Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Yenildik ve yanıldık!

2017 yılının Şubat ayında Beyrut’ta Türkiye üzerine bir konferans veriyordum. Ünlü ve itibarlı Filistin Çalışmaları Merkezi’nde. Konuşmamın başında, çoğunu yıllardır tanıdığım kalabalık topluluğa, “Burada daha önce aynı konuda iki kez konuşmuştum. Son konuşmamdan bu yana aradan birkaç yıl geçti. Bu kez bambaşka bir konuşma içeriği dinleyeceksiniz. Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Yenildik ve yanıldık” dedim. Durumumu ve benim konumumda olan hapiste ve dışarıdaki arkadaşlarımın durumunu Eski Yunan’daki Sisyphus efsanesine benzettim. “Bütün ömrümüz, kayayı ittire ittire tepenin zirvesine taşımakla geçti. Tam zirveye ulaşacağımız sırada, kaya yuvarlandı. Hadi baştan... Bu sefer tek fark, koca kayayı tepenin üzerine taşımak için vaktim kalmadı ve bir de mecalim” sözcükleriyle girdim konuşmama. Ama şu sözcükleri eklemeyi ihmal etmeden: “Bunca uzun mücadele yıllarının ardından, bu yaşa bu sonuçla geldiğimde, teselli bulacağım şu var, şunu rahatlıkla söyleyebilecek olmam: Hiç değilse den...

Güle Serenatlar Yapmak

(ARANAĞME) Tekmesiyle şişinene iflâh olmaz katır derim Durmadan yemin edene her sözünüz kıtır derim. Gönül ehli hâle bakar, dili tek reçete bilmez; İnsan, gönlüyle insandır, her gönül bir yatır derim. Güle serenatlar yapmak bülbülün bir ibâdeti, Ben de olsam dikenini yüreğime batır derim. Her gün dostun kapısında gören benden sebep sorar En öncelikli sebebim evvel – âhir hatır derim. Bir dost sınamaya kalksa boynumu önünde görür Amaç et ile kemikse işte sana satır derim. Ölüm meleği koluma yâr gibi girerse bir gün Yol azığım hazır durur, al terkine götür derim. Yaradan bilir özümü, hiç esirgemem sözümü Bedeli ölüm olsa da sözümü şen-şatır derim… Bahaettin Karakoç

Her Gün

Her gün bir kez bu kitabın başına geçtim. Her gün bir kez dışarı çıktım kırık bir bulutla yürüdüm, her gün bir insana bakıp, yüzümü yere eğdim. Her gün bir gazeteye boş gözlerle baktım. Her gün birileri konuştu, onları dinliyor gibi yaptım. Her gün bir kez "neredeyim" diye sordum kendime. Her gün bir kuzey kışı indi içime. Her gün karşımda duran fotoğraflarına baktım. Bir kez öfkelendim her gün bir kez sordum kendime neden bu kadar bağlandın. Her gün adalet ve zalimlik üzerine düşündüm. Belki de her şey. Her gün bir barbar, bir medeni ile gezdim sokaklarda. Minareleri her gün sabaha ezan sesleriyle ben açtım. Her gün bir perdeyi aralamaya çalıştım. Her gün hiçbir şeyi anlamadığımı düşündüm, her gün her şeyi anladığımı düşündüm. Güvercinleri yolculadım. Her gün, günlere dayanamadığımı düşündüm. Kitapları alt alta dergileri kıvırarak yan yana dizdim. Ne idüğü belirsiz yerler benimle yürüdü. Gördüğüm her "cümle" bana bir bıçak gibi battı, anlamadım. Her gün bir taş ...

Yazıt

NEREYE UÇUP GİTTİ BENİM OĞLUM Oğlum, canım ciğerim, iliği kemiklerimin, yüreğimin yüreği, daracık avlumun serçesi, yalnızlığımın çiçeği. Nereye uçup gitti benim oğlum? Nerelere gitti bırakıp beni? Kuşun kafesi boş şimdi, bir damla yok su kabında. Nasıl kapandı gözlerin de gözyaşlarımı görmez oldun? Nasıl kaskatı kestin tulumunun içinde acılı sözlerimi duymaz oldun? SEN UYURKEN Sen mışıl mışıl uyurken başında nöbet tutup bütün gece parmaklarımla okşayacaktım kıvırcık saçlarını. Sanki hünerli bir elin kalemiyle çizilmiş biçimli kaşların gözlerimin sığınıp dinleneceği bir kemer gibiydi. Gün doğarken göklerin uzaklığını yansıtırdı ışıldayan gözlerin, bense bir damla gözyaşı akıtmadım gözlerim sislenmesin diye. Sen konuştuğunda, gül kokan dudakların çiçekler açtırırdı kayalarla kurumuş ağaçlara, bülbüller kanatlarını çırpardı. BİR MAYIS GÜNÜ BIRAKIP GİTTİN Bir mayıs günü bırakıp gittin beni, seni o mayısta yitiriyorum, o sevdiğin bahar mevsimi, yavrucuğum, çatı...

''Bazı insanlar, insanları uzak tutmak için çit inşa ederler. Diğerleriyse insanları içeride tutmak için.''

Fences 2016 Çitler ''Bazı insanlar, insanları uzak tutmak için çit inşa ederler. Diğerleriyse insanları içeride tutmak için.'' Jim Bono (  Stephen McKinley Henderson  ) Fences  ( Çitler ),  August Wilson 'un Pulitzer ve Tony ödüllü aynı adlı oyunundan beyazperdeye uyarlanan,  August Wilson 'un senaristliğini yaptığı,  Denzel Washington 'un yönetmenliğini üstlendiği, kadrosunda: Troy Maxson rolüyle  Denzel Washington , Rose Maxson rolüyle  Viola Davis , Lyons rolüyle  Russell Hornsby , Cory rolüyle  Jovan Adepo , Gabriel rolüyle  Mykelti Williamson , Jim Bono rolüyle  Stephen McKinley Henderson , Raynell rolüyle  Saniyya Sydney , Deputy Commissioner rolüyle  Christopher Mele , Troy's Father (Troy'un Babası) rolüyle  Toussaint Raphael Abessolo , Troy's Boss (Troy'un Patronu) rolüyle  John W. Iwanonkiw , Evangelist Preacher (Evangelist Vaiz) rolüyle  Lesley Boone  ve Garbage...

Dosdoğru Söylemek

Doğru sözler tatlı olmaz, tatlı sözler doğru değildir. İyi insan kavgacı olmaz, kavgacı insan iyi değildir. Bilen kişi bilgiçlik taslamaz, bilgiçlik taslayan bilmez. Bilge ruhlar istifçi değildir; ne verirlerse başkasına o kadar artar ellerindeki, ne kadar verirlerse o kadar zengin olurlar. Göklerin Yolu yıkmadan kazanır. Abartmadan yapmak bilgelerin Yolu'dur. Küçük komşu ülke o kadar yakındır ki horozların ötüşünü köpeklerin havlamasını duyar insanlar, ama yaşlanıp ölürler, bir kez bile uğramadan oraya. Lao Tzu

İçgörü

Zihnimde tevazu varsa büyük yoldan yürürüm. Kibirdir tek korkum. Büyük yol alçak ve düzdür ama insanlar dağlardan geçen kestirmeleri sever. Saray ihtişamla dolu tarlalar ayrık otlarıyla ambarlar hiçbir şeyle. Takıp takıştıran süslü insanlar, silah taşıyan, çok içip çok yiyenler, çok şeyleri, çok paraları olanlar: Utanmaz hırsızlardır. Şüphesiz, yol değildir onların yolu. Lao Tzu Ursula K. Le Guin Yorumuyla Lao Tzu: Tao Te Ching Yol'a ve Yol'un Gücüne Dair Metis Kitap

Eskiyen Kalp

Eskiyen bir kalbi vardır her âşığın İçinde çiğnenmiş hayal dalgın bir yaz ikindisi Geçip giderken tattığımızdır uzaktan içimize bakan Hatıra daha uzun hayattan Neşe Yaşın

Yaşam Şuncağız Bir Şey İşte

Yaşam şuncağız bir şey işte bir defter kalır gidenlerden ayrı düştüklerimizden bir kitap yıllar sonra aklına gelir de birden bakarsın/kuytu dalında bir sayfanın incecik izler vardır      diretmişliğimizden Yaşam şuncağız bir şey işte altı çizilmiştir kimi satırların gelseydiniz, karışsaydı gözleriniz çayın buğusuna böyle koymazdı tozutarak esmesi karın okursun/için burkulur da biraz derin gizler vardır birikmiş eski mektupların Yaşam şuncağız bir şey işte bir dostun ölüm haberi gelir bir ihzar müzekkeresi bir arama emri sen bir ilmek daha arasın acının şiirine duyarsın/biri sevdiğini öper son kez ağzından sokaklar iz tarlası adresin belirsizdir Yaşam şuncağız bir şey işte güneş fabrika duvarlarına düşünce sessiz adımlarla yürür sabahı umut karışsan yankıların bir ışık salkımında yitişinde dinlersin/yazılmamış bir tarihin yalın dipnotudur bunlar yazılır günü gelince Emirhan Oğuz

Neyin Var

Kırılan yerlerine dön! dumanlı şarkıların kapattığı gölgelen… kirpiksiz kalma kolların kısalmasın üzütüden serinlemek için göğe doğru sen de sarılacak bir ağaç bul Şehirden dön! baltayı ayır evinden kendini bir vakitçiye bırak zamanı bozulmuşsa gövdenin arkana bakma! annenin hırkası siyah Ömrün kendinden gayri her şeye çadır zarfların seni çizdiği mevsimler olur dinlenmek için dağlara doğru sen de tırmanacak bir şeyler bul Kimse bir vakti unutmaya yanaşmaz akşam, bilmez akşam olduğunu iki dağ baktıkça birbirine ağır ağır düzleşir hâtıralar… Şeref Bilsel

Yarı Aydınlıklar Ki Sahipsiz

Yarı aydınlıklar ki sahipsiz Ve mavi serçeler sabahtan erken. Çocuğum şarkı söyle sokaklarda Sesin güzelliğini kaybetmeden. Kapılar açılır ardına kadar Kuşlar uçar hatıralar içinden. Çocuğum bol bol masal dinle Henüz inanırken. En uzak gemileri korsanların Seyretmek yıldızların silinmesini. Çocuğum sor neden akşam oluyor Ayıplamaz kimse seni. Bazı sahillerin serinliği Ve unutulmayan ilk demet. Çocuğum sana yalvarıyorum Ellerin çirkinleşmeden dua et. Fazıl Hüsnü Dağlarca

Üsküdar

Üsküdar Asya’dır Çin’e kadar her kış bırakırsa da köpük saçlı kızlarını kıyıya öfkeli bir yağmurla iner rüzgar.. mihrimah güneş saati yanından ince dar bir merdiven uzar soğuk ve dönmez bir kilit çocuk kütüphanesi önünden insanlar yürür ve susar.. Şemsipaşa ceviz bir cami, demirinden yan gözle Cihangir’e bakar demişti ki Tanpınar Üsküdar uçarsa gider İstanbul yürüyemez sokaklarında çocuklar.. Üsküdar Asya’dır, Çin’e kadar.. Ömer Erdem

Aşkın Ve Suların Öğleni

öğlen güneşi soyuyor her şeyi... ışıyarak üşüyor dal yalnızlık yol üstü çiçeği o hep bir şiiri ağırlayan benim için bir dalgınlık tut yüzümü eriterek geldiğim günler için boynundan konuşuruz ayaklarımızda toplanan güvercin gülüşlerinden uysal ve aceleci... varsay ki bir kapı kalmıştır bir kentten nasılsa bulunur içini kımıldatan bir gülüşün şarkısı sokakları büyüten omuzlar için... giderek konuşurum suların inceldiği yerden alnına bir güneş taşmış ya hani oradan ve uzak bakmaların eğiyor ya öğlenin açısını şimdi aşk sularını saydığım havuz taşların kırılan yerleri... dilimde haşhaşa durmuş zaman Doğan Ergül

Kervan

Şimdi kervan yola çıkıyor… Meçhûl bir ülkeye doğru. Çanları hareket işâretini vermeye başladı bile! Sevin ruhum! Zavallı kuşum, kurtuldun nihâyet! Nihâyet kafesin çöküyor… Demirleri dağılacak yakında. Elvedâ gaileli dünya, günahlarla haşır-neşir olan dünya Ruhum Allah’ın sâkin yurdunda dinlenecek artık! James Clarence Mangan

Ölümün Güzelliği

Sadece güzel bir ölüm istiyorum. Eğer bir solcuysam dağ başında, Bir kurşun sonrasında Eğer yaradana çok yakınsam, elimi ona açtığım bir vakitte mesela.. Eğer bir mecnun isem sevdiğimin başucunda, Kalp atışlarını duyacak kadar çok yakınında ölmek isterim. Ve öldükten sonra hatırlanmak isterim. Göz bebeklerimin içine kadar değil de, Bu zamana kadar söylediğim kalbe değer, İki üç şey varsa öyle hatırlanmak isterim. Murat Koyutürk

50 Yaş

Mutsuz kente mutlu yağmurlar yağıyordu, Aylardan bir deli zemheri, Canım yanarken gözler gördüm sanki yangın yeri. Elveda bedenden bedene yollandığım günlere, Elveda beline sarıldığım güzellere, Elveda memur çocukları gibi zor terk ettiğim kentlere. Gittim ben sonsuzluğa, sorgusuzca gittim, Seni martılara emanet ettim, Islak, yorgun, huysuz martılara… Bektaşi tekkesinde deyiş okudum, Okudukça sana dokundum. Yangın yeri gözlerine yüreğimi açtım. Ben Yalova'dan bir öğretmen, 50'sine yeni bastım. Gözlerim gözlerine akmak ister, Sen ister gizle ister göster. Gözlerimden başka göze gitme, Gidersen de sevme, seversen de delirtme. Beni incitme, Kapatma gözlerini gözlerime. Sana derdimi kaç satırda anlatırım, Kaç bahar dayanırım yokluğuna, Yumuşak hünerli ellerini nasıl bırakırım sabah karanlığına. Dumanlı dağlarda mavi güvercinli hatıralarım, Yeşil dallarda kızıl kirazlarım, Meydanlarda söylensin şiirlerim şarkılarım, Varlığın yıldız yangınları aydınlan...

Aklımdaki Che

HASSAS KALP VE TİTİZ AHLÂKİ DEĞER Che, Kübalı devrimciler arasında her tür imtiyazdan sakınan birisi olarak tanınıyordu. Kendisine özel karne uygulamalarını, nispeten gösterişli evleri ya da diğer lüks tüketim malzemelerini ahlâki değerleri dolayısıyla reddeden bir örnek olduğunu daha önce belirtmiştim. Karısının ya da çocuklarının bu gibi ayrıcalıkları karşılayabilecek güçleri olsa dahi kabul etmezdi. Bunların hepsi, sadece konuşup durmayan aynı zamanda yapan da birisi olma konusundaki tutarlılığının, onu böylesine saygı uyandıran bir figür yapan tutarlılığının da parçalarıydı. Yazışmalarında, eşi Aleida March da, Che’nin kendisi de onun bir yurtdışı seyahatinden satın almak için söz verdiği bir yüzükten söz ediyorlar. March anılarında, Che’nin bir mektubunda ülkenin yaşamakta olduğu sıkıntılar hâlâ ortadayken böylesine pahalı bir hediyeye para harcama konusu nda kendisini bir türlü ikna edemediğini ve bu yüzden üzgün olduğunu yazdığını anlatıyor. Titizdi ve hiç şüphesiz aynen o...

Müntehirler

artık anlaşılmıştır günün akşamlılığı kesin mat yok iyi oyun vardır sadece ve satranç aslında dalgınların oyunudur dalgının ölüm karşısındaki sükuneti düşmana ölümün dehşetinden korkuludur İlhami Çiçek "İzimi süren bir panter var: Bir gün beni öldürecek olan;... ...Adımlarını durdurmak için yüreğimi fırlatıyorum, Susuzluğunu dindirmek için kan saçıyorum; ... O yiyor, ama yine de ihtiyacı yüzünden yiyecek arıyor, Mutlak bir adaklığa zorluyor... ...Panter merdivende Yukarı çıkıyor." Sylvia Plath bir bir geziyorum ölümleri, gecenin bakışları arasında. sabah göğe yelken açıyorum, gündüzler tanımıyor beni nasılsa. Ayna- larda yürüyorum bazen, martılarla düşüyorum denize; dudak- larımı siliyor acılar. soluk alışımı duyamıyorum. sokak lambaları gibi geç yanıyorum. gölgeler yürümüyor artık. kıvrılan yollarda şarap lekeleri, sabahın ilk izi. ezanla dönüyor evine yüzü külrengi gececikler. kaç kuytuda paslanıyor yalnızlık? üşüyorum. gideceğim. ...

Spinoza ve Aşkın Diyalektiği

Psikanalist Jacques Lacan Seminer'inin IV No'lu kitabında "aşkın yüce anından" bahsetmişti (le moment sublime de l'amour). Bu yüce an "aşkın iade edildiği" andır... Sevgi her zaman karşılığını aynıyla bekleyen bir duygu olarak görünür burada... Bir karşılıklılık beklentisi --ve çok basitleştirirsek, birini seviyorsam karşılığında onun da beni sevmesini isterim.. . Ve sevgi iade edildiğinde "dünyalar benim olur"... Oysa psikanalizin en ilerlemiş kavrayışı bile böyle bir "karşılıklılık" momentinde duruveriyor. Başka bir deyişle aşka dair binlerce yıllık sohbetin ötesine pek geçemiyor: aşk sevilenle bir bütünleşme arzusudur diyordu Platon diyalogları... Tek gerçek sevginin tensel değil tinsel, dünyevi değil tanrısal olabileceğini söylüyordu Aziz Agustinos.. . Ve bu temalara, gündelik hayatımızdaki --ne kadar kaldıysa geriye-- idealler açısından halen tanışığız yeterince... Spinoza bu karşılıklılık ilkesini yine duygular ve tutkular ...