Ana içeriğe atla

Kayıtlar

şahan çoker etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Martı Serçe ve Bürokrat (6.hayal)

- Martıyı gören oldu mu? - Martı yok bu akşam - Kimse şarkı söylemeyecek mi bize ? Kitabımdan çok yüreğimi okumasını istediğim okuyucu en renksiz sesiyle soruyor. - Neden serçe? Son şiirinizde kırlangıç değil miydi bu? - Kırlangıç genelde ötekini anlatırken kullanılır. Uzaktaki için hoş bir imgedir.Çünkü onlar genelde yüksekte uçar ve insanla yakınlaşmazlar. Oysa serçeleri herkes tanır. Herkes serçelerle göz göze gelmişlerdir. Adı geçer geçmez , fotografik hafızanız çalışmaya başlar. Hatta ciddi bir çoğunluk çocukluğunda serçelere sapanla taş atmışlardır. Bu anlamda serçe biraz da vicdandır.Ama serçe imgesinin en büyük özelliği, (yani bu imgeyi güçlü kılan şey) serçenin bu kadar yakınımızda olmasına, bizimle iç içe yaşamasına rağmen evcilleştirilemez, kafeste yaşayamaz oluşudur. Yani hem çok yakınınızdadır, hem de asla size ait olmaz. Eğer bir yazar aynı varlık için önce kırlangıç imgesiyle betimleme yapıyor, bir süre sonra imgesiniserçeyle değiştiriyorsa, buradan anlarız ...

Hiç Acımadı ki...

Yanağını pencereye dayamış Karşı sokağa bakıyor çocuk Mor entarisinden sızıyor yürek tıpırtısı Elleri beyaz bir limon çiçeği Gamzelerinden dokunuyor hayata Yoldan bir adam geçiyor, kırkında Yanında bir oğlan beşinci sınıfta Hüzünlü bir şarkı söylüyor Bal gibi tatlı söylüyor Mavi gömleğinin omzunda Ay ışığıyla serçeler yıkanıyor Kelimeleri kalmamış sorulardan Yaralı dizlerini saklıyor “Hiç acımadı ki” diyor Penceredeki yanağı yaşlı kız Bir de gece ona inanmış gibi yapıyor Sesleniyor canhıraş adam Hey..! Gül bakışlı, Bakışı nazlı kız Ağlama gözünü seveyim Gözünde gül saklı kız Sen gün kaçkını bir serçesin Ben nefesini kaybetmiş martı Denizi olmayan şehirlerin yoksulu Sen yanağını yaslayıp ağlayınca geceye Saklanamıyor şiir bulduğu her heceye Yakuttan gözlerine bakınca hayırsızın Kızın düşleri devriliyor akasyaların tenhasına Tanıdık bir selam gibi yeniden sarılıyor aşka Yol bin yıl oluyor Hani hayat bıraksa ayaklarımı diyor Koşup kanatlanacak Ta...

Ama Hiç Ağlamadım

Gözleriniz geçti yine Adınızın geçemediği bu şiirden Ve çatlamış haritaları geçti şehirlerin Ellerimi haritalarda Kaybettim İçimde bir yığın hırsız İçimde bir dolu tıkırtı Kendimden sesimi çaldılar Dudaklarımın bittiği yerde Gözlerim kaldı Ama hiç ağlamadım. Ağlamadım Eksilttim kendimi Benim dudaklarımdan düşüp kırıldı Bütün kadın ve sokak isimleri İçimde onca yalancı kuş İçimde bir avuç cam kırığı Hep aynı bozuk ritm bu Ayrılığın esrik sarkacı Tik...tak...tik...tak.. Şahan Çoker

Birazdan ölürüz Esmeralda

Birazdan ölürüz Esmeralda Ben iki dirhem, bir çekirdek Sen bir bohça, iki dal çiçek Bahanemizde hazır hayata karşı İşe geç kalan saçlarımız ne dağınık Domatesin de peynirin de tadı yok Çayda sinsi bir şımarıklık Bu musluk tıp tıp tıp beni delirtecek Boşalsın artık bu şakaklarımızda kurulu Lanetli zemberek Birazdan ölürüz Esmeralda Alavereler Dalavereler Tak tak taksitlerde biter Otomobilsizlik diyordum Diş ağrısından da beter Sivilceler ne kötü aşkım Üstelik çocuklarımızı sevdikçe Alım gücümüz düşer Bilmiyorum kaçar kaçar Zaten aşkımızı poliçeye yazmıyor Düzgün bacaklıları işe alan bankalar Birazdan ölürüz Esmeralda Otuz dakika ya da otuz yıl Ama birazdan Gökyüzünün daha mavi olduğu Bir öğle sonrası mesela Kahvesini yudumlayan şu yaşlı teyzeden önce Ayrı bahçelerin gülleri gibi Birbirini bekleye bekleye Kavuşmadan solan çürüyen Şu aşıklardan önce Tepemizden serçeler geçerken mesela Birazdan ölürüz Esmeralda Yeryüzü kıskançlıktan çat diye çatlar ...

-Muzaffer kenara çek…ağlayacağım galiba…

fondaki şarkı bitti yavrum pilotun apandisiti patladı uçak düşüyor ve birlikte ölmek kulağa hoş gelse de ben atlamayı tercih ediyorum olur ya denize düşerim bir gemi geçer (H.Albayrak) Azeri çevirmenimiz, ilginç vurgusuyla Hakan Albayrak’ın şiirini okuduktan sonra, konuk bakana dönerek Rusça bir şeyler söyledi. Bakan bey ayağa kalktı ve beyaz şarap kadehini şerefe diyerek kaldırdı. Ayıp olmasın diye önümdeki su bardağını kaldırdım. Dedem böyle şeylere kızardı. Niyet önemli derdi ne niyetine ve ne anlamına yaparsan onunla değerlendirilirsin . Dedem haklıysa, Allah affetsin. Sonra Rusça devam etti ..ve başıyla sert bir selam vererek yerine oturdu.Ne dediğini merak ediyordum doğrusu.Azeri danışmanımız çevirdi. Kendisini ağırlamamızdan ve nezaketimizden dolayı teşekkür etmiş.Ayrıca Şahan bey gibi renkli bir kişilikle karşılaşmak bu ziyaretin en akılda kalıcı yeri oldu demiş. Çıkardı bir tarafı İngilizce, bir tarafı Rusça yazan kartını uzattı. Aslında bu sözler kendimi oldukça iyi hissetmem...

Serçe deli gibi uçuyor

Serçe deli gibi uçuyor, denizin üstündeyiz. Ufka doğru açıldıkça yüreğim ağzıma geliyor. Buna dayanamaz. -Birazdan düşer. Düşerse boğulur. Arada bir dönüp bana bakıyor hadi gel der gibi. Yükselip hizalıyorum kendimi, şimdi beraber uçuyoruz. -Düştü düşecek, bu yükseklikteki rüzgara dayanamaz. Daha bir geriliyorum. Korumacı yanımda ısrar ediyorum. Göz mesafemde tutarken onu bir taraftan da düşerse nasıl kurtarırım onu hesaplıyorum. Bu duygu beni rahatsız ediyor. -Sana ne? -Kendini sınıyor, kendisiyle oynuyor… -Bana ne? -Ya gözündeki gül? -Sanki sen onu tanımazken orada durmuyor muydu? -Bırak şunun peşini? -Eyvah..! şimdi…şimdi düşüyor -Yok düşmedi, çok şükür.. -Beni bir yere götürüyor -Bu denizin ardında bana göstereceği ne olabilir ki? Artık iyice yorulmuştum. Güneşi beynimde hissediyor, bütün kemiklerimin acısına kanatlarım isyan ediyor. Aşağıdan geçen ilk geminin güvertesinde soluklanmayı düşünüyorum. Serçe az ötemde inadına hiçbir şey yokmuş gibi daireler çiz...