Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kış Gecesi

Evim fakir, dostlarım beni terketti, Hastayım, ziyafetlere gidemiyorum. Gözümün önünde canlı bir kimse yok. Kulübemin içinde yalnız yatıyorum. Kırık lâmbam zayıf bir ışık veriyor. Yıpranmış perdelerim çarpık, birbirine uymuyor. Tse, tse, kapı eşiğinde ve pencere kenarında. Tekrar yağan karın sesini duyuyorum. İhtiyarladığım için pek az uyuyorum. Gece yarısı uyanıyor, yatağım da oturuyorum. Eğer oturmak ve unutmak sanatını öğrenmemiş olsaydım. Bu sonsuz yalnızlığa nasıl dayanabilirdim ? Katı vücudum yere yapışıyor. Ruhum kolayca değişiliklere tabi oluyor. Böylece geçen dört usandırıcı yıl. Sanki binlerce gece kadar uzundu. Po Chü-i
Nehri geçiyor, nilüfer çiçeği topluyorum, Orkide tarlasında çeşit çeşit kokulu otlar var. Onları topluyorum, fakat kime götüreceğim ? Sevgilim çok uzaklarda. Durup kendi memleketime doğru bakıyorum! Uzun yol önümde uzanıyor. Aynı kalb, fakat başka bir diyarda. Daima keder içinde ihtiyarlayıp gidecek. ?

Sonbahar Rüzgârı

Sonbahar rüzgârı geldi, beyaz bulutlar uçuşuyor. Otlar ve ağaçlar sararıyor, kazlar güneye gidiyor. Orkideler açmış, krizantemler ne güzel kokuyor, Ben sevgilimi düşünüyorum, hiç unutmuyorum. Yüzen-pagoda gemisi Fen nehrini geçiyor. Nehrin ortasında beyaz dalgacıklar yükseliyor. Flüt ve kaval, kürek çekenlerin şarkı seslerine karışıyor, Ziyafet ve eğlence içinde bile kederliyim. Gençlik yıllan ne kadar az, yaş ne kadar kısa Wu-ti (Liu-ch'e. İmparator) (M.Ö. 157 - 87); Çeviri: Muhaddere Nabi Özerdim

Bir Taş Atarsın

Bir taş atarsın, taş nereye düşerse Mutlaka bir köşebaşıdır Çünkü yüreğin daralmıştır ve kıştır Kullanılmamış bir sicim gibidir soğuk İşte bak her kestaneciye sapsarı bir köşebaşı kalmıştır. Şimdi bir şamandıra denizin yüzünde Durulmamış bir anı gibi kendini salmıştır. İçimizde birbiriyle konuşan yaprak bolluğu Yalnızlık bir başına kalmıştır. Edip Cansever

Giden Bir Sevgiliye

Güçlü atların çektiği araban yola koyuldu. Kalbim daima seni takibedecek ve asla unutmıyacak. Şimdi sen Batıya doğru giderken. Sana iyilikler temenni ediyorum. Ah sevgilim, senin gölgen olsaydım . Seni daha yakından takib ederdim. Fakat bir karanlık etrafı kapladı, gölgen uzaklaştı. Oh, günün aydınlığı içinden geç, bir daha görün. ? Çin Şiirleri (5'ler şiir grubundan, şairleri bilinmeyen "19 eski şiir külliyatı"ndan şiir)

Anne

hüznün damlalarıdır sevgime yağan dolduğunda çatırdayan kalbim uçurum yarıklarıyla dilim dilim kesilmekte gözbebeklerim sarkarak toza bulanan işte o zaman ışığına dolanıp düşlerinin göğsüne yatardım karışık sesinle kanat çırpardı sesim ellerine erir karışırdım ıslaklığına eğirmek isterdim kestane saçlarını iğle saçlarıma zorlu anlarımda çıkıp gelirdin hep yanıma eziyetle yürüdüğün yeter dökünüyorum yorgunluğunu bedenime sarnıçlarda yağmurlar dinlenirken senin için anne, gül et beni kederine Kaan İnce

Su Wu'dan ayrılış

İyi günler tekrar gelmiyecek; Bir an sonra ayrılmış olacağız. Yol ağzında üzüntü ile durakladık. Tarlada el ele durduk. Bulutlar gökte uçuşuyor, Birbirimize sarılarak hızla yürüyoruz. Rüzgâr dalgalar halinde yükseliyor. Ve göğün bir köşesine sürüklenip gidiyor. Şimdi, bizim ayrılmamız lâzım, Bırak biraz daha duralım. Bu sabah rüzgârının kanatları üstünde olmak ve. Seninle beraber tâ yolun sonuna kadar gitmek isterim. Li Ling (M.Ö. 2 - 1 yüz yıl)

Rüya

Gece yarısı rüyamda, Sizi gördüm, sizinle konuştum uzun uzun. Eski zamanlarda olduğu gibi yanaklarınız şeftali çiçeği gibi idi; Gözleriniz mahzun ve kirpikleriniz söğüt yaprakları gibi idi, Yarı istekli, yarı çekingen, Gitmeğe hazır, fakat yine bana yaklaşırken. Birdenbire uyandım, Üzüntü ile gördüm ki, bir rüya imiş. Woi Chuang

İnsanlar Aşklarını Saklarlar

Kim söylüyor ki, istiyormuşum. Senden böyle uzaklarda yaşamak, ayrı kalmak. Elbiselerim hâlâ senin taşıdığın koku ile dolu. Hâlâ elimde senin gönderdiğin mektup duruyor. Kemerimde bir çift kordelâ var; Bunun, aynı kalb bağlılığı ile bizi biribirimize bağladığını rüyamda gördüm. İnsanların aşklarını sakladığını bilmiyor musun, Koparılmağa kıyılmayan güzel bir çiçek gibi? Hsiao Yen

Yemekten Sonra

Yemekten sonra kısa bir uyku. Uyanınca iki fincan çay. Başımı kaldırıyor, güneşin ışıklarını görüyorum, Bir kere daha güney batıya bakıyorum. Mesut olanlar günün kısalığından şikâyetçi. Üzüntülü olanlar yılın tenbelliğinden usanç getirir. Fakat kalbleri neşe ve kederden uzak olanlar, Kısalığa, uzunluğa dikkat etmeden yaşayıp gider. Po Chü-i

Eflatun At

Ateş yaktım, bakım sız tarla yandı. Y aban ördekleri gökte uçuşuyor. Genç delikanlı dul bir kadınla evleniyor. Kuvvetli kadın gülerek onu öldürüyor. Yüksek dağların tepelerinde ağaçlar var. Rüzgâr esiyor, yapraklar dökülüyor. Birisi 1000 mil uzaklara gidiyor. Acaba eski yerine dönebilecek mi? 15 yaşım da orduları takip ettim, 80 yaşım da geri dönebildim. Yolda köylülere tesadüf ettim. Acaba evin içinde kimler var? Uzaktan evimizi görüyorum. Servi ağaçları mezarlarda sıralanmış. Tavşanlar köydeki çukurlarına giriyor. Sülünler tavandaki direklere doğru uçuyor. Avlunun ortasında buğdaylar yetişmiş, Kuyunun yanında birçok güneş çiçekleri açmış. Buğdayı ezerek yemek yapıyorum, Güneş çiçeklerini ezerek çorba yapıyorum. Yemek ve çorba bir zamanlar da pişmişti. Kime verildiğini bilmiyorum. Kapıdan çıkıyorum, doğuya bakıyorum. Gözlerimden yaşlar akıyor, elbisemi ıslatıyor. ? Çinin parçalanma devri, Kuzey şiirleri (4 – 5 inci yüz yıl)

Unutulmuş bir iyi insan: Rasih GÜRAN

Rasih Güran… Değerli araştırmacı Emin Karaca’nın Nazım Hikmet’in Aşkları adlı kitabını okurken dikkatimi çeken bu ismi arama motoruna yazmakla başladı her şey. Aşina olduğum bir isimdi ama nereden olduğunu çıkaramıyordum. Kitabın öyle hazin bir yerinde karşılaşmıştım ki Rasih Güran’la, ismini görmemle onun adına üzülmem bir olmuştu. Zira Nazım-Piraye ayrılığında payına çok ağır bir yük düşmüştü: ayrılık mektubunu Piraye Hanım’a iletme görevi. İsmini aratınca üzüntüme minnet duygusu da eklendi. Zira, önemli kitapların çevirmeniydi Güran ve bunların arasında severek okuduklarım, okumayı planladıklarım vardı: John Reed’den Dünyayı Sarsan On Gün, Steinbeck’ten Gazap Üzümleri ve Bitmeyen Kavga, Faulkner’ın Ses ve Öfke’si, Deutscher’in üç ciltlik Troçki biyografisi… Rasih Güran ismine aşinalığım da muhtemelen çevirmenliğinden ileri geliyordu. Çevirilerini yayımlamaya devam eden yayınevlerinin ona layık gördüğü iki satırlık baştan savma biyografilerde doğum ve ölüm yılları bile net değildi ....

Nevala Qesaba

Kekik, reyhan ve kaçak tütün kokusu taşırdı rüzgâr alçak damlı evlerin yüksek, küçük pencerelerinden. Soluk ışıklar yayılırdı geceye köpek havlamaları korkulara karışır kaygıları beslerdi. Sonra dağlardan kurşun sesleri gelirdi belirli belirsiz namlunun ucunda çırpınırdı yürekler. Ağıtlar yankılanırdı dağlara doğru kapılar kırılır, talan edilirdi sevdalar, umutlar ve insan olan ne varsa… Ve kan akardı derelerimizden Zilan, Munzur, otuzüç kurşun ve Nevala Qesaba ve ülkenin bütün derelerinde. O iklimde kalırdı acılar. Duymazdı bir Allahın kulu çığlığımızı Ve dağlara sevdalanırdık karabasan gecelerin sabahında direnmek kalırdı Kürde, çünkü yaşamın bir başka adı direnmektir… Musa Anter

BİR GÖMLEĞİN KIRMIZI ÇİÇEĞİ

Ayda'ya  1964  Taş çekiyorum omuzumda  Lâfızlar taşını  Kafiyeler taşını  Gurûb vakti ter dökerek geceyi  Karanlık çukurunda  Uyandırıyor  Ve renk katran karası oluyor  Tabutun körlüğünde  Ahenk nefessiz kalıyor  Sessizliğin patlaması korkusuyla  Ben çalışıyorum  Ve sözcük taşlarıyla  Yükseltiyorum  Sağlam  Bir duvar  Şiirimin çatısını üstüne örtmek için  İçinde oturmak  İçinde yaşamak için  Ben böyleyim.  Ahmağım belki de!  Kim bilir  Ben  Zindanımın taşlarını omuzumda taşıyorum  Meryem oğlunun haçı taşıdığı gibi  Sizin gibi değil  Celladınızın kırbaç sapını yontuyorsunuz  Kardeşinizin kemiğinden  Celladınızın kırbacını örüyorsunuz  Kız kardeşinizin saçından  Ve bencillerin kırbaç sapına kaş oturtuyorsunuz  Babalarınızın kırık dişlerinden  Ve ben kafiyelerin ağır taşlarını omuzumda taşıyorum  Ve şiir zindanına  Ha...

kalbin aldığı mesafe

yakalanan nedir,  benzerlik mi?  gözlerin  inişte başlayan çakışması  ve kirpiklerin uzunluğu  daha fazlası değil.  belki nefestir biraz da.  soluğu kaplayan zerrelerin  bir uzay karanlığında seyrederken  dayanak olma,  olabilme hali.  oradayız işte,  ikimiz  tutunacak bir kainat bulamamış  o çelimsiz varoluşun magmasında  gülümsüyoruz birbirimize.  benim ağzımda bir gelincik var  sen gözyaşının kristal kesiğini  gizlemek için özenlisin yine. insanı incitmeyecek  tek söz bulunmadı henüz.  her söz incitir. o kadar sessiziz ki  hırıltılarla konuşuyoruz.  arkaik iki hayvanın  kainattan devşirdiği dille  ses veriyoruz birbirimize.  bu bir 'sevme' diyorsun bana.  kalbin aldığı mesafe bu.  yıldızların zamanından önce  karanlığında yol alma!  oradayız işte  bir dayanak bulsak  varacağız bir anlama.  kalp bunca akarken  bedenin güçs...

bizans sesleri

... eğil bak  gör o eski dili  bizi insan kılan gerçekleri.  ve güven duymamızı zamana  devam etmemiz için.  her şey akar evet  her şey değişir  hiçbir şey aynı kalmaz  ve gerçekte hiçbir şey yoktur!  bundan anladığım aşktır.  mitolojik korkularla  güvenin parçalanmasıdır  bundan anladığım.  ama insanız ısrarla.  bir ceylan tedirginliğinde yaklaşsak da olana  acıtır heves.  korkuların en dilsizini seçmiş olsak da.  öyle ya,  sessizlik de bir cevaptır,  sessizlikte bilsen ne gerçekler gizli.  şimdi üzgünüm,  henüz durmamış kalbimle  karanlıkta başka bir dil konuşuyorum. ... Bejan Matur Dünya  Güzeldir Hâlâ Everest Yayınları

geride kalan kırlangıç

bazen olur. geride kalır biri. bu yıl tam 106 kırlangıç saydım  diyen babamın sevinci. gelir giderler hep 19 martta dönerler ama. bekleriz annen ve ben. kapımız açık bekleriz. 12 ağustosta giderler yine. bir gün gecikmez. güneye yemen’e giderler diyor annem  karabiber yemeye. karabiber severler. ama bu sabah uyandığımızda geride kalan bir kırlangıç gördük. tele tünemiş güneye bakıyordu. bebekti belki de yemen’e kadar uçamazdı. bazen olur geride kalır biri ve konuşur birden. biz varız ama baban ve ben bekliyoruz burayı, bizim de aklımız hep yollarda. ben uçaklara bakıyorum en çok,  yıldızlar gibi gökyüzünde parlayıp sönen, çocuklarımı getirip götüren o kanatları seviyorum. dua ediyorum hep her köşede bir ip bağlıyorum kapılara pencerelere. böğürtlen toplamaya gittiğimizde elime batan diken duruyor hâlâ. sızlıyor içimde ama bırak acıtsın diyorum.  annemin ellerinde kalan böğürtlen lekeleri... bazen olur evet biri kalır geride. yurt kılmak için toprağı kapatır kanatları...

gül bahçeleri

ağzında şeker tülbendiyle  akdeniz'i ağlamadan geçmek zorunda kalan  kız çocuklarının şarkısı;  elbette gül bahçeleri gömülü kalbimizde.  paslanmış beşiklere yaslanıp açan  inatçı güllerden bir neşe.  girit 2018 Bejan Matur

Fosseptik Çukuruna Neden Ciğer Asılır?

"Özellikle gurbette yaşayan memur aileler, okulların tatile girmesiyle birlikte köydeki evlerine gider, tatili orada geçirirler. Köy yerlerinde kanalizasyon altyapısı olmadığı için tuvalet gideri için fosseptik çukuru bulunur. Yaz tatili bittiğinde evden çıkmadan önce aile tüm hazırlıklarını tamamlar ve en son bir kuzu ciğerini de ipe bağlayıp, tuvaletin çukurunun üzerine asarlar. Temmuz başında tekrar köye döndüğümüzde fosseptik çukurunun tertemiz ve bomboş olduğunu görürdük. Bir gün anneme sordum : “Anne, biz neden bunu yapıyoruz?” O da izah etti: ” Burada asılı olan ciğere, bir müddet sonra kurtçuklar üşüşür. O kurtçuklar ciğeri yer ve çoğalırlar. Onlar çoğaldıkça ciğer azalır. Bir gün kurtçuklar ciğeri tamamen yer bitirirler ve aşağıya düşerler. Bu sefer oradaki pislikleri yemeğe başlarlar. Kurtçuklar yine çoğalmaya başlarlar; bu defa da oradaki pislikler azalır, gün gelir o çukurdaki pislikleri de yer bitirirler. Aç kalan kurtçuklar en sonunda birbirlerini yemeğe başlarlar. N...

NİZÂR KABBÂNÎ‟NİN AŞK ŞİİRLERİNDE ANNELİK

Çağdaş Arap şiirinin güçlü isimleri arasında kabul edilen Nizâr Kabbânî, 1923‟te Şam‟da dünyaya gelir. İlk ve orta eğitimini Şam‟da tamamlayan şair, yüksek öğrenimine Suriye Üniversitesi (bugünkü adıyla Şam Üniversitesi)‟nin Hukuk Fakültesinde devam eder. Buradan mezun olduktan sonra 1945‟te Suriye Dışişleri bakanlığına girerek, Mısır, İspanya, Türkiye gibi değişik ülkelerde çeşitli diplomatik görevlerde bulunur. 1998 yılında İngiltere‟de gözlerini hayata yuman ve kendi vasiyeti üzerine cenazesi Şam‟a getirilen şair, arkasından şiir ve nesir alanında kırka yakın eser bırakır. Nizâr Kabbânî‟nin şiirleri, genel olarak kadın ve siyaset olmak üzere iki ana temadan meydana gelir. Kadın konusu, sanat yaşamının bütün safhalarında yer alır ve gelişim bakımından süreklilik gösteren en geniş tema olur. Yaşamının son yıllarına kadar bir kadın şairi olarak anılan Kabbânî, şiirlerinde kadını pek çok açıdan ele alır ve farklı şekillerde betimler. Bazen onu sanatının ilham kaynağı, bazen özgürleştiri...