Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bana Bir Şimşek Çak

bana bir şimşek çak ortalık fena karanlık yüreğim örtülüyor ağır bir dalgınlığa genişliyorum durmadan değişen o mevsimde dağlarda kalın omuz omuza bulutlar çok fena kalabalık ellerim çıplak bana bir şimşek çak kötü bir tuzaktayım bilmem ne yapsak aklımda fikrimde onlar yaşlı ve genç erkek ve kadın korkularıma tutsak bana bir şimşek çak içim içime sığmıyor artık vahim bir çağrışımdan daha vahimine atlamaktayım bana bir şimşek çak belki fena halde yanılmaktayım o ince kız çocuğu gün doğmadan her sabah bir hapisaneden bir nezarethaneye kelepçeli götürülüyor dudakları titrek gözlerinde buğu bilmem ki nasıl anlatayım bağışlanmaz suçu dünyayı sevmek bir de o adını bile bilmediği kıvırcık saçlı'devrimci'öğrenciyi fakülte kapısında vurulmuş yağmurun altında çıplak bana bir şimşek çak çok yanlış anlaşılmaktayım hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor içimdeki zemberek boşandı boşanacak yaşamak mı gerek yoksa unutmak mı şaşırmaktayım galiyef y...

SENİ İÇİME GÖMDÜM BİR ACI ROMAN; BİR SIR, TANRIM, KURTAR BENİ BU AŞKTAN...

Sevgili Tomris Uyar'ın Adnan Semih'in düşünsel etkisinde kalarak Andrew Jolly'den çevirdiği bu biçim olarak küçük ama içerik olarak dev yapıt Kafka, Camus ve Dostoyevski karışımı bir estetik tatla kimlikleşiyor, belleklerimizde bir hüznün romanı olarak irileşiyor . Yapıtın yazarı hakkında yeterli bilgiye ise ulaşılamamış. Ancak bu bilge başka bir roman daha yazmış bu bilgiye ben ulaşmadım çünkü araştırmadım. Araştıranlara bin selam olsun. Diğer kitabının adı; A Time of Soldiers. Başka kitapları var mı? Bilmiyorum. Bilen varsa beri gelsin, dergimizin önümüzdeki sayılarında bunu konu edinsin. Belki de konu edinen olmuştur. Onlar bağışlasın beni. Seni İçime Gömdüm, yaşamın odağında parçalanan aşk, sevgi değil ama bunların üstünde ya da bunların da anlamlandıramadığı psikososyal bir sürece denk geliyor. Yüreğe gömülen bir sevda neye denk gelir? Bence en acı ayrılıklara. .. Yapıt, ötekilerin romanı. Kavminden sürülmüşlerin... Bir çığlığın romanı: Seni İçime Gömdüm (Lie Down In M...

Tabiat Bize Gülüyordu

Gün henüz aydınlanmamış... Karanlık ile aydınlığın ayrılacağı son dakikaları yaşıyoruz. Tecde Fidanlık mevkiinde, yürüyüş için ilk adımlarımızı attığımızda bizi pürüzsüz, berrak ve temiz bir havanın beklediğini gördük. Bugünkü yürüyüşümüzün çok neşeli ve mutlu geçeceği belliydi. Havamız yerinde idi. Manzara ile temiz hava bir araya gelince, gökyüzü bize nimetini yağdırıyordu. Yüce Allah, bereketini ve sihirli iksirini işte bu vakitlere sığdırmıştı. Rızk ve kuvvetin gizlendiği önemli saatlerdi. Biz bunu keşfeden ender insanlardan biriydik... Allah'a ne kadar hamdetsek azdır. Hastalıkları şifaya çeviren, güçsüzlere güç veren, huzursuzlukları def eden, insanı adeta kanatlandırıp uçuran müthiş bir zaman dilimiydi. Hele bir de bugünkü gibi berrak ve temiz, okjiseni bol bir havaya denk gelirse... Hele bir de Banazı tarafına yürüyorsanız... Hele bir de mevsimler sonbaharsa... Bu kadar çok mutluluk bir insan için fazlaydı. Mutluluk zehirlenmesi yaşayabilirdik. Yağ...

Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı

Kime gönül verir isem benim ile yâr olmadı Hâlim bilip derdim sorup bana vefâdâr olmadı Hak'dan meğer takdîr idi gönül sana âşık idi Hiç kimsene bencileyin derde giriftâr olmadı Aşkdan değil şikâyetim kendi tâli'imden durur Kendi yolun aramayan câhildir ol er olmadı Aşk bir ulu hil'at durur bir niçeye verdi Çalap Bir niçeler mahrûm kalıp aşktan haberdâr olmadı Aşk bir ulu nazar durur âşık cânı dîdâr durur Aşkı olmayan gönüller vîrânedir şâr olmadı İbrâhîm'e Nemrûd odun aşkdır gülistân eyleyen Aşkdan çün erdi bir nazar gülzâr oldu nâr olmadı Yaratıldı yer ile gök Muhammed dostluğuna Levlâk ana delîl durur onsuz yer ü gök olmadı. Aşkda kahırlar çok olur aşk erine gayret muhâl Yûnus âşık oldun ise âşıklarda âr olmadı Yûnus Emre Yûnus Emre ile Aşk Yolculuğu Mustafa Tatçı / h Yayınları / 2015

Şehir ve Doğa Burcundan

Kimi kımıltılı kimi hareketsiz Kimi konuşa Kimi kımıltılı kimi hareketsiz Kimi konuşan kimi sessiz Bu insanlarda yenilmeyen bir güç var Çobanların ruhu nasıl sığmazsa kırlara Bu insanlar da sığmıyor meydanlara. Yüzlerde okunan sadece Kararsızlık, tedirginlik, endişe Ve içsel yalnızlığın hüznü Ve asla dinmeyen sıla özlemi. Sıla, ey ruhumuzun coğrafyası! Hep bir hazırlık kargaşasında büyüyor halk Şehrin sokaklarında, caddelerinde Meydanlarında Evlerin önünde bahçelerde Çoğalıyorlar Her yerde ve her şeyde Büyük bir göçün telaşı var! Atlar kişnemeye başladı Sabahı selamlıyor horozlar Yer yer tütmeye başladı bacalar Şehri denetleyen bir dev gibi Yükseliyor ufuktan güneş Işığının değdiği her şey Parlıyor uyanıyor canlanıyor. Hep yarınları bekledi bu insanlar Geldiğini hiçbir zaman farketmediler Hep arkalarında yas tutan bir sevgilileri kalmış gibi! Hep önlerinde kendilerini bekleyen bir özülke varmış gibi Beklediler. Telefon tellerine konmuş bu kuşl...

Sessizlikten bir önceki söz

Bazen fısıltıların sesi, kulakları sağır edecek bir yüksekliğe erişebiliyor. Duyduğum bunca şey arasından hangisine, gerçekten hangisine ses denebilir? Hiçbir zaman söyleyemeyeceğini bildiği binlerce sözle, hiçbir zaman durduramayacağını bildiği koca bir karmaşanın içinde yaşayıp gidiyordu. İçini dökecek bir yer bulamayanlar, ömür boyu o ağırlığı içlerinde taşıyarak yaşamaya mahkûm oluyor. Sanki sonsuzca sükut edip dinlemeye amade bir sahilmişim de, deniz beni orada yüzüstü bırakıp gitmiş gibi... “Bizler, uçmak isteyen balıklar gibiyiz, elden ne gelir ki!” diyor Rilke hikâyelerinden birinde. Ne çok insan, ne çok başka insanın içinde umutsuzca kök salmayı bekliyor. Sadece kendisini hatırlatınca hatırlanan da aslında unutulmuşa dahildir. Ne zaman “Kimim ben?” diye sorsa, etrafındaki hazırcevaplar hemen bir cevap tutuşturuyordu eline; kendi cevabını düşünmeye hiç vakti olmadı bu yüzden. Dünya meşguliyetleri her gün insanlardan daha erken uyanıp bütün yol başlarını tutuyor...

Hasretli, üzüntülü ve matemli değilim

... Vefa gösterdim bir adama Ancak ayağının tersiyle vurdu o aşkıma ve umutlarıma Verdiğim her şey helal olsun ona Ancak karşılıksız verdiğim gönlüm müstesna Sessiz bakışlarımda yine Söylenmemiş hikayelerim var Giyinip kuşandığımda yine Gizli fitnelerim var Ona verdiğim şeyden dolayı üzüntülü değilim Hasretli, üzüntülü ve matemli değilim Yeri dolmayan o gönülden başka Yemin olsun Allah’a yoktur eksiğim Furûğ-i Ferruhzâd Çeviri: Nimet Yıldırım

Tempo

Bu sessizlik keskin bir haykırışıdır yalnızlığın Kalbim sükûnet içinde Beklediği kimse yok Böyle dinliyorum hayatımın temposunu Hulûd el-Mualla Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Kafes

Çırpınıp duruyorum Süs kuşu misali Günler geride bırakıyor beni Hizasında duruyorum bir temenninin Kapı açılıyor Ama iki kanadım yok ki benim. Hulûd el-Mualla Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Tatlı Bir Düşüş

Bir buluta gizleneceğim Düşeceğim tatlı tatlı Sağanak Kalbine sevgilimin. Hulûd el-Mualla Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Vasiyet Bahşet Gölgeye

Hüzün fayda etmeyecek Pişmanlık fayda etmeyecek           Kandaki şiir de Yalnız başına gideceksin Ateşte kaybolmuş yıldız gibi Çıplaklığın seninle birlikte Ve çürüyecek olan kefen Naaş bile boş dönecek           Ölümün kokusundan Bel bağlama çabucak kuruyan gözyaşına Düşünme vedalaşmaya geleni           Ve gelmeyeni Hepsi gıybet kadehiyle meşgul O halde vasiyet bahşet gölgeye           Belki de sana ihanet etmeyecek           Dönerken görse beni                    Güneşin birinde ona doğru. Ahmed eş-Şehavi Çeviri: Mehmet Hakkı Suçin

Akdenizin Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi

Kim yeni terleyen bıyığına, sakalına sevdalanmışsa  Ölünceye kadar bu daireden dışarıya ayak atamaz  HAFIZ  Yaz günleri beni hatırlamıyor. Salgılı bir hayvanla bitişiyorum yaz yaklaşınca yayılıyorum ortasına sevgili tüylerimin geniş uykulardayım, muazzam uykularda yılların zulmünden haberim yok ne de sürgün taşralı kızlar korosundan geçiyor hazza yatkın dudaklarıyla gece canımın ilmekleri arasından. Beni artık kimseler arayıp da bulmasın beyaz harmanilerin göklere açık sofrasında yıktığım saltanatın dizinde inlediğim aşkın en tabanında yattığım anlaşılmasın çünkü ben çok gizli bir yanlışın dehşetengiz yeteneğini ölçmek için yepyeni bir hata için iniyorum Akdeniz'e Meryemoğlu sanıp ben zavallı ademi çarmıha çaktılar orda çok zaman önce. Çok zaman önceydi ki otobüsler mermer sütunlu şehirlerden sahil çardaklarına nice yılgın havarilerle gidip geldi. Hepimiz, yani taflan çiğnemekle güzelleşen çocuklar havariler karşısında harami gövdesinde hayva...

Aynı Adam

Tozludur saçlarım, saçlarımdan devrilmiş sarayların dumanları savrulur yüzüm yanıktır yüreğime bir karanfil sokuludur ve partizanca darbelerin dünyaya ilen şavkı benim göğsüme göğsüme vurup durur. Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum bahar da sürgülenir içime katranlar da hem koşarak yarattığım sevgiler vardır hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum. Beni sular kocaman taşları parçalayarak hatırlıyor dağlarda ve beni hatırlatıyor çeltik tarlalarında aynı sular umutlu sakinlikleri lohusalıklarıyla. Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum kökten dallara yürüyen sular gibi yürürüm kömür ocaklarına, çapalanan tütüne yürürüm hüzün ve ağrılar çarelenir dağların esmer ve yaban telaşından kurtula diye torna tezgahlarında demir. Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen yürürüm yürüyüşümdür yeryüzünün halleri kanla dolar pazuları tarladakinin hızar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki gökleri göğsümden aşırtarak yürürüm yağlı kasketimin kıyısında nar çiçekleri. Aynı ad...

Orhan Veli Yaşıma Veda

" Şimdi size söyleyeyim. Mesela benim bavulumda neler var. Bir defa tabii Orhan Veli var. Öyle sanıyorum ki Orhan Veli bizim en güzel şairlerimizden biri. Çok genç öldü, yazık oldu ama, ölümsüz." Nazım Hikmet ... Dokunma! Ne yanımdan tutsan Dağılırım dostum bu gece Konuşacak olsam, Denizaşırı bir memlekete çıkar sesim Kimseler sahiplenmez, Kıyılar beni saklar. Uzun yıllar öncesindendir yorgun ıslığım Özgür martılarla buluşur ne dem, Hasretim diner işte o zaman İşte o zaman tamamlanır döngü, Çiçek açar ellerim, Çığlık çığlığa ağlarım. Taze yapraklar gibidir gençliğim Solup dağılacağı günlere yürür Dökülsün istemem erguvan çiçekleri avuçlarıma Beykoz'dan yolcularken otuz yedi'ye beni Maziden arta kalanım Yaşamaksa; Veli gibi olsun yaşamım Doldurup hokkamı Boğaziçi'nden, Bir parça kâğıtta kalmadan son şiirim Hayatı olabildiğince solumalıyım. "Şüphesiz gelecektir beklenen ölüm" Ölüm dedim de; Adam gibi, Yani Nâzım gibi Yüz yı...

Gece Emzirmeleri

Kâkülleri alnına düşmüş alın çizgilerinde hayatın çetelesi dilsiz... âmâ bir cambaz yalnızlık ülkesine vali Pespaye, silik bir mazbatadır iç cebinde hayatın yaftası okunmaz her dilde dudak ucuna sevdalı kelimeleri tutuşturur sabit fikrini yakar incecik ipin üzerinde külden gülüşleri uzanır sendelerken iç çekişleri Yanağından düşecek tek damlada bozulacak sanır dengesi söz dinlemez açmış acıdan elbisesinin göğsünü saf aşkla emzirir geceyi hüznün rüzgârına tutunmaktan bezmiş bir sıcaklık bekler kıpırtısız elleri İlker Pamukçu

Sokak (Kûçe)

Sensiz mehtaplı bir gecede yine o sokaktan geçtim, Bütün bedenim göz kesildi şaşkın şaşkın senin ardından baktım. Ruhumun derinliklerinde senin hatıranın gülü parıldadı. Yüzlerce hatıranın kokusu yayıldı. Birlikte o sokaktan geçtiğimizi, kanatlanıp o muhteşem halvette gezindiğimizi hatırladım. Gönlümün senin arzunla kanat çırptığı ilk gün, Bir güvercin gibi çatının saçağına kondum. Sen beni taşladın! Ben ne ürktüm ne de kopup gittim. O gece ve diğer bütün geceler üzüntünün karanlıkları arasında geçti gitti! Ne incittiğin aşıktan artık bir haber aldın! Ne de o sokaktan artık geçiyorsun! Sensiz, ancak ne hallerde ben o sokaktan geçtim… Ferîdûn-i Muşîrî Çeviri: Nimet Yıldırım

Misafir

Dünya, hiç durmadan seferde olan bir tren gibidir. Zaman raylarının üzerinde, süzülen yıldız gibi akar geçer. Ezelin karanlık derinliklerinden, ebedin bilinmeyen yarı aydınlık çöllerine ne haberler götürüyor da, böyle acelesi var?! Trenin yolcuları, ezelden ebede değil, ah, kısa bir fırsatta, bu upuzun yolun iki durağı arasında isteseler de, istemeseler de ilerliyorlar. İki durak, tanıdığın iki durak: doğum ve ölüm; iki yokluk arasında kısa bir varlık Adı ömür ki o da, rüya gibi geçer gider. Pencerenin kenarında, diğer yolcular gibi bakış sürem içerisinde seyrediyorum: bu ölü tabiatı, evreni, hayatı, insanlığın kaderini, bu hayat adı verilen yanık şarkıyı, bir hiç uğruna delicesine kavgayı, bu zulüm pazarında insanın sığınaksız kalışını, aileyi, anneyi, babayı, vatanı, evladı, bizden önce o uçsuz bucaksız yollarda ömür tüketmiş yoldaşları… Pencerenin kenarında, kendi hayalimle meşgulken ansızın durak sesi, süremin bittiğini salık verir. Yarım nefes alacak k...

Dünya Geçidinde

Gül seyrinden doyulur mu? Gül ile arkadaş olan yaşlanır mı? Yüzlerce dağ büyüklüğünde üzüntün bir arpa kadar mutluluğun olsa bile onu karanlığın derinliklerine at, bunu koru. Dünya bir geçittir. Başlangıcı ve sonu belirsiz. Yol, ama düzgün değil. O yoldan bir defa geçeceksin Ah, bir defa… Bir defa… Bir defa… Görürsün, bir gün seni gülden daha nazik bir şekilde doğurur, sıkıntılarla besler büyütür, ertesi gün soldurur ve yapraklarını yerlere serer! Toprağını çöl kasırgalarının pençesine teslim eder! Dünya bir geçittir. Yüz yıl ömrünü tüketsen de, Yüz asır üzerinde yürüsen de, varlığının sırrını anlayamazsın. Karanlık ve aydınlık, çirkinlik ve güzellik, acı ve tatlı, gözyaşından ve gülümsemeden oluşmuş bir karışım. İnsan bu geçitte bir şaşkın; bir an üzüntülü, bir an mutlu. Hem Hafız’ın şiirleri var, hem Cengiz’in kılıcı. Hem benim tozlu köşem, hem Perviz’in sarayı. Hem tatlısı var, hem acısı; Hem baykuşu var, hem kanaryası; Hem düşmanın kini, hem dostun iyi...

Tarih Geçidinde Bir Damla Gözyaşı

Kâbil’in eli, Hâbil’in kanına bulandığı günden beri, Adem’in çocuklarının damarlarındaki kanda, acı düşmanlık zehri dolaşmaya başlayalıdan beri, İnsanlık öldü! Adem diri olsa da…! Kardeşleri, Yusuf’u karanlık kuyuya atalıdan beri, Baskı, zulüm ve kanla Çin Seddi’nin duvarları yükseleliden beri, insanlık ölmüştü! Sonra dünya insanlarla doldu… Ve bu değirmen döndü, döndü… Adem’in ölümünden sonra asırlar, asırlar geçti. Yazık! İnsanlık bir daha geri dönmedi! Asrımız, insanlığın ölüm çağıdır! Dünyanın sinesi iyiliklere kapalıdır! Özgürlükten, doğruluktan, vefadan… söz etmek aptallıktır. Musa’dan, İsa’dan, Muhammed @’dan söz etmek yersizdir?! Asrımız, insanlığın ölüm çağıdır! Ben, bir gül dalının solmasından, hasta bir çocuğun sessiz bakışından, kafesteki bir kanaryanın inleyip sızlamasından, zincirlere, prangalara vurulmuş birinin üzüntüsü yüzünden -idam sehpasında asılmak üzere olan bir katilin bile- gözleri yaşlı, kızgınlığı boğazında düğümlenen biriyim. Bir yap...

Barış Diyarından Bir Esinti

Birisi günün birinde bana: “Bunca yaşadın. Ne yaptın?” diye sorarsa, Ben, defterimi gözlerinin önünde açıp ağlayarak, gülerek başımı kaldırırım: “Yeni bir tohum attım toprağa, dirilip boy atacak, meyve verecek. Ancak, çok bekledi, geç kaldı.” “O uçsuz bucaksız masmavi gökyüzünün altında, avazımın çıktığı kadar her yerde aşkın yüce adını tekrarladım, durdum. Bu yorgun, bu kısık sesimle, dünyanın bir köşesinde uykuda kalmış birini uyandırırım diye. Ben şefkati övdüm. Ben kötülükle savaştım. Bir gül dalının, bir çiçeğin solmasına üzüldüm. Kafesteki kanaryanın ölümüyle yasa boğuldum. Halkımın sıkıntılarından dolayı bir gecede yüz defa öldüm. Ancak, akılsızlarla savaşmak gerektiğinde, kılıç bile kullandım. Beni kınama. Ben, sevda yolunda yürüdüm. Yürüdüğümüz daracık ve upuzun yolda, cehalet karanlıkları kol geziyordu. İnsana inanmak, insana güvenmek yolumun kandiliydi. Kılıç Ehrimen’in elindeydi! Bu meydanda benim tek silahım vardı. O da, sözdü. Şiirim, gönüllere ...

Ferîdûn-i Muşîrî Şiirlerinden Mısralar

Asırlardır iyilik uykuda, Kötülük her tarafta kol gezmekte… Ne oldu? Ne oldu? İyilik gülleri birdenbire soluverdi. Yoksa gizli bir el, gecenin bir yarısında sevgiyi ve şefkati çalıp da beraberinde mi götürdü. O devirlere nasıl inanırlar? Çocukları buna inandırmak için yemin etmek gerekecek. Bu dünyada iyi olmak, yemin olsun ki, işlerin en kolayıdır, İyi olmak, yemin olsun ki işlerin en kolayıdır. Bilmiyorum, neden insan, bu derece, iyiliklere yabancıdır?! * Yazık, vuslat günleri kısa; ayrılık günleri uzun!. Yazık, ömür kısa; ayrılık geceleri uzun! Yazık, aşk gazellerini, aşk hikayelerini kavuşma günlerinde okuduk. Ancak vuslatın değerini bilemedik! * Zamanın kanatları bağlanmış Ses verecek her şeyin dili tutulmuş Hayat durmuş Bu sessiz, daracık fezanın neresinde Ben şiir güvercinlerimi uçurabilirim? * Dünya halklarının sonsuza kadar birbirleriyle dost olmalarını isteyen bizler, İyilik ve şefkatin omuz omuza egemen olmasını arzulayan bizler, Talihsizliğimi...

Serüven

Görünürde yok kimse sâhilde. Yok karanlık bir leke denizde Yaklaşsa hani bir kayık Kalmış sâhilde Bir kayık; dökülmüş üstüne gece. Gövdesini aydınlık olmayan bir yoldan Çeksin onu suya. Geç vakitte her dalga Kulağına bir şey fısıldar. Uzaktan gelen perişan bir dalga Anlatır bize fırtınalı öyküsünü bir gecenin. Açılmıştı o gece balıkçı Almak için sudan Bağlandığı şeyi Rüyadaki hayâliyle. O gecenin sabahı denizde bir dalga Öteki dalgaya vurmuyordu gövde. Balıkçıların gözleri gördü Bir kayık su yolunda. Gecenin acı hâdisesinden haber vardı dudağında. Çektiler sonra onu sâhile uykulu uykulu, Her zamanki yerine Bu mahzun anda kayık, yerinde. Ve yakınında onun Kudurmakta derya. Uzaklardan gelen bir dalga Anlatıyor yine Fırtınalı bir geceden Uzun olmayan bir öykü. Sohrâb Sipehrî Çeviren: Mehmet Kanar Ayrıntı Yayınları 2015

Kuş Mitingi

sonbahardan sonra ağaçlar hep duman açar ankara'da saksılarda yeşil bir yalnızlık uzayıp gider ev tutsaklığında kış boyu rüzgârsız ve çiçeksiz ne gün kalır güneşin yüreğinde ne şafak ne sabah kar altında dilsiz ve sessiz bir tohum gibi bekler baharı taş üstünde topraksız çaresiz sonbahardan sonra ankara'ya dair hep aynı sözler söylenir ama yağmur yine utanır yağarken kar yine yağmadan kirlenir sonbaharda sonra ankara'da yalnızca kuşların isyanı vardır bakarsınız bir akşamüstü bütün ağaçlar kuş açmıştır ve gökyüzü meydanında kuş dilinde bir miting başlamıştır bir çığlıktır artık yaşanan sözcükler yetmez anlatmaya notalar fırçalar susar çünkü mitingden sonra kuşlar kırıp kanatlarını ankara'ya ölüm bırakırlar Adnan Yücel

Hâfız-ı Şirâzi'nin Gazellerinden Seçme Beyitler

Aşk kolay göründü ilkin ama, ne güçlükler çıkmadı ki sonra. Umut içindeydi aşıklar sabâ dağıtacak sevgilinin zülfünü, getirecek misk kokusunu diye. * Gece karanlık; Dalgalar ürkütüyor, Girdap korkunç! Ne bilir halimizi sahilde olanlar! * Nereye gidersin gönül böyle acele nereye? Geçti gitti vuslat zamanı; hey gidi hey! * Bırakmadılar gönlümde sabır; hân-ı yağmâya döndüm! * Çalgıcıdan, meyden dem vur, Arayıp durma feleğin sırrını. Hikmetle çözen çıkmadı; çıkmayacak zira bu muammayı * Güzelliğine bulunur şu kusur ancak: Olmaz güzellerde sevgi ile vefa. * Halden anlayanlar, size diyorum: Gidiyor gönlüm elimden. İçimdeki sırlar çıkacak ortaya, eyvah, eyvah! Parçalandı gemimiz; Ey uygun rüzgar; es haydi; Olur ya, görürüm yine sevgilimin yüzünü. On günlük dünya hevesi bir masal bir yalan * Hey gönül, gitti gençlik elden. Dermedin hayattan bir demet gül. Yaşlandın artık, gösterme hüner ar namus adına. * Hafiz, katlanıver gece gündüz s...

Hâfız-ı Şirâzî'den Gazeller

Gazel I Saki, dolaştır kadehi, sun bize. Aşk kolay göründü ilkin ama, ne güçlükler çıkmadı ki sonra. Umut içindeydi aşıklar sabâ dağıtacak sevgilinin zülfünü, getirecek misk kokusunu diye. Gönüller kan dolmuştu bekleyeceğim diye. Sevgilinin konağında güven olur mu? Çanlar çalar durur yükünüzü toplayın diye. Pirin derse “Bula seccadeni meye” Sâlik dediğin habersiz kalmaz yol yordamdan. Gece karanlık; Dalgalar ürkütüyor, Girdap korkunç! Ne bilir halimizi sahilde olanlar! Bencillikten çıktı adım kötüye, işim oldu tebah! Kurulmuş meclis bir kere, Hangi sır gizli kalır böyle? Huzur istiyorsan Hafiz, kaybolma onun gözünden. Kavuştunsa sevdiğine, sat anasını dünyanın! Gazel 2 İşim nasıl girer yoluna? Şans kim? Harab olmuş ben kim? Gör işte farla: O yol nereye Bu yol nereye gider? Usandım manastırından riyakârlık hırkasından! Meyhane nerde? Saf şarap hani? Salah ve takvanın rintlik ile ne ilgisi var sanki? Vaaz dinlemek nerede, rebap nağmesini din...

Teşekkürler

Aşkına müteşekkirim O benim son mucizem Mucizeler çağı geçtikten sonra Teşekkürler aşkına.. O bana öğretti okumayı, yazmayı O donattı beni sözlerin en güzeliyle Aşkın bir anda sildi bütün kadınları hayatımdan Yok etti en güzel anılarımı.. Teşekkürler.. Ta derinden Ey kutsal kitaplardan çıkıp gelen Teşekkürler beline Rüyalarımda gördüğüm, hayalini kurduğum Defterlerimin ve günlüklerimin arasına Bir serçe kuşu gibi gizlice giriveren Yüzüne teşekkürler.. Teşekkürler şiirlerimde yaşadığın için Teşekkürler.. Bütün parmaklarımda oturduğun için Teşekkürler.. Hayatımda olduğun için.. Teşekkürler aşkına Bütün insanlardan önce Bana verdi müjde, Melik olarak seçti beni, Taç giydirdi Ve takdis etti beni yasemin sularıyla.. Teşekkürler aşkına, Bana ikram etti, Beni terbiye etti, Bana ilimlerini öğretti öncekilerin Aşkın alemde beni seçti yanlızca Firdevs saadetini.. Teşekkürler.. Gökkubbenin altındaki avare günlere, Ve mahzun ekim sularına, Endişeyle geçen saatl...

Sorarım, aşk özlemi ne zaman daha derinden yaralar yüreği

Ne sevincimi paylaşacak bir sevgili çiçeğe dururken ağaçlar. Ne kederime ortak olacak bir âşık sararıp solarken çiçekler. Sorarım, aşk özlemi ne zaman daha derinden yaralar yüreği: Çiçeğe dururken mi ağaçlar, çiçekler sararıp solarken mi? Hsue Tao (D. 768)

İğneleme

Demek 'gönlünün sultanı'yım senin! Öyle söylüyor gözyaşların ve becerikli ellerin. Elinde olmadan kıskanıyorsun, öpüşlerin kendine güvenen bir sevgilinin öpüşleri, işte o zaman daha da karışıyor kafam, 'Hadi gel, al beni' diye fısıldayacak olsam aksırıp tıksırıp, bugün git yarın gel diyorsun. Aşık mısın, devlet memuru mu, yahu!" Philodemos

Lavanta

Odanız kızkardeşinizdir, Büyük Ş'lerle iner giysiniz; Bir kez onarılmış anıt mihrap; Hemen pencereye geçersiniz. Bütün şarkıları düşünün, Sizin yüzünüz çıkar ortaya, Konsolun üstünde yelpaze, Yan yana yan yana düşünün ama. En derin çizgiler, güzelim, En tatlı anlardan kalma... Değme acı baş edemez Hazların lal oyuklarıyla. Çıkarken yığılan basamaklar Kaçıkaçıverirler inerken, Beyaz sunağıyla gotik tapınak, Eliniz sanki hep tırabzanda. Bir şeyiniz olayım sizin, Hani nasıl isterseniz, Oğlunuz, kiracınız, sevgiliniz; Dünyanın bir ucuna Birlikte gider miyiz? Bekletilmiş ipeklinizden Kopmaya can atar bir düğme; Boş verin, o düğme hayın, Gider miyiz? Şimdiye dek düşünmediyseniz Bakmayın içinde ne var, Küçük bir kitaptır yaşamak Elinde tutmaya yarar. Cemal Süreya

Gazze Risalesi

Gazze trajedisi karşısında İnsanlığın vicdan yükünü neredeyse tek başına omuzlama cesaretini ve ferasetini gösteren Türkiye’nin yeni ‘Yeryüzü’ politikasının büyük mimarı ve virtüöz icracısı Prof. Ahmet Davutoğlu’na… I Gazzeli Yusuf, oğlum, ben yaşlı Filistin şairlerinden biri. şiirlerimi Türkçe yazıyor olmama bakma, yeryüzünün bütün öteki şairleri gibi, ( düzeltiyorum ) yeryüzünün bütün yufka yürekli şairleri gibi ben de Filistinliyim on günden beri ve buram buram Filistin toprağı kokmaya başladı birden, nasılsa, benim de kırk yıllık türkülerim, kasidelerim. kan, barut ve gözyaşı değil, hayır, kin, öfke ve intikam hissi de değil, yanlış anlama, tepeden tırnağa Yakup, tepeden tırnağa Yusuf, tepeden tırnağa Musa, İsa ve Muhammet’le dolup taşıyor, Filistin toprağı gibi, on günden beri benim de duygularım, düşüncelerim. nesnesiyle örtüşen bilgiye, hakikat, nesnesiyle örtüşen duyguya da sezgi diyorlar ya, filozoflar, Yusuf, oğlum, bu tanım doğruysa eğ...