Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bu kadar!

Daha birkaç ay öncesine kadar burada Sarı Gülüm vardı. Yaklaşık 10 yıl boyunca hayatımda oldu ve ben ölünceye kadar da olmaya devam edecek. Aslında o hep oradaydı biliyor musunuz? Ne zaman farkına vardığımı hatırlamıyorum. Fark ettiğimde ise artık hayatımdaydı. Kapıdan çıkar çıkmaz onun karşısına çıkar, onunla gülümserdim. Eve girmeden son gördüğüm, gülümsediğim yine oydu. Aşk, aralık ayında açmaya devam etmekmiş. İki yıl önce işaretlerini vermişti aslında. Biraz budadım, biraz konuştum, toprağını çapaladım, gülümsedim, hüzünlendim. Olmadı. Geçen yıl hızla solma sürecine girdi. Son yıl gülü/msemesi azaldı, rayihası azaldı, yaprakları azaldı. Bu bahar son bir ümit dibinden kestim. Son gülünü verdi, son tebessümünü gösterdi. Olmadı. Sarı gülümün toprağına yaptığım bakımdan dolayı gür bir şekilde çiçekler çıkmış. Belki bir önceki yıl deneseydim, veya düşünüp teşebbüse geçirmediğim profesyonel yardımı alsaydım sonuç değişir miydi, bilmiyorum. Park ve Bahçeler Müdürlüğü ile görü...

EBUZER'İN ÖFKESİ

Ebuzer'in, utanması, büyüklüğü ve iyiliği Meryem'in oğlu İsa gibidir. «Muhammed.» (ASM.) Ebuzer, ailesi ile birlikte, dayısının yanına gitmek için Gıfar'dan ayrıldı. Yolda, etrafına dikkatle baktığında gördüğü her varlık, ona büyük yaratıcıyı anlatıyor; böylece O'na olan inancı daha da artıyordu. Ansızın Mekke'nin dış duvarları göründü, içinden bir his ona sıkıntı ve güçlüklerin sona ereceğini fısıldıyordu. Develeri haylayarak daha hızlı gitmeye başladılar ki; sıkıntı, güçlük ve karanlık günler bir an önce yerini rahat ve huzura bıraksın... Ebuzer, Üneys ve annesi, dayılarının yanına ulaşınca; rahatlık ve huzura gark oldular. Günler sakinleşmiş; hayat onlara gülümsemeye başlamıştı. Dayısı, bu misafirlerini güler yüzle karşıladı, Onlara çeşitli ikramlarda bulunuyor ve sohbet ediyordu. Bir süre böyle rahat bir hayat sürdüler. Fakat, bu sırada dayısının kabilesi, onların arasındaki muhabbet ve dostluktan rahatsız olmuştu. Çünkü, bu dostluk, dayılarının kabilesi...

Mekke'de benim için ev bırakmadılar!

Ordu hareket ettikten sonra Muhammed, bir grup muhacir ile birlikte Mekke'nin arka taraflarında bulunan bir tepeye çıktı. Karışıklıklarla, çalkantılarla dolu yedi yıl gurbetlikten sonra önlerinde duran Mekke'nin manzarasına baktılar. Muhammed bulunduğu tepenin üzerinden etrafa göz gezdirirken bir hatırası da ona doğru hızla yaklaşıyordu : Yalnızlık ve suskunlukla uzun geceler geçirdiği Hıra dağından derin bakışlarını ayırmıyordu. Kendisine ilk defa vahiy indiği gecenin hatırası beyninde birden bire canlanıvermişti. Çöle baktığında kendi çobanlık ve tüccarlığını hatırlıyordu. Şehre baktığında ise gördükleri baskı ve işkenceler geliyordu aklına. Şefkatli Hatice'nin evi ve Allah'ın büyük evi görünüyordu. Şehrin her sokağından acı tatlı hatıralar ayaklanmış ona doğru geliyorlardı. Muhammed'in arzu ve hasret dolu gözleri çevredeki dağların arasında dolaşıyordu. Mekke'nin evlerinin bulunduğu vadiye bakarken, etrafa sırlar saçan bir suskunlukla hatıralarına dalmışt...

Uzun Sürdü Hazırlığım

Dostlarım tanımaz beni Düşmanlarım hakkında çok az şey biliyorum. Gerek yokmuş,uzun sürdü hazırlığım Ben ve hatırladığım, burdan ayrılalım Ne öncesi ne sonrası bir şeyin Az kaldı, aynı artık ikisi Bıraksa yakamı yaşadıklarım Ne bellek ne Yesenin dedikleri Bu hayatta ne doğru ki Doğru değil! dediğin yanlış olsun Ya bir kötülük çanı ya bir silah sesi Dönüp silemiyor insan geçmişi Biri kalkar, ikiyüzlülükle Suçlar mı bilmem beni ilerde Ne ben istedim tanısınlar Ne de kimse bunu istedi Hakkımda kendi bildiğim İsmim, hiç uyanmama isteğim Pek bir şey değil, işin gerçeği Yeni bir şey öğrenir miyim Çektiğimde tetiği Cevdet Karal

Sone CXL

Laura'da tatlılık ve acı bulur. Üzülür ama Aşk'ın başka bir meyve vermediğini bilir. Bakarken dingin güneşine hayran hayran gözlerinin bilirim, oradadır, benimkileri renkten renge sokanın, ıslatanın, kopar yüreğimden yorgun ruhum uzaklaşır, sığınmak ister koynuna, adına cennet dediği toprağının; acı ve tatlılıkla dolu olduğunu görür bulunduğu yerin, ve dünyadaki herşeyin bir örümcek ağına benzediğini, yakınır bunun için kendi kendisinden ve Aşk'tan: Niçin böylesine etkin mahmuzları var, niçin frenleri böylesine keskin. Birbiriyle çelişkili, birbirinden kopmayacak bu iki uçtan ötürü kalakalmıştır bazen sıcak mı sıcak, bazen buza dönmüş beklentileriyle; bazen mahzun, bazen mutlu mu mutlu. Ne ki, düşüncelerin çoğu hüzünlü, azı neşeli ve çoğu kez pişmanlık içindedir bu yürekli girişiminden ötürü, böylesi bir meyve ancak böylesi bir kökten doğarmış. Francesco Petrarca Çeviren; Necdet Adabağ

Sone CL

Laura'nın tatlı bakışı ve sözleri ona öldürürcesine işkence etmektedir ama onu ayakta tutanlar gene onlardır. Tatlı bakışları eğer o kadının beni öldürüyorsa, ve tatlı sözcükleri bilgece, ve Aşk üzerimde öylesine etkiliyse, bir tek sözcüğü ya da gülümsemesiyle, yandım! N'olacak benim halim, ya benden ötürü ya da kötü yazgımdan, uzaklaşırsa o kadın acıma duygusundan, meydan okuyacaktır bana o zaman ölümle, beni ona karşı savunmuşken? Titriyorsam eğer ve buz kesmişse yüreğim, yüzünün değiştiğini gördüğümdendir, bu korkularımın kaynağı eski deneyimlerimdir. Kadın tutarsızdır doğası gereği: iyi bilirim, bu nedenle, kısa sürer bir kadının yüreğindeki aşk ateşi. Francesco Petrarca

Lirik İntermezzo

ÖNDEYİŞ Bir şövalye vardı üzgün, sessiz, Solgun yanakları çukurda; Kapılmış karanlık hülyalara Dolaşırdı sendeler gibi orda burda. Dalgın, hissiz, yavaş, sakar Sallana yıkıla yürür gördükçe onu, Gülüşürdü çiçekler, kızlar. Evde karanlık bir köşeye çekilir, Kaçardı çok vakit insanlardan. Özlemli, uzatır kollarını, Fakat tek söz çıkmazdı ağzından. Yalnız gece yarısı oldu mu Başlar bir tuhaf şarkı, ses — Kapısı vurulurdu. Girer sevdiği usulca içeri, Hışırtılı elbisesi dalga köpüklerinden, Terütaze bir gonca gül gibi, Örtüsü elmas, pırlanta, Narin endamını saran saçları altın, Tatlı bir güçle selâmlar gözleri — Düşerlerdi birbirlerinin kollarına. Kucaklar şövalye olanca aşkıyla, Şimdi ateşlenmiştir o duygusuz, Pembedir solgun yüz, uyanmış düşteki, A çılır gitgide durgun adam; Oyun oynar fakat ona kadın: Elmas, beyaz örtüsüyle örter Başını yavaşça, adamın. Girer billur saraya, su altında, Büyülenir ansızın şövalye, Şaşırır, kamaşmış gözleri Titreşen parı...

Christian S.’ye Fresk Soneler

1 Benden paso, dalkavuk muyum odunlara, Dışları altın, kum çakıl içleri; Peki demem bir külhanbey elini uzatsa, Adımı lekelemek gizli niyeti. Eğilmem önlerinde o güzel sürtüklerin, Parlarlar edepsiz, ne utanma, arlanma; Koşsunlar kendilerini, ben yokum, Tın tın putlarının zafer arabalarına. Biliyorum telef olur gider meşe. Eğilip bükülerek deredeki kamışsa Rüzgârda fırtınada durur eski yerinde. Peki ama ne olur o kamış sonunda? Şansa bak! Ya bir züppeye baston, Ya halı döven bir sopa, uşaklar elinde. 2 Ver maskeyi, yüzüme takayım, Bir serseri olayım, karakter maskeleri Takınmış reziller, gösterişli her biri, Sanmasınlar kendileri gibiyim. Bir kopuktan hiç farkım olmasın, Âdi sözler, davranışlar yardımcım; Şimdi yavan züppelerde özenti, zekânın O güzel parıltısından yoksun kalayım. Maskeli baloda ben böyle dans ettim, Şövalyeler, kıratlar, keşişler hayran, Soytarılar selâm verdi, çıkmadı tanıyan. Tahta kılıçlarıyla patakladılar beni. Şakaydı tabiî. Çün...

Pişmanlık Türküsü

Bay Ulrich, atıyla, yeşil ormanda, Hışırtısı yaprakların tatlı; Dallar arasından görüyor güzel Bir kızın kendine baktığını. "Tanıyorum onu!” diyor asilzade, "Tanıyorum bu parlak, bu aydınlık yüzü; Kalabalık ve tenha yerlerde gördüğüm Odur hep, üzerimde büyüsü. Ordaki o, dudaklar yeni açmış, taze İki gonca gül; Ama bazan onlardan haince, Acı sözler dökülür. Bunun için bu ağız, tıpkı Hoş bir gül korusudur, Loş fidanlar arasında, ıslık çalan Sinsi yılanlar da bulunur. Ordaki o güzelim yanaklarda Ne tatlıdır gamze, Öyle bir çukur, ki çılgın istekler Çekiyor beni içine. Görüyorum ordaki o, en güzel baştan Sarkan şirin bukleleri; Hain, beni onlarla bağladı, Bunlar öyle ağlar ki! Ordaki o mavi gözler Durgun dalgalar gibi duru; Ben onları cennetin kapıları bilirdim, Meğer cehennem kapıları.” Hışırdıyor yapraklar ürkütücü, Bay Ulrich ilerliyor ormanda; Solgun, yaslı bir yüz, Bir ikinci hayal, uzakta. “Şefkatli, sıcak, beni severdi; Ah, ah!” diy...

Rüya Görüntüleri

1 Bir zaman düşlerimde çılgın, ateşli aşklar, Güzel saçlar,- mersinler, muhabbet çiçekleri, Tatlı dudaklar, acı sözler, Yaslı şarkıların üzgün ahenkleri. Soldu sarardı, uçup gitti o düşler, Savruldu rüzgârda rüyalarımın sultanı! Bana yalnız, o günlerde yumuşak şiirlere Alevli, çılgın ne döktümse o kaldı. Sen kaldın öksüz şarkı! Sen de uç git şimdi, Ara o hayali, düşlerde çoktan silik, Bulursan selâm söyle Ey havalı gölgeye gönderdiğim hafif soluk! 2 Garip, korkunç bir rüya Hem ürktüm, hem sevindim; Dehşetli sahneler gözümün önünde, Çırpınmada kalbim. Bir bahçe, güzel mi güzel, Şen rahat dolaşayım dedim; Baktılar hoş çiçekler, Hazla doldu içim. Minik kuşlar cıvıldaşır, Neşeli aşk ezgileri; Rengârenk çiçekler, güneşin Kızılı altınla çevrili. Otlardan sızan ıtır, koku Bir tatlılık, esen ılık rüzgârda; Her şey parlıyor, her şey gülümsüyor, Gösteriyor güzelliğini dostça. Bu çiçek ülkesinin ortasında Mermer bir çeşme, arı duru; Güzel bir kız gördüm hama...