Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ben şimdiye kadar eşit olmak isteyen birine rastlamadım

Yönetmenliğin yerine ne koydunuz? Hayatı, sıradan hayatı. İnsanlara dair, aileme karşı bir sürü borcum var, arkadaşlarıma borçlarım var. Bu borçları ödemeye başladıktan kısa süre sonra da birden hastane hastane dolaşmaya başlamam gerekti. Yıllardır insanları görmemekten, onlarla konuşamamaktan gelen, geçip giden bir sürü şeyden dolayı borçlarım vardı. Siz henüz bilmezsiniz, çok gençsiniz, fakat yaşınız ilerleyince geriye dönmek korkunç zorlaşıyor. Birine bir yakınlık hissederseniz o kişiyle iyi kötü her şeyi paylaşmalısınız. Eğer bunu yapmazsanız aranızdaki uçurum büyür ve daha sonra geri dönüp kapatmanız fiilen imkânsızlaşır. Ben de şimdi hayatımda kendimi müthiş borçlu hissettiğim insanlarla aramdaki uçurumu kapatmak için var gücümle çabalıyorum. * Evet, bir defa günah çıkarmaya gittim. Bu deneyimin aşkın olan yanı, suçluluktan arınma hissiydi. Ne yazık ki daha sonra işime yaramadı ve şimdilerde bu suçluluk duygusuyla başa çıkmak zor. Herkes suça bulaşmış mı? Bazı insanlara suçluluk ...

Ülke

Ülke eğer bir köpekbalığı ağzı değilse terk etmez ülkesini hiç kimse. Koşarsın sınıra ulaşmak için, sadece bütün şehrin sınıra koştuğunu gördüğünde. Komşuların senden hızlı koşmakta, gırtlaklarındaki nefes lekelenmiş kanla. Birlikte okula gittiğin o oğlan var ya, hani o eski kalay fabrikası arkasında öpüşüyle döndürmüştü başını, boyundan büyük bir tüfek taşıyor şimdi. Ülken sana kalman için izin vermediğinde, işte o zaman terk edersin ülkeni sadece. Ülke kovalamadığı müddetçe, terk etmez ülkesini hiç kimse. Ateş vardır ayaklar altında ve sıcak kan karnında; yapmayı düşündüğün bir şey değildir bu, ta ki dumanı tüten o süngü tehdit edene kadar enseni ve o zaman bile taşıyıp durmuştun hatta milli marşı nefesinin altında bir havaalanı tuvaletinde pasaportunu parçalara ayırırken; ve her bir ağız dolusu kağıdı hıçkırarak yutarken artık geriye dönemeyeceğini apaçık anlarsın. Anlamak zorundasın: karadan daha güvenli olmadığı müddetçe, çocuklarını bir bota bindirmez hiç kimse. Avuç içlerini tre...

Halkın aybını ört, yüzlerine vurma. Mâlûmdur ki, Allâh'ın sünneti, aybı yüze vurmamaktır.

Beni Dinleyen Yok Ama Bir gün Dost, yakınları ile bir arada iken: "Bir şey söyle de dinleyelim," teklifinde bulunmuş, o da gene, alaya alınmaktan bizar: "Efendim, herkes bana gülüyor," deyince: "Sen söyle oğlum, onlar değil, ben dinliyorum," diyerek etrâfın hareketini tasvip etmediğini ihsas etmişti. ** "İsmâilim, Nûr-ı Aynım! Mektubunu aldım, memnun oldum. Seni, Cenâb-ı Mevlâ'nın ve Hz. Pîr'in himâyesine emânet ederim. Oğlum, dâimâ basiret üzere olup, halka şef­katle muâmele eyle ki, amellerin âlâsı, güzel ahlâktır. Resûlullah Efendimiz: "Dili tatlı olanın dostu çok olur," buyurur. Halkın aybını ört, yüzlerine vurma. Mâlûmdur ki, Allâh'ın sünneti, aybı yüze vurmamaktır. Resûlullâh’ın sünneti halka müdârâ, ehlullâhın sünneti ise, halktan gelen ezâ ve cefâya taham­müldür. Gazabını yutmaya çalış. Vaktini ganimet bi­lip nefsini silmeğe gayret et. Fırsat elde iken, zamânını, kemâl tahsili yolunda sarfeyle. Dâimâ nefsine muhâlefet üz...

Hasan Kaygusuz'un ardından; "Yaran iyileşti mi yavrum!"

Banazı’dan gelen bir telefon, yüreğim ağzımda beklemekte olduğum acı haberi ulaştırdı: “Arkadaşın Hasan bugün saat 11.00’de vefat etti. Selası okundu”    Mukadder akıbetin pek yakında tecelli edeceğini bilsen de, verilmiş son nefesin haberini almak yüreklerde derin iz bırakıyor.  Hasan Kaygusuz’u, yıllar önce kitap almak için sıkça uğradığım Kiğılı Pasajındaki Fidan Kitabevi’nde çalışırken tanımıştım. Kitap dostuydu. Okurdu. Düşünürdü. Analitik yorumlar yapardı. Entelektüel birikimi vardı. Fikir ve düşünce dünyamıza hakimdi. O gün bugündür dostluğumuz hiç ara vermeden devam etti.  Kitap sevgisiyle başlayan dostluğumuz doğa sevgisiyle artarak devam etti. Banazı’da Beydağı ve Kuzugölü’ne yaptığımız gezilerde bize rehberlik eder, gezdirirdi. En son Kuzugölü Vadisi’ne gitmiştik.  O meşhur sırt çantasını alır her gün Beydağlarına çıkar, çektiği fotoğrafları sosyal medya hesaplarında yayınlardı. Tam bir tabiat sevdalısı, çevre ve hayvan dostu idi… Dağlarda gezerken, k...

Gerçek dünya ve gerçek kişilerle kesilen bağımızı akıllı telefonlar vasıtasıyla sosyal mecralarda inşa etmeye çalışıyoruz.

Byung-Chul Han: Gözetim Toplumu ve Özgürlük Üzerine Son dönemlerde Byung-Chul Han'ın adını sıkça sağda solda duymuşsunuzdur. Tabii duymamış olma ihtimaliniz de var, sonuçta hayat bu, bir sürü derdi var, uğraşısı var, işi var, gücü var, sabah yola çıkması, okulda veya işte başarısız olması, eve dönünce yorgun olması, bir şeyler okuyacak ya da izleyecek gücü kendinde bulamaması var. İşte Byung-Chul Han, toplumun içinde eriyen bu bireylerin, başarılı olmakla koşullanmış ve başarısızlık durumunda toplumu değil de kendini suçlayan insanları ele alan, inceleyen, kendisinden önceki düşünürlerin bu meseleler üzerine neler söylediğini bir araya getiren ve bu bağlamda bir kültür eleştirisi öne süren günümüz düşünürlerinden biridir. Adından da anlaşılacağı üzere Güney Kore asıllı olan düşünürümüz, Kore'de başladığı metalürji eğitimini yarıda bıraktıktan sonra Almanya'ya gelmiş ve felsefe üzerine aldığı eğitimini burada tamamlamış ve şayet yanılmıyorsam kendisine ün kazandıran 2010 tar...

Zilif

Şimdi — Zilif için 14 Temmuz [-------] Sevgili Kızım, zorlukla yazıyorum. Elim rahatsız, titriyor.  Onun için, yazım çarpık-çurpuk oluyor. (Bu küçük defteri de kendim yaptım; sayfalan keserken o da biraz eğri-büğrü oldu.) Kusura bakma.  Yazdıklarımı şimdi okurken, beni iyice anlayabilecek konumda olacaksın — yıllar geçecek; büyüyeceksin. O zaman, bana küçükken beslediğin duygular, belki bir-iki anıya sıkışıp kalmış olacak; belki de, kocaman bir boşluğun incecik çeperleri durumuna gelecek; ama bu cılız anılardan onların anlamını çıkarabilecek yaşa gelmiş olacaksın; yıllar boyunca da, düşüne düşüne, çıkaracaksın. Bunu umuyor değil, biliyorum; çünkü sende, daha o yaşında bile, o anlamı kavrayacak gücü görmüştüm — yani, şimdi, görüyorum... Anımsıyorsundur: Senin için, “Benim kızım insan olacak” demiştim. Sen, benim bu sözümü o anda beynine kazımış, ama yüzüme de hayretle bakmıştın — o hayretini anımsıyorsun, değil mi?  Evet, gururla, biraz da övünçle söylemiştim o sözü (bab...

İlkbahar

Şimdi nasıldır bahçemin hâli ey bahar meltemi, söyle  Çünkü bülbüller figan ediyor, böyle gamlı telaşlı Gül nedir ki senin can alıcı güzelliğin karşısında Sen çiçekler arasında, dikenler içindeki gül gibisin Ey şifa kaynağı mücevher, hastalarına bir bak, Merhem elinde fakat bizi yaralı bırakıyorsun Bir ömür daha lazım vefatımızdan sonra,  Çünkü bu ömrümüzü sadece umutlanarak geçirdik. Hafız-ı Şirazi

BelaTarr: Film yapmayı bıraktım. Çünkü söyleyecek başka bir şey kalmadı. Ölümden bahsettikten sonra daha neyi anlatabilirsiniz ki?

İnsan film yapma işine “film yapımcısı” olarak girişmez. Daha çok içten gelen bir mecburiyet duyar. Onu kışkırtır bu, ona dokunur, ona ilham olur. Böylece üzerine düşünmeye başlar. Sakince, yavaşça, dikkatlice bir şeyleri hissetmeye başlar. Fakat bu, oldukça incelikli ve hassas bir şeydir. Bunu bir baltayla gerçekleştiremezsiniz. Ağaç kesme işi değildir yapılan. Aslında bu, hemen her şey için geçerlidir muhtemelen. Yazıda, resimde, dansta, tiyatroda, müzikte, vs. Bir endüstriden bahsettiğimiz için buradaki temel sorun bir filmin kendisine nasıl baktığımız oluyor. Benim bakış açım filmin hala yedinci sanat olduğu yönünde. Ve böyle de ele alınmalıdır. Yani gösteri dünyasının bir parçası olarak değil. Bugün dünyada geniş ölçüde böyle kabul ediliyor. Ama ben müzede sergilenecek eski kafalı biriyim, yaşım ve otoritem dolayısıyla buna bağlı kalabilirim ama şu an için, bu durum saçmalıktır. Yani insanlarla, ruha sahip oyuncularla hayata dair bir şeyler hakkında konuşurken endüstriden bahsetm...

Elli Unutulmaz Aşk Kitabı

Elli unutulmaz aşk kitabını seçtik. Milena’ya Mektuplar’dan Yunus Emre Divanı’na, Huzur’dan Neşideler Neşidesi’ne, Anna Karenina’dan Leylâ ile Mecnun’a kadar, aşka farklı pencerelerden bakan 50 kitap! "Mutlu aşk yoktur” klişesini (ya da gerçeğini) şöyle rötuşlamıştı Rougemont: “Mutlu aşkın yazılı tarihi yoktur.” Yazı tarihinden 50 aşk kitabını seçmeye çalışırken, bir kere daha öğrendiğimiz şey, bu değişmez yargı oldu. Fuzûli’den Thomas Mann’a kadar, mutlu aşkın tarihini yazmamıştır hiç kimse. Böyle de olsa, elli kitabı belirlemek, bizim için kolay bir süreç değildi. Mutsuz aşklar denizinden, aşkın farklı görünümlerini ortaya koyan yapıtları seçmeye çabaladık. Yeterince ‘görülmeyen’ sahih aşk kitaplarıyla eskimez başyapıtları bir araya getirdik. Her seçim -tıpkı aşk gibi- özneldir; bizimki de öyle oldu. Öte taraftan, bu denli zor bir seçime girişmek, beraberinde bir başka soruyu getiriyor: Nedir aşk kitabı? Bir yerde, Necatigil’in Zebra’sı (“bir otel otello”!) ya da Kundera’nın Ş...