Ana içeriğe atla

Kara sessiz gemiler geçiyor geceden

kara sessiz gemiler geçiyor gecenin üzerinden, ağır ağır…
göğün alnacında yaşıyorum nicedir yapayalnız bir korkuluk gibi.
çok süredir bakmıyorum aynalara, bilmiyorum, çok süredir nasıl görünüyorum acaba?
neremden tutuşturmaya başlamış beni bu hızla büyüyen yangın?
sıcağın tenimde çığırından çıktığı o ilk anı unuttum
sıcağın teminde geciktiğini görüyorum
nasıl duruyorum mezar mezar hatıralarımla yüklü
karşısında birbirine yaslanmış onlarca konteynerin?
kendimin dayandığı çürük bir asa
gibiyim, sanki öldüğümü bir ağaç kurdu haber verecek dünyaya.

gemiler geçiyor, kara sessiz, ağır ağır gemiler…
kulaklarım tanıma gelebilecek bütün kalıntılardan uzak,
uzak beni çeperlerimden dışarı zerk edebilecek bir yağmur sesinden bile!
halbuki ayın kendini gizlediği bulutlardan rahmet boşansa bir
boşansa göğsümü kilitleyen bu kalın zincirlerden halkalar…
niçin bütün yıldızları kaçıran bir korkuluk görevi verildi bana?
neden gökte bir korkuluktan kaçan değilim?
ay tutuk, yüzleşmemi ister gibi kapatmış kendini bana,
yüzleşmemi ister gibi geçmiş günlerimi bütün göklerime bağlayan ateşli bir uçurtmayla!
bakınca bir tuhaf oluyorum dünyaya ve ona giydirdiğim bütün bu renkli zarlara

bir kuyu, asamdan düşersem içine alacak beni; zifiri!
korkuyla bağladığım dizlerim çözülmesin ya rabbim, dudaklarım tozlanmasın asfaltla
gülümser çehreler geriyorum beni güneşlerden ayrı koyacak bir branda,
bir çit, bir duvar gibi duruyorum, mesafeli ve çoğu zaman küskünüm kendim olmakla!
işte itirafa zorlar gibi soğuk bir namlu dondurmuş beni,
soğuk, ensemden sırtıma ve sokumuma akıttığım ter de!
işte nereye dokunsam orada beni bulan yalanların o gümrah sesi
hemen her gece uyandırıyor beni derin uykularımdan.
“ben değilim!” diyorum bu, “ben değilim!”; yeminle, antla, imanla,
ben değilim okunaklı bir anlamla dükkanların önünden iç rahatlığıyla yürüyebilen
niyeyse korkuyla kendinin peşinde koşturan o zavallı titrek kişiyim ben!

bir kuyu, uykuya düşersem içine alacak beni; zifiri!
zekamı-olmuyor!-atamıyorum bir türlü yabana
bir türlü bırakamıyorum bakışlarımı üryan
nereye baksam orada bir gül bitirebilirim sanki, bir diken!
rabbim, rüyalarla bezeme benim gerçekliğe dayattığım bu amansız temsili!


küskün olmam bundan demek –evet, bunları da hatırlayabildim demek-
bir suç gibi utanıyorum her şeyden, bir günah gibi alçalınca yere basıyor çünkü ayaklarım
bana nazil olunmuş bir candır, sade bir can,
ötesi yok bunu hep kendime unutturuyorum bütün övgülerin sahibi!
ama sen bu hatıralarla yüklü günahları üzerinden çektim diyorsun, doğrulttum belini
yükselttim senin şanını, itibarını ve bana sevgiyle yönel diyerek göğsümdeki demiri
bir çırpıda söküp alıyorsun ah!, şükürler olsun, inşirah!

kara sessiz gemiler geçiyor ve halliceyim beni içine aldığın geceden
düşündüğünü görüyorum beni, izlediğini, sevdiğini sevdiğini sevdiğini
sen; rahman ve rahim! beni tepe tırnak iyice soy!
ayağımdan, dizimden, avcumdan,
alnımdan uzak koyma hiç zeminlerini!

“ahd ü misak!”, bana en yakışan sözsün, söze en yakışan sen!
uzağım uzağım uzağım sana yakın ve tıpatıp kendim olmaktan
zerre kadar fikrim yok acaba şeyhimin evi bana kaç vesait uzakta?
kimin köpeği olacaksam olayım, tasalanmam takılsın bana bir tasma!
o teslimiyet çadırında isterim ki alınsın elimden emir
emreden de sensin, fent eden de… hayır da şer de sendendir
işte bu gemilerin karşısında kıskıvrak yakalandığım gece
öncemden ayrı dursun beni bu izleğe kandıran demir!
biliyorum yük de değil türlü hileyle saklanmayacak olan bu delil
cehennemde müebbet kalacak kadar cürüm sahibi kıldın beni, sana milyonca teşekkür!

ah beni şiirlere gark ettiren karanlığım, hücremin izbe yalnızıyım
bu dünyada bedenime hapsolmuş bir ben ki; kavuşmam ancak ölümümledir
ölümledir sabrımı zamanın kıskacından hidayete vardıracak olan dehliz
bütün kilitleri denedim, hiçbir kilidi açmayan bir anahtar koleksiyoncusu çıktım!
denedim, diploma gölgelerinde bronzlaşmıyor tenim
bana gözümü gör edecek yakıcı bir güneş gerek ya rabbim!
isterim ki bu şiirle sana biraz olsun yakınlaşabileyim

sana uzak bana dert olan bu canımdan tek ses: “ah!”
sarakaya alınmış bir tefekkür -hamd olsun- dürtüyor beni
oruç olduğumu unutuyorum ramazan haricinde bazan
haz kavminde bezim yok desem ne de çok yalan olur
kara sessiz gemiler geçiyor geceden, benden, geçmişimden
elimdeki uçurtmayı bir yas bayrağı gibi taşımaya başladım
canımdaki cıva ısındı ısınacağı kadar, çatlatacak kalbimi artık
sonra sana dönüşecek senelerce biriktirdiğim kıraatim
kara sessiz gemiler geçiyor geceden, ağır ağır…
korkutuyor beni şimdi geçmişimi hep bilecekmişçesine âtim!

Alper Gencer

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Sabah Sevgiyle Uyandır Beni

Acımın alnından öperek uyandır bir sabah beni dışarıda güneşi ve baharı yağarken yağmur. Yüreğimde bir müzikle uyandır beni tüy parmaklarını ağrıyan yerlerimde gezdir. Saçlarımdan zamanı geçirerek uyandır bir sabah. Sen günün şiiri ol, ben şarkını besteleyeyim. Sen narin bir nar fidanı gibi salın rüzgarda ben yanında yaralı bir dize gibi durayım. Aşk ve Şiirle barışan bir dünyaya uyandır bir sabah beni. Fikret Demirağ

Bercestelerim

Ağlamak   Anne Aşk Ayrılık Baba Babalar ve Oğullar Bellek Cahit Zarifoğlu Cemal Süreya Çay Çocuk/luk 1 Çocuk/luk 2 Çocuk/luk 3 Çocuk/luk 4 Çocuk/luk 5 Çocuk/luk 6 Dargınlık/Küslük Elif   Ev Fihrist Gam Gitmek Gelincik Gülüş Güneş Güvercin Hande Hatırla/mak Hüsrev Hatemi Hüzün İbrahim Tenekeci İhtiyarlık İmam-ı Şafiî İntihar İskele İstanbul Kader Kar Kalp 1 Kalp 2 Kalp 3 Kalp 4 Kalp 5 Kenan Çağan Kiraz Kulbe-i Ahzân Kuş Mahmud Derviş Mezar Mum ile Pervane Müntehirler Ölüm Pencere 1 Pencere 2 Rakı Sandal Seçtiklerim 1 Seçtiklerim 2 Sigara 1 Sigara 2 Sonbahar Suskunluk ...

Der(le)diğim Kiraz Şiirleri

Ah, kiraz çiçekleri Keşke sizin gibi Düşebilseydim. Masaoka Shiki Kiraz devşirmeye gitmiştin hani Çilek kokuyorsun vakte yabani Unutma sana bergüzarım var İntizarım yoktur, inkisarım var. Bahaettin Karakoç Bir yolcunun Kiraz çiçeklerini döken rüzgarında, Dönüp baktım arkama. * Ne büyük bir suç, Kiraz çiçekleriyle kendinden geçmiyor, Kyoto’nun bayanları. * Bir yaprağı Eğleniyor uzakta, Dökülen kiraz çiçeğinin. * Dökülen kiraz çiçeklerini, Durdurmanın bir anlamı Yok ki. * Dağ kirazı, Anılarım var Eski bir dosta rastlamış gibi. * Kiraz çiçeği işte, Kolumun üstüne Telaşla dökülen de. Takahama Kyoshi kiraz bahçelerinden geliyordum yakamda hınzır çocukların gülümsemeleri seni sevmekten geliyordum bir çeşit yalansızından sevda cümleleri tren yolculuklarında kiraz bahçelerinin resmi geçitleri Betül Dünder büyümek kiraz bahçelerinden kaçmakmış ya ben ne anlamıştım Betül Dünder İtiyorum onu, iti...

Ölmüş Bir Dosta Açık Mektup...

Sevgili Cem, Gecenin bir saatinde, ansızın düştü içime bu satırları sana gazetedeki köşemde yazmak. Hem zaten senin de gazeteci olduğunu düşündüm, hem de şöyle dedim kendime: "Mademki kimi zaman, bir kültür ve uygarlık konusudur diye, dostluk üzerine yazıyorsun, neden bir kez de sapına kadar yaşanmış bir dostluğu yazmayasın! Bir zamanlar çok ender bulunur bir uygarlık adası oluşturduğunuzdan niye söz etmeyesin?" Ve üstelik bunu yapmanın tam zamanı da. Çünkü hiç hazır olmadığım bir yaza girmek üzereyim ve çünkü geçen kışın soğuklarında, şimdi senin rüzgârlı bir tepesinde uyuduğun bu kentteki son sevdiklerim, beni, sevdiğim için öldürdüler! Evet, sevgili Cem, sen ve baban Şeref Serdengeçti, ölümünüzden bu yana geçen yıllar boyunca hep daha güçlenen bir sevgiyle süzülüp bana geri geldiniz. Ben de, zaman ve geçmiş kavramlarının ne kadar acizleşebileceğini ilk kez sizlerin zaman-ötesi sevgileriniz le anladım. Erken ölümün, ilişkimizi bitiremedi. Tıpkı babanla da hiçbir zaman bi...

Sevginin Ardından

Sevginin ardından yürüyen uyku Sevişmeyi değil, seni bütünler Yüzünün ülkesi sınır tanımaz Bırakır geceyi o ince keder Bütün tarihini sırtına vurup Denizi üç günde geçen serçenin Bir seher vaktinde soluk soluğa Tünediği dalda şenlik gibisin Ülkü Tamer

Ayrılık Provaları

I.  olmadım!  dağların sabrına sığındığımdan beri olduğum yok artık benim. bulamadım, taş neden yüzünü döndü bana ne söyleyecekti eğilip baktığım su rüzgâra kapılmış sağrısı o atın bana ne dileyecekti? âh ki durmadım dünyada soluklanmak için.  koyun koyuna uyuduğumuz tepedeki çimenlikten beri çok vaadiyle dünyanın çok gözler gelip geçti canımdan ama olmadım!  hepsi birdi sevgilim nasılsa sonunda hepsi birdi.    II.   filizkıran fırtınasıydı hayatım! iyi hatırla! kimin yüzüyle gelmiştin bana bir begonvil, bir serçe, bir sabah ıslığı kimin yüzüyle hayatım? ayrıldığımızda kimdik şimdi hangi gövdenin içindeyiz küçük bir çıngırak çalarken sabahları.. bağışla! bazı zamanlar unutuyorum yola uzun bakmayı. bazı şarkılardan geçmeyi örneğin: famous blue raincoat, zu were, in your room ya da o kemanlar  bir filmden arta kalan o yara. nerede battı kadırgam ben bile hatırlamı...

Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim

xx. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim Şöyle diyebilirim: ''Yıldızlı bir alemdir gece, Ve o mavi kümeler titreşir uzaklarda.'' Bir şarkı tutturmuş dolanır gökte gece rüzgarı. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Sevdim onu ben, severmiş o da beni meğer. Böyle gecelerdeydi, sardım onu kollarımın arasında. Öptüm, kim bilir kaç kere, altında sonsuz göğün. Sevdi beni o, meğer ben de sevmişim onu. Yürek bu, nasıl dayansın o iri, durgun gözlere. Bu gece en hüzünlü dizeleri yazabilirim. Düşünüp benim olmadığını. Hissedip yitirdiğimi. Kulak vermek engin geceye, daha da engin o gidince. Ardından bir dize düşer gönle, çimende çiğ misali. Ne gelir elden sevdam onu tutmaya yetmediyse. Yıldızlı bir alemdir gece, yoktur yanımda o sevgili. İşte hepsi bu. şarkı söylüyor biri uzaktan uzağa. Yitirişimle onu ruhum da yitirdi neşesini. Gözlerim arar onu peşinden yetişsin diye. Bu yürek arar, ama yoktur artık o sevgili. Aynı gecedir ağartan aynı saç...

Abbas Kiyarustemi ile Şiir, Sinema ve Müzik

Şiir, Sinema ve Müzik -Sanırım bu kitapların bir kısmı da çeviriydi?  Evet, çok sayıda kitap çevrilmişti. Veya örneğin tefrika eserler. -Dergilerde yayımlananlar mı? Evet, dergilerde çıkıyordu ve çocukların vaktini alıyordu. - Mesela otuz seneden fazla yayımlanan Hândenihâ dergisinde 1940-1941'den 1979 Devriminden birkaç sene sonrasına kadar.   Bize iyi bir kitap tavsiye edebilecek düzgün bir insan bulmak için aşırı şanslı olmalıydık. -Hangi dönemde? Lise döneminde Lisenin ilk yıllarında. -Muhtemelen bunun bir sebebi da, kitapların basım ve yayımındaki eksikliklerdi. Sonuçta basım ve yayım endüstrisi o dönem çok gelişmemişti ve bu nedenle kitaplar olması gerektiği gibi ulaşılır değildi. Tabiatıyla. Evet. Mesela lisedeyken okuduğum veya arkadaşlarla elden ele gezdirdiğimiz bazı kitaplar vardı. - Yani değis tokuş ediyordunuz? Evet, daha ziyade kitap değiş tokuş etmek söz konusuydu. Kitap satın almanın yaygın olduğunu hiç hatırlamıyorum. - Okuduğunuz lisede kütüphane yok muydu? D...

Şiir her okumada farklı gösterir kendisini

Şiirin, ağırlıklı olarak elitlerin etkinlik alanında bulunduğu Batı dünyasının aksine hayli uzun dizeleri ezberlemiş okuma yazma bilmeyen İranlılar vardır. İran, şairlerin mezarlarının süslendiği, televizyon kanallarında ezbere okunan şiirlerden başka bir şeyin gösterilmediği bir ülkedir. Büyükannem ne zaman bir şeyden şikâyet etmek istese veya bir şeye beslediği sevgiden bahsetse bunu şiir yoluyla yapardı. İran’ın nispeten sıradan insanları beraberlerinde hayat felsefelerini de taşırlar, bu da şiirdir. İş film yapmaya geldiğinde, teknik noksanlarımızı telafi edecek bir hazinedir bu.  Bir defasında, İran sanatının temelinin şiir olup olmadığını sormuşlardı bana. Ben de bütün sanatların temelinin şiir olduğunu söyledim. Sanat, açığa çıkarmadır, yeni bilgilerin yorumlanmasıdır. Gerçek şiir de benzer şekilde, bizi yüceltir. Her şeyi alaşağı eder ve bizim müzmin, alışılmış ve mekanik rutinlerimizden kaçmamıza yardım eder; bu da keşfe ve ilerlemeye giden ilk adımdır. Aksi durumda, insa...

Abbas Kiyarüstemi ile Sinema Dersleri

Size öğretecek hiçbir şeyim yok. Aslına bakarsanız, buna benzer toplantılarda üstlendiğim vazifeyi katiyen öğretmenlik olarak değerlendirmiyorum çünkü bu kelimeden hazzetmiyorum. Kendilerini genç yönetmenlerle konuşurken bulan bazı insanlar itaat edilmesi gereken belli başlı “kurallar"ın var olduğu hususunda diretirler. Ancak sinema belirli bir metodolojiye ya da fikirler dizisine bağlı değildir. Yönetmenlik, diğer pek çok şeyin öğretildiği yöntemle öğretilemez, bu yüzden bu haftanın tartışmasız öğretiler bütünü olarak ele alınmaması gerektiğini söylüyorum. Belli bir yaşa gelmiş olmama rağmen (burada bulunanların hepsinden yaşlıyım) asla tavsiyelerde bulunan ya da insanlara işlerini ne şekilde yapmaları gerektiğini söyleyen birisi olmadım. Vazifem, yalnızca fikir vermek ve pek çok yöntemin arasında olan ve bugüne kadar da gelişmeye devam eden kendi yöntemlerim hakkında konuşmak. Daha önce bunun gibi pek çok atölye çalışması gerçekleştirdim ve her birinden bir şeyler öğrendim. Böyl...