Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Arzu ve Korku

Ölüme hazır olmak benim arzum    sadece aklımın ölümüne değil, yorgun kalbimin, incelen kemiklerimin de. Asıl korkum hep daha fazlasını isteyen bedenim,    boğuşacak alevlerle bırakmayacak beni çıkayım    zaten açık duran kapıdan. Ursula K. Le Guin Çeviri: Gökçenur Ç.

Bir gün yalnızlıktır bekleyen sizi

Bense bir yalnızlık tarihini örüyorum ustaca. Ve gelecekteki Bir önseziyi kuruyorum şimdiden. Edip Cansever Yalnızlığa alıştım ama sonsuza dek yabancı kalmak nasıl da yabancı bir acı Ursula K. Le Guin Harap olmuş evimize içiyorum. Hayatımın kederine, O bizim beraber yalnızlığımıza. Sana kaldırıyorum kadehimi: O yalan söyleyen dudaklara, Bize ihanet eden, acımasız gözlere. Ve can yakan gerçeğe: Dünyanın zalim ve kalpsiz oluşuna Tanrı’nın bizi kurtarmayışına. Anna Ahmatova Kalbimde sana yer yok! Çek yalnızlık, elini Kederdir yüreğimin değişmez postnişini Hüsrev Hatemi Sonra insan bir gün Yalnızlığını gösterecek kimseyi bulamıyor. Ah ey zaman ölüleri Var mıydınız, yaşadık mı Şimdi herkes nerede… İnsan bir gün yalnızlığın da dışına düşüyor. Şükrü Erbaş Namusum üzerine yemin ederim Bu şehri bu evleri bu sokakları sevmiyorum Tiksiniyorum bu iğrenç kalabalıktan Yalnızlığı özlüyorum Ümit Yaşar Yalnızlığın da ucuna geldim, sırtımda kederin han...

Atalar

Atalarımdan öyle uzaktayım ki şimdi ihtiyarlığımın son durağında, torunları değil onlardan biriymişim gibi geliyor bana. Zaman büsbütün bir döngüye dönüştü nasıl olduğunu anlamasam da. Yaş, kendini çözen bir düğüm, kuyruğunu yiyen yılan. Kardeşsiz bir kız çocuğuyken bile küçücük bir nineydim ben, her şeye gülen, hiçbir şey anlamayan ve anlaşılmayan. Ursula K. Le Guin (Şimdilik Her Şey Yolunda)

Veda

Tükendi ömrümün çoğu gidiyor Cahil ömrüm geldi geçti yel gibi Sevdiğim uzaktan seyir ediyor Beni görüp bakınıyor el gibi Geçti günler, yıllar, ömürse doldu Giden gitti bilmem geri ne kaldı Ömrümün baharı sarardı soldu Yandı kaldı garip bağrım çöl gibi Veren, geri almak için gözlüyor Her an her saniye beni izliyor Garip bağrım için için sızlıyor Sazımda inleyen sırma tel gibi Uzun yoldan gelmiş gibi yorgunum Ne kimseye küskün ne de dargınım Bir ahu gözlüye candan vurgunum Garip gönlüm kapısında kul gibi Neşet Ertaş

Oktu ve saplanmıştı

18. Oktu ve saplanmıştı Bu yeterli demiştim içimden Oku bir bendim gören saplıyken Sırf bu yüzden saplandığı yere boşverdim Görmüşlüğüm sadaka takırdayan bir oku değildi elbet Değildi bu havada asılı bir ok Zenon'a nazire Ne de Cengizvari bir oktu tehditkâr yayda gergin Gördümse haber aldığım bir yerden savrularak Haber beklediğim yere saplanan oku gördüm. Okun dedikodusuyla meşgul edilmek kimisini mest etti Kimisi homurdandı alamadı kendini tartışmaktan İleri geri İddia makamı gibi duran evet efendimciler Hep bir ağızdan olacağı buydu Diyorlardı ki ok yerini buldu ellerine sağlık Ellerinde biz saplasaydık buraya saplamazdık Tezinin serzenişli dilekçesiyle gezenler Davaya müdahil kabul edilmişlerdi ama Şehrin taş basaklı merdivenlerle çevrili meydanında Kimin oturtulacağı merak konusu olan Sanık sandalyesi inanın bomboştu Ben şehrin dışına kaçmıştım Benim gıyabımda görülüyordu dava Marifetin hasının bende kabul edildiği Bir mevsimdeydik galiba Benimse gö...

Bir kitap size on beş yaşınızdayken söylediği şeyi elli yaşınızdayken de söyler

Bir kitap size on beş yaşınızdayken söylediği şeyi elli yaşınızdayken de söyler ama söylediği o zaman öyle farklı gelir ki yepyeni bir kitap okuyormuşsunuz gibi gelir. Ursula Kroeber Le Guin

Bu dünyada insana en çok azap veren şey

Bu dünyada insana en çok azap veren şey, meşrebine uymayan kimse ile berâber olmaktır. Muzaffer Ozak Efendi

Bağışlanma

Görevler arasında geçiyor zaman dümende ya da kovayla su boşaltma nöbetinde olmadığımda biraz dinleniyorum, sonsuzluk usulca doluyor içime nefesimle birlikte. Sessizce dikkat kesiliyorum şeylere. Özünü çözmüş, bağışlanmış şeylere. Böyle sürüp gitse keşke hayat. Ama gemi aşırı yüklü ve tehlike her an her yerde bu yüzden uyumalıyım her uyuyabildiğimde. Ursula K. Le Guin Çeviri: Gökçenur Ç.

Bilinmeyen Kıta

Güneyde, mercanlarla çevrelenmiş, büyük kuru topraklardan geçiyoruz. Halkları hakkında tek bildiğimiz birbirimizin dilini bilmediğimiz ve tehlikeli şey bilgisizlik. Karaya çıkmaya cesaret edemiyoruz, sadece su bulmak için kıyıdan en uzak adalara uğruyoruz. Yalnızlığa alıştım ama sonsuza dek yabancı kalmak nasıl da yabancı bir acı Ursula K. Le Guin

Arzu ve Korku

Ölüme hazır olmak benim arzum    sadece aklımın ölümüne değil, yorgun kalbimin, incelen kemiklerimin de. Asıl korkum hep daha fazlasını isteyen bedenim,    boğuşacak alevlerle bırakmayacak beni çıkayım    zaten açık duran kapıdan. Ursula K. Le Guin Çeviri: Gökçenur Ç.

Bir Gece Şah'eser İmparatoru, Fuzuli Bir Delikanlılık Yaptı İse Ben Bunu Yazdım

                                                              Arkadaş'a beni bir pazar gecesi siyanürle vurun! gölgemi bir vapurun saadetine vermişken, zeki müren’den hicaz makamı şarkılar dinlediniz ama dönüp arkama bakabilmeliyim kaç kişisiniz nerden gelmişsiniz neler giymişsiniz elimde bir demet letafet çiçeği de, tavanı kırmızı, duvarları beyaz badanalı bir odada bir arada bir ara olmalıyız, hatırladınız bıçak sapı gibi gülümsememe de izin vermelisiniz – babam bana küstü, döv onu babaanne çıngıraklı yılanlar almıştın hani bana yaşgünümde – gerdanımda genç kızların çılgın tortusu ve soğuk su, oramda buramda buram buram ilk aşk kokusu, işte ben trenleri biraz da bu yüzden severim ne çok severim bilemezsiniz beni bir pazar gecesi siyanürle vurun! palyaço makyajı yapmış olayım, gülün önce amuda da kalkayım, telde ...

Burada, hayat zindanında / Sen’den uzak, tutsağım

Bir tanık anlatıyor: Hallac’ın Bağdat pazarında şöyle bağırdığını duydum: Ey Müslümanlar, yardım edin bana! O, ne ruhumla yakın bir ilişki kurmama izin veriyor, ne de ruhumu alıyor ki, kurtulup huzura kavuşayım. Bu benim katlanamayacağım bir cilve. Sonra okudu: Ulu Tanrım! Varlığımın bütünüyle Sen’in aşkına sarıldım. Sen perdeleri kaldırdın ta ki Sen’i ruhumda sandım Kalbimi Sen’den gayrı her şeyden çekip aldım Her şey bana yabancı, hiçbir şey göremiyorum Sen’in bana gösterdiklerinin dışında Burada, hayat zindanında Sen’den uzak, tutsağım Çek al beni bu zindandan Tanrım, Sana kavuşayım İbrahim ibn Fatîk anlatıyor: Bir gece Hallac’ın yanına gittim. Namaz kılıyordu; Bakara suresini okumaya başlamıştı. Sonra kaç rekât namaz kıldı bilmiyorum, beklerken uykuya dalmışım . Uyandığım da, Fussilet suresini (41. Sure) okuyordu. O zaman anladım ki, Kur’an’ı hatmetmek istiyor. Kur’an’ın bütününü bir rekâtta okudu. İkinci rekâtta daha fazlasını. Namazını bitirdikten sonra ba...

Dikkat et, su ıslatmasın seni!

Elleri bağlı denize attı ve seslendi: Dikkat et, su ıslatmasın seni! Hallac-ı Mansur

Fakat minberde asla!

Kalpte saklı olan sırrı İfşa etmeyeceksin Darağacında söyleyebilirsin, Fakat minberde asla! Mirza E. Galib

Hallac-ı Mansur

Sahne hazırlanmıştı; belki bir cilvesiydi Önce tutuklanmana ve sonra ölümüne Sebep olan mazinin: “Dedesi mecusi”, Belki, “isyanda görülmüştün kölelerle”, Belki, “fazla beraber olmuştun simyacılarla”. Belki, Hindistan gezisi - veya başka şeyler... Hiçbir yarar sağlamadı, nüfuzlu kişilerin Davan için mücadelesi, veya âlimlerin İstişareleri veya müritlerinin gösterileri - Sadece sonu daha aşikâr kıldı... Maksadın şöhret değildi. Islahattan konuşuyordun Lâkin hususi - Önce kendini ıslah ederek... Mamaafih “hususi” ne demek bilen yoktu. Dikkatleri çekmiştin sen, vergilerin istismarına Onların gidip kayboldukları hususi ceplere - İşaret etmiştin sen ahlâksızlığa Bir mutabakatmış gibi kamu adına işlenen günahlara. Sorun bu değildi. Alışılmıştı vaazlara, Etkileri kalmamıştı dünya işlerindeki sarsıntılar gibi Bir defa başladıktan sonra, unutulanlar Senin içindeki ahlâk ve adalet değildi; Hakikatperestliğin değildi, hikmet sahiplerini Kıskandıran, hükümdarları öfkelendire...

Dostumdu

2 Dostumdu. Dert endişe bilmedik birlikte, Onunla duygularımı, paramı paylaştım; Bir aylığına alır, bir yıl sonra verirdi de, Bunun için ona kesinlikle kızmazdım, Ondan farklı bir yanım yoktu benim de; Dertli olduğunda çenesi açılırdı nedense, Şen ve mutluyken görünmezdi kimseye. Sıkıntıdan hayallerini benimle sürekli Paylaşır, bana "sen" diye hitap ederdi; Meziyetlerimi başkaları gibi överdi o da Ve kadrilde sürekli ben olurdum karşısında. 3 O dostumdu. Böyle dostlar yok bugün... Sevgili Saşa, ruhun huzur bulsun orada! Yaban ellerin topraklarında uyusun, Belleğimin dilsiz mezarlığında. Dostluğumuz gibi, kimse dokunmasın. Öldün pek çokları gibi sessizce, Ama kararlılıkla. Gizemli bir düşünce Hâlâ dolaşmaktaydı senin başında, Gözlerini sonsuza dek kapadığında; Can vermeden önce söylediğin şeyi, Duyanlardan anlamadı bile bir tek kişi. 4 Bir selam mıydı o söz anayurduna, Adı mıydı geride kalan bir arkadaşın, Genç bir yaşama bir hsaret mi yoksa, Y...

Rabbin huzuruna çıkmaya hazırlanırken

Ölüyordum. Ne bir yakın, ne bir dost, Bir kez uğramamıştı bana... Boğucu gecelerin karanlığında korkuyla Hayatımı sık sık geçirirdim gözden, Rabbin huzuruna çıkmaya hazırlanırken ... Ben de öleceğim! - Ama mezarımın başında Bozkır rüzgârları ağıt yakacak yalnızca!... Mihail Yurgeviç Lermontov Çeviren: Kayhan Yükseler

Ey şairlerin eski lâneti

Ey şairlerin eski lâneti, yakınan sürekli, konuşmak yerine, durmaksızın değerlendiren duygularını oluşturmak yerine onları ve bildiklerini sanırlar hâlâ, içlerinde neyin neşeli olduğunu veya acıklı ve şiirlerinde, yerebileceklerini veya övebileceklerini onları, aynı hastalar gibi, kullanırlar acının dilini, anlatmak için sızlayan yerlerini, kendilerini sert sözcüklere dönüştürmek yerine bir katedralin taş ustasının taşın soğukkanlılığına dönüşmesi gibi inatla. Rainer Maria Rilke Çeviren: Tanıl Bora

GİTME O GÜZEL GECEYE TATLILIKLA

Gitme o güzel geceye tatlılıkla İhtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında; Öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında. Akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlık uygundur sonlarında, Sözleri şimşek çaktırmamış olduğu için onlar Gitmezler o güzel geceye tatlılıkla. İyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, bağırarak ne kadar parlak Dans edebileceğini güçsüz eylemlerinin yeşil bir koyda, Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölmesinin karşısında. Vahşi insanlar güneşi uçarken yakalamış olan, Ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını ona yolunda, Gitmezler o güzel geceye tatlılıkla. Ağır hastalar, ölüme yakın, körleştiren görme gücüyle gören Kör gözlerin gök taşları gibi alevlendiğini ve şen olmasını, Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölmesinin karşısında. Ve sen, benim babam, orada hüzünlü dorukta, Yalvarırım, lanet et, hayırdua et bana şimdi acımasız göz yaşlarınla. Gitme o güzel geceye tatlılıkla. Öfkelen, öfkelen ışığın ölmesinin karşısında. Dylan Thomas ...

Ruhunu saklayacak bir yer

Bir yeri olmak ya da olmamak, işte bütün mesele, Ruhunu saklayacak bir yer. Bir coğrafya, nasıl olursa olsun, düşleri beslesin, içinde hayallerle ve çılgınlıklarla ilerlensin yeter. Bir yer. Soğuğu iliklerine kadar işlese, korkudan ve üzüntüden iki büklüm olsan bile. Yoksul bir yer belki ya da yıkıntılı Uzakta, terk edilmiş, her şeyden ayrı. Seni barındıran, seni koruyan bir yer. Yaşadığın, düşündüğün, sevdiğin bir yer. Olma özgürlüğünü yarattığın o yer. Agustín Tavitian Çeviren: Bülent Kale

Fabrika

Fabrika. Üstünde duman tüten bulutları. İnsanlar -cahil yaşam -zor, sıkıcı. Maskesi ve boyalı yüzüyle yaşam, hırlar vahşi bir köpek gibi. Bıkmadan dövüşmelisin güçlü, ısrarlı olmalısın. Çekmelisin açlığın öfkeli hayvanının dişlerinden bir kabuk ekmeği. Uzak değil bahar meltemi taşlar, tarlalar, güneşin çağrısı... Göklere yaslanan ağaçların fabrika duvarında gölgeleri. Nasıl yabancı, nasıl unutulmuş öylesine garip gelir bize şimdi o tarlalar. Onlar atmışlar çöplüğe mavi gökleri ve düşlerini. Haykırmalısın, makinelerin gürültüsünü aşıp geçmeli senin sözcüklerin, Aşıp geçmeli meydanları, bomboşluğu. Ben haykırdım yıllarca sonsuzca... Bir araya topladım herkesi: Fabrika makineler ve insan o en uzak karanlık köşede olanı. Sen fabrika sen sessizce bizi körelten dumanla ve kurumla üst üste kibir içinde! Sen öğrettin bize mücadeleyi. Getireceğiz güneşi indireceğiz yere. Öylesine yorgunlukla kararmış yüzler senin zulmünün, acının altında. Fakat ...

Topla pılını pırtını bir yere gitmemek için!

Topla pılını pırtını bir yere gitmemek için! Yelken aç her şeyin her yerde rastlanan olumsuzluğuna Görkemli bayraklarla donanmış o düşsel, Çocukluğunun o renk renk minyatür gemileriyle. Topla pılını pırtını Büyük Yolculuk için! Fırçaların ve makaslarınla ulaşılamayan O çok renkli uzaklığı da unutma. Topla pılını pırtını bir daha dönmemek üzere! Sen kimsin toplumda boşu boşuna var olduğun bu yerde, Ne kadar yararlıysan o kadar işe yaramaz, Ne kadar gerçeksen o kadar sahte? Sen kimsin burda, kimsin burda, kimsin burda? Yelken aç, bir şey almadan yanına, değişik kimliğinle. Bu insanlarla dolu dünyanın ne ilgisi var seninle? Fernando Pessoa Çeviri: Cevat Çapan

Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum.

Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum. Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben arasındaki boşluğum ben. Ya da o boşluğun yarısı, çünkü orada da hayat var... Sonunda ben oyum işte... Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda terliklerini sürüklemeye. Rahat bırak beni odamda tek başıma. Aşağılık bir yer bu dünya. Fernando Pessoa Çeviri: Cevat Çapan

Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar.

Çoğu insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de insanın içindeki maceracı ruh için kesin olarak belirlenmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey düşünemiyorum. İnsanın yaşama arzusunun özünde macera tutkusu yer alır. Yaşamın keyfi yeni deneyimlerde yatar, bu yüzden sürekli değişen bir ufuktan daha büyük keyif olamaz, her yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir. Jon Krakauer (Yabana Doğru / Siren Yayınları)