Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Müntehirler

artık anlaşılmıştır günün akşamlılığı kesin mat yok iyi oyun vardır sadece ve satranç aslında dalgınların oyunudur dalgının ölüm karşısındaki sükuneti düşmana ölümün dehşetinden korkuludur İlhami Çiçek "İzimi süren bir panter var: Bir gün beni öldürecek olan;... ...Adımlarını durdurmak için yüreğimi fırlatıyorum, Susuzluğunu dindirmek için kan saçıyorum; ... O yiyor, ama yine de ihtiyacı yüzünden yiyecek arıyor, Mutlak bir adaklığa zorluyor... ...Panter merdivende Yukarı çıkıyor." Sylvia Plath bir bir geziyorum ölümleri, gecenin bakışları arasında. sabah göğe yelken açıyorum, gündüzler tanımıyor beni nasılsa. Ayna- larda yürüyorum bazen, martılarla düşüyorum denize; dudak- larımı siliyor acılar. soluk alışımı duyamıyorum. sokak lambaları gibi geç yanıyorum. gölgeler yürümüyor artık. kıvrılan yollarda şarap lekeleri, sabahın ilk izi. ezanla dönüyor evine yüzü külrengi gececikler. kaç kuytuda paslanıyor yalnızlık? üşüyorum. gideceğim. ...

Spinoza ve Aşkın Diyalektiği

Psikanalist Jacques Lacan Seminer'inin IV No'lu kitabında "aşkın yüce anından" bahsetmişti (le moment sublime de l'amour). Bu yüce an "aşkın iade edildiği" andır... Sevgi her zaman karşılığını aynıyla bekleyen bir duygu olarak görünür burada... Bir karşılıklılık beklentisi --ve çok basitleştirirsek, birini seviyorsam karşılığında onun da beni sevmesini isterim.. . Ve sevgi iade edildiğinde "dünyalar benim olur"... Oysa psikanalizin en ilerlemiş kavrayışı bile böyle bir "karşılıklılık" momentinde duruveriyor. Başka bir deyişle aşka dair binlerce yıllık sohbetin ötesine pek geçemiyor: aşk sevilenle bir bütünleşme arzusudur diyordu Platon diyalogları... Tek gerçek sevginin tensel değil tinsel, dünyevi değil tanrısal olabileceğini söylüyordu Aziz Agustinos.. . Ve bu temalara, gündelik hayatımızdaki --ne kadar kaldıysa geriye-- idealler açısından halen tanışığız yeterince... Spinoza bu karşılıklılık ilkesini yine duygular ve tutkular ...

hüzün

yaptığımız ve yapmayı sürdürdüğümüz işlere, düşündüklerimize, hissettiklerimize asla inanmadan ne kadar çok şey yaşadığımıza dair bir tartışmayı içeren doktora tezimi nihayet dün sunabildim; bazı dostlarım sayesinde kabul edildi; böylece, teknik anlamda bazı düzeltmeler kalmakla birlikte daha bir aranızda olabilecek bir haldeyim... bir tez jürisi hikayesi anlatmayacağım elbette, ama tek söyleyebileceğim şeyi söylemeden edemeyeceğim: sevinç yerine bir "bakiye" duyguyla karşı karşıya kaldım... beş altı yıldır uğraştığım ve şu anda benim için "çok özel" üç kişinin sayesinde tamamlanmış olduğuna kani olduğum bir çalışma sürecinden geriye sadece biraz "hüzün" kaldı... olayı odtü'deki mahfuz bir lojmanda günbatımına karşı absolut vodka, havyar, hıyar turşusu, caz, rus, amerikan, alman ve barış gücü askeri ceket ve pantalonları, rebetika ve kazaska eşliğinde kutlamaya çalıştık --ama yine geriye hüzün kaldı... her yeni gün geriye kalan günlerin sorgulanmasıdır...

Yürek

Yalnızın yüreği, İçerisinde sevgilisi. Dışarısında kimsesi. İlhan Şevket Aykut “Gözümün retinası yırtıldı, biri iki görüyorum. Eyvallah ben gidiyorum” İlhan Şevket İlhan Şevket’in hayatını birkaç kelimeyle anlatmaya çalışırsak bunlardan ilki çocukluğumuzun vazgeçilmez oyunu “saklambaç” olurdu. Bu oyunu öyle iyi oynar ki İlhan Şevket, bulunmayı istemediği sürece hakkında bir yazı bulmak bile imkânsız olur. Bulunduğunda ise mutlaka size katacakları, öğretecekleri vardır bu şahsına münhasır sürgün muallimin. Ozan 1907’de dönemin Osmanlı toprağı olan Bingazi’de (Libya) “Mehmet Şevket” adıyla dünyaya gelir. Henüz üniversite öğrencisiyken "Senin bu fikirlerin yüzünden ben emekli maaşımdan olacağım,” diyen babası Recep Bey kıdemli yüzbaşıdır. İşte bunun içindir ki İlhan Şevket'in hayatı boyunca sahip olduğu disiplinli yapıyı kimden kazandığının cevabını bulurken hiç zorlanmayız. Babasıyla arasında bu konuşma geçtikten sonra evi terk ederek annesi, kız kardeşi ...

Kirazların tadından vaz mı geçmek istiyorsunuz?

Size başımdan geçen bir olayı anlatacağım. Henüz yeni evlenmiştim. Başımızda bir sürü bela vardı. Öylesine bıkkındım ki her şeyi sonlandırmaya karar verdim. Bir sabah şafak sökmeden, yanıma bir ip alıp arabama atladım. Kendimi öldürmeyi kafama koymuştum. Dut ağaçlarıyla dolu bir bahçeye vardım. Orada durdum hava hala karanlıktı. İpi bir ağaca doğru fırlattım ama tutturamadım. Bir kere iki kere denedim ama kâr ettiremedim. Ardından ağaca çıktım ve ipi sımsıkı düğümledim. Sonra elimin altında yumuşak bir şeyler hissettim dutlar! Lezzetli, tatlı dutlar. Birini yedim taze ve suluydu. Ardından bir ikincisini ve üçüncüsünü… Birdenbire güneşin dağların ardından yükseldiğinin farkına vardım. Ama ne güneş!  Ne manzara! Ne bahçeydi ama! Birdenbire okula giden çocukların seslerini duydum. Bana bakmak için durdular. Ağacı sallamamı istediler. Dutlar dallarından yere döküldü. Çocuklar yerken kendimi çok mutlu hissettim. Eve götürmek için biraz dut topladım. Karım hala uyuyordu. Uyandığı zam...

Zümra Zülal Çalış

Hastane önünde incir ağacı (annem ağacı) Doktor bulamadı bana ilacı (annem ilacı) Doktor bulamadı bana ilacı (annem ilacı) Baştabip geliyor zehirden acı (annem oy acı) Garip kaldım yüreğime dert oldu annem dert oldu) Ellerin vatanı bana yurt oldu annem yurt oldu) Mezarımı kazın bayıra düze (annem oy düze) Yönünü çevirin sıladan yüze (annem oy yüze) Yönünü çevirin sıladan yüze (annem oy yüze) Benden selam edin sevdiğinize, (sevdiğinize) Başına koysun karalar bağlasın (annem bağlasın) Gurbet elde kaldım diye ağlasın (annem ağlasın) Zümra Zülal Çalış Sakarya'nın Adapazarı ilçesinde doğum sırasında beyin felci geçirdiği için Serebral Palsili (beyin felci) olarak dünyaya gelen 12 yaşındaki Zümra Zülal Çalış, yaşadığı birçok zorluğa rağmen müzik tutkusuyla hayata tutunuyor. Korucuk Mahallesi'nde yaşayan Osman ve Yasemin Çalış (41) çifti, mutlu giden evliliklerini çocukla taçlandırmak istedi. Sabırla çocuklarını kucaklarına alacakları günü be...

Yalnızca Çocuk Kitapları Okumak

Yalnızca çocuk kitapları okumak, Yalnızca çocuksu düşüncelere kapılmak, Yetişkinlere özgü ne varsa uzaklaşmak, Sonra tüm acılarından yeniden doğmak. Ölesiye yoruldum ben bu hayattan, Hiçbir nimeti kabulüm değil gayrı, Ama hâlâ seviyorum şu dünyayı, Başka bir dünyam yok, belki ondan. Şimdi uzak bir bahçede kendi kendime Basit, ahşap bir salıncakta sallandığımı, O yüksek kayınları, o orman karanlığını Puslu hatıralar içinden seçiyorum yine. Osip Mandelstam Çeviri:  newalaqasaba

Otoportre

Bilgisayar, kalem ve daktilo arasında geçiyor günümün yarısı. Bir gün yarım yüzyıl olacak bu. Yabancı şehirlerde yaşıyorum ve yabancı insanlarla bana yabancı konular hakkında konuşuyorum bazen. Çok müzik dinliyorum: Bach, Mahler, Chopin, Şostakoviç. Gücü, zaafı ve acıyı buluyorum müzikte, üç şey. Dördüncüsünün adı yok bende. Şairleri okuyorum, yaşayan ve ölü şairleri; azmi, inancı ve gururu öğreniyorum onlardan. Büyük filozofları anlamaya çalışıyorum –çoğu zaman küçücük bir parçasını anlıyorum o değerli düşüncelerinin ama. Uzun yürüyüşler yapmayı seviyorum Paris sokaklarında; kıskançlığın, öfkenin ya da arzunun harekete geçirdiği diğer insanlara bakmayı; elden ele geçen ve yavaş yavaş o yuvarlak formlarını kaybeden (ve imparatorlarının yüzü silinen) bozuklukları gözlemeyi. Yanımda ağaçlar büyüyor, hiçbir şey söylemeden o umarsız yeşil mükemmelliklerinden başka. Siyah kuşlar yürüyor tarlalarda, bir şey bekliyorlar daha, İspanyol dulları gibi sabırla. Artık genç değil...

biri gül yakmış olmalı ocakta

biri gül yakmış olmalı ocakta sanki genişlemiş gibi dam İlhami Çiçek Bu Hüznün Mesnevisi Ketebe Yayınları