gitmeden evvel telefon açıp bilgi alayım dedim. Tam 2 saat 40 dakika boyunca aramama rağmen santral bir türlü telefonu bağlamayınca çıkmış olduğum yol zaten beni bir o kadar sürede cezaevine getirdi. Üzerimdeki metalleri çıkardım, avukat girişinden cezaevine doğru yürüdüm. Görevli sadece Perşembe günü avukat görüşü olduğunu ve iki gün sonra gelmem gerektiğini çok kibar şekilde söyledi bana. Ve ekledi: Keşke önceden telefon etseydiniz. Yev he he dedim içimden, telefonlarınız meşgul, 2 saat 40 dakika aradım fakat cevap bulamadım deyince ses etmedi, verecek bir cevabı yoktu. İki gün sonra tekrar yola koyuldum, 2 saat sonra cezaevinde oldum saat 13.00’da. Aynı zamanda açık görüş var. FETÖ’cülerle avukatları görüştürüyorlar. FETÖ’cü olmayanlarla yakınlarına açık görüş yaptırıyorlar. Ertesi gün de FETÖ davasından alınlarla yakınları kapalı görüş yapacakmış. Avukat görüşme odası sınırlı olduğu içi...

Aşkın Kitabı 2

Eşim Belkıs'a: Hayat arkadaşıma Şiir arkadaşıma Nizar 2 sevgilim soruyor bana: ne fark var benle gök arasında? aranızdaki tek fark sevgilim unutuyorum göğü sen gülünce Nizar Kabbani Çeviren: Mehmet Hakkı Suçin

Aşkın Kitabı 3

3 aşk aya yazılmış güzel bir şiirdir ey sevgilim aşktır resmedilen ağaç yapraklarına aşktır nakşedilen serçelerin tüylerine yağmur damlalarına fakat bir erkeği severse bir kadın elli taşla taşlanır memleketimde Nizar Kabbani Çeviren: Mehmet Hakkı Suçin

Tesellim Olan

Sen nasıl teselli edebilirsin beni sen, tesellim olan? Varlığının özünü sevdiğim küçük ayaklarının izlerini bıraktın ruhuma kıyıların ıslak kumlarında kalan Gunnar Ekelöf Çeviri: Hüseyin Baş

Jübile

kanıyor içimde güneşe bakan güller biliyorum sözcüklerin eğimini beni bu odaya gömen şeyin de adı var her gün bakar gölgesiz bir eşikten bir istavroz çıkarıp zamana karşı biliyorum saflığın karmaşayı beklediğini sunulmuş armağanlar gibi kıyıda unutulan bir hıncı bileyen anılarla kabarır yelkeni yoruldum her şeye bir anlam bulmaktan günü sularla anmaktan gülü kuşkuyla terk edip mavi sözleri saten bir tene kusuru aramaktan kusuru sevmekten derim ki teşnedir ruhum gelmeyen cevaplara adım geçmez bir kadının rüyalarında geçer zaman göğün çeperinden ayılır orada bir suskunun depremi kimsiniz bu boşluğu dolduran kim gövdem mi soyunuyor anlamından yoktur ruhun çeperinde bir mazi yaşadım işte acı çektim yaşlandım bu muydu herkesin benden beklediği yok sesimle yankılanan bir yüz mutsuz bir hayat tuhaf ilkeler filan hatta bir ara bir dantel cumhuriyeti hep gitmek terbiyesi iş ki marifet kalmadı kimseye diyeceğim yalan gitmeliyim kalmaktan iyidir çünki kanıksıyoru...

Orpheus'a Soneler XX

Yıldızların arası, ne kadar uzak; ama ondan çok daha uzak, bu dünyadaki öğrenme süreci. Biri, mesela, bir çocuk ... bir sonraki, bir ikincisi -, Ne denli düşünülemez uzaklıkta birbirinden. Kader, o ölçer bizi belki de varoluşun mesafesiyle, bize yabancı görünse de; düşüne ne çok mesafe var yalnızca genç kızla erkeğin arasında o ondan kaçar ya da öyleymiş gibi yaparsa.. Herşey uzak -, ve çember kapanmıyor hiçbir yerde. Bak tabağın içinde, neşeyle hazırlanmış masada, garip duruyor balığın suratı. Balıklar konuşmaz ... , demişti bir zamanlar. Kim bilir? Ama yok mu sonunda bir yer, balıkların orada dili olsun, o dil hiç konuşulmasa da? Rainer Maria Rilke Çeviren:Yüksel Özoğuz

Orpheus'a Soneler XI

BAK gökyüzüne. Hiçbir takımyıldızı var mı adı "süvari" olan? Çünkü bu tuhaf bir biçimde mal olmuş bize bu gurur dünyadaki. Ve bir ikinci kişi onu yürüten ve tutan ve onu taşıyan. Değil mi öyle, ele geçirilmiş ve ehlileştirimiş, varlığın bu güçlü doğa parçası? Yola çıkış ve dönüş. Yine de anlatır bir dokunuş. Yeni uzakları. Ve bir oluverir her ikisi. Ama gerçekten öyle mi? Veya her ikisi de kastetmezler mi aynı yolu, beraber gittikleri? Masa ve çayır ayırır onları adlandırılamaz biçimde. Bir aldatmacadır yıldızların bağı. Bir süreliğine sevindirsin bizi yine de inanmak bu görünüme. Bu yeterli yine de. Rainer Maria Rilke Çeviren:Yüksel Özoğuz

Korku Çiçekleri

Ne peygamber-, ne de can çiçekleri Ne de buhûrumeryem; Hep korku çiçekleri Oldu saksılarımızı süsleyen. Ürkek bezgin baktığımız göklerden Yarınlara güvendi umduğumuz. Çocuklar, evler ve ekmek... Ama mutlu muyuz? Zehirli, yeşerirse toprakta Bir tohum, içtiği baldıranlardan Açar korku çiçekleri, yozlasmış tür. Yeni aşı ister, budamak ister Bizden geçmiştir. Vardığımız her çizgi bir duvar kesildi Kaygan küfler aşamayınca. Ve ne olur bilirsin Ve güzeldir dünya... Yaşamayınca.. Behçet Necatigil

Yürü Bire Yalan Dünya

Yürü bire yalan dünya! Sana konan göçer bir gün. İnsan bir ekin misali, Seni eken biçer bir gün. Ağalar içmesi hoştur, O da züğürtlere güçtür. Can kafeste duran kuştur, Elbet uçar gider bir gün. Âşıklar der: Ne olacak? Bu dünya mamur olacak. Osmanlı Halep alacak, Dağı taşa katar bir gün. Yerimi serin bucağa, Suyumu koyun ocağa, Kafamı alın kucağa, Garip anam ağlar bir gün. Yer üstünde yeşil yaprak, Yer altında kefen yırtmak. Yastığımız kara toprak, O da bizi atar bir gün. Bindirirler cansız ata, İndirirler tuta tuta, Dünyadan yol var ahrete, Yelgin gider salın bir gün. Karac'oğlan, naaşıma, Çok işler geldi başıma. Mezarımın baş taşına, Baykuş konar, öter bir gün. Karacaoğlan

Reşit Galip

Bu Kokuşmuş Kafayla Devlet Yürümez Dolmabahçe Sarayı’ndaki 1931’in Ağustos’undaki yemekte Ruşen Eşref Ünaydın, Dr. Reşit Galip,  Recep Zühtü, Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras, Celal Sahir, Hasan Cemil Çambel ve daha birkaç kişi ve kimilerinin eşleri var. Dr. Reşit Galip, huzursuz, kabına sığmıyor, içkiyi de fazlaca kaçırmış durumdaydı. O gece Millî Eğitim Bakanı Esat Mehmet Bey, kız öğrencilerin kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun bulmadığını, bu nedenle daha kapalı giyinmelerini bir genelge ile okullara duyuracağını söyler. Bunun üzerine, Dr. Reşit Galip: -“ Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi! Bu bir gericiliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. Devrimlerden en önemlisi, kadınlara verilen haklardır. Başka türlü batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz. Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez!” Demesi üzerine, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kaşları çatılır: -“ Sözlerinizde hoşgörülü ve ölçülü olunuz ” uyarısına karşın, Dr. Reşit Galip: -“Devrimci devrimcid...

Bağrım doludur gamzen oku yârelerinden

Bağrım doludur gamzen oku yârelerinden Feryâd anın gamze-i hârelerinden Nâçâr ederim sabr firâkına rakıybin Bir çâre bulam deyü anın cârelerinden Şimden gerü benden yana ne fâide kılsın Çün oldum anın âşık-ı âvârelerinden Dikem kefenim yakasına ele girerse Bir pâre anın eteğinin pârelerinden Ne vâklalar geçti ki defterlere sığmaz Şîrâzi ile sevdiginin ârelerinden Elvan-ı Şirazi

Kâfir ağlar bizim ahvâl-i perîşânımıza

Küfr-i zülfün salalı rahneler îmânımıza Kâfir ağlar bizim ahvâl-i perîşânımıza Seni görmek müteazzir görünür böyle ki eşk Sana baktıkça dolar dîde-i giryânımıza Cevri çok eyleme kim olmaya nâgeh tükene Az edip cevr ü cefâlar kılasın cânımıza Eksik olmaz gamımız bunca ki bizden gam alıp Her gelen gamlı gider şâd gelip yanımıza Gam-ı eyyâm Fuzûlî bize bîdâd etti Gelmişiz acz ile dâd etmeğe sultânımıza Fuzûlî

Derdim Çoktur Hangisine Yanayım

Derdim çoktur hangisine yanayım Yine tazelendi yürek yaresi Ben bu derde kande derman bulayım Meğer dost elinden ola çaresi Türlü donlar giyer gülden naziktir Bülbül cevreyleme güle yazıktır Çok hasretlik çektim bağrım eziktir Güle güle gelir canlar paresi Benim uzun boylu serv ü çınarım Yüreğime bir od düştü yanarım Kıblem sensin yüzüm sana dönerim Mihrâbımdır kaşlarının arası Dîdar ile muhabbete doyulmaz Muhabbetten kaçan insan sayılmaz Münkir üflemekle çerağ söyünmez Tutuşunca yanar aşkın çırası Pir Sultan'ım katı yüksek uçarsın Selâmsız sabahsız gelir geçersin Aşık muhabbetten niçin kaçarsın Böyle midir ilimizin töresi Pir Sultan Abdal

Feryâd ki feryadıma imdâd edecek yok

Feryâd ki feryadıma imdâd edecek yok Efsus ki gamdan beni azad edecek yok Tesir-i mahabbetle yıkılmış güzel amma Virane dili bir daha âbâd edecek yok. Kes, varsa alkan bana ey tali-i dûnum Sen var iken âlemde beni yâd edecek yok Hakkıyla bilir zâr gönül halet-i aşkı Mâhirdir o fende anı üstâd edecek yok Ya Rab ne içün zar Nigâr şu cihanda Nâşâd edecek çoksa da bir şâd edecek yok Nigar Hanım

Ve gözlerinde binlerce resim

Akşam, zengin bir firuze şelalesi Ve gözlerinde binlerce resim Ben o ikisi arasında göçebeyim Gözlerinin ışığı..ve ayın ışığı. Nizar Kabbani Çeviri: Aysel Ergül Keskin

iki yasemin tarlası

Anlatılır ki senin bacakların Çıplakken..iki yasemin tarlası (...) Anlatılır ki: altından iki şelale Nemli bir sabah gibi çorabın içinde Nizar Kabbani Çeviri: Aysel Ergül Keskin

Hüzünler Nehri (Nehru'l Ahzân)

Gözlerin… iki hüzün nehri, İki müzik nehri gibi… beni Ötelere… zamanların ötelerine taşıdılar İki müzik nehri, kayboldular Sultanım… sonra beni kaybettiler Üzerlerindeki siyah gözyaşı Piyanonun nağmelerine düşüyor… Gözlerin, tütünüm, içkim Ve onuncu kadeh beni kör etti Ben koltukta… yanıyorum Ateşim ateşimi yiyor Seni sevdiğimi söyleyeyim mi? Ey kamerim… Ah! Keşke yapabilseydim Ben dünyada yalnızca Gözlerin ve hüzünlerime Sahibim Limanda gemilerim ağlıyor Körfezler üstünde parçalanıyor Sarı kaderim beni parçaladı Göğsümde inancımı parçaladı Sensiz yola çıkayım mı Leyleğim? Ey göz kapaklarımdaki Tanrı’nın gölgesi! Ey yeşil yazım, ey güneşim! Ey renklerimin en güzeli… en güzeli! Senden ayrılayım mı? Oysa hikayemiz Nisanın geri dönüşünden daha güzel İspanyol saçın zifiri karanlığındaki Gardenya çiçeğinden daha güzel Ey biricik aşkım… ağlama! Göz yaşların ruhumu kazıyor Ben dünyada yalnızca Gözlerin ve hüzünlerime Sahibim Seni sevdiğimi söyleyeyim mi? Ey...

Nizar Kabbani

Arap edebiyatı (ortadoğu) ve şiiri üzerine konuşulacağı zaman duyduğum ilk ses derinlerden gelen bir çocuğun çığlığı ve bitmek bilmeyen silah sesleriyle tozun toprağa karıştığı bir savaş meydanı. Evet burası Filistin, içimize kazıdıkları acının merkezi, burası Kudüs, vatanım gök kubbem. İşte, “edebiyat ve şiir tam olarak bunun için var olmalı” dediğim an. – Değil mi ki şiir, hezeyanların ve büyük acıların tarifi olmuştur çağlar boyu?- Mahmut Derviş, Le Trio Joubran, Fairouz ve Nizar Kabbani adeta aynı acıyı haykırıyorlar bize. “Oturdu.. Umutlanarak ters çevrilmiş fincanımdan gözlerinde korku belirdi ansızın Dedi: Ey oğul…hüzünlenme” Şamlı zengin bir tüccarın oğlu olarak 21 Mart 1923 yılında Şam’da dünyaya gelen Nizar Kabbâni, Lise eğitimini Şam’da bitirdikten sonra Şam Üniversitesi’nde hukuk okudu ve 1945’te mezun oldu. Dışişleri bakanlığında ve Mısır, Türkiye, İngiltere, Lübnan, Çin ve İspanya da çeşitli görevlerde bulundu. Ancak yaşamında, sonraları şiirlerinde bir sevgiliye ben...

Seç

Ben seni seçtim... sen de Ya göğsüm üzerine Ya da şiir defterlerim üzerinde ölümü seç! Ya aşkı...ya da aşksızlığı seç Seçmessen korkaksın... Orta yer yoktur Cennet ile cehennem arasında... Bütün kağıtlarını at... Herhangi bir karara razı olacağım Söyle...haydi bir tepki göster...infilak et! Çivi gibi çakılıp kalma! Sonsuza kadar kalamam Saman sapı gibi yağmurların altında... Bir kader seç ikisi arasında Kaderlerim ne kadar acımasız! Bitkinsin sen... korkaksın Bende sözü çok uzattım Ya denize dal... ya uzaklaş Deniz yoktur...tutması olmayan... Aşk... büyük bir yüzleşmedir Akıntıya karşı denize açılmadır... Çarmıha gerilme, azap ve gözyaşıdır Yıldızlar arasında bir yolculuktur... Korkaklığın beni öldürüyor... eyyy kadın! Perdenin arkasında oynuyorsun Ben, İsyankarların taşkınlığını taşımayan... Bütün surları kırmayan Kasırga gibi vurmayan Bir aşka inanmıyorum Ahhhh... keşki aşkın beni yutsa Kasırga gibi kökümden söküp çıkarsa... Ben seni seçtim... sen ...

Egemen Söyleme Karşı Eleştirel tanıklığın Şairi: Nizâr Kabbânî

Nizâr Kabbânî şiiriyle/sanatıyla/edebiyat anlayışıyla bütün Ortadoğu toplumlarının kalbi oldu. Şiirleriyle direnişi paylaştı, şiiriyle siyasete yön verdi, şiiriyle siyaseti sorguladı, bu günün tarihini sorguladı. Nizâr Kabbânî'nin bu yaklaşımı, Nizâr Kabbânî şiirinin edebi niteliğine/yoğunluğuna/derinliğine kesinlikle gölge düşürmedi.   Atasoy Müftüoğlu (Su, 2007;31) Çağdaş Arap edebiyatında çok önemli bir yere sahip olan ve modern Arap şiirinin en güçlü isimleri arasında kabul edilen Nizâr Kabbânî1, Irak'tan Fas'a kadar tüm Arap dünyasında geniş bir okuyucu kitlesine ulaşarak, gerek halk gerekse entelektüel düzeyde büyük ilgi gören bir şair olması ve de bununla yakından ilgili olan edebiyatın gücüne ilişkin yaklaşımlarıyla egemen Siyonist yayılmacılığa karşı eleştirel bir çerçeve geliştirmesi nedeniyle kültürel bir model olarak önümüzde durmaktadır. Düşünsel serüveni kadar siyasal konumlanışında da gelgitler bulunan şairin ilk dönem şiirleri bireysel saplantı ve s...